Sedat Ergin

Mısır’la zor yıllar 3… Bayar, Nasır’ın temsilcisini ‘Siz Araplar nankörsünüz, bizi arkadan vurdunuz’ diye azarlayınca Menderes’in barışma çabaları nafile kaldı

15 Eylül 2023
GİRİŞ:<br> Yazı dizimizin bundan önceki iki bölümünde Mısır’da 1952 yılında gerçekleşen darbeden sonra Türkiye’nin Kahire Büyükelçisi Hulusi Fuad Tugay’ın ihtilalinin lideri, ülkenin en güçlü kişisi olan Yarbay Abdülnasır Cemal’e herkesin önünde tavır koymasının yol açtığı krizi anlatmıştık.

Nasır, bunun üzerine 1954 yılı başında Büyükelçi Tugay’ı “İstenmeyen Adam” ilan ederek ülkeden sınır dışı etmişti. Bu tasarruf Türkiye ile Mısır arasında ihtilal sonrasında zaten bir belirsizlik içine girmiş olan ilişkileri daha da büyük bir bunalıma sokmuştu. Bununla birlikte ilişkiler kesilmiş değildi, soğuk bir şekilde seyrediyordu. Peki bu ilişkilerin düzeltilmesi şansı var mıydı? Dönemin Başbakanı Adnan Menderes, her şeye rağmen iki ülke arasındaki bağları onarmak, Nasır ile barışmak niyetindeydi. Ancak 1958 yılında bu amaçla yaptığı bir diplomatik hamle Türkiye cephesinde ağır bir kazaya uğrayacaktı. Bugün, söz konusu kazanın o dönemde Demokrat Parti iktidarı tepesindeki güç dengesiyle de ilişkili olabileceği işaretlerini taşıyan öyküsünü okuyacağız...

1- MENDERES’TEN NASIR’A BARIŞMA MESAJI: ‘NATO, SOVYETLER BİR TARAFA, BİZLER BÜYÜK İSLÂM AİLESİNİN EVLATLARIYIZ...’

Yarın Kahire’ye gidiyormuşsunuz” dedi Başbakan Adnan Menderes karşısındaki Dışişleri Bakanlığı Ticaret ve Ticari Anlaşmalar Genel Müdürü Oğuz Gökmen’e. Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu da Menderes’in yanında konuşmayı dinlemekteydi.

Mısır hükümeti, 1958 yılı başlarında Kahire’de açılan bir ticaret fuarı için birçok İslam ülkesini davet ederken Menderes hükümetine de bir davet yollamıştı. Özellikle Fatin Rüştü Zorlu bu daveti çok önemsemiş ve ilişkilerin düzeltilebileceği bir fırsata çevirmek çabasına girmişti. Ticaret Bakanı Abdullah Aker başkanlığındaki bir heyetin Kahire’ye gönderilmesi kararlaştırıldı. Zorlu’nun yakın çalışma ekibi içinde yer alan, Dışişleri’nin dış ekonomik ilişkilerden sorumlu genel müdürü Oğuz Gökmen de heyete dahil edildi.


Oğuz Gökmen

Ancak Kahire’ye nasıl bir siyasi talimatla gideceği konusundaki kararı Başbakan Adnan Menderes verecekti. Gökmen, heyetin Kahire’ye hareketinden bir gün önce talimatı almak üzere Başbakan’ın karşısındaydı.

Menderes

Yazının Devamını Oku

Mısır’la zor yıllar 2- Nasır, operada elini sıkmayan Türk Büyükelçiyi sınır dışı etti

14 Eylül 2023
*

1. TÜRK BÜYÜKELÇİDEN NASIR’A SERT ÇIKIŞMISIR’da 1952 yılındaki darbede ‘Genç Subaylar’ın Kral Faruk’u devirmesi, Türkiye-Mısır ilişkilerinde hassas bir durum yaratır birçok nedenle.

Önemli bir faktör, Türkiye’nin Kahire’deki Büyükelçisi Hulusi Fuad Tugay’ın eşi Emine Dürriye Hanım’ın, Kral’ın kuzeni, halasının kızı olmasıdır. Devrim Konseyi’nin hanedanın emlakını, bu çerçevede Emine Tugay’ın da değerli gayrimenkullerini kamulaştırması krize yol açar. Bu arada Tugay’ın her vesileyle ihtilalci subayları eleştirmesi rahatsızlık yaratır. Mısır basınında, Büyükelçi Tugay’ı hedef alan eleştiriler başlar. İlişkilerde yavaş yavaş bir krize doğru yol alınmaktadır.

Büyükelçi Tugay’ın üzerindeki basınç giderek artmaktadır. İşlerin kontrolden çıkması bir cumartesiye denk gelen 2 Ocak 1954 akşamına rastlar. Başbakan Yardımcısı unvanını taşıyan ancak bütün ipleri elinde tutan darbenin lideri Nasır ile Büyükelçi Tugay, Kahire Operası’nda karşılaşırlar.

O tarihte, Türk Büyükelçiliği’nde ‘iki numaralı’ diplomat olarak görev yapmakta olan Mahmut Dikerdem’in sonradan kaleme aldığı “Ortadoğu’da Devrim Yılları” adlı hatıratında bu krizin oldukça geniş bir aktarımı yer alıyor.

Şimdi Büyükelçi Tugay’ın Ankara’ya gönderdiği diplomatik telgrafta, bu görüşmede olan bitenleri nasıl bildirdiğine bakalım:

Dün gece Kahire Operası’nın özel istirahat salonunda bazı diplomatlarla görüşürken, Başbakan Yardımcısı Cemal Abdülnasır içeri girdi ve orada bulunanlarla selamlaştıktan sonra yanıma gelerek hatırımı sordu. Kendisine aynen şunları söyledim; ‘Ben açık sözlü bir insanım. Size şunu söylemeliyim ki basını aleyhimize tahrik suretiyle yaptığınız hareket centilmenlik değildir. Biz Mısırlıları dost biliyorduk.’ Abdülnasır, ‘Dost olduğumuzu sanıyorum’ dedi. Bunun üzerine ben ‘Hayır, hareketlerinizle dost değil, düşman olduğunuzu gösterdiniz. Böyle dostluğu ben kabul etmiyorum’ dedim ve yanından ayrıldım.”

Buna karşılık, Mahmut Dikerdem, Mısır tarafının görüşmeyle ilgili aktarımının biraz farklı olduğunu şöyle anlatıyor: “Sonradan bana Mısırlıların, -Nasır’a atfen- anlattıkları sahne biraz değişiktir: Nasır, küçük salonda bulunan sefirlerin elini teker teker sıkarak Tugay’a yaklaştığında ‘Hello’ diyerek elini uzatmış. Tugay’ın elleri arkasında imiş, uzanan eli sıkmadan işaret parmağını Nasır’ın yüzüne doğru sallayıp: “You didn’t behave like a gentleman with your press attacks” (Basın üzerinden yaptığınız saldırılarla bir centilmen gibi davranmadınız) demiş ve sözleri çevrede bulunan öteki sefirler tarafından da duyulmuş. Nasır neredeyse sefirimizi tokatlayacakmış, fakat derhal arkasını dönerek odadan çıkmayı yeğ tutmuş, öfkesinden operada daha fazla kalamayarak makamına dönmüş ve Devrim Konseyi’ni hemen o gece toplantıya çağırmış.”

Görüleceği gibi, her iki aktarım arasında bazı farklılıklar mevcut. Ancak her iki aktarım da Mısır’ın en güçlü şahsiyeti ile Türk Büyükelçisi arasında nahoş bir konuşmanın geçtiği noktasında birleşiyor. Büyükelçi

Yazının Devamını Oku

Göz göre göre gelen bir kriz... 1952’de Nasır’ın darbesiyle devrilen Kral’ın kuzeni Kahire’deki Türk sefiresi çıkınca işler karıştı 

13 Eylül 2023
Mısır’la zor yıllar - 1

GİRİŞ

1- İLK “İSTENMEYEN ADAM” KRİZİ 1952 DARBESİNDEN SONRA YAŞANDI

Türkiye-Mısır ilişkilerinde yaklaşık on yıl süren bir soğukluğun geride bırakılıp normalleşme adımlarının atıldığı bir dönemden geçiyoruz. Mısır’la 2013’te bu ülkede meydana gelen askeri darbe sonrasında yaşanan büyük krizle dibe vuran ilişkiler, geçen temmuz başında büyükelçilerin karşılıklı olarak yeniden atanması, ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi’nin geçen pazar günü Yeni Delhi’deki G-20 zirvesi sırasında görüşmeleriyle olumlu bir seyre yönelmiş bulunuyor.

Erdoğan’ın görüşmenin içeriğini aktarırken, “Davet konusu da gündeme geldi. Onlar tabii önce bizi bekliyorlar ama ben dedim ki, ‘Biz sizi bekliyoruz” şeklindeki sözleri, iki ülke arasında cumhurbaşkanı düzeyinde bir ziyaretin de gündemde olduğunu gösteriyor. Bu aşamada Ankara ile Kahire arasında tartışılan konu, ilk ziyareti kimin yapacağı sorusu üzerinde odaklanıyor.

***

Aslında bu ilişkilerin tarihine baktığımızda, geçmişte farklı konjonktürlerde, farklı nedenlerle de olsa benzer şekilde sancılı dönemlerden geçildiğini, bu dönemlerin bazen uzun da sürebildiğini, ancak sonuçta bu krizlerin her seferinde aşıldığını görüyoruz.

Üstelik Kahire’deki Türk büyükelçilerin Mısır tarafından “Persona Non Grata” yani “İstenmeyen Adam” ilan edilmesi hadiseleri ilk kez 2013’te de karşımıza çıkmıyor. Benzer hadiseler daha önce 1954 ve 1961 yıllarında da iki kez yaşanmış. Ancak 1950’li yılların ilk yarısında meydana gelen ve Kahire’deki Türk Büyükelçisi Hulusi Fuat Tugay’ın “İstenmeyen Adam” ilan edilmesiyle sonuçlanan ünlü “Tugay Hadisesi” ilişkilerin tarihinde özel bir yer tutuyor.

Mısır’la yaşanan son kriz, 2013 temmuz ayı başında Mısır’ın seçilmiş Cumhurbaşkanı

Yazının Devamını Oku

Urfa’da ilkokulda sürgüne gönderilmekten Başbakan Yardımcılığı’na uzanan yolculuk

9 Eylül 2023
BİR senarist, önüne konan bir yaşam öyküsünü okuyup bunu nasıl sinema diline dökeceğini düşündükten sonra filmin giriş bölümünü, şu sahnelerin birbiri ardına süratli bir tempoda geçişi üzerinden kurgulayabilir:

BİRİNCİ SAHNE/URFA /1939: Urfa’nın en büyük Kürt aşiretlerinden Şeyhanlı aşiretinin önemli bir kolunun başı olan Hacı Ömer Cevheri, bayramın birinci günü ailesiyle birlikte yer sofrasında yemek yerken jandarmalar içeri girer. Jandarma, bütün aile fertlerini evden dışarı çıkartıp valiliğe götürür. Hacı Ömer Cevheri Ailesi hakkında sürgün kararı çıkmıştır. Yer sofrasından alıkonup sürgüne gönderilenlerden biri de henüz 9 yaşında olan ilkokul öğrencisi bir çocuktur.

İKİNCİ SAHNE/MUHTEMELEN ANKARA/1925: Akış içinde birden geriye gidiyoruz. Kameramız 14 yıl kadar öncesine, bir askeri törene çevrilir. Birinci Dünya Harbi sonunda Urfa’yı işgal eden Fransızlara karşı silahlı direnişin örgütlenip kentin 1920’de kurtarılmasındaki üstün hizmetlerden dolayı Şeyhan aşireti namına Hacı Ömer’e kırmızı şeritli İstiklal Savaşı Madalyası verildiği törendir bu. Resmi unvanıyla “Kuvayımilliye Kumandanı Şeyhan Aşireti Reisi Hacı Ömer”e takdim edilen bu madalyada Cumhur Reisi Gazi Mustafa Kemal’in imzası var.

ÜÇÜNCÜ SAHNE 1950/ANKARA: Şimdi ileriye gidiyoruz. Hacı Ömer Cevheri, sürgün yıllarının geride kalmasından sonra çok partili demokratik hayata geçilmesiyle birlikte Demokrat Parti’ye katılmış ve yapılan seçimi kazanarak Urfa milletvekili kimliğiyle TBMM’ye gelmiştir.

DÖRDÜNCÜ SAHNE / 1960’LAR/ANKARA: Hacı Ömer artık hayatta değildir. Yıllar sonra onun gibi milletvekili seçilip Ankara’ya giden ve bakanlık makamına kadar yükselen oğlu, başkentte katıldığı 30 Ağustos, 29 Ekim gibi milli günlerde resmi davetlerde babasının İstiklal Savaşı Madalyası’nı göğsünde taşımaktan büyük bir gurur duymaktadır. Madalyayı taşıyan bakan, 1939’da Urfa’da yer sofrasından jandarma tarafından ailesiyle zorla sürgüne götürülen küçük çocuktur. Adı Necmettin Cevheri’dir.

BEŞİNCİ SAHNE/1983/ÇANAKKALE YOLU: 2 Haziran’da Ankara’da Kavaklıdere Güniz Sokak’tan yola çıkan bir araba konvoyu Çanakkale Zincirbozan’a doğru tek sıra halinde yol almaktadır. En önde giden kırmızı Mercedes otomobilde darbe yönetiminin Zincirbozan’daki askeri tesiste zorunlu ikamette tutulmalarını kararlaştırdığı devrik başbakan ve feshedilen Adalet Partisi’nin Genel Başkanı Süleyman Demirel oturmaktadır. Direksiyonu kullanan kişi Mercedes’in sahibi Necmettin Cevheri’den başkası değildir. Demirel, tam dört ay sonra askeri rejim tarafından serbest bırakıldığında, Zincirbozan’dan Ankara’ya doğru yola çıkacak uzun kortejin önünde yine aynı kırmızı Mercedes karşımıza çıkar. Şoför mahallinde yine Cevheri oturmaktadır.


Necmettin Cevheri, bir siyasetçi olarak değişik bir tarza sahipti. Nezaketinden hiçbir zaman ödün vermeyen, insanlara saygılı, centilmen biri olarak tanındı. Kendisini ön plana atmayan, temkinli, sakin duruşlu, yüksek ses perdesinden konuşmayan ama her zaman etkisini icra etmiş muktedir bir siyasetçiydi. Necmettin Cevheri’nin Ankara’da en çok sevdiği mekânlardan biri Çiftlik’teki bugün artık olmayan Merkez Lokantası’ydı. Cevheri , dönemin Hürriyet Ankara Temsilcisi Sedat Ergin ile 2000’li yılların başlarında Merkez Lokantası’nın bahçesinde yemek sonrasında kahve içerken.

CEVHERİ AİLESİ VE 

Yazının Devamını Oku

Erdoğan’ın Soçi gezisinin dökümü

7 Eylül 2023
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu hafta başında Soçi’ye yaptığı günübirlik çalışma ziyareti uluslararası çevrelerde de yakın bir ilgiyle izlendi.

Erdoğan’ın Rusya lideri Vladimir Putin ile görüşmesi özellikle iki başlık üzerinden değerlendirildi. Bunlardan birincisi, Rusya’nın çekildiği Karadeniz Tahıl Girişimi’ne dönüp dönmeyeceği sorusuna odaklandı. İkinci başlıkta ise Türkiye’nin Batı’ya dönük son dönemdeki bazı hamlelerinin Rusya ile ilişkilerine nasıl yansıyacağına dönük sorular ön plandaydı.

Birincisiyle başlayalım. Ukrayna tahılının yeniden Karadeniz üzerinden emniyetli bir şekilde dünya pazarına sevk edilmesini sağlayacak bir mutabakata varılamaması, ilk bakışta ziyaretin bu hedefinin sonuçsuz kaldığı şeklinde yorumlara yol açtı. Putin, ziyaret sırasında çok açık bir dille, mutabakata dönebilmeleri için yaptırımlar nedeniyle Rusya’nın kendi tahıl ihracatında karşılaştığı güçlüklerin giderilmesi gerektiğini belirtti.

Erdoğan’ın açıklamalarından, Birleşmiş Milletler’in Türkiye ile de istişare ederek Rusya’nın koşullarını karşılamaya dönük fikirler içeren bir plan hazırladığı anlaşılıyor. Bütün mesele, Rusya’nın öneri olarak masaya konan fikirlerin bu noktada beklentilerine yanıt vermediğini belirtmesi.

Her halükârda, önümüzdeki haftalarda yürütülecek çok taraflı müzakerelerle bu fikirlerin biraz daha olgunlaştırılması gündeme gelebilir. Erdoğan’ın Putin’den aldığı yanıtlar da bu sürecin bir parçası olarak görülebilir. Bu ayın ikinci yarısında Erdoğan’ın BM Genel Kurulu toplantıları için gideceği New York’ta yürüteceği temaslarda Tahıl Koridoru dosyası önemli bir yer tutmaya adaydır.

*

Bu başlıkta asıl not edilmesi gereken husus, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen pazartesi günü Putin ile birlikte düzenledikleri basın toplantısı sırasında tahıl sevkiyatı konusunda uluslararası camia karşısında açıkça Ukrayna’yı eleştiren ifadeler kullanıp, “Özellikle bu aşamada Ukrayna’nın yaklaşımını yumuşatması gerekiyor” şeklinde konuşmuş olmasıdır.

Erdoğan’ın bu açıklaması Ukrayna tarafında rahatsızlığa neden olmuştur. Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın danışmanı Mykhailo Podolyak, Reuters’a yaptığı bir açıklamada, Ukrayna’nın Rusya’ya yaptırımların hafiflemesine yol açacak adımları desteklemeyeceğini belirterek, “gerçekçi olunması” çağrısında bulunmuştur.

Özetle, Karadeniz Tahıl Koridoru’nun canlandırılması konusunda nihai bir değerlendirme yapmak için galiba bir süre daha beklemek gerekiyor.

Yazının Devamını Oku

Filenin Sultanları’na şükranlarımızla

6 Eylül 2023
Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü kuruluş yıldönümüne kadın milli voleybol takımımızın Brüksel’de kazandığı Avrupa şampiyonluğundan daha güzel bir armağan olabilir mi?

Zaten oyuncuların yaptıkları açıklamalara, paylaşımlara baktığımızda takım olarak başarılarını Cumhuriyet’in 100’üncü yıldönümüyle ilişkilendirdiklerini de görüyoruz. Örneğin Zehra Güneş, şampiyonluğun kazanılmasından sonra yaptığı bir paylaşımda “Cumhuriyet’imizin 100. yılı kutlu olsun, Brüksel’den sevgiler” diye yazmış.



Bu arada oyuncuların çoğunun paylaşımlarında sahici bir Atatürk sevgisinin bütün gücüyle kendisini dışa vurduğunu fark etmemek mümkün değil.

*

Cumhuriyet’in bu anlamlı yıldönümü dolayısıyla hangi etkinlikler düzenlenirse düzenlensin, taşıdığı değer ve yüklendiği sembolizm bakımından kadın voleybolcularımızın şampiyonluğunun yeri çok ayrı ve çok yüksek olacaktır.

Yazının Devamını Oku

Sultan Abdülhamid’in bir opera tutkunu olarak portresi

2 Eylül 2023
GERİDE bıraktığımız günlerin renkli tartışma başlıklarından biri opera ve balenin Türk kültüründeki yerini konu aldı.

Bu sanat dallarının Türk kültürüne yabancı olduğu, dolayısıyla gerek bulunmadığı yolundaki bazı çıkışlar önemli tepkileri ve hatırlatmaları beraberinde getirdi.

Bu arada, operaya, klasik Batı müziğine önem veren Osmanlı sultanlarıyla ilgili dikkat çekici yazılar yayımlandı medyada. Tabii, bütün bu yazılar vesilesiyle Sultan İkinci Abdülhamid’in operaya merakı sonucu Yıldız Sarayı’nda özel bir gösteri salonu yaptırdığı ve İtalya’dan gelen opera sanatçılarını uzun yıllar sarayda kadroya aldığı gibi gerçekler de kamuoyuna bir kez daha yansıdı.


Sultan İkinci Abdülhamid

İSLAMİ SÖYLEMİNE KARŞI SANATTA BATI’YA DÖNÜKTÜ

 Bu konuda kaleme alınmış akademik bir makale İkinci Abdülhamid’in opera merakı üzerinde oldukça geniş bir çerçeve sunuyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Siyaset Bilimi ana dalı öğretim üyesi olan Prof. Namık Sinan Turan’ın geçen yıl yayımlanan “Portede Saklı Tarih/Toplumsal Tarihin Merceğinden Müzik” isimli kitabında yer alan bu makale “Opera Tutkunu Bir Halife-Sultan: İkinci Abdülhamid” başlığını taşıyor.


Yazının Devamını Oku

Türkiye ile ABD arasında Doğu Akdeniz’de ilginç paslaşmalar

1 Eylül 2023
SON yıllarda bu köşede Türk-Amerikan ilişkilerini konu alan yazıların önemli bir bölümü, odaklandığı hadiselerin içerikleri nedeniyle kaçınılmaz olarak olumsuz durumları aktarıyordu. Bugünkü yazımız ise bunun tersi yönde bir doğrultuya işaret edecek.

Bu girişle, özellikle son iki hafta içinde Türkiye ile ABD arasında askeri alanda birbiri ardına atılan adımları, bunlarla ilgili olarak basında ve sosyal medyada paylaşılan bir dizi haber ve görüntüyü kastediyorum. Bütün hepsi yan yana dizildiğinde, bu adımların kayda değer bir sembolizm taşıdığını ve iki ülke arasındaki ilişkilerde olumlu yönde bir esinti yarattıklarını söylemek mümkün.

1- ALTINCI FİLO KOMUTANI’NIN KARARGÂH GEMİSİ SARAYBURNU’NDA

 Donanma ziyaretleri ülkeler arasındaki ilişkiler açısından belli mesajlar da taşır. Bu ziyaretler özellikle dostluk mesajları yüklenerek bir anlamda ülkeler arasında diplomasinin bir aracı işlevi görebilir. Tabii konu Türkiye-ABD ilişkileri olunca, ABD’nin Akdeniz’deki askeri varlığını temsil eden Altıncı Filo, arkasındaki yüklü tarihle başat bir konum üstlenir. Değindiğimiz yakın zaman kesitinde Altıncı Filo yine sahnedeydi.

İlk adım, Altıncı Filo’nun komuta gemisi olan USS Mount Whitney’nin 18 Ağustos’ta Sarayburnu’nda demirlemesiyle başlayan ve Filo Komutanı Koramiral Thomas Ishee’nin Türk konuklarına gemide bir davet de verdiği İstanbul ziyaretiydi. Aslında amfibik harekât gemisi olarak tasarlanmış olan 189 metre uzunluğundaki USS Mount Whitney, artık yalnızca seyyar karargâh işleviyle kullanılıyor.


USS Mount Whitney Sarayburnu’nda - ABD’nin adımları, Altıncı Filo’nun komuta gemisi olan USS Mount Whitney’nin 18 Ağustos’ta İstanbul Sarayburnu’nda demirlemesiyle başladı.

2- TCG ANADOLU ABD UÇAK GEMİSİ İLE ORTAK TATBİKATTA

 İstanbul’daki bu açılışı, ABD’nin (ve dünyanın) en yeni, en büyük ve savaş yetenekleri en yüksek uçak gemisi USS Gerald Ford’un geçen hafta Doğu Akdeniz’de Türk Deniz ve Hava Kuvvetleri ile yaptığı ortak tatbikatlar ve ardından hafta sonunda Antalya’ya gerçekleştirdiği liman ziyareti izledi.

Yazının Devamını Oku