Cunda’da kültürel erozyona dikkat

Cunda’da kültürel erozyona dikkat

Haberin Devamı

CUNDA’ya uzun süreden beri yaz sezonunda gitmemişim. Geçenlerde yolum düştüğünde dehşete düştüm. İnanılmaz ucuz bir kalabalık adayı adeta panayıra çevirmiş. Ucuz derken, gelir düzeyi anlamında söylemiyorum. Adanın havasına uyum gösteremeyen, kültürel anlamda ucuz bir kalabalık doldurmuştu bir dönem sanatın ve mimarinin beşiği olan Cunda ve Ayvalık’ı.
Osmanlı döneminde Ayvalık’ın parlak geçmişi bir sadrazam fermanından sonra başlar. Çeşme önündeki Rus Savaşı’nda (1770) yaralanan ve yangında donanmasını kaybeden Cezayirli Hasan Paşa’nın, yardımcısıyla, düşmandan kaçarken gizlice geldiği Ayvalık’ta bir rahibin yardımcı olduğu söylenir. Daha sonra İstanbul’a giden ve sadrazam olan Cezayirli Hasan Paşa’nın fermanıyla, 1772’de Ayvalık vergiden muaf özerk bir bölge ilan edilir.
O dönem Ayvalık’a Avrupa’nın dört bir yanından varlıklı tüccarlar akar. Zeytinyağı, balmumu, ipek, şarap, sabun dışsatımı yapılır ve şeker, kahve, yün, pamuklu kumaş, ham deri ithal edilir. Fransa, Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Krallığı, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, İtalya Krallığı kentte konsolosluklar açar. Osmanlı Bankası, Atina Bankası, Viyana Kredi Bankası’nın şubeleri kurulur.
Bu gelişme, Avrupa’nın tanınmış heykeltıraş, ressam ve mimarlarını da Ayvalık’a çeker. Sanatçıların yetiştirildiği akademi bile kurulur. Onların özene bezene yaptığı her biri ayrı bir sanat eseri olan muhteşem taş binalar o günlerden bugünlere tüm ihtişamıyla uzanıp durur.

Yine parlak günler ama

Haberin Devamı

Böylesine köklü bir geçmişi olan Ayvalık’ta, özellikle Cunda Adası’nda son 20-30 yılda eski binaların restore edilerek butik otellere dönüştürülmesi, Koç’un eski bir manastırı müzeye dönüştürmesi, klasik müzik yaz okulları, ünlü zeytinyağı ve zeytinlerin şık ambalajlara girmesiyle eski parlak günleri hatırlatan yeni ve bir güzel dünya oluşmaya başlamıştı. Ama turizm gelişip ünü arttıkça ziyaretçi sayısı giderek artarken kanalizasyon ve su gibi altyapı hizmetleri yetersiz kalmaya başladı. Buna, esnafın bir kısmının kar hırsına kapılması da eklenince bazı değerlerin kaybolduğu görülüyor. Adanın her biri ayrı sanat eseri güzelliğindeki yapıları restoranlara dönüşürken, gösterilen özensizlik, tabelalarla renk, müşteri çığırtkanlığıyla gürültü kirliliği yaratılmasıyla oluşan karmaşa, huzur adası Cunda’yı cehenneme çevirmiş. Gelen misafirler adanın sakin havasına uyup kendilerine çekidüzen vermeleri gerekirken, ada esnafı değişik yerlerden gelen müşterilerin kozmopolit kimliğine uyup kendi değerlerini kaybetmeye başlamış.
Bu arada yaz sezonunda yemeklerin kalitesi düşüp buna karşılık fiyatların arttığı da dikkat çekiyor. Rezerve odaları daha çok para verdiği için başkalarına satıp, misafirlerini tavan aralarına sokuşturan bazı otel ve pansiyon sahiplerinin adanın üzerine düşürdükleri leke ise ayrı bir hikaye. En kötüsü ise her restoran kapısının önünü temizlese pırıl pırıl olacak adada sokakların kir ve çöp içinde olması. Müşteri kaçırmamak için hiç olmazsa bunu yapmalı ada esnafı. Yoksa bir zamanların parlak turizm beldeleri gibi Ayvalık’ın da yıldızı yavaş yavaş söner gider.

Haberin Devamı

Şıray’ın Deniz Kestanesi

Neyse ki Ayvalık’ın gözden ırak bazı köşelerinde kayıp güzellikleri yakalamak hala mümkün. Ayvalık’ın içinde eski taş binalar arasında okul yıllarından arkadaşım Kamil Şıray’ın işlettiği Deniz Kestanesi, denizin içindeki restoranın eşsiz manzarası ve özenle hazırlanmış mezeleriyle beni yıllar öncesine götürdü. Zaten anladığım kadarıyla Ayvalık’ın eski günlerini bilen sanatçı, yazar, devlet ve fikir adamlarının da buluşma noktası olmuş bu güzel restoran.
Eğer kalabalıkların artış hızına hizmetler yetişemiyorsa, akıllı organizasyonlar ve kurallarla karmaşaya yer vermeden düzeni kurmak mümkün. Doğal güzellik, deniz ve tarihiyle Ayvalık’ta bunu sağlayabilecek altyapı fazlasıyla var. Tek yapılması gereken eldeki malzemeyi en iyi bir şekilde işlemek. Onu da Midilli’de gördük. O da bir başka yazı konusu.

Yazarın Tüm Yazıları