Türkiye’nin yeni Avrupa fotoğrafındaki yeri

UKRAYNA Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski’nin geçen cuma günü Beyaz Saray ziyareti sırasında yaşanan nahoş hadisenin ertesinde pazar günü Avrupa’nın önde gelen kurum ve ülkelerinin liderleri ve temsilcileri Londra’da bir zirve toplantısında bir araya geldiler.

Haberin Devamı

Avrupalı liderlerin bu toplantıyı düzenlemiş olmaları ve burada Zelenski ile birlikte çektirdikleri aile fotoğrafı, Batı dünyasının girdiği yeni dönemi okumak bakımından büyük bir sembolizm taşıyor.

Kanada dışında hepsi Avrupalı olan katılımcıların yan yana durdukları bu fotoğraf, öncelikle, ABD ile Avrupa arasındaki güvenlik bağlarının çözülmeye başladığı tarihi bir kavşak noktasında, Avrupalıların güvenlikleri için artık kendi bağımsız arayışlarını başlattıklarını anlatıyor.

*

Bu arayışların nereye varacağını bugünden kestiremesek de, muhtemelen bundan sonraki yıllarda sıkça geriye bakılarak ‘başlama vuruşu’ olarak görülecektir Londra buluşması.

Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer’ın inisiyatifi ile düzenlenen bu zirve, Avrupa’nın uzun dönemli güvenlik arayışları için yeni bir fikir egzersizine zemin oluştururken, Rusya’nın işgali altındaki Ukrayna’da ateşkes ilanına dönük bir çalışmaya da sahne olmuştur.

Haberin Devamı

Kuşkusuz, Ukrayna savaşının durdurulması yönünde Avrupalılar arasında kısa dönemde ortaya çıkabilecek olan işbirliği modeli, bundan sonrası için konuşulacak Avrupa güvenlik düzenlemeleri açısından en azından geleceğe dönük yol gösterici emsal bir işlev görecektir.

*

Toplantıyı değerlendirirken, davetiyelerin katılımcı ülkelere perşembe günü, yani cuma günü Beyaz Saray’da patlak veren krizden tam bir gün önce iletilmiş olduğunu hatırlamalıyız.

Aslında Londra toplantısından önce şubat ayının ortasında Fransa’nın ev sahipliğinde Paris’te dar katılımlı bir liderler toplantısı daha düzenlenmişti. Bu kez inisiyatifi Birleşik Krallık’ın aldığını, katılımın genişlediğini ve Türkiye’yi de içine aldığını görüyoruz.

Vurgulanması gereken bir nokta, Birleşik Krallık’ın bu inisiyatifi sergilerken davet edilenler açısından askeri, siyasi ve ekonomik güç olarak belli bir gelişmişlik ölçeğini esas almış olmasıdır. Bu arada, Macaristan ve Slovakya gibi Rusya’ya yakın duran AB/NATO ülkelerine davetiye gitmemiştir.

Önemli bir başka husus, zirveye yalnızca Türkiye’nin dışişleri bakanı düzeyinde katılmış olmasıdır. Londra’nın Ankara’yı davet ederken, cumhurbaşkanı düzeyinde katılım mümkün olmadığı takdirde her halükarda Türkiye’nin uygun bir temsilinin sağlanması beklentisini ilettiği anlaşılıyor.

*

Haberin Devamı

Toplantıda hazır bulunan 19 davetliden 2’si AB kurumlarını temsil eden Konsey Başkanı Antonio Costa ve Komisyon Başkanı Ursula Van Der Leyen’dir. Nato’yu da Genel Sekreter Mark Rutte temsil etmiştir. Kurumlar dışında kalan 16 ülke toplantıya -Fidan dışında- başbakan ya da cumhurbaşkanı düzeyinde katılmıştır.

Altını çizmemiz gereken bir başlık, katılımcılardan Ukrayna hariç tutulduğunda kalan 15 ülkenin hepsinin NATO üyesi olmasıdır. Bu ülkeler şunlar: Almanya, Birleşik Krallık, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Fransa, Finlandiya, Hollanda, İsveç, İspanya, İtalya, Kanada, Norveç, Polonya, Romanya ve Türkiye... NATO’nun toplam 32 üyesi var.

Asıl ilginç nokta, bu 15 NATO ülkesinden 11’inin aynı zamanda Avrupa Birliği’ne de tam üye olmasıdır. Buna karşılık ittifakta yer alıp AB üyesi olmayan katılımcılar, A) Kanada, B) Kendi isteğiyle birlikten çıkan Birleşik Krallık, C) Kendi isteğiyle AB’ye katılmayan Norveç ve D) Tam üye adayı statüsünde olan ama üyelik görüşmeleri askıda tutulan Türkiye’dir.

Haberin Devamı

Bir başka anlatımla, istisnalar dışında, Londra zirvesine katılan Avrupa ülkelerin çoğunun NATO ve AB kimlikleri arasında bir örtüşme hali söz konusudur.

*

Türkiye açısından yeni dönemin bir paradoksu işte bu noktada karşımıza çıkıyor. Türkiye NATO üyesi olmakla birlikte, AB’ye tam üyelik hedefinin geleceği tam bir belirsizlik içindedir.

Gelgelelim, Avrupa’nın güvenliği, savunmasının geleceği ivedi bir sorun olarak belirdiğinde, AB ülkeleriyle aynı zirveye çağrılmakta, bakanları AB kurumlarının tepe yöneticileriyle aynı masaya oturmakta, ortak meseleler üzerine kendilerinden katkı beklenmektedir.

Meselenin kayda değer bir tarafı da şudur. Türkiye NATO’da ABD’den sonra ikinci büyük orduya sahip olan ülkedir. ABD’nin mevcut Trump yönetimi altında NATO’dan süratle uzaklaşmaya başladığı dikkate alındığında, NATO’nun geride kalan bölümünde en büyük orduya sahip ülke Türkiye olmaktadır.

Haberin Devamı

Hakan Fidan, geçen pazar günü Londra’daki konferans salonunda masada katılımcı 16 ülke arasında en büyük askeri güce sahip ülkenin temsilcisi sıfatıyla da oturmaktaydı.

Bu yönüyle baktığımızda ABD ile Avrupa arasında yaşanmakta olan kopma, Türkiye’nin Batı kurumlarına katılımındaki çelişkili durumun altını bir kez daha çizmektedir.

*

Dışişleri Bakanı Fidan, Londra’daki konferanstan sonra yaptığı açıklamada, Amerika’da ortaya konulan politikanın hem Ukrayna hem de Avrupa güvenliği konusunda “bir takım soru işaretleri” oluşturduğuna dikkat çekmiştir.

Fidan, aynı zamanda “Türkiye’nin hem Ukrayna’daki olası barış anlaşmasına, hem de Avrupa güvenlik mimarisinin yeniden inşasında katkısının önemli olduğunu” vurgulamıştır.

Haberin Devamı

Bakan, geçen hafta El Cezire kanalına verdiği bir mülakatta da “Artık NATO’nun olmadığı bir Avrupa güvenlik mimarisinin tartışılmakta olduğunu” belirterek, “Avrupa güvenlik mimarisi yeniden oluşacaksa, bunun Türkiye’siz olması mümkün değil. Türkiye’yi, Türkiye gibi bir askeri gücü dışarıda bırakan bir güvenlik mimarisi yaklaşımı çok fazla gerçekçi değildir” diye konuşmuştu.

Fidan, bu çerçevede Almanya’da seçimleri kazanan Hıristiyan Demokratlar’ın lideri Friedrich Merz’in 23 Şubat’ta yaptığı çıkışı da hatırlatıyor.

Almanya’da başbakanlık koltuğuna oturması beklenen Merz, “Trump yönetiminin Avrupa’yı umursamadığını ve Rusya ile birlikte hareket ettiğini” belirterek, “Avrupa’nın ivedilikle savunmasını güçlendirip, hatta -aylar içinde- NATO’nun yerine yeni yapı bulması gerekeceğini” söylemişti.

*

Londra zirvesinin önemli bir boyutu, Avrupa’nın Rusya’nın işgali altındaki Ukrayna ile kuvvetli bir dayanışma mesajı da vermiş olmasıydı. Türkiye de bu fotoğrafta yer alarak, Ukrayna ile dayanışma içinde olduğunu bir kez daha göstermektedir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Zelenski’yi kısa bir süre önce Ankara’da ağırlamıştı.

Basındaki haberlerden, Londra toplantısında Ukrayna savaşına muhtemel bir ateşkes halinde katılımcıların yapabilecekleri katkılara ilişkin beklentilerin de masaya getirildiği anlaşılıyor. Bu durumda Türkiye’nin ateşkesin denetlenmesine ne şekilde katkı sağlayabileceği, bu katkının nasıl formüle edileceği önümüzdeki günlerin önemli sorularıdır.

Tabii, Türkiye’nin Ukrayna ile dayanışmasını gösterirken, diğer yandan köklü çıkarları çerçevesinde Rusya ile yakın ilişkilerini dengelemek istemesi de doğaldır. Türkiye’nin Londra toplantısına dışişleri bakanı düzeyindeki katılımının bir nedenini belki bu başlıkta tahmin edebiliriz.

Böyle de olsa, geçen hafta BM Genel Kurulu’ndaki Ukrayna oylamasında görüldüğü üzere, Türkiye AB ile yakın bir çizgi içinde hareket ediyor. Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ABD ile AB arasında yaşanan gerilimler çerçevesinde Türkiye’nin AB’ye tam üyelik hedefini sıkça vurgulamaya başladığını, “AB’yi içine düştüğü çıkmazdan sadece Türkiye kurtarabilir” mesajını verdiğini görüyoruz.

Tam bu noktada Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğin bütün boyutlarını tartışması gerekecektir. AB’ye tam üyelik, sadece Türkiye’nin güçlü ordusuyla Avrupa’nın savunmasında rol üstlenerek ulaşabileceği bir hedef midir?

Bu soruya ayrı bir yazıda yanıt arayacağız.

Yazarın Tüm Yazıları