Sedat Ergin

Süreçteki aktörlerin gözünden Suriye ile normalleşme arayışlarındaki kilitlenmeye bakış

20 Kasım 2024
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın geçen cuma akşamı AHaber’e verdiği ayrıntılı mülakatın metnini okurken, Rusya’nın Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi çabalarında oynadığı role ilişkin biraz çekinceli görünen bakışı dikkatimi çekti.

Meslektaşımız Okan Müderrisoğlu Rusya’yı bu başlıkta “istekli ya da konuya müdahil olma konusunda gayretli görüp görmediğini” kendisine sorduğunda, Fidan “İzlenimim şu...” diyerek, şöyle konuşuyor:

“Eğer Şam yönetimi belli kritik konularda adım atmak isterse Rusların ben buna ‘hayır’ diyeceğini düşünmüyorum ama Rusların bu adımları atması için çok yoğun bir baskı yapacağını da düşünmüyorum ve görmüyorum da zaten. Bu konuda biraz nötr duruyorlar açıkçası...”

Fidan’ın bu tespitleri, Rusya’nın normalleşme için çaba gösterdiği yolundaki yerleşmiş olan kanaate kıyasla daha mesafeli bir bakışı yansıtıyor.

Hatırlanacaktır, Rusya, özellikle 2023 yılı başında bu konuda ciddi bir çaba içine girmiş, Moskova’da önce nisan ayında Türkiye, Rusya, İran ve Suriye’nin savunma bakanları, daha sonra mayıs ayında ise seçimlerden hemen önce bu kez dışişleri bakanları arasında yine Moskova’da dörtlü formatta toplantılar düzenlenmişti.

Ancak bu toplantılar sonrasında bir ilerleme sağlanamayınca dörtlü formatta yürüyen normalleşme diplomasisi durmuştu.

Peki neden ilerleme sağlanamıyor?

LAVROV: ‘GÖRÜŞ AYRILIKLARI SÜRECİ DURAKLATTI’

Şimdi muhtelif açıklamalardan hareketle bu soruya yanıt arayalım. Önce bu konuda Rusya cephesinde yakın zamanlardaki bazı açıklamalara bakarak, meselenin onların zaviyesinden nasıl göründüğüne göz atalım.

Yazının Devamını Oku

Trump’ın Suriye’ye bakışını anlama kılavuzu (4) Trump’ın ilk dönemdeki Suriye politikası çelişkilerle doluydu

16 Kasım 2024
BU yazı dizisindeki ilk iki yazımız Donald Trump’ın başkanlığının birinci döneminde 2018 sonu ve 2019 başında Suriye’den askerlerini çekme arayışlarının ABD’deki sistem ve aynı zamanda İsrail ve ABD’deki güçlü Yahudi Lobisi gibi aktörler tarafından durdurulmasını konu alıyordu.

Dünkü üçüncü yazımızda ise 2019 yılı ekim ayına gelindiğinde Türkiye’nin ısrarı karşısında konunun birden ciddiyet kazandığını anlatmıştık. Başkan Trump, 6 Ekim’deki telefon görüşmelerinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a Fırat’ın doğusunda tasarlanan “Güvenli Bölge” için mutabakatını bildirmiş, hatta aynı gün bir Beyaz Saray açıklamasıyla harekâtın “yakında başlayacağını” duyurmuştu.

Burada vurgulanması gereken bir husus, Beyaz Saray’ın bu açıklamasından hemen sonra özellikle Kongre’nin hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi kesimlerinden çok kuvvetli itirazların yükselmiş olmasıdır.

ÖNCE AÇIKLADI ARDINDAN UYARILARA BAŞLADI

Dikkat çekici bir nokta, bu açıklamanın ertesinde Trump’ın harekâta karşı çıkmamakla birlikte, Türkiye’nin yürüttüğü askeri faaliyette belli sınırları, “insani çerçeveyi aşmaması” konusunda uyarılar yapmaya başlaması, aksi takdirde Türkiye’ye karşı Rahip Brunson krizinde olduğu gibi ekonomik misillemeye girişeceği tehdidinde bulunmasıdır.

Türkiye, Trump’tan gelen bu tehditler altında 9 Ekim 2019 Çarşamba günü Fırat’ın doğusunda “Barış Pınarı Harekâtı”nı başlatmıştır.

Türk Silahlı Kuvvetleri, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) unsurlarıyla birlikte Suriye sınırı boyunca Şanlıurfa’da batıda Akçakale’nin karşısındaki Tel Abyad ile doğuda Ceylanpınar’ın karşısındaki Resulayn kasabaları arasında kalan 120 kilometre genişliğindeki bölgeye muhtelif noktalardan giriş yapmıştır.

TSK’nın harekâta başladığı 9 Ekim günü Başkan Trump’tan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a son derece saygısız bir üslupla kaleme alınmış olan tartışmalı mektup gelmiştir. Mektubun içeriği, kendisinin SDG unsurlarıyla Türkiye arasında bir uzlaştırıcılık rolüne soyunmak istediğine de işaret ediyor. Cumhurbaşkanlığı kaynakları, o dönemde “Erdoğan’ın mektubu tamamen reddettiğini ve çöp kutusuna attığını” açıklamıştır.

Buna karşılık ABD Başkanı’nın demeçleri, mesajları hangi içeriği taşırsa taşısın, sahaya baktığımızda, ABD’nin Fırat’ın doğusundaki coğrafyada Türkiye sınırına yakın noktalarda konuşlanmış bulunan askerlerini kuzeyden güneye doğru çekmeye başladığını, yani aslında

Yazının Devamını Oku

Trump’ın Suriye’ye bakışını anlama kılavuzu (3) ‘Barış Pınarı Harekâtı’nın başlayacağı işareti Trump’tan gelmişti

15 Kasım 2024
ÖNCEKİ gün ve dünkü yazılarımız Donald Trump’ın başkanlığının ilk döneminde 2018 yılı sonunda Suriye’deki ABD askerlerini çekmeyi kararlaştırmasına rağmen, bunu kamuoyuna açıkladığı halde ABD’deki sisteminin direnci karşısında bu kararını hayata geçiremediğini anlatıyordu.

Aynı zamanda 2019 Ocak ayında Suriye’den çekilmenin koşulları üzerinde Ankara ile Washington arasında ile ciddi bir çekişme meydana gelmişti. Bu gerilimin ardından Türkiye harekât konusunda frene basmıştı. 

Ancak bu süreçte Türkiye ile ABD arasında yaşanan bilek güreşinin çok önemli bir sonucu, Başkan Trump’ın Türkiye’nin Suriye’de Fırat’ın doğusunda sınıra bitişik alanda kurmak istediği “Güvenli Bölge” fikrini ilke olarak kabul etmiş olmasıydı. Sonrasındaki dönemde bütün mesele tasarlanan güvenli bölgenin sahada ne zaman ve nasıl bir konseptle uygulanacağı sorusuna çevrildi. 

5 EKİM / ERDOĞAN: ‘BELKİ BUGÜN, BELKİ YARIN...’      

 ABD tarafı, başlangıçta “güvenli bölge” konseptini  bir ortak askeri faaliyet olarak öngörmekteydi. Buna karşılık 2019 Ağustos ayı başında ABD ile varılan ve  iki ülkenin askeri makamları arasında sınır hattına bitişik bölgelerde ortak devriyeler üzerinden güven yaratmayı amaçlayan “Barış Koridoru” denemesi beklenen sonucu getirmedi. 

Ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK uzantısı YPG/PYD kadrolarına karşı Fırat’ın doğusunda sınır boyunca harekât düzenlemesi meselesi 2019 yılı sonbaharında yeniden Türkiye’nin gündemine yerleşti. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, harekât konusundaki mesajlarını tekrarlamaya başladı. Ekim ayı başına gelindiğinde Erdoğan’ın açıklamalarının yanı sıra TSK’nın Suriye sınırı boyunca Fırat’ın doğusundaki bölgede gözlenen hareketliliği, söylemin ötesine geçen bir hazırlığa işaret ediyor, işin ciddiyet kazandığı mesajını taşıyordu.

Erdoğan, 5 Ekim 2019 Cumartesi günü partisinin Kızılcahamam’da düzenlenen toplantısına hitabında gerilimi birden yukarı çekti. “Hazırlıklarımızı yaptık, harekât planlarımızı tamamladık, gereken talimatları verdik” diye söze giren Erdoğan, şöyle devam etti:

“Kararı verilen ve süreci başlamış olan barış pınarlarının önünü açma vakti belki bugün, belki yarın denilebilecek kadar yakındır. Hem karadan hem de havadan bu harekâtı yöneteceğiz...”

Yazının Devamını Oku

Trump’ın Suriye’ye bakışını anlama kılavuzu (2) 2018'de Trump'ı caydıran aktörlerden biri de Yahudi lobisiydi

14 Kasım 2024
2018’de ‘Suriye’den çekiliyorum’ diyen Trump’ı frene basmaya yönelten aktörlerden biri de Yahudi lobisiydi

DÜNKÜ yazımızda Donald Trump’ın Beyaz Saray’daki ilk döneminde 14 Aralık 2018 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la yaptığı bir görüşmeden kısa bir süre sonra 19 Aralık’ta Suriye’deki ABD askerlerini çekme kararını açıklaması ve bu hamlesinin ABD sisteminde büyük bir depreme yol açmasını anlattık.

Trump ile görüşmesinden önce “Fırat’ın doğusundaki harekatın birkaç gün içinde başlayacağını” söyleyen Erdoğan da ABD Başkanı’nın 19 Aralık tarihli açıklamasından sonra söylem değişikliğine gitti.

Örneğin Erdoğan, 21 Aralık 2018 tarihindeki bir konuşmasında “Sayın Trump’la yaptığımız telefon görüşmesi, gerek diplomasi ve güvenlik birimlerimizin temasları, gerekse Amerikan tarafından yapılan açıklamalar, bizi bir müddet daha beklemeye yöneltti. Tabii bu ucu açık bir bekleme süreci değildir” diye konuştu.

Bu hadisenin önemi, öncelikle Trump’ın ani karar alma tarzına işaret eden örnek bir vaka olmasıdır.

Çekilme açıklamasını yapmasıyla birlikte ortalığı kaplayan tepkilere bakıldığında, bu kadar kritik bir karardan ilgili bakanların ve kendisinin yakın çalışma ekibinin de büyük ölçüde haberdar olmadıkları, bütün bir sistemin Trump’ın söz konusu hamlesine hazırlıksız yakalandığı ortaya çıkmıştır. Cumhuriyetçiler dahil olmak üzere Kongre’den de ciddi itirazlar yükselmiştir bu karara.

ABD ÇEKİLİRSE İRAN SURİYE’DE GÜÇLENİR

O dönem Trump’ın Suriye’den ABD askerlerini çekme kararına Yönetim ve Kongre çevrelerinden getirilen eleştirilerin bir taraması yapıldığında, bugün de aynı mesele üzerinde belli ölçülerde tekrarlanmakta olan görüşlerle karşılaşıyoruz.

Trump

Yazının Devamını Oku

Trump’ın Suriye’ye bakışını anlama kılavuzu (1) Trump 2018’de Suriye’den çıkmak istedi ama ABD sistemini aşamadı

13 Kasım 2024
BAŞKAN Donald Trump’ın bir çarşamba gününe denk gelen 19 Aralık 2018 tarihinde Beyaz Saray’ın bahçesinden yaptığı açıklamayla Suriye ile ilgili dengeler birden altüst oldu.

Şöyle dedi Başkan Trump:  “IŞİD’e karşı kazandık. Bizim çocuklar, genç kadınlarımız, erkeklerimiz, hepsi dönüyor. Hemen dönüyorlar...”

Trump, bu görüntülü mesajın yanı sıra aynı gün twitter’dan yaptığı bir diğer paylaşımda da “IŞİD’i Suriye’de yendik. Başkanlığımda orada bulunmamız için tek nedenim buydu...” dedi.

Bu mesajın önemi, Trump’ın o tarihte ABD askerlerinin Suriye’deki varlığının tek nedenini IŞİD’le mücadele hedefi olarak izah ettiğini göstermesidir.

Trump’ın Suriye’den çekilme kararını ilanı, ABD’deki yayın organları tarafından “şok açıklama” başlığıyla duyuruldu.

Bir ucunda ABD’nin ulusal güvenlik kurumları diğer ucunda ise Kongre’nin yer aldığı bütün bir Amerikan sistemi, daha doğrusu bu ülkedeki “müsseses nizam” açısından da çok büyük bir şoktu Trump’ın bu sözleri.

Bu meseleyi kafasına koymuş olan Trump dışında ABD yönetimi içinde ve Kongre’de kimse böyle bir ani karara hazırlıklı değildi.

Trump’ı bu kararından caydırmayı, durdurmayı amaçlayan mekanizmalar işte hemen o an harekete geçti Washington’da.

Ancak bu mekanizmaları incelemeye almadan önce

Yazının Devamını Oku

NATO’yu sorgulayan, Ukrayna’ya farklı bakan bir Trump ne anlama geliyor?

8 Kasım 2024
ABD’nin 47’nci başkanı seçilen Donald Trump’ın geçen şubat ayında South Carolina eyaletinde katıldığı bir seçim toplantısında yaptığı çıkış Avrupa’da büyük bir sarsıntıya yol açtı.

Trump, NATO üyesi bazı Avrupa ülkelerinin ittifaka mali yükümlülüklerini yerine getirmediklerine dikkat çekerek, Rusya’nın saldırısına uğramaları halinde bu ülkeleri “korumayacağını” söyledi.

Yalnızca bunu söylemekle kalmadı Trump; Rusya’yı “bu ülkelere ne istiyorsa yapmaya teşvik edeceğini” de ekledi.

*

NATO’nun ünlü beşinci maddesi, “bir müttefike yapılmış olan saldırı bütün müttefiklere yönelmiş sayılır ve bütün müttefikler onun yardımına geleceklerdir” şeklinde özetleyebileceğimiz bir karşılıklı taahhüdü içeriyor. NATO’nun temel felsefesi bu maddenin bütün müttefikler açısından taşıdığı ortak güvencede yer alıyor.

Trump ise 10 Şubat tarihli beyanında bu maddeyi uygulamayacağını açıkça söylüyor, hatta işi Rusya’yı NATO ülkelerine karşı cesaretlendirebileceğini söylemeye kadar götürüyor.

Bu sözleri o tarihte Avrupa’da büyük bir krize yol açmış, yapılan açıklamalarda Trump’a kuvvetli eleştiriler yöneltilmişti.

Örneğin, AB Konseyi Başkanı Charles Michel, Trump’a “Beşinci maddeye dair pervasız açıklamalar sadece Putin’in çıkarlarına hizmet eder” yanıtını vermişti. Dönemin NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ise “Müttefiklerin birbirlerini savunmayacağı yolundaki her türlü ima, ABD’ninki de dahil olmak üzere tüm güvenliğimize zarar verir” diye konuşmuştu.

*

Yazının Devamını Oku

Trump dönemi Türk-ABD ilişkileri sürprizlere açık seyredebilir

7 Kasım 2024
CUMHURİYETÇİ aday Donald Trump’ın ABD başkanlık seçimini bütün tahminleri altüst edecek ölçülerde bir zaferle kazanmasının sonuçları, kuşkusuz yalnızca ABD ile sınırlı kalmayacak, etkilerini zaten sert kırılmalara sahne olan uluslararası düzen üzerinde de gösterecektir önümüzdeki dönemde.

Trump’ın ocak ayının sonuna doğru yeniden Beyaz Saray’a dönmesiyle birlikte izleyeceği politikaların belli başlı uluslararası sorunlar, sürmekte olan krizler üzerinde ciddi sonuçlar doğurması beklenmelidir.

*

Bugünkü yazımızda Trump’ın ikinci dönem başkanlığının Türkiye’ye dönük muhtemel sonuçlarını değerlendirmeye çalışalım. Bunu yapmak için önce Türkiye’yi de yakından ilgilendiren başlıca uluslararası meseleler üzerindeki olası politika değişikliklerine odaklanmamız gerekecektir.

Bu çerçevede Trump’ın bir ihtimal olarak NATO karşısında geleneksel Amerikan tutumundan farklılaşan politikalara yönelmesinin, Batı güvenlik sistemi içindeki bir ülke olarak Türkiye’ye dönük doğrudan sonuçlar yaratması kaçınılmazdır.

Keza, Rusya lideri Vladimir Putin ile özel ilişkisi dikkate alındığında, Trump’ın Ukrayna işgali karşısında nasıl bir politika izleyeceği en büyük merak konularından biridir. Burada Biden dönemi politikasından ayrılan en ufak bir tutum değişikliğinin, Ukrayna krizinin çözümü ve aynı zamanda Rusya’nın yeni dönemdeki dış politika tarzına dönük etkiler yaratması şaşırtıcı olmaz. Bu gelişmelerin hepsi Türkiye’yi de birinci derecede ilgilendiriyor.

Benzer gözlemleri Trump’ın Ortadoğu’ya dönük politikaları bağlamında da öne sürebiliriz. İsrail ve İran karşısındaki politika değişikliklerinin bölge ülkesi olarak Türkiye’yi etkilememesi mümkün değildir. Örneğin, Trump’ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya “açık çek” vermesi, İsrail’in saldırganlığının bugünden öngöremeyeceğimiz bir eşiğe çıkmasına yol açabilir.

Trump’ın Suriye karşısında nasıl bir tutum alacağı, Fırat’ın doğusunda PKK uzantısı YPG’nin denetimindeki “Özerk Yönetim”in geleceğine nasıl bakacağı, Türkiye açısından yeni dönemin en hayati başlıklardan biri olarak beliriyor. Bu yönetim bugün ABD’nin himayesi altındadır.

*

Yazının Devamını Oku

ABD’de başkanlık seçim süreci sükunet ortamında tamamlanabilecek mi?

6 Kasım 2024
BU yazı sabah saatlerinde yayımlandığında, ABD’deki başkanlık seçiminde oy verme işlemleri büyük ölçüde sonuçlanmış olacaktır.

Gelgelelim seçim sonucunun bu saatlerde kesinleşmesi güç görünüyor.

Seçimin bütün anketleri tersyüz edecek şekilde, majör bir farkla iki adaydan biri lehine süratle sonuçlanması ihtimali tümden dışlanmasa da, oy sayımının bir süre çekişmeli bir şekilde gitmesi muhtemel bir durumdur.

Bunun temel bir nedeni, iki aday arasındaki yarışın ABD tarihinde nadir görülen bir şekilde çok yakın bir şekilde seyretmiş olmasıdır. Anketlerin önemli bir bölümü haftalardır Demokrat aday Kamala Harris ile Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ı kafa kafaya gösteriyor.

Bu çerçevede anketlerin “ortada” gösterdiği seçimin sonucunun her iki yöne de gidebileceği ABD basınında yaygın görüştür.

*

Tabii seçim sonucunu değerlendirebilmek için “Seçmenler Kurulu” (Electoral College) olarak adlandırılan ABD’ye özgü sistemin işleyişini de dikkate almak gerekiyor. Bilindiği gibi, seçimde yeni ABD Başkanı’nı seçecek olan bu kurula gidecek delegeleler için oy kullanılıyor.

Her eyaletin kuruldaki delege sayısı, o eyaletten Kongre’ye giden Temsilciler Meclisi üyesi sayısı ile her eyalet için standart olan iki senatörün sayısının toplamı kadardır. Bu durumda A) Temsilciler Meclisi’nde 435, Senato’daki 100 olan üyelerin toplamına karşılık gelmek üzere 535 ve B) herhangi bir eyaletin idari yapısı içinde olmayan başkent Washington D.C’ye verilen 3 delege kontenjanını de hesaba kattığımızda, kuruldaki toplam 538 delegeyi hesaplıyoruz.

Başkan olabilmek için kuruldaki 538 delegeden 270’ini garantileyebilmek gerekiyor seçimde. İstisna iki küçük eyalet hariç tutulursa, bir eyalette oyların çoğunluğunu alan aday bütün delegeleri kazanmış oluyor.

Yazının Devamını Oku