Trump Beyaz Saray’da, türbülans yaklaşıyor, kemerlerinizi bağlamayı unutmayın

HER seferinde “Kural temelli uluslararası düzen” sözünü duymaya alışmıştık ABD’li yetkililerin ağzından.

Haberin Devamı

Gelgelelim bu kavramın dayandığı kabullerin, taahhütlerin ne kadar hayata geçirildiği, bunlara ne kadar uyulduğu her zaman tartışmaya açıktı.

ABD, örneğin 2003 yılında Irak’ı işgal ederken çiğnenmemiş neredeyse hiçbir uluslararası kural bırakmamıştı.

Buna karşılık Rusya 2022 yılında Ukrayna’yı işgal ettiğinde, kuralların bariz ihlali nedeniyle bu ülkeye ivedilikle uygulanan yaptırımlar, boykotlar gerçekten uluslararası düzen adına kuvvetli bir itirazı yansıtıyordu.

Gelgelelim aynı kurallar Binyamin Netanyahu’nun liderliğindeki İsrail hükümetinin Gazze’de Filistinlilere uyguladığı soykırım karşısında tamamen unutulmuştur önde gelen Batılı ülkeler tarafından.

*

Kuşkusuz burada karşımıza çıkan çifte standartlar, kural temelli sistemi savunan başta ABD olmak üzere Batı dünyasının bütün inandırıcılığına büyük bir darbe indirmiştir.

Haberin Devamı

Sıkça ihlal edilseler bile, bu kurallar kağıt üstünde durdukları ve telaffuz edildikleri sürece, hiç olmazsa neyin doğru neyin yanlış olduğuna işaret eden bir pusula olarak asılı duruyordu. İsrail’e karşı sesini yükselten ülkelerin dayandıkları haklılık zeminini yine bu kurallar oluşturuyordu.

Galiba dün ABD’nin başkenti Washington D.C.’de Cumhuriyetçi Donald Trump’ın and içme töreninin gerçekleşmesi ve kendisinin ABD’nin 47’nci başkanı olarak yola çıkmasıyla birlikte, endişe ederiz ki, kurallara dayanan bir uluslararası düzenin savunuculuğu artık büyük ölçüde kullanımdan çıkacaktır.

*

Trump’ın resmen göreve başlamasıyla, dünyanın ciddi bir belirsizliğin içine girdiği hususunda daha şimdiden uluslararası alanda önemli bir mutabakatın şekillenmiş olduğunu söylemek mümkündür.

Kendisini kurallarla çok da bağlı hissetmeyen, uluslararası antlaşmalarla üstlendiği birçok yükümlülüğü bir tarafa koymaya hazır, bunun yerine sıkça sahip olduğu güce dayanarak bildiğini okuyacak bir ABD silüeti beliriyor karşımızda.

Trump’ın çok yakın zamanda Grönland ve Panama ile ilgili taleplerini ortaya koyduktan sonra bu niyetlerini hayata geçirmek için askeri güç kullanma seçeneğini dışlamadığını belirtmiş olması, bu noktada başlı başına önemlidir.

Haberin Devamı

ABD’nin yeni başkanı, muhtemelen ne Panama ne de Grönland’da askeri güce başvuracaktır. Ancak dünyanın en büyük ve teknoloji açısından en ileri ordusuna sahip olan ülkenin lideri olarak, muhatapları karşısında “gerekirse güç kullanırım” söylemine başvurmaktan kaçınmamaktadır.

*

Burada altı çizilmesi gereken nokta şudur: Trump, muhataplarını bu şekilde tehdit edip, korkutup, baskı kurarak sonuç almayı, taleplerini hayata geçirebilmek bakımından pekala meşru bir yöntem olarak görebiliyor.

Bu yöntem, 2025 yılında muhataplarına, başka ülkelere eşit göz hizasından bakmayan, kendini yukarıda konumlandıran, saygısız, pervasız davranış kodlarına dayanıyor.

*

Haberin Devamı

Bu bağlamda uluslararası düzen açısından karşımızda belirecek muhtemel bir sorun, ABD bu hareket tarzını sergilemeye başladığı ve bu yöntem bir emsal norm olarak yerleştiği oranda, kendini güçlü gören başka aktörlerin de aynı yoldan gidebilecek olmalarıdır. Bu durumda bir bütün olarak uluslararası sistemin kaotik bir ortama doğru yol alabileceğini söyleyebiliriz.

Bundan sonraki aşamada Çin Halk Cumhuriyeti’nin, Rusya’nın benzer bir üsluba yönelmeleri kimse açısından şaşırtıcı olmayacaktır. Daha önemlisi, onların bu yöndeki davranışlarına itiraz edebilme zemini kalmayacaktır.

Transatlantik bağlar söz konusu olduğunda, Trump’ın Avrupa’ya, bu kıtanın güvenliğine kuvvetli bir taahhüdünün bulunmaması, zaman zaman NATO’yu sorgulayıcı bir bakış ortaya koyması yine yeni dönemin sıkıntı yaratabilecek bir diğer başlığıdır. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali karşısında da, Biden yönetimine kıyasla kuvvetli bir eleştirel çizgi yansıtmıyor Trump.

Haberin Devamı

Buna ek olarak, bir başka olumsuzluk daha var. Trump’ın siyaset tarzı olarak popülist, kural tanımaz çizgisinin daha da baskın hale gelmesi, ABD kıtasından bu yönde esecek rüzgarlarla dünyanın birçok noktasında zaten yükselişte olan otoriterliğe yatkın liderleri de cesaretlendirebilecektir.

*

Yeni dönemi okumaya çalışırken, Donald Trump’ın baskın kişilik özelliklerinin de muhakkak hesaba katılması gerekir. Bastırılamayan egosunun peşinden giden, sıkça dürtülerinin yol göstericiliğiyle hareket eden, bu çerçevede anlık kritik kararlar alabilen, bütün bu yönleriyle her zaman sürprizlere açık bir ABD başkanından söz ediyoruz.

İkinci kez ve üstelik etkili bir sonuçla seçilmesinin, ayrıca kendisinin sözünden çıkmayacağı anlaşılan bir kadroyla çalışacak olmasının verdiği özgüven patlamasını da bu denkleme dahil etmeliyiz.

Haberin Devamı

Bu kişilik özelliklerine ve değindiğimiz ölçüde siyasi güce sahip birinin Beyaz Saray’da karar alma mekanizmasının başında oturması, her an ciddi şoklara hazırlıklı olmamızı gerektiriyor. Bu durum, beklemediğimiz ölçüde karamboller ve kargaşayla geçecek bir dört yılın habercisi olabilir.

*

Üzerinde durmamız gereken bir diğer alan, dünya meseleleri bir tarafa, ABD’nin kendi içinde gireceği istikamettir.

Trump’ın Amerikan sisteminin, demokrasisinin ‘olmazsa olmazı’ durumundaki yerleşmiş dengeleme-denetleme mekanizmalarına savaş açması ihtimali göz ardı edilemez. ABD’nin temel müesseselerini çözmek, güçlerini zayıflatmak, bunları baypas etmek üzere harekete geçmesine dönük niyetler, bir bütün olarak Amerikan sistemine ciddi ölçekte zarar verme potansiyelini barındırıyor.

Bu çerçevede ABD sisteminin etik ölçüler konusunda kökleşmiş olan kurallarının, geleneklerinin şimdiden altüst olması önümüzdeki dönemin sıkıntılı bir diğer alanıdır.

Kendi çıkarlarının peşinden gittiğini gizlemeyen ABD’nin en zengin insanlarından birinin (Elon Musk) Trump yönetiminde görev üstlenebilmesi, yönetim adına yetki kullanabilmesi, “çıkar çatışması” kavramının içini boşaltılmasının çarpıcı örneklerinden yalnızca biridir.

Trump’ın atamalarının gösterdiği gibi, büyük ölçüde liyakatı esas alan ABD sistemi açısından lidere sadakati ön plana çıkartan bir yaklaşımın hâkim hale gelmeye başlaması, ABD’nin gelenekleri bakımından bir başka sorunu oluşturuyor.

Bu şekilde liyakatı esas alan kurumların zayıflamasının Amerikan sistemini nasıl etkileyeceği bu ülkede önümüzdeki dönemin en büyük meselelerinden biri olacaktır.

Genelde ülkedeki kurumların ve Amerikan toplumunun bütün bu gelişmelere nasıl bir karşılık vereceği, ABD’de önümüzdeki dört yılın en kritik sorularından biridir.

Bu yönüyle, bütün dünyanın gözü önümüzdeki dönemde ABD’nin üzerinde olacaktır.

*

Son olarak bir noktayı daha muhakkak vurgulamalıyız. Dünyamız her gün iklim değişikliğinin yol açtığı yeni felaketlere sahne oluyor. On yıllardır yapılan uyarıların ciddiye alınmamasının ağır bedelleri ödeniyor bugün.

Ne yazık ki, ABD’de Trump yönetimi kadrolarının iklim değişikliği konusunda bilimsel tespitlerin uzağında duruyor olmaları, hatta buna şüpheyle yaklaşmaları dünya açısından bir başka büyük tehlikedir. İşin bu kısmı bu gezegen üzerinde yaşayan her insanı çok yakından ilgilendiriyor.

Sonuçta sıraladığımız bütün bu yönelişleri, ihtimalleri yan yana getirdiğimizde, daha önce hiç yaşamadığımız ölçüde bir türbülansın içine doğru hızla yol alındığını görüyor olmamız gerekir. Dolayısıyla, herkesin kemerlerini sıkıca bağlaması zamanı çoktan gelmiştir.

Yazarın Tüm Yazıları