Selim Türsen

Ödemiş’e peynir ve çiçek turu

1 Ekim 2013
KISA bir süre önce yolum Ödemiş’e düştüğünde, ovalarından yağ, dağlarından bal akan Ege’nin bu güzel ilçesini çok az tanıdığımı fark ettim.

Tütün ve pamuk para etmez olunca hayvancılığa başlayan Ödemiş, son 10 yılda kabuk değiştirmiş, biz görememişiz. Öyle ki, şu anda Türkiye’de en fazla süt üretiminin Ödemiş’te yapıldığından pek çok kişinin haberi olmadığından eminim.


Daha da önemlisi, peynir ve yoğurt üretiminde inanılmaz bir kaliteyi yakalamış Ödemiş. İşin uzmanları, Ödemiş’in tulum başta olmak üzere pek çok peynirini tat ve kalite açısından birinci sıraya yerleştirmeye başlamış. Bu işlerde damak tadı önemlidir ama peynir ülkesi İtalya’dan gelen uzman üreticiler bile Ödemiş peynirine şapka çıkarıyorsa bir şeyler yolunda gidiyor demektir.


Kaliteli peynirin sırrı sütten başlıyor. İyi sütün sırrı ise hayvanın beslendiği yörenin otlarında, yemlerinde yatıyor. Çevre köy ve beldelerdeki irili ufaklı üretici sayısı 3 bin 500–4 bin aileyi buluyor. Ödemiş’te peynir ve yoğurt üretimi yapan yaklaşık 20 mandıra var. Her biri alanında iddialı bu mandıralar kendi markalarıyla üretim yaptıkları gibi, aralarında Kipa ve Tansaş gibi büyük perakende zincirleri için üretim yapanlar da var.
Hijyen konusunda çok iddialı bu mandıraların en önemli özeliği ise büyük çevre kirliliğine yol açan peynir altı sularını ortak arıtma tesisinde toplamaları. Ödemiş’in CHP’li Belediye Başkanı, mühendis kökenli Bekir Keskin öncülük yapmış bu projeye. Bütün mandıraların ortak katılımıyla modern bir arıtma tesisi kurulmuş. Sonra da bütün mandıralar çekilen hatlarla bu ortak arıtma tesisine bağlanmış. Böylece Türkiye’de bir ilk başarılmış.
Ödemiş’in bir başka özelliği park ve bahçelerde gördüğümüz birbirinden güzel çalı tipi süs bitkisi üretiminde de Türkiye’de ilk sıralarda yer alması. İstanbul başta olmak üzere pek çok kenti süsleyen süs bitkileri Ödemiş’ten Kazakistan’a, Özbekistan’a bile ihraç ediliyor.


Yazının Devamını Oku

Efesli Heraklit için buluşacaklar

25 Eylül 2013

ANTİK çağın en önemli felsefecilerinden Heraklit’in Efes’li olduğunu Selçuk’ta bile fazla bilen yoktur. Aslında günlük kaygılardan, siyasal kavgalardan vakit bulup üzerinde yaşadığımız toprakların değerini verebilsek çok başka bir toplum olacağız ama bir türlü olmuyor işte.

Bizim haberimiz yok ama, Heraklit’in değerini bilen dünyanın dört bir yanından bilim adamları ve felsefeciler, 7-12 Ekim arasında Selçuk’ta bir araya gelecek. Selçuk Belediyesi, Leipzig ve Viyana üniversitelerinin organize ettiği sempozyumda M.Ö. 540-480 yılları arasında yaşamış ünlü filozofun görüşleri yaklaşık bin 500 yıl sonra doğduğu kentte yeniden tartışacak.

Heraklit’in yaşadığı dönem felsefe, matematik, edebiyat, sanat, mimari ve tıpta önemli gelişmelerin olduğun bir dönem. Efes ise dünyayı etkileyen keşiflerin yapıldığı bir yer.

Ama insanoğlunun genlerinden kaynaklanan, “Sen daha iyi yönetirsin, ben daha iyi bilirim” kavgası tarih boyunca hep olduğu için, Heraklit de yaşadığı dönemde siyasal düzene sert eleştiriler getirmiş. Sonunda her şeyi bırakıp bir kenara çekilmiş. Ama kenara otursa bile sürekli düşünerek bugün bile tartışılan yeni fikirler üretmiş.

Yazının Devamını Oku

Avrupa’nın en yüksek binası İzmir’e yapılacak

24 Eylül 2013

İZMİR birkaç yıla kadar yepyeni bir sembolle kendinden söz ettirmeye başlayacak. Avrupa’nın en yüksek binası İzmir’e yapılacak. Projeyi gerçekleştirecek olan ise bir süreden beri İzmirlilerin her hafta bir kat yükselerek gökyüzüne tırmanışını izledikleri iki kulenin yapımcısı Folkart Towers. Bayraklı’daki Folkart Towers’ın A Kulesi 40’ıncı kata ve 175 metre yüksekliğe ulaştı. Son 6 kat yapıldıktan sonra antenle birlikte 200 metreye ulaşıp Avrupa’nın beşinci, Türkiye’nin ikinci en yüksek binası unvanını kazanacak.

Folkart Towers’ın Yönetim Kurulu Başkanı Mesut Sancak’la, dış cephesi camla kaplanmaya başlayan A Kulesi’nin 160 metre yükseklikteki 38’inci katına çıktığımızda Alsancak Limanı’ndaki gemiler oyuncak, evler kibrit kutusu, yüksek binalar bile maket gibi görülüyordu. Sancak; A Kulesi’nin şubatta, B Kulesi’nin ise ondan üç ay sonra teslim edileceğini söylerken, eliyle Bayraklı’da yeni bir noktayı gösterip, “Yeni projemize de şu bölgede başlayacağız. İlk kez şimdi söylüyorum. İzmir’e, Avrupa’nın en yüksek binasını yapacağız. Projeleri, maketleri hazır. Tam 358 metre yüksekliğinde 75 katlı bir gökdelen olacak. Yüksekliği şu anda bulunduğumuz kulenin neredeyse iki katına yaklaşacak. İzmir Hilton’un 33 katlı ve 132 metre yüksekliğinde olduğunu düşünürsek ondan yaklaşık üç kat daha yüksek, 358 metrelik yeni binanın nasıl bir şey olacağını hayal edebiliriz” dedi.
Halen Avrupa’nın en yüksek binası, geçen yıl Londra’da açılan 308 metre yüksekliğindeki Shard gökdeleni. Bir süre sonra Moskova’da inşası süren 330 metre yüksekliğindeki yeni bir gökdelen Avrupa’nın en yüksek binası olacak. Ama Moskova bu rekoru fazla elinde tutamayacak. Çünkü İzmir’e inşa edilecek Avrupa’nın en yüksek binasının temeli önümüzdeki senenin ortasına kadar atılacak. Tam 358 metre yüksekliğindeki binanın 2018’e kadar bitirilip hizmete alınması bekleniyor.

Mesut Sancak, ilk kez açıkladığını belirttiği projeyi anlatırken, “İzmir bizi en tepeye taşıdı. Biz de İzmir’i Avrupa’nın en yükseği yapacağız” diyerek yeni projenin 250 milyon dolara mal olacağını belirtti. İzmir’de halen yapımı süren diğer projelere de dikkat çekerek, “Bu kadar çok sayıda yüksek binadaki ofis ve rezidanslara müşteri bulunabilecek mi ?” diye sorduğumda, bitmek üzere olan iki kulenin yüzde 70’inin satıldığını belirterek, şunları söyledi:
“Satışlara başladığımızda metrekaresi 2 bin 300 dolardı, şimdi ortalama 3 bin dolara geldi. En son yapılacak 45, 46 ve 47’nci katların metrekaresi ise 4 bin dolar. Hem getirisi yüksek bir yatım, hem de İzmir’in geleceğine yönelik projeler nedeniyle talepte sıkıntı yok. İzmir-İstanbul Otoyolu’nun yapımı sürüyor. Birkaç yıla kadar bazı bölümleri devreye alınacak. Otoyolun bitmesiyle birlikte 4–5 yıl sonra İzmir bambaşka bir şehir olacak. Türkiye’de İstanbul’un tek alternatifi İzmir. Ankara veya başka şehir alternatif olamaz. İstanbul ise doldu. Ama otoyol bitince İzmir’e 3.5–4 saatte gelecekler. Hazır iş ortamları olunca yeni büyük yatırımcılar İzmir’e gelecek.”

Yazının Devamını Oku

Avrupa’nın en yüksek binası İzmir’e yapılacak

23 Eylül 2013
İZMİR birkaç yıla kadar yepyeni bir sembolle kendinden söz ettirmeye başlayacak.

Avrupa’nın en yüksek binası İzmir’e yapılacak. Projeyi gerçekleştirecek olan ise bir süreden beri İzmirlilerin her hafta bir kat yükselerek gökyüzüne tırmanışını izledikleri iki kulenin yapımcısı Folkart Towers. Bayraklı’daki Folkart Towers’ın A Kulesi 40’ıncı kata ve 175 metre yüksekliğe ulaştı. Son 6 kat yapıldıktan sonra antenle birlikte 200 metreye ulaşıp Avrupa’nın beşinci, Türkiye’nin ikinci en yüksek binası unvanını kazanacak.


Folkart Towers’ın Yönetim Kurulu Başkanı Mesut Sancak’la, dış cephesi camla kaplanmaya başlayan A Kulesi’nin 160 metre yükseklikteki 38’inci katına çıktığımızda Alsancak Limanı’ndaki gemiler oyuncak, evler kibrit kutusu, yüksek binalar bile maket gibi görülüyordu. Sancak; A Kulesi’nin şubatta, B Kulesi’nin ise ondan üç ay sonra teslim edileceğini söylerken, eliyle Bayraklı’da yeni bir noktayı gösterip, “Yeni projemize de şu bölgede başlayacağız. İlk kez şimdi söylüyorum. İzmir’e, Avrupa’nın en yüksek binasını yapacağız. Projeleri, maketleri hazır. Tam 358 metre yüksekliğinde 75 katlı bir gökdelen olacak. Yüksekliği şu anda bulunduğumuz kulenin neredeyse iki katına yaklaşacak. İzmir Hilton’un 33 katlı ve 132 metre yüksekliğinde olduğunu düşünürsek ondan yaklaşık üç kat daha yüksek, 358 metrelik yeni binanın nasıl bir şey olacağını hayal edebiliriz” dedi.

Halen Avrupa’nın en yüksek binası, geçen yıl Londra’da açılan 308 metre yüksekliğindeki Shard gökdeleni. Bir süre sonra Moskova’da inşası süren 330 metre yüksekliğindeki yeni bir gökdelen Avrupa’nın en yüks ek binası olacak. Ama Moskova bu rekoru fazla elinde tutamayacak. Çünkü İzmir’e inşa edilecek Avrupa’nın en yüksek binasının temeli önümüzdeki senenin ortasına kadar atılacak. Tam 358 metre yüksekliğindeki binanın 2018’e kadar bitirilip hizmete alınması bekleniyor.

Mesut Sancak, ilk kez açıkladığını belirttiği projeyi anlatırken, “İzmir bizi en tepeye taşıdı. Biz de İzmir’i Avrupa’nın en yükseği yapacağız” diyerek yeni projenin 250 milyon dolara mal olacağını belirtti. İzmir’de halen yapımı süren diğer projelere de dikkat çekerek, “Bu kadar çok sayıda yüksek binadaki ofis ve rezidanslara müşteri bulunabilecek mi ?” diye sorduğumda, bitmek üzere olan iki kulenin yüzde 70’inin satıldığını belirterek, şunları söyledi:
“Satışlara başladığımızda metrekaresi 2 bin 300 dolardı, şimdi ortalama 3 bin dolara geldi. En son yapılacak 45, 46 ve 47’nci katların metrekaresi ise 4 bin dolar. Hem getirisi yüksek bir yatım, hem de İzmir’in geleceğine yönelik projeler nedeniyle talepte sıkıntı yok. İzmir-İstanbul Otoyolu’nun yapımı sürüyor. Birkaç yıla kadar bazı bölümleri devreye alınacak. Otoyolun bitmesiyle birlikte 4–5 yıl sonra İzmir bambaşka bir şehir olacak. Türkiye’de İstanbul’un tek alternatifi İzmir. Ankara veya başka şehir alternatif olamaz. İstanbul ise doldu. Ama otoyol bitince İzmir’e 3.5–4 saatte gelecekler. Hazır iş ortamları olunca yeni büyük yatırımcılar İzmir’e gelecek.”


Yazının Devamını Oku

Midilli’de siesta zamanı

18 Eylül 2013

ESKİ bir kaçakçı köyü olan Sikamina koyundaki balıkçı tekneleri arasından Çanakkale yönüne Asos’a baktığımızda karşı kıyı birkaç kulaç atsak ulaşacakmışız gibi görünüyordu. Aslında 1 milyon yıl önce arada deniz filan yokmuş. Asos ile bitişik olan Midilli volkanik patlamalar sonucu Anadolu’dan koparken, çöken yerleri Ege Denizi doldurmuş. Zaten haritaya bakıldığında Midilli’nin yarım ay gibi kopup gittiği net bir şekilde görülüyor.

Kültür Mirası Listesi’nde

Her ne kadar bazı genç yazarlar, “Midilli dedikleri de neymiş! Sakin birkaç köy, görülecek fazla bir şey yok” deseler de, UNESCO tarafından 2011’de Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınan Midilli, 20 milyon yıllık fosil ormanları, güzel koyları ve bizim kuşağın hasretini çektiği 50’li, 60’lı ve kısmen 70’li yıllardaki Ege kıyılarının havasını hala koruyabilen köy ve kasabalarıyla el değmemiş bir hazine. Konaklama ile balıklı-ahtapotlu mükellef deniz mahsulleriyle donatılmış masalardan Türkiye’deki restoranların yarı fiyatına kalkıldığından bahsetmiyorum bile.

Midilli’de adanın en turistik yerlerinden Molivas’taki suni değil, kültürden gelen temizlik ve düzeni görünce, “Buradaki insanların kendi köylerine, kasabalarına gösterdiği özeni hemen 1 saat uzaklıkta Türkiye’de yaşayanlar neden gösteremiyor?” diye sormadan edemedim. Belki de bu sorunun cevabı çoğunluğun iç veya dış göçle her an yeni bir yere gidecekmiş gibi yaşayan bir toplum olmasında yatıyor.
Savaşlar, ekonomik ve siyasi nedenlerle sürekli hareket olduğu için insanların evlerine, oturdukları mahallere özenle sahip çıkma kültürü oluşamamış. Ayvalık’taki toplam seçmen sayısının yaklaşık yarısının, 3-4 bin kişinin çalışmak için Güney ve Doğu illerinden ilçeye gelen vatandaşlardan oluştuğunu düşünecek olursak durum daha iyi anlaşılır.

Yazının Devamını Oku

Cunda’da kültürel erozyona dikkat

17 Eylül 2013

CUNDA’ya uzun süreden beri yaz sezonunda gitmemişim. Geçenlerde yolum düştüğünde dehşete düştüm. İnanılmaz ucuz bir kalabalık adayı adeta panayıra çevirmiş. Ucuz derken, gelir düzeyi anlamında söylemiyorum. Adanın havasına uyum gösteremeyen, kültürel anlamda ucuz bir kalabalık doldurmuştu bir dönem sanatın ve mimarinin beşiği olan Cunda ve Ayvalık’ı.
Osmanlı döneminde Ayvalık’ın parlak geçmişi bir sadrazam fermanından sonra başlar. Çeşme önündeki Rus Savaşı’nda (1770) yaralanan ve yangında donanmasını kaybeden Cezayirli Hasan Paşa’nın, yardımcısıyla, düşmandan kaçarken gizlice geldiği Ayvalık’ta bir rahibin yardımcı olduğu söylenir. Daha sonra İstanbul’a giden ve sadrazam olan Cezayirli Hasan Paşa’nın fermanıyla, 1772’de Ayvalık vergiden muaf özerk bir bölge ilan edilir.
O dönem Ayvalık’a Avrupa’nın dört bir yanından varlıklı tüccarlar akar. Zeytinyağı, balmumu, ipek, şarap, sabun dışsatımı yapılır ve şeker, kahve, yün, pamuklu kumaş, ham deri ithal edilir. Fransa, Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Krallığı, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, İtalya Krallığı kentte konsolosluklar açar. Osmanlı Bankası, Atina Bankası, Viyana Kredi Bankası’nın şubeleri kurulur.
Bu gelişme, Avrupa’nın tanınmış heykeltıraş, ressam ve mimarlarını da Ayvalık’a çeker. Sanatçıların yetiştirildiği akademi bile kurulur. Onların özene bezene yaptığı her biri ayrı bir sanat eseri olan muhteşem taş binalar o günlerden bugünlere tüm ihtişamıyla uzanıp durur.

Yine parlak günler ama

Böylesine köklü bir geçmişi olan Ayvalık’ta, özellikle Cunda Adası’nda son 20-30 yılda eski binaların restore edilerek butik otellere dönüştürülmesi, Koç’un eski bir manastırı müzeye dönüştürmesi, klasik müzik yaz okulları, ünlü zeytinyağı ve zeytinlerin şık ambalajlara girmesiyle eski parlak günleri hatırlatan yeni ve bir güzel dünya oluşmaya başlamıştı. Ama turizm gelişip ünü arttıkça ziyaretçi sayısı giderek artarken kanalizasyon ve su gibi altyapı hizmetleri yetersiz kalmaya başladı. Buna, esnafın bir kısmının kar hırsına kapılması da eklenince bazı değerlerin kaybolduğu görülüyor. Adanın her biri ayrı sanat eseri güzelliğindeki yapıları restoranlara dönüşürken, gösterilen özensizlik, tabelalarla renk, müşteri çığırtkanlığıyla gürültü kirliliği yaratılmasıyla oluşan karmaşa, huzur adası Cunda’yı cehenneme çevirmiş. Gelen misafirler adanın sakin havasına uyup kendilerine çekidüzen vermeleri gerekirken, ada esnafı değişik yerlerden gelen müşterilerin kozmopolit kimliğine uyup kendi değerlerini kaybetmeye başlamış.

Yazının Devamını Oku

Savaşı yaşamayan dehşetini anlayamaz

11 Eylül 2013

DİKKAT edilirse, kurtuluş günleri siyasi gerilimlerin tırmanışa geçtiği dönemlerde daha bir coşkuyla kutlanıyor. Bazı yıllar hayatta kalan son birkaç gazinin katılımıyla adeta mecburiyetten yapılan kurtuluş günü kutlamalarının bu yıl büyük bir coşku ve yüksek katılımla yapılması pek çok mesajı da beraberinde taşıyor.
İşgal altındayken Ege kentleri savaşın dehşetini Anadolu’nun pek çok yerine göre çok daha ağır yaşadı. İzmir’in kurtuluşunun bedeli ise denize dökülen binlerce insan ve büyük bir yangındı. Türk mahallelerinin bu yangından etkilenmemesi, denize dökülenlerin Türk olmaması yaşanan dehşeti hafifletmez. Üç gün önce komşu olanların bir anda hayatlarının nasıl değiştiğini, dostların nasıl düşman olduğunu mübadele hikayelerinde içimiz yanarak okuyoruz.
Üzerinden 91 yıl geçmesine rağmen İzmir’in kurtuluşunun bugünlerde hala aynı canlılıkla hatırlanıyor olmasında bölgedeki savaş tamtamlarının büyük etkisi var. Suriye krizi nedeniyle her an savaşa girmeye hazır olduğunu açıkça ilan eden hükümete karşı “İzmir savaşın ne olduğunu iyi bilir” mesajı bu nedenle büyük önem taşıyor.
Kurtuluş günleri artık savaş değil, barış çağrılarıyla kutlanıyor. Ateş düştüğü yeri yaktığından savaşın ne olduğunu bilmeyenlerin bu çağrıları anlaması zor. Ama kamuoyunun büyük bir bölümü Suriye ile savaşa karşı çıkıyorsa hükümetin izlediği politikaları gözden geçirmesinde yarar var. Bizim bu savaşla ne işimiz var diye soranların sayısı o kadar fazla ki seçimlerde bedeli çok ağır olabilir. ABD’nin yanında savaşa girip zafer kazanmış hükümet olarak meydanlara çıkmanın, artık savaş gibi sonu belirsiz maceralara girmek istemeyen toplumda ne kadar iş yapar orası şüpheli.

Dubai EXPO yarışında “25 milyar dolar daha” dedi

EXPO 2020 yarışında İzmir’in sessiz ve derinden çalışmalarına inat, güçlü rakibi Dubai neler yapacağını her fırsatta bütün dünyanın gözüne sokuyor. Oy kullanacak ülkelerin, sürekli manşetlerde olan Dubai’den mi yoksa sessiz ve derin politikalarıyla İzmir’den mi daha çok etkileneceğini kasım sonunda göreceğiz.

Yazının Devamını Oku

İstanbul kaybedince İzmir’in şansı arttı mı?

10 Eylül 2013
İSTANBUL’un 2020 Olimpiyat adaylığının İzmir’in EXPO 2020’yi kazanma şansını zora sokacağı tartışması yapılmıştı bir dönem.

İstanbul olimpiyatları alırsa Türkiye’nin ekonomik gücünün iki dev organizasyona yetmeyeceği düşüncesiyle, EXPO 2020’nin İzmir’e verilmeyeceği öne sürülmüştü. Bazı görüşlere göre ise, dünyanın en büyük iki organizasyonunun ikisinin birden Türkiye’ye verilmesi söz konusu olamazdı. Eğer İstanbul olimpiyatları alırsa İzmir’e EXPO’nun verilmesi düşünülemezdi.
Eğer bu senaryolara itibar edecek olursak, cuma gece yarısı, İstanbul’un 2020 Olimpiyatları’nı Tokyo’ya kaptırdığı andan itibaren İzmir’in EXPO 2020 için şansı artmış bulunuyor. Olimpiyatları kaybeden hükümetin bu mağlubiyeti EXPO 2020’yi İzmir’e kazandırarak telafi etmek isteyeceği, bunun için bütün güçlerini seferber edeceği de düşünülebilir. Ama bütün bu varsayımlar EXPO’yu İzmir’e getirir mi işte orada biraz durmak gerek.

Güvenlik kaygısına dikkat

Her şeyden önce İstanbul’un olimpiyatları kaybetme nedenleri çok iyi analiz edilmeli. Sonuçlar açıklanmadan önce TV kanallarında Türkiye’nin sunumuyla ilgili değerlendirmeler yapılırken, Suriye ve güvenlik konusunda çok az soru gelmesi İstanbul için büyük bir artı olarak dile getiriliyordu. Ancak ertesi gün dünya basınına baktığımızda İstanbul’un kaybetme nedenlerinin başında Suriye ile savaş ihtimali, bölgedeki kaos ortamı ve Türkiye’nin kendi içindeki kutuplaşmanın yarattığı siyasi rahatsızlığın geldiğini gördük. Dünya önümüzdeki 7 yılı uzun değil, kısa bir süre olarak görüyor. Ortadoğu’daki yangının boyutlarının nerelere ulaşacağı görülemediği için 2020 Olimpiyatları’nın hem siyasi hem de finansal açıdan güvenli bir bölge olan Tokyo’ya taşınma kararı alındığı anlaşılıyor.
Eğer İzmir’in EXPO yarışına bu gözlükle bakacak olursak olimpiyatlarda İstanbul’un başına gelenler EXPO’da bizim de başımıza gelebilir. 6 ay süren dünyanın en büyük organizasyonlarından biri olan, katılımcı sayısı ve süre açısından olimpiyatlardan daha büyük olan EXPO için de kılı kırk yaran hesaplar yapılacak. Verilecek kararda dünyanın dört bir yanından gelecek milyonlarca kişinin güvenliği en önemli etken olacağı için, aylardan beri hemen her gün savaş çığlıklarının atıldığı Türkiye kafalarda soru işareti yaratabilir.
Önümüzdeki kasım ayı sonunda yapılacak oylama öncesi Suriye’ye yapılacak bir harekat bölgeyi büyük ölçüde gereceğinden, İzmir’in yanı sıra Ortadoğu’da olduğu için Dubai için de kafalarda soru işaretleri doğabilir. Bu durumdan en karlı çıkan ise Rusya olur. Kanımca lobi çalışması yapanların bundan sonra birinci önceliği Türkiye’nin büyük ve güvenli bir ülke, en batıda bulunan İzmir’in ise bir barış limanı olduğuna, oy verecek delegeleri ikna etmek olmalı.

Yazının Devamını Oku