Paylaş
Bu haber, AB Komisyonu’nda bir önceki Genişleme Komiseri Macar Oliver Varhelyi’nin sorumluluğu altındaki ‘Avrupa Komşuluk ve Genişleme Genel Müdürlüğü’ (NEAR) bünyesinde yapılan bürokratik bir düzenlemeyi konu alıyordu.
Buna göre Türkiye, daha önceleri söz konusu genel müdürlükte Balkanlar’dan ayrı tutulan, ‘Türkiye ve Strateji’ başlığı altındaki ayrı bir birim içinde yer almaktaydı. Yapılan düzenlemeyle, bu birimden aynı genel müdürlük bünyesindeki Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin yer aldığı bölüme kaydırılmıştı.
AB Komisyonu’nun Türkiye’nin tam üyelik hedefine artık hiçbir taahhüdünün kalmadığı ortaya konmak istense, herhalde bundan daha kuvvetli bir şekilde ifade edilemezdi. AB Komisyonu, açıkça “sizin yeriniz Avrupa değil Ortadoğu’dur” mesajı veriyordu bu adımıyla.
***
İlginçtir ki, yine Güven Özabalp’in geçen ay başında geçtiği bir haber, AB Komisyonu’nun bu kararını hatalı gördüğünü ve belli ölçülerde düzeltme yoluna gittiğini gösteriyordu.
Özalp’in 7 Şubat’taki haberine göre, ‘Avrupa Komşuluk ve Genişleme Genel Müdürlüğü’ (NEAR) ikiye bölünmüştü. Bunlardan biri ‘Genişleme ve Doğu Komşular Genel Müdürlüğü’ (ENEST), diğeri ise ‘Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Körfez Genel Müdürlüğü’ (MENA) olarak organize edilmişti.
Türkiye, bu yeni organizasyonda Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinden alınıp bu kez ‘Genişleme ve Doğu Komşular’ genel müdürlüğüne aktarılmıştı. Bu genel müdürlük bünyesinde Balkanlar değil, Moldova ve Gürcistan’ın bulunduğu ayrı bir birimin içinde yer alacaktı.
Türkiye’nin Balkanlar bölümüne alınmaması ilk bakışta tartışmaya açık görünebilir. Ancak, AB süreciyle ilgisi olmayan Ortadoğu ülkeleri değil, tam üyelik sürecindeki bazı aday ülkelerin bulunduğu bir birime konması, yine de Türkiye açısından olumlu yönde bir adım olarak kabul edilmelidir.
AB’nin ‘Genişlemeden Sorumlu Komiserlik’ görevinin aralık ayı sonunda yeni komisyonda Slovenyalı Marta Kos’a geçmesinden sonra atılan bu adım, AB cephesinde bir şeylerin değişmekte olduğunu da haber veriyor.
Trump yönetiminin, Avrupa ile köprüleri atmaya başlaması üzerine AB kendi güvenliğini sağlamak amacıyla ABD’den bağımsız arayışlara girerken, Türkiye’ye dönük yeni bir bakışın da uç vermekte olduğu anlaşılıyor. AB Komisyonu’ndaki organizasyonel düzenlemenin gerisinde bu yeni bakışın izlerini görmek mümkündür.
***
Bu bakışı destekleyen bir başka gelişme, AB’nin kurumsal olarak güvenlik ve savunma alanlarındaki arayışları çerçevesinde düzenlediği zirvelerden sonra Türkiye’yi de bilgilendirme kararı almış olmasıdır.
Dün Brüksel’de düzenlenen, Avrupa’nın güvenliği için atılacak yeni adımların ve aynı zamanda ABD ile AB arasında anlaşmazlık konusu haline gelen Ukrayna savaşında takınılacak tutumun görüşüldüğü zirvenin bu açıdan önemli bir ilk olduğu söylenebilir.
Buna göre, AB Konseyi Başkanı Portekizli Antonio Costa, AB Komisyonu Başkanı Alman Ursula von der Leyen ve AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Estonyalı Kaja Kallas, bugün “AB dışı ortaklar” sıfatıyla Türkiye, Birleşik Krallık, İzlanda ve Norveç’in liderlerini zirvenin içeriği hakkında video konferans aracılığıyla bilgilendireceklerdir. Bu konferansa Türkiye adına Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılması bekleniyor.
Yapılan seçim, NATO üyesi olup AB’ye dahil olmayan Avrupa’daki önde gelen dört müttefiki kapsıyor. AB zirvesinden sonra bu dört ülkeyi de bilgilendirme ihtiyacının duyulması, Avrupa’da girilen yeni dönemde AB ile NATO’nun Avrupa kanadının güvenlik konularında kurumsal olarak artık iç içe geçmeye başladıkları bir durumu gösteriyor.
***
Burada uç vermekte olan geçişkenlikte Türkiye’nin durumu özellikle dikkat çekicidir. Bu yönelişin bir başka işareti olarak, Türkiye, geçen pazar günü Londra’da Birleşik Krallık’ın girişimiyle düzenlenen ve yalnızca 16 Avrupa ülkesinin katıldığı, Ukrayna ve Avrupa’nın geleceği konulu liderler zirvesine davet edilmişti. Toplantıda Türkiye’yi Dışişleri Bakanı Hakan Fidan temsil etmişti.
Gelgelelim, Türkiye’ye birden ilgi göstermeye başlayan AB, yakın zamana kadar Türkiye’ye yalnızca tam üyelik konusunda değil, Avrupa’nın savunması, güvenliği gibi meseleler gündeme geldiğinde de mesafeli durmaktaydı.
Türkiye ise bugüne dek her vesileyle NATO ile AB arasında yakın bir işbirliğini savunageldi. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, katıldığı her NATO toplantısında “AB üyesi olmayan müttefiklerin AB’nin savunma girişimlerine tam katılımının sağlanması gerektiği” mesajını verdi.
Ancak Türkiye’nin AB’nin savunma girişimlerine katılım talepleri karşılıksız kalmıştır. Bir iki örnek vermek gerekirse...
***
Ankara’da bu konuda yakın tarihte rahatsızlık yaratan bir gelişme, AB Komisyonu’nun 2022 yılı başında AB’nin önümüzdeki dönemde güvenlik alanında nasıl bir kimlik kazanacağı, kendi bünyesinde nasıl bir organizasyona gideceği sorularına yanıt arayan “Stratejik Pusula” başlıklı bir raporla ortaya çıktı.
Büyük ölçüde Rusya’nın 24 Şubat 2022 tarihinde başlayan Ukrayna’yı işgali öncesinde hazırlanan ancak açıklanışı savaşın hemen sonrasına rastlayan bu raporda, AB’nin güvenlik alanındaki geleceğe ilişkin stratejik özerklik tasavvurunda Türkiye’ye herhangi bir atıf yer almamaktaydı. Buna karşılık, ABD, Norveç, Kanada, Birleşik Krallık ve Japonya ile ikili düzeyde işbirliğini güçlendirmesi hedeflerine yer veriliyordu.
Türkiye açısından bir diğer önemli başlık, AB bünyesinde 2017 yılında güvenlik alanında başlatılan ve kısaca PESCO olarak adlandırılan “Kalıcı Yapılandırılmış İşbirliği” organizasyonudur.
PESCO, AB’nin savunma ve güvenlik alanında kendi içindeki kurumsal işbirliğinin temelini oluşturuyor. Malta dışında kalan 26 AB üyesi PESCO altında savunma alanında birçok proje yürütüyor. Her bir projeye farklı kümeler katılabiliyor.
Türkiye, uzun bir zamandan beri muhtelif PESCO projelerinde yer alabilmek için başvuruda bulunmakla birlikte, bugüne dek olumlu bir yanıt alabilmiş değildir.
Bunun gibi Türkiye’nin olumlu yanıt alamadığı bir başka konu, AB ülkelerini ortak silah üretim ve alımına teşvik etme amaçlı “Avrupa Savunma ve Yatırım Planı”na katılma yolundaki girişimleridir.
Ayrıca, Kıbrıs Rum Yönetimi AB’nin Ukrayna’nın savunmasını desteklemek için askeri yardım olarak üçüncü ülkelerden yaptığı silah ve askeri malzeme alımlarında da Türkiye ile işbirliğini engellemektedir.
***
Burada karşımıza izaha muhtaç çelişkili bir durum çıkıyor. Avrupa’nın güvenlik alanındaki geleceğini ve Ukrayna’da ateşkesi konuşmak üzere önde gelen Avrupa ülkeleri Londra’da toplandığında, Türkiye de çoğu AB üyesi olan bu ülkelerle aynı masaya davet edilmekte ve kendisinden katkı beklenmektedir.
Ne Yunanistan ne de Kıbrıs Rum Yönetimi bu toplantıya katılmaları için davet almıştır.
ABD Avrupa’dan uzaklaşma işaretleri verince açıkta kalan Avrupa’nın savunması için desteği istenen Türkiye, gelin görün ki, AB’nin güvenlik, savunma alanındaki bütün yapılanmalarının dışında tutulmaktadır.
Üstelik, Londra zirvesinde masada olmalarına ihtiyaç duyulmayan Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan, Türkiye’nin bu alanda her türlü işbirliği girişimini engelleyebilmektedir.
İşte bu noktada AB, belirsizliklerle dolu bir geleceğe bakarken, büyük fotoğrafta Türkiye’nin sağlayabileceği katkıların boyutları ile KRY/Yunanistan cephesindeki çıkarları arasında bir muhasebe yapmak durumundadır.
AB, bu çerçevede yakın zamana kadar güvenlik alanında Türkiye karşısında sürdürdüğü işbirliğine kapalı tutumunu her halükârda gözden geçirmek menziline girmektedir.
Paylaş