Sedat Ergin

Colani’nin özel uçakla Ankara’ya geleceğine iki ay önce hangimiz inanırdık?

6 Şubat 2025
EBU Muhammed El Colani, çok değil bundan iki ay öncesine kadar Suriye’nin kuzeybatısında Hatay’a bitişik İdlib vilayetinde dar bir alanda sıkışmış, üstelik BM Güvenlik Konseyi tarafından “terörist” olarak nitelendirilen silahlı bir muhalefet grubunun lideriydi. 

Aynı El Colani, önceki gün Türkiye’nin gönderdiği özel bir uçakla Ankara’ya gelmiş ve Esenboğa Havalimanı’nda uçağın merdivenlerinden sivil giysileriyle ve bir haftadır kullandığı yeni unvanı, “Suriye Cumhurbaşkanı” kimliğiyle inmiştir. Artık iç savaştaki kod adı El Colani’yi değil, gerçek adı Ahmet eş Şara’yı kullanmaktadır.

O tarihte Heyet Tahrir eş Şam (HTŞ) lideri olan El Colani’nin önceki gün Beştepe’de protokoldeki tanımıyla önüne “kırmızı halı” serilerek karşılanacağı, daha sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte basın toplantısı düzenleyeceği, geçen kasım ayının son haftasında bir tahmin şeklinde söylenseydi, herhalde bu ifade dinleyenler tarafından çok yaratıcı bir senaryonun dışavurumu olarak görülürdü. 

*

Her bakımdan çok kuvvetli bir sembolizmle yüklüydü Ahmet eş Şara’nın Ankara ziyareti. Bir kere, Suudi Arabistan’dan sonra ikinci yurtdışı ziyareti için Türkiye’yi seçerken, ülkesinin 911 kilometrelik bir sınır paylaştığı kuzey komşusuna Suriye’nin geleceğinde özel ve öncelikli bir rol atfetmekte olduğunu bütün dünyaya göstermiş olmaktadır.

Tabii, burada yaptığı tercihin gerisinde Suriye’nin geleceğine dönük tasavvurlarının yanı sıra Türkiye’nin kendisinin serüveni üzerindeki etkisinden kaynaklanan bir boyutu da görmek gerekir. 

Ahmet eş Şara’nın bugünkü konumuna gelmesinin arkasında, Türkiye’nin sınırına yeni bir göç dalgasını önlemek saikiyle, İdlib’de ciddi bir askeri güç bulundurup Esad rejimini bu bölgeye girmekten caydırmış olmasının rolü göz ardı edilemez. Liderliğini yaptığı HTŞ, özellikle 2017 sonrasında İdlib’de kendisine bir yaşam alanı bulabildiyse, bunu önemli ölçüde Türkiye’ye borçludur. 

Kendisinin cumhurbaşkanlığına uzanan sürecin birçok dönemeç noktasında Türkiye’nin iradesinin izdüşümlerini görmek mümkündür. HTŞ’nin geçen 27 Kasım’da Halep’e dönük saldırısıyla başlayan ve Esad rejimini deviren askeri harekâtında, Türkiye’nin  desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) içindeki bazı askeri grupların da yer almış olması başlı başına önemlidir.

Bir bu kadar önem taşıyan, geçen hafta 29 Ocak Çarşamba günü Şam’da düzenlenen ve

Yazının Devamını Oku

SMO, eski adıyla ÖSO Suriye’nin yeni ordusuna katılmayı taahhüt ediyor

1 Şubat 2025
ŞAM’daki eski adıyla Başkanlık Sarayı, yeni adıyla “Halk Sarayı”, geçen çarşamba günü Suriye’deki geçiş dönemini yakından ilgilendiren kritik bir toplantıya, resmi adıyla “Zafer Konferansı”na sahne oldu.

Suriye’deki Esad rejimine karşı olan silahlı muhalif grupların komutanları, rejimin devrilmesinde başı çeken Heyet Tahrir eş Şam örgütünün ve aynı zamanda ülkenin fiili lideri konumundaki Ahmet Eş Şara’nın başkanlığında bir araya geldiler.

Eş Şara’nın önderliğindeki yeni yönetimin sivil kadroları da bu konferansta hazır bulundu. Böyle de olsa, dışarı yansıyan fotoğraflar, salondaki büyük çoğunluğun askeri üniforma giymiş şahsiyetlerden oluştuğunu gösteriyor. Bu, sonuçta silahlı kanadın tuğrasını vurduğu bir toplantıydı.

Bu konferans, geçiş dönemine ilişkin açıklanmış bulunan yol haritasında yer almayan bir organizasyondu.

Bir araya gelen silahlı grupların temsilcileri toplam dokuz maddelik bir deklarasyon metni üzerinde mutabakatlarını açıklarken, bu kararlar çerçevesinde Ahmet eş Şara’nın yeni anayasa hazırlanana kadar geçecek dönemde Suriye’nin Cumhurbaşkanlığı görevini üstleneceğini de duyurdular.

Bu yönüyle bakıldığında, Ahmet eş Şara konferanstan zemin kazanarak, Suriye’yi yönetme iddiasını, liderliğini güçlendirerek çıkmıştır.

*

Bu konferansın düzenleniş şekli hararetli bir tartışmayı beraberinde getirirken, Suriye’yi ne kadar sancılı bir dönemin beklediğini de herkese göstermiş oldu. Şöyle ki...

Tartışmalı konulardan biri, konferansta kaç grubun temsil edildiği hususunun muğlak bırakılmış olmasıdır. Bilinen, toplantıda toplam 65 grubun temsil edildiği. Ancak temsilci göndermeyen, bu arada anlaşıldığı kadarıyla davet edilmeyenler de var.

Yazının Devamını Oku

Türkiye DEAŞ’la mücadele için Suriye, Irak ve Ürdün’ü de içine alan ‘dörtlü ittifak’ öneriyor

31 Ocak 2025
Suriye ile ilgili olarak önümüzdeki dönemde tartışmaların seyrini ve karar alma süreçlerini etkileyecek olan ve Türkiye’nin denklemin doğrudan içinde yer aldığı bir dizi kritik gelişmeye tanıklık ediyoruz.

Bugünkü yazımda, sözünü ettiğim gelişmelerden birincisi üzerinde durmak istiyorum. Değineceğim konu, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın geçen pazar günü Bağdat’a yaptığı ziyaret çerçevesinde gündeme geldi.

Fidan, özellikle terörle mücadele konularının ön plana çıktığı anlaşılan bu ziyaret sırasında mevkidaşı Fuad Hüseyin ile yaptığı görüşmelerin yanı sıra Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani ve Cumhurbaşkanı Abdullatif Reşid tarafından kabul edildi.

Fidan’ın Cumhurbaşkanı Reşid ile görüşmesinden sonra Irak Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada ilginç bir bilgi yer alıyordu.

IRAK CUMHURBAŞKANLIĞI’NIN AÇIKLAMASINDAKİ KRİTİK BİLGİ

Neydi bu bilgi?  

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde Erbil merkezli yayın yapan RUDAW medya grubunun haberine göre, Fidan Irak Cumhurbaşkanı ile görüşmesinde DEAŞ (IŞİD) ile mücadele amacıyla Irak, Suriye, Ürdün ve Türkiye’yi kapsayan bir “bölgesel ittifak” kurulması çağrısında bulunmuştu.

Habere göre, Fidan’ın önerisi Irak Cumhurbaşkanlığı’nın açıklamasında şöyle aktarılmış:

Yazının Devamını Oku

Yangındaki sorumluluk meselesine bakmak...

29 Ocak 2025
Bolu Kartalkaya’da yaşanan büyük yangın felaketinin ardından geçen hafta kaleme aldığım üç ayrı yazıda ülkemizde yangınla mücadele alanındaki mevzuatın durumunu ve tarihçesini değerlendirmeye çalıştım.

Bunu yaparken birçok yönetmelik ve yasa metnini incelemem gerekti. Bu arada, bazı yönetmeliklerin üzerinde sonradan yapılan değişikliklere özel bir dikkatle bakmak gerekiyordu.

Tabii, farklı alanlardaki yönetmeliklerin yangın önlemlerine ilişkin muhtelif düzenlemeler getirmiş olması, uygulamada yetki açısından gri alanlara giren, yorum gerektiren durumlar yaratabiliyor.

Ve geçen haftadan beri tanıklık ettiğimiz üzere, yangın faciasıyla ilgili kamu makamlarının görev, yetki ve sorumluluklarına dönük olarak kamuoyu karşısında siyasiler arasında sert tartışmalar yaşanabiliyor.

*

Baştan vurgulamalıyım ki, yangınla mücadele alanındaki ana metin olan 2007 tarihli “Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik”, önceden alınması zorunlu önlemler bakımından iyi düşünülmüş, etraflıca hazırlanmış bir metin olarak dikkat çekiyor; kayda geçirilmesi gereken bazı çekincelerle birlikte...

Burada sorunun bir boyutu, yönetmelikte öncelikle etkin bir uygulamayı sağlayacak olan “yaptırımlar” ve bunu da içermesi gereken denetim meselesinin biraz boşlukta kalmış olmasından kaynaklanıyor.

Bugün dördüncü bir yazıyla, mevcut mevzuat hükümleri çerçevesinde Kartalkaya’da yaşanan yangın faciası ile ilgili genel bir değerlendirme yapmak istiyorum. Bu çerçevede şu gözlemleri öne sürebilirim:

*

Yazının Devamını Oku

Yangınla mücadelenin denetim boyutunun tümden gözden geçirilmesi gerekiyor

25 Ocak 2025
BUNDAN önceki iki yazımızda yangınla mücadele alanındaki mevcut mevzuattan yola çıkarak, can ve mal güvenliğini sağlamaya dönük kuralların yönetmeliklerde ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiş olmasına karşılık, sorununun büyük ölçüde uygulamadan ve etkili bir denetim yapılmamasından kaynaklandığı görüşünü işlemiştik.

Galiba meseleyi tamamlayan kritik bir noktayı daha buradaki denkleme dahil etmemiz gerekiyor. Kurallar ne kadar iyi düşünülmüş olsa da, mevzuatta uygulama ve denetimle ilgili karşılaşılan bazı boşluklar ya da görev ve yetki alanlarıyla ilgili muğlak kalan hususlar da sorunları artırıyor.

Söylediğimizi bazı örneklerle göstermeye çalışalım ve projektörümüzü önce denetim meselesine çevirelim.

2002 YÖNETMELİĞİ: HABER VERMEDEN DENETİM

Bu çerçevede Türkiye’nin yangınla mücadele alanında ilk kapsamlı mevzuatı olan, 2002 yılında çıkarılan “Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik”e bakalım. Bu yönetmelikte, konu “Denetim” başlığı altında metnin sonuna doğru 132’inci maddede düzenlenmiş. Bu maddede özel yapılar ile kamu yapıları ayrı paragraflarda ele alınmış. Bizim konumuz özel yapılar.

Bu yönetmelik hükümlerinin uygulanıp uygulanmadığı aşağıdaki şekilde denetlenir” diye başlayan bu madde şöyle devam ediyor:

a) Özel yapı, bina, tesis ve işletmeleri; mülki idare amirlerinin yetki ve sorumluluğunda, mahalli itfaiye teşkilatı, Sivil Savunma Müdürlüğü ve mülki idare amirliğince görevlendirilecek heyetlerce haberli veya habersiz olarak denetlenir. Ayrıca, bunların bağlı veya ilgili olduğu bakanlık, kamu kurum ve kuruluşlarının müfettiş, kontrolör veya denetim elemanları tarafından da denetleme yapılır.

Bir sonraki paragrafta, “denetim sonucunda eksik bulunan giderilmesi istenen aksaklıklar ile talep edilen önlemlerin öngörülen makul süre içinde ilgililerce yerine getirilmesinin zorunlu olduğu” da belirtiliyor.

DENETİM 2007’DE 

Yazının Devamını Oku

Yangınla Mücadele Yönetmeliği’ni okuyunca her şey düşünülmüş gibi ama...

23 Ocak 2025
ÜLKEMİZİ büyük bir yasa boğan, 79 vatandaşımızın hayatını kaybettiği Kartalkaya’daki yangın faciasını konu alan dünkü yazımızda, meselenin yangınla mücadele alanındaki kuralların eksikliğinden değil, ağırlıklı olarak bu kuralların uygulanmamasından ve aynı zamanda denetlenmesiyle ilgili sorunlardan kaynaklandığını vurgulamıştık.

Yangınla mücadele mevzuatı gündeme geldiğinde öncelikle bakmamız gereken, dünkü yazımızda da belirttiğimiz üzere, bu konuda 2002 yılında çıkarılan ilk yönetmeliğin ardından 2007 yılında genişletilerek güncellenen ve sonrasında da bazı değişikliklere uğrayan yönetmelik olmalıdır.

Resmi Gazete’de 19 Aralık 2007 tarihinde bir Bakanlar Kurulu kararı olarak yayımlanan 12937 sayılı bu yönetmeliği, ülkemizde yangınla mücadele alanındaki temel metin olarak görmemiz gerekiyor.

Toplam 172 maddeden oluşan “Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik” ek tablolarıyla birlikte tam 104 sayfa tutuyor.

GÖRÜNÜŞTE HER ŞEY DÜŞÜNÜLMÜŞ

Söz konusu yönetmelikte bir yangın ihtimaline karşı önceden uygulanması gereken, yangın çıktığı noktada da insanları koruyabilmek ve hasarı sınırlayabilmek için alınacak önlemlerin, uluslararası standartlarla önemli ölçüde uyumlu ve detaylı bir şekilde kaleme alındığını söyleyebiliriz.

Öncelikle “olması gereken” ideal durumlar, hedefler tanımlanıyor metinde. Bu çerçevede itfaiye araçlarının şehrin her binasına ulaşabilmesi için ulaşım yollarının düzenlenmesine kadar her konu düşünülmüştür.

Bitişik nizam yapıları birbirinden ayıran yangın duvarlarının yangına en az 90 dakika dayanıklı olarak projelendirilmesi gerektiğinin belirtilmesi, bu düzenlemelerden biridir.

Dış cephelerde bina yüksekliklerine göre

Yazının Devamını Oku

Kartalkaya’da 76 vatandaşımız neden öldü?

22 Ocak 2025
HER seferinde aynı öykünün içinde kendimizi buluyoruz.

Ülkemizde devamlı tekrarlanan bir öykü bu. Yaşanan depremlerde muhakkak karşımıza çıkıyor; maden kazalarında, tren kazalarında da...

Bazen de dün sabaha karşı olduğu gibi Kartalkaya’da 76 vatandaşımızın hayatını kaybettiği yangında...

Hangi felaket kategorisine girdiği fark etmiyor. Hepsinde de insan kayıpları, büyük ölçüde bilimin yol göstericiliğinde hareket edilmemesinden kaynaklanıyor.

Bilimsel tespitlere uygun bir şekilde hazırlanması gereken kurallara uyulmuyor, gerekli denetlemeler yapılmıyor.

Ve her seferinde kuralların etrafından dolanmak, kuralları eğip bükmek, hatta bazı hallerde tümüyle görmezden gelmekten kaynaklanan yaygın bir davranış kalıbı bizi bekliyor. Buna, kısaca “kural tanımazlık” diyoruz.

Ancak hepsinde kuralların gereğinin yerine getirilmemesinin bedeli sıkça insan hayatlarındaki kayıplarla kendisini gösteriyor.

Kurallar yerine getirilseydi, o insanlar bugün yaşıyor olacaktı.

KAÇIŞ YOLU 

Yazının Devamını Oku

Trump Beyaz Saray’da, türbülans yaklaşıyor, kemerlerinizi bağlamayı unutmayın

21 Ocak 2025
HER seferinde “Kural temelli uluslararası düzen” sözünü duymaya alışmıştık ABD’li yetkililerin ağzından.

Gelgelelim bu kavramın dayandığı kabullerin, taahhütlerin ne kadar hayata geçirildiği, bunlara ne kadar uyulduğu her zaman tartışmaya açıktı.

ABD, örneğin 2003 yılında Irak’ı işgal ederken çiğnenmemiş neredeyse hiçbir uluslararası kural bırakmamıştı.

Buna karşılık Rusya 2022 yılında Ukrayna’yı işgal ettiğinde, kuralların bariz ihlali nedeniyle bu ülkeye ivedilikle uygulanan yaptırımlar, boykotlar gerçekten uluslararası düzen adına kuvvetli bir itirazı yansıtıyordu.

Gelgelelim aynı kurallar Binyamin Netanyahu’nun liderliğindeki İsrail hükümetinin Gazze’de Filistinlilere uyguladığı soykırım karşısında tamamen unutulmuştur önde gelen Batılı ülkeler tarafından.

*

Kuşkusuz burada karşımıza çıkan çifte standartlar, kural temelli sistemi savunan başta ABD olmak üzere Batı dünyasının bütün inandırıcılığına büyük bir darbe indirmiştir.

Sıkça ihlal edilseler bile, bu kurallar kağıt üstünde durdukları ve telaffuz edildikleri sürece, hiç olmazsa neyin doğru neyin yanlış olduğuna işaret eden bir pusula olarak asılı duruyordu. İsrail’e karşı sesini yükselten ülkelerin dayandıkları haklılık zeminini yine bu kurallar oluşturuyordu.

Galiba dün ABD’nin başkenti Washington D.C.’de Cumhuriyetçi

Yazının Devamını Oku