Selim Türsen

Tekstil ve konfeksiyon öldü diyenler yanıldı

7 Ağustos 2012

JAK Eskinazi, babası konfeksiyoncu olmasını istemediği için İstanbul Teknik Üniversitesi’nde inşaat mühendisliği eğitimi alıp 1975’te mezun olur. Ama iş hayatında kısa sürede mühendislikten baba mesleğine döner. Böylece küçük bir konfeksiyon atölyesinden, dünya devleri Zara ve H&M’in en önemli üreticilerinden biri olmaya kadar uzayan heyecanlı bir hikaye başlar. Heyecanlı, çünkü bu hikayenin içinde Çin’le rekabet de var, Mısır’da Arap Baharı günlerinde Kahire’deki fabrikada başlarına gelenler de...
“Türkiye’de hazır giyim öldü” diyenlerin yanıldıklarını, Türkiye’nin 1 milyar nüfuslu bir pazara hitap ettiğini belirten Eskinazi, bugün kendilerinin dünyanın her yerinde üretim yapabilecek organizasyon becerisi ve esnekliğine sahip küresel bir üretici olduklarını söylüyor. Bu sözleriyle aslında ‘üretim nehri’nin de iyi bir takipçisi olduklarını dile getirmiş oluyor. Üretim nehrinin dünyadaki ucuz işgücünü takip ettiği düşünülür. Nehrin başını fazla eğitim gerektirmeyen konfeksiyon sektörü çeker. Hangi ülkede işgücü ucuz kaldıysa üretim nehri oraya doğru kıvrılır. Geçtiği ülkelerin emeğini hazır giyim ürünlerinin üretimi için kullanırken, diğer sektörlere de yatırım ve kalkınma için sermaye birikimi yaratır. Mesela bugünün zenginleri Japonya ve Güney Kore, 2. Dünya Savaşı sonrası konfeksiyon ve tekstil üreticisiydi. Türkiye, sanayileşme hamlesini 70’li yılllarda konfeksiyonla başlattı. Ardından beyaz eşya, televizyon, elektronik ve otomotiv geldi.
Jak Eskinazi ile hazır giyimde İzmir’in geleceğinden mağazalardaki yüzde 70-80 indirimlerin perde arkasına, çok kazanmanın sırlarından gelecek yılın erkek modasına kadar tam anlamıyla iğneden ipliğe bir sohbet yaptık. Söz Eskinazi’de...

Urbadan Zara’ya 
Eskinazi ailesi 1920’li yıllardan bu yana konfeksiyon ve dokuma işleri yapıyor. O yıllarda çalı koparan denilen aba, urba tipi kaba kumaşlar üretilirmiş. İlk işyerleri ise Şadırvanaltı’ndaymış. Sonra, Kapılar’daki eski İngiliz Hanı’nda, İngiltere’den gelen tezgahlarda kumaş dokunmaya başlar. 40’lı yıllarda ise aile seneyi üç parçaya bölerek çalışmaya başlar. Yıl boyu dokunan kumaşlar dört ay kesilerek dikime hazırlanır. Yazın ise İzmir’de konfeksiyon olmadığı için vapurla İstanbul’a dikime götürülür. Sonbaharda dikilmiş pantolon ve takım elbiselerle İzmir’e dönülüp satış yapılır. Fevzipaşa Bulvarı’nda 1957’de İzmirlilerin yakından tanıdığı Alsa Giyim açılır. Sonra ihracatçılara fason iş yapan küçük bir atölye, birkaç yıl sonra da Roteks kurulur. İlk ihracat 1986’da Belçika’ya yapılır, ilk müşteri ise ünlü C&A zinciridir. Üretim artınca 1988’de Çankaya’daki atölyelerden Çamdibi’ne geçilir. 1990’da ise Çiğli Atatürk OSB’de fabrika kurulur. Şimdi, Zara ve H&M gibi dünya markalarına üretim yapıyor.

Kriz mi, o da ne?

Yazının Devamını Oku

İşsizler iş, sanayici ise işçi bulma kuyruğunda

31 Temmuz 2012

YILLARDIR Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi İzmir’in de en büyük derdi işsizlik. Özellikle İzmir’in liselerinde yetişip üniversitelerinden  mezun olan gençler iş bulamadıkları için İstanbul’a, yurt dışına gitmek zorunda kalıyor. Daha geçen hafta, kamu kadrosuna alınıp ormanda işçi olarak çalıştırılacak 150 kişi için 3 bin 500 kişi başvuruda bulundu. Ama bir de madalyonun öbür yüzü var. Çiğli’de, 35 bin kişinin çalıştığı 550 işyerinin bulunduğu Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’nde (İAOSB) sanayiciler, fabrikalarında çalıştıracak düz işçi bile bulamamaktan yakınıyor. Meslek lisesi mezunları için ise zaten işverenler kuyruk olmuş durumda. Türk sanayinin nabzının en iyi tutulduğu yerlerden biri olan İAOSB’de Başkan Hilmi Uğurtaş’la sohbet ederken, neden işçi bulamadıkları, sanayide kabuk değişimi, İzmir’in gelecekte neden sanayiden vazgeçemeyeceği, Avrupa’daki kriz ortamında Türk şirketlerinin durumu ve etkilenmemek için neler yaptıkları gibi pek çok konu üzerine  sohbet ettik.

Kaleiçi’ndeki atölyeden Çiğli’deki fabrikalara

Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’nde; Mercedes ve BMW gibi dünya otomotiv devlerine jant üreten CMS’den DYO’ya, Bak Ambalaj’dan Esen Plastik’e kadar dünyanın dört bir yanına ürünleri giden yüzlerce firma var. Bunların çoğunun tohumları, Ege Bölgesi Sanayi Odası’nın bugünkü yerinin arkası ile Kemeraltı arasındaki Kaleiçi denilen bölgedeki küçük imalathanelerde atılmış. Bu küçük işyerleri giderek büyürken önce  Çamdibi’ndeki 1. Sanayi Sitesi’ne, sonra da 2. Sanayi Sitesi’ne taşınmış. Ardından da 1980’li yılların sonundan itibaren artık her biri birer fabrika büyüklüğüne ulaşmış olarak Çiğli’deki Atatürk Organize’ye taşınmışlar. Son yıllarda ise iyice büyüyüp Çiğli’ye sığamayanlar Manisa, Kemalpaşa, Aliağa’nın yolunu tutmuş. Aralarında Türmenistan’da, Mısır’da, Romanya’da, Meksika’da bile fabrika kuranlar var. Uğurtaş, bölgedeki firmaların çoğunu Türkiye’deki kriz dönemlerinde büyük badireler atlatırken pişmiş, ayakta kalmak için her zaman hazırlıklı kuruluşlar olarak tanımlıyor. Örneğin, son dönemde Avrupa’daki krize karşı hemen yeni pazarlar bularak tedbirlerini almışlar. Çiğli’deki üreticiler geçen yıl yüzde 10 büyüme hızıyla Türk ekonomisinden çok daha hızlı koşmuş. Geçtiğimiz günlerde 53.5 milyon kws enerji tüketerek yeni bir rekor  kıran bölgedeki fabrikaların ihraç geliri ise bu yıl sonu 3 milyar dolara ulaşacak.

İşçi almak için kuyruktalar ama...

Atatürk Organize’deki pek çok işverenin düz işçi bile bulamamaktan şikayetçi olduğunu söyleyen Yönetim Kurulu Başkanı Hilmi Uğurtaş, “Meslek lisesi mezunlarını alabilmek için zaten sıradayız. Ama meslek lisesi çıkışlı eleman hiç bulamıyoruz. Makine bakım gibi konularda da teknik eleman bulunamıyor. Sanayi yeni teknoloji ürünü makinelere yöneliyor ama bu makineleri çalıştıracak eğitimli çalışan bulmada ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Bunlardan vazgeçtik, düz işçi bile bulamıyoruz. Kimi, ‘Vardiyada çalışmam’; kimi, ‘Mesaiye kalmam’ diyor. Daha işi bilmeden,  ‘Kaç para vereceksin?’ diyorlar. Biraz insanların kendilerini bilmeleri gerek. Hiç becerisi ve bilgisi olmayan biri hangi fabrika değerlendirilebilir. Gittiğin yer sana iş öğretecek, bunun için bedel ödeyecek. Ama sorun eğitim sisteminde” şeklinde konuşuyor. Ancak sanayinin gelişmediği yerlerde mesela Afyon’da bu durumun değiştiğini söyleyen Uğurtaş, oradaki insanların başka alternatifleri olmadığı için öğrenme ve meslek edinme açlığı içinde olduklarına dikkat çekiyor. Eğitimin kalitesine de dikkat çeken İAOSB Başkanı, kendi şirketi için bir mühendise ihtiyaç duyduklarında 200-300 müracaat olduğunu ama CV’leri inceledikten sonra 3-5’i ile görüşebildiğini söyledi. Uğurtaş, “Sadece üniversite açmakla olmuyor. Çocuklar laboratuvar vs. hiçbir şey görmeden bitirip, mühendis oluyor. Sonra bakıyoruz ne öz güvenleri var, ne de kişisel olarak kendilerini geliştirmişler. Sanayinin, sağlığın, turizmin, hizmet sektörünün ihtiyaçlarına karşılık veremedikleri için üniversite mezunu işsiz olarak ortalıkta dolaşıyorlar” diyor. Organize Sanayi Başkanı, “Sıçramak ve klasik sanayi çizgisinden kurtulmak istiyorsak, eğitim sistemimizi baştan aşağıya yenilememiz gerek. Bir fabrikada işe başlayan gençlerimiz artık ne yapacağını bilerek buraya gelmeli” diyor. İAOSB olarak eğitime katkı için 450 öğrenciyi tamamen burslu okutacak ve içinde mekatronik, tekstil, kalıp, döküm gibi bölümlerin olduğu yeni bir meslek lisesinin temellerini sonbaharda atacaklarını belirten Uğurtaş, bir yıl sonra da eğitimin başlayacağını söyledi.

İzmir sanayisiz düşünülemez

 İzmir’in gelecek vizyonuna sanayi konulmamasının yanlış olduğunu söyleyen Uğurtaş, şu görüşleri savunuyor: “Sadece sağlık ve turizmin arasında durarak bir şehri geliştirmeniz mümkün değil. Mutlaka bir artı değer getirmek gerek. Bir şehrin büyümesi için gelir transferi olması gerek. Mesela, Ankara’nın sanayisi İzmir’in yarısı bile değildir ama Ankara zenginleşti. Başkent olması nedeniyle dışarıdan para girişi var. Türkiye’nin en büyük müteahhitleri Ankara’da. Başka yerlerde işleri yapıp parayı Ankara’ya getiriyorlar. İzmir’de ise yatak sayısına bakıldığında turizmden çok nemalandığımızı söyleyemeyiz. Sağlık turizmi için ise İzmir’e yatırım yapanlar var ama bu şehri sıçratacak bir tablo yok. Buna karşılık sadece Atatürk Organize’nin 35 bin çalışanı var. 5 kişiyle çarpsak 150–200 bin kişi buradan ekmek yiyor. Yan sanayisi ile birlikte 50-60 bin kişi de çevrede var. Kemalpaşa, Torbalı’ya kadar olan yatırımlara, Pınarbaşı’na baktığınız zaman mavi ve beyaz yakalı eğitimli çalışanlarıyla birlikte İzmir’de ciddi bir sanayi altyapısı var. Bundan vazgeçmek olmaz. Ama bundan sonra İzmir ağır sanayiye değil, bilgi, teknolojiye dönük yatırımlara yönelmeli. Bu farkındalığı yaratıp sanayicilerin kafasında ışık yaratmak gerek. Birinci bölge olmamıza rağmen ileri teknoloji ve bilgi teknolojileri yatırımlarında bu teşviklerden biz de yararlanabiliyoruz.”

Yazının Devamını Oku

Süper Akhisarlı

24 Temmuz 2012

Uluslararası hamburger devlerine alışveriş merkezlerinde cız-bız köftesiyle kafa tutarak sadece 6 yılda 1 şubeden 111 şubeye çıkan, Türkiye’deki köfte zincirlerinde en yakın rakiplerine şube sayısı, bin 900 personel ve 42.5 trilyon ciroyla açık ara fark atan, bu sezon mucizevi şekilde Süper Lig’e çıkan Akhisar Belediyespor’un ana sponsoru olan Ramiz Köfte şaşırtmaya devam edecek. Çok yakında Berlin, Paris, Barcelona ve Bükreş’te Akhisarlı Ramiz Köfte adını duyuracak. Türk dönerinin Avrupa’daki başarısı köfteci kardeşlerin dışa açılma kararında etkili oldu. Bunun için Avrupa’nın en popüler 10 şehrinde restoran zincirleri açma kararı aldılar. Köfteci kardeşlerin Avrupa’ya ilk çıkış yeri ise geçtiğimiz günlerde bir et fabrikası satın aldıkları Romanya olacak. Yaklaşık 17 ay sonra 1 Ocak 2014’te Romanya’nın Avrupa Birliği’ne tam üye olup dolaşımın serbest hale gelmesi bu kararda etkili oldu. Bu yılsonuna kadar Bükreş’te iki restoran açacak Ramiz Köfte daha sonra burada yapacağı köftelerini Avrupa’da açacağı restoranlara sevk etmeye başlayacak. Bir başka üretim noktası ise Fransa Lyon’da olacak. Bunun için orada et üretimi yapan bir Türk şirketiyle ortaklık anlaşmasına varılmış. Ramiz Köfte’nin sahipleri hepsi de üniversite diplomalı dört kardeşten Birtan Taşkınlar, “Artık ok yaydan çıktı. Babamızın anısını yaşatmak için hobi olarak başladığımız bu iş bizi önce ulusal marka yaptı, şimdi de uluslararası marka yapıyor” diyerek 82 yıl önce başlayan bir başarı hikayesini iki cümleyle özetliyor.
 

Limon kasası masalardan ünlülere
Hikaye, Balkan ve 1. Dünya Savaşı sonrası 1920’de Türklerin Anadolu’ya, Türkiye’deki Rumların Yunanistan ve Makedonya’ya göç etmeye zorlandığı yıllarda başlar. Ayaklarında bir çift terlik çorapları bile olmayan iki kardeş Ramiz ve Rasim, Makedonya’da Ohri Gölü yakınlarındaki Prilep’te yola çıkıp uzun maceralardan sonra kendilerini Akhisar’da bulur. Bu gençler Akhisar’da kendilerine yapacak iş ararken memleketinde çok yaygın olan sokak köftecilerinin işini yapmayı akıl eder. Böylece sonraları ünlü bir marka olacak Köfteci Ramiz’in temelleri atılır. Birkaç limon kasasının iskemle ve masa olarak kullanıldığı salaş bir yerde, pide üzerinde servis edilen köfteler zamanla o kadar sevilir ki Köfteci Ramiz’in adı Akhisar sınırlarının dışına taşar. Hatta o dönenin ünlülerinin uğrak yeri olur. Halikarnas Balıkçısı yazar Cevat Şakir ve Azra Erhat’ın İstanbul-Bodrum yolculuklarında Ramiz Usta’nın köfteci dükkânında mola vermek alışkanlık haline gelir. Zamanla yazar, çizer, sanatçılar başta olmak üzere Bodrum ve diğer tatil beldelerine yapılan seyahatlerde Ramiz’de köfte yemek adeta moda haline gelir. Sanat güneşi Zeki Müren, Türk filmlerinin şişman kahramanı Necdet Tosun, Cahit Irgat, Salih Tozan derken Ramiz’in ünü iyice yayılır.


 

Mühendis kardeş önlüğü takınca

Yazının Devamını Oku

Cevdet Bey’İn kızları güneş depolayıp satacak

17 Temmuz 2012

İNCİ Holding Yönetim Kurulu Başkanı Meral İnci Zaim’le ailenin ticaret ve sanayide geçen 60 yılını konuşurken, Türk sanayindeki gelişimin hikayesi de film şeridi gibi gözlerimizin önünden geçti. Toplu iğne bile üretemezken dünyanın dört bir yanına otomobil, televizyon, akü, jant, ihraç eder hale gelmişti Türkiye. Hatta gelişmiş ülke olmanın en önemli kriteri olan ileri teknolojiyi bile yaratmaya başlamıştı. Mesela akü üretimi ile enerji depolama konusunda uzmanlaşmış İnci Holding, yarının enerji kaynağı güneşi depolayabilmek için araştırma geliştirme çalışmalarına ciddi yatırımlar yapıyordu.
İnci Holding’in diğer sanayi kuruluşlarından en büyük farkı hiç şüphesiz beş kız kardeşin, babaları Cevdet İnci’nin vefatından sonra kurdukları yönetim modeli. İki yılda bir değişerek sırayla yönetim kurulu başkanlığını üstlenen kardeşler, otomotiv yan sanayi gibi bir sektörde kadınların ağırlıkta olduğu bir yönetimle grubu büyütüp geliştirmişler.
Bugün toplam 15 şirketi ve 2 bin çalışanı olan İnci Grubu’nun üç şirketi, 70 ülkeye toplam üretiminin yüzde 65’ini ihraç ediyor ve Türkiye’nin ilk 500 şirketi arasında yer alıyor. Çelik jantta pazar lideri, aküde ihracat lideri olan grubun ürünlerini kullananlar arasında Mercedes ve BMW gibi ünlü markalar bulunuyor. Meral İnci Zaim, “Cumhuriyet’in 100’üncü yılı olan 2023’te, dünyada ilk binde olmayı kendimize hedef olarak belirledik. 2011’de yüzde 30 büyüdük. 2012’de ise yüzde 10 büyümeyi ve çalışan sayısının 2 bin 400 kişiye ulaşmasını planlıyoruz. Büyümemizi akü ve jantta sürdüreceğiz. Otomotiv yan sanayi dışında lojistik, atık yönetimi ve enerji depolama alanlarında büyümemizi sürdürerek 2023’teki hedefimize ulaşmayı amaçlıyoruz” diyor.

Yabancı ortakla dünya ligine
Otomobillere çelik jant üretimi için 1992’de Hayes Lemmerz ile İnci Jant ortaklığı başlar. Zamanla Lemmerz’in sahibi Kukwa Lemmerz, ailenin yakın dostlarından biri olurken 2006’da da alüminyum jant üretimine başlanır. Bugün toplam 9 milyon adet jant üretim kapasitesiyle Türkiye’nin en büyük jant üreticisi olan grup, 2010’da HL İnci Çelik dilme tesisini açar, 2011’de ise kısa bir süre önce faaliyete geçen ikinci alüminyum jant fabrikasının temelini atar. Ancak küreselleşen dünyada İnci’nin ortakları da artar. Bu yılın başında Jant üretiminde 18 ülkede üretim tesisi olan, küresel pazarda en büyük jant üreticisi Brezilya’lı Maxion Wheels Grubu, Hayes Lemmerz’i satın alır ve İnci ailesinin yeni ortağı olur.

Dünyanın enerji değil depolama sorunu var

Dünyanın enerji depolama sorunu olduğunu söyleyen Meral İnci Zaim, “Ama depolama maliyeti önemli. Türkiye güneşi bol bir ülke. Bu sektörde çok geniş bir gelişme alanı bulunuyor. Yeni teknolojilerin ekonomiye büyük katkıları olacak. Aslında teknolojik olarak depolama sorunu çözülmüş durumda. Ama şu anda güneş enerjisinden yararlanmak için yapılan yatırımın maliyeti diğer enerji kaynaklarıyla rekabet edemiyor. Daha ucuz maliyetle tedarik etmek gerek. İnsanlar en uygun fiyatla enerjiyi kullanmak ister. Ama teknoloji o kadar hızlı gelişiyor ki bir noktada fiyatları ve maliyeti düşürecek teknolojiler gelişecek” diyor. Grup bu nedenle enerji depolama alanında uzman üretici olmayı hedefliyor. İnci Akü, Ar-Ge merkezinde enerji depolama sistemlerine yönelik projeler geliştiriyor. Meral İnci Zaim, “Güneş enerjisi gibi yenilenebilir kaynaklardan elde edilen enerjinin depolanmasına yönelik projelerimiz ve yatırımlarımız sektörün yarınlarını şekillendirecek” diyor.

Yazının Devamını Oku

Kaptan, ‘özel tren’ işletecek

10 Temmuz 2012

Denizcilikte dünyanın en büyüklerinden Arkas, Demiryolu Serbestleşme Kanunu’nun çıkmasıyla sivil havacılıkta olduğu gibi özel tren işletmeciliğine hazırlanıyor. Ama asıl çıkışını boğazın iki yakası Marmaray’la birleşince yapacak.

Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Bernard Arcas, İzmir Körfezi’ne kaptan köşkü gibi hakim odasından Alsancak Limanı’nı işaret etti. Aşağıda dev vinçler tonlarca ağırlıkta konteynırları yükleyip boşaltıyor, taşıyıcılar manyetik kollarıyla havaya kaldırdıkları çelik kasaları tren-gemi-TIR’lar arasında karıncalar gibi götürüp getiriyordu. Holdingin genç kuşak patronu 43 yaşındaki Bernard Arcas’la aşağıdaki yoğun trafiği seyrederken grubun gelecekle ilgili heyecan veren projelerini anlattı. Dünyanın en büyük 50 denizcilik grubundan biri olan Arkas, 30 gemilik deniz, 429 TIR’lık kara ve 700 vagonluk demiryolu filosuyla tam bir lojistik devi.


Anadolu’yu kıyıyla buluşturacak

Yurtdışı yapılanma ve acentelik işlerinden sorumlu Arcas, özel havayolu gibi ‘özel tren’ işletmeciliğine de hazırlandıklarını söylüyor. Grubun Türkiye’nin geleceğini Anadolu’da gördüğünü, bunun için de kıyılarla iç kısımları birleştirecek dev bir projeyi adım adım uygulamaya başladıklarını anlatıyor. Anadolu Projesi’nin bütçesi yaklaşık 150 milyon dolar. Ama Arkas, ikinci büyük çıkışını, 2013 sonunda İstanbul Boğazı’nın iki yakasını denizin altından demiryoluyla birleştirecek Marmaray Projesi hayata geçtikten sonra yapacak. İstanbul’un Avrupa ve Asya yakaları arasında ulaşımın kesintisiz olarak demiryoluyla birkaç dakikaya inmesiyle Uzakdoğu’ya kadar uzayacak yeni bir İpekyolu kurulacak ve bugüne kadar geri planda kalan tren taşımacılığı öne çıkacak.


Yazının Devamını Oku