24 Şubat 2009
“Balkanlar’dan gelen soğuk ve yağışlı hava tüm hafta boyunca etkisini sürdürecek”. Bu cümle son günlerde çok duyduğumuz bir cümle değil mi? Kimimiz, “Oh ne güzel, kar yağacak” diye sevinirken, kimimiz, “Yeter artık, yaz gelse de ısınsak” diye isyan ediyor.
Pek çoğumuz tarafından özlenen yazın en sevilen yiyeceklerinden biridir dondurma. Bu köşede de değindiğimiz üzere, aslında her mevsim gönül rahatlığıyla yenebilecek bir tatlıdır o.
Peki dondurma dendiğinde akla hangi kentimizin adı geliyor? Hemen hepinizin aynı cevabı vererek Maraş dediğini duyar gibiyim. Bu çağrışım çok normaldir, çünkü Maraş dondurması adından bahsettirecek türdendir. Dondurmanın Maraş’a geliş hikayesi nasıldır, bunu hiç merak ettiniz mi? Şimdi Gastro dergisinin Ocak-Şubat 2008 sayısında Nilhan Aras imzalı yazıya bir göz atalım ve bakalım, dondurma Maraş’a nasıl gelmiş.
Halep’te suçlu konumunda olan Hacı Mehmet 1923 yılında Maraş’a kaçar. Burada bir dondurma dükkanı açıp, salepli dondurma yapmaya başlar. Kendisinin farkında olmadığı bir gerçek vardır: Aslında Maraşlılar daha önce ne salepli dondurma yemişlerdir, ne de dondurma. Ama bir kez deneyen hiçbir Maraşlı dondurmadan vazgeçemez. Hacı Mehmet’in açtığı dondurma dükkanından kazandığı para da hiç fena sayılmaz hani. Bunu göz önünde bulunduran Kel Ali de Hacı Mehmet’e defalarca kendisini çırak olarak yanına alması konusunda başvurur. Ama dondurma ustası bu talebi ancak birkaç girişimden sonra kabul eder. Birkaç yıl ikisi birlikte çalıştıktan sonraysa Hacı Mehmet, dondurmacı Ali’yi bırakarak Halep’e gider.
Maraş’ın dondurmacısı olarak kalan Kel Ali ise dondurma yapmayı sürdürür. Evde yaptığı dondurmayı dükkanda satar. İşte bu tarihten itibaren de Maraş’ın ilk Türk dondurma dükkanı olma unvanını alır. Bu unvan Kel Ali’nin sahip olduğu tek unvan da değildir üstelik. Belki tesadüfen, belki de bilinçli olarak, yaptığı dondurmayı dövme demirden yapılmış kaşıkla karıştırır. Dövme demir kaşığın dondurmaya yaptığı etkiyse yiyenler tarafından pek beğenilir.
Size kısaca Maraş dondurmasının öyküsünü anlatmaya çalıştık. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Gastro dergisinin kaynaklığından yararlanarak.
TARİFLERSosisli kazan böreği
8 KİŞİLİK
Yazının Devamını Oku 
23 Şubat 2009
Geçen hafta bu köşede kavurgayla ilgili bir yazıyı paylaşmıştık sizlerle. Yazıdan sonra pek çok okur iletisi aldım. İletiler genellikle orta yaş grubundaki insanlara aitti ve hemen hepsi kendi çocukluk günlerini hatırlamıştı. Sevgili Nuran Güner de yazımızı okuyup ileti gönderenlerden biri. Kendisi, Bitlis’e bağlı Ahlat’tan olduğunu, oraya sadece yaz tatillerinde gittiklerini yazmış. Sayın Güner bundan kırk yıl önce Ahlat’a gittiklerinde teyzesinin kış için yaptığı hazırlıklara yardım ettiğini ve kavurga yapımının da bu hazırlıklardan biri olduğunu belirtmiş. Sonrasını Nuran Güner’den dinleyelim.
“Teyzem kocaman bir kazana süt koyardı. Sütü pişirip pişirmediğini hatırlamıyorum. İçine de kaliteli buğday doldururdu. Biz de sütü sık sık karıştırır, buğdayın sütü çekmesine yardımcı olurduk. Sütü tamamen çeken buğdayı güneşte kurutur paylaşırdık. Rahmetli annem kış geldiğinde bu buğdayı bakır tavada ve kısık ateşte kavururdu. Ayrıca çedene (keten tohumu) tuzlu suda bekletildikten sonra kavrulur ve kavurgaya eklenirdi.”
Nuran Hanım’ın yazısı bana birdenbire “fig” i hatırlattı. Yeşil fasulye ve taze bezelye benzeri bir tür hayvan yemi olan fig, henüz tazeyken bizim için bulunmaz bir kuruyemişti. Bezelyeye benzeyen tanelerini çıkarıp ceplerimize doldurur, kuruyemiş niyetine atıştırırdık. Çocukluğumuzun bir başka vazgeçilmezi ise arada sırada bir yerlerden bulduğumuz leblebi tozunu yeme yarışmasıydı. Kimimiz boğulma tehlikesi geçirip su içse, kimimiz hapşırma krizine girse de kesin olan bir şey vardı: Leblebi tozu yeme yarışması çok eğlenceli bir şeydi.
Diyeceğim o ki, biz kırk yıl öncesinin Anadolu’sunun mutlu çocuklarıydık.
Ciğerli lohusa kavurması
4 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESİ 20 DAKİKA
PİŞME SÜRESİ 45 DAKİKA
MALZEME LİSTESİ
500 gr kuş başı kuzu eti
(tavla zarı formunda doğranmış olmalı)
250 gr karaciğer
1 yemek kaşığı tereyağı
2 adet orta boy kuru soğan
3 adet yeşil sivri biber
1 adet dolmalık kırmızı biber
2 çay kaşığı tuz, karabiber
1 çay kaşığı kimyon
YAPILIŞI : Karaciğerin sinir ve yağ kısımlarını iyice ayıkladıktan sonra 1 x 1 cm’lik parçalar, yani tavla zarı formunda doğrayın. Kuru soğanları incecik doğrayın. Yeşil ve kırmızı biberlerin saplarını kesip tohumlarını ayıkladıktan sonra küp küp dilimleyin. Diğer taraftan, tereyağını orta boy bir tencerede eritip üzerine kuş başı doğranmış kuzu etini ilave edin. Eti, orta ısılı ateşte, tahta bir kaşıkla sürekli karıştırarak 5 dakika kadar kavurun.
Üzerine ciğerleri ilave edip kavurma işlemini 2-3 dakika kadar daha sürdürün. Kuru soğanları ve biberleri tencereye aktarıp orta ısılı ateşte, karıştırarak 3-4 dakika daha kavurun. Tuz, karabiber ve kimyonu serpip 2 su bardağı kadar sıcak et suyunu (su da olabilir) tencereye boşaltın. Yemeği orta ısılı ateşte kaynayıncaya kadar pişirin. Kaynamaya başlayınca ocağın altını kısıp tencerenin kapağını kapatarak 35 dakika daha pişirin. (etler iyice yumuşadığında yemek pişmiş demektir) Yemeği ocaktan alıp pirinç ya da şehriye pilavıyla birlikte sıcak sıcak servis yapın.
Havuç borani
8 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESİ: 20 DAKİKA
PİŞİRME SÜRESİ: 30 DAKİKA
MALZEME LİSTESİ
5 adet orta boy havuç
½ su bardağı zeytinyağı
1 adet orta boy kuru soğan
8-10 diş sarmısak
1 çay bardağı pirinç
2 su bardağı sıcak su
1 çay kaşığı tuz
½ limon suyu
1 tatlı kaşığı tozşeker
YAPILIŞI : Havuçların kabuklarını soyduktan ya da kazıdıktan sonra yıkayıp bir santim kalınlığında parçalar oluşturacak şekilde dilimleyin. Sarmısakları soyup kuru soğanı da incecik doğrayın. Zeytinyağını orta boy bir tencerede kızdırıp incecik kıydığınız soğanlar ve ortadan ikiye böldüğünüz sarmısakları tencereye koyduktan sonra karıştırın. Yaklaşık 2-3 dakika pişirdikten sonra havuçları ekleyin. Malzemeleri bir yandan karıştırmaya devam ederek 4-5 dakika kadar kavurun. Diğer taraftan, pirinci yıkayıp süzdükten sonra havuçların üzerine aktarın. Üzerine sıcak su, tuz, limon suyu ve tozşekeri de ilave ederek orta ısılı ateşte, havuçlar iyice yumuşayıncaya kadar pişirip ocaktan alın. Yemeğin soğumasını bekledikten sonra servis tabağına aktarın. Üzerini incecik kıyılmış maydanoz ya da dereotuyla süsleyerek servis yapın.
Yazının Devamını Oku 
21 Şubat 2009
Yaşlılık ve ölüm çoğumuzun küçük yaşlarda tanıdığı ama bir türlü tam olarak kabullenemediği çıplak gerçekler. Son dönemde yaşlanmayı “durdurmak” veya “engellemek” için sunulan diyetler veya yaşam tarzı öğütleri o denli çığırından çıktı ki artık biz de ne yapacağımızı şaşırır olduk. Aslında bugünün bilgisiyle elimizden gelen tek şey mümkün olduğunca kaliteli bir yaşlanma sürecinden geçerek sağlıklı yaş almak. Dünyaca ünlü Dr. Andrew Weil de kitaplarında, bu süreçte sistemimize yardımcı olacak besinler ve bunları nasıl alacağımızla ilgili tavsiyelerde bulunan bir sağlık uzmanı.
Temel olarak yapılması gerekenleri şöyle özetlemiş Dr. Weil: “Haftada en az iki kez balık yiyin, olmuyorsa balık yağı takviyesi tabletlerini deneyin. Pek çok diyette önerilen günlük 6 ila 8 bardak kaynak suyu içmeyi ihmal etmeyin. Hazır kahve yerine çay, mümkünse kokulu siyah çay, yeşil ya da beyaz çay için. İlla alkol alacağım diyorsanız az miktarda kırmızı şarabı tercih edin. Eğer çikolata konusunda ısrarcıysanız az miktarda siyah çikolata yiyebilirsiniz.” Dengeyi bozmadan gönlünüzce yaşamanız dileğiyle...
Biberli dilber mantısı
Ne güzeldir geleneksel Türk yemekleri. Hepsi birbirinden lezzetli mantılar, dolmalar, baklava ve börekler... Yalnızca lezzetli olmalarıyla meşhur değiller elbette. Aynı zamanda çok fazla uğraş ve zahmet gerektiren yemeklerdir bunlar. Ve Anadolu’nun o becerikli parmaklarından lezzet damlayan keyveni kadınları belki de bu yüzden hazır malzemelerle yapılan yeni nesil pratik yemeklere dudak bükerler. Ve hazır malzemelerle yapılan yemeklere de bu yüzden “dilber“ gibi kendilerince argo isimler takmışlardır.
6 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESİ 25 DAKİKA
PİŞME SÜRESİ 30 DAKİKA
MALZEME LİSTESİ
2 adet hazır yufka
1 su bardağı yoğurt
6 yemek kaşığı zeytinyağı
İç harcı için;
250 gr yağsız kıyma
1 adet orta boy kuru soğan
1 çay kaşığı tuz, karabiber
Sos için;
4 su bardağı et suyu
2 yemek kaşığı domates salçası
2 su bardağı sarmısaklı yoğurt
1 yemek kaşığı bitkisel margarin
1 tatlı kaşığı kırmızı pul biber
YAPILIŞI : Yoğurt ve zeytinyağını derin bir kaba aktarıp çatalla çırpın. Kıyma, rendelenmiş soğan, tuz ve karabiberi başka bir kapta karıştırıp iyice yoğurun. Diğer taraftan, yufkalardan birini tezgaha serip hazırladığınız yoğurtlu harcın yarısını fırça yardımıyla ya da elinizle yufkanın her tarafına yayın. Diğer yufkayla üzerini kapatıp kalan yoğurtlu harcı sürdükten sonra, yufkaları 5x5 im ölçülerinde karelere ayırın. Kıymalı harçtan vişne büyüklüğünde parçalar koparıp karelerin tam ortasına yerleştirin.
Karelerin dört köşesini ortada birleştirin. Hazırladığınız mantıları, kenarları yüksek, orta boy yağlanmış bir fırın kabına, uçları birbirlerine değecek şekilde dizin. 175 dereceye ayarlı fırında 25-30 dakika, üzerleri iyice sararıncaya kadar pişirip çıkarın. Sıcak haldeki et suyunu üzerinde gezdirip sarmısaklı yoğurdu ilave edin. Margarini küçük bir tavada eritip üzerine kırmızı biberi ekledikten sonra, 1-2 dakika pişirin. Hazırladığınız sosu mantının üzerinde gezdirin. Sıcak veya ılık olarak servise sunun.
Nar peltesi
6 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESİ 15 DAKİKA
ĞİŞME SÜRESİ 15 DAKİKA
MALZEME LİSTESİ
3 su bardağı nar suyu
3 su bardağı tozşeker
2 su bardağı soğuk su
2 yemek kaşığı buğday nişastası
2 tatlı kaşığı tereyağı
1 su bardağı nar tanesi
YAPILIŞI : Nar suyu ve tozşekeri orta boy bir tencereye aktarıp orta ısılı ateşin üzerinde kaynamaya bırakın. Diğer taraftan, nişasta ve soğuk suyu bir kasede karıştırıp nişastayı iyice ezin. Kaynayan nar suyundan bir kepçe kadar alıp karışıma ilave edin ve karışımı ılık hale getirin. Bu nişastalı suyu kaynamakta olan nar suyuna yavaş yavaş ekleyin. Karıştırmaya devam ederek, pelteyi, koyulaşıp muhallebi kıvamına gelinceye kadar pişirin. Ocaktan alıp üzerine nar taneleri ve tereyağını ilave edin. Pelteyi üzeri kaymak tutmasın diye ara sıra karıştırarak kaselere ya da kup bardaklarına paylaştırın. Soğumasını bekleyip servis yapın.
Yazının Devamını Oku 
20 Şubat 2009
Özelikle biz kadınlar pek severiz alışveriş yapmayı. Herkesin tutkunu olduğu bir şey vardır. Kimi ayakkabı vitrinlerinden gözünü alamazken kimi ihtiyacı olmadığı halde çantalara bakar durur. Gerçi yaşadığımız kriz kadınların alışveriş merakını biraz frenlemiş durumda ama yine de herkesin almaktan hoşlandığı bir şey var.
Hazır kriz demişken insanların daha ucuza kaliteli şeyler alabileceği yerlerden, semt pazarlarından söz açmak istiyorum. Evet, hemen her semtin haftanın bir günü kurulan bir pazarı var. Salı, çarşamba, perşembe, derken hemen her gün başka bir semtte kuruluyor bu pazarlar ve özellikle de mutfak alışverişini haftalık yapan kadınların akınına uğruyor. Ben de bir yemekçi olarak pek seviyorum semtimizin pazarından alışveriş yapmayı.
Pazar yerleri, kalabalık, cıvıl cıvıl, gürültülü, insanların birbirleriyle yakın temasa geçtiği, geniş alanlardır. Kuruldukları semte de bağlı olarak ruhları vardır. Kadıköy’de kurulan Cuma pazarıyla Bostancı pazarının ruhu aynı değildir örneğin. İşte bunun içindir ki, insanların yıllardır gidip alışveriş yaptığı pazar yerlerini bir yerden başka bir yere taşırken dikkatli olmak gerekir.
Son zamanlarda belediyelerce gerçekleştirilmek istenen “semt pazarlarını şehir merkezlerinden ve trafiği yoğun olan yerlerden taşıma” işinin haklı nedenleri elbette vardır. Ve elbette ki gelişmiş toplum olmanın bir şartı da düzenli şehirlere sahip olmaktır. Ancak, semt pazarını bir yerden başka bir yere taşırken ruhunu da birlikte götürmek gerekiyor kanımca. “Aman canım, ne olacak, geniş alan geniş alandır” deyip semtle hiç alakası olmayan yerlere sürgün edilen pazarlara gidenlerin sayısı giderek azalacaktır.
Semt pazarının kurulduğu sokaklarda yaşayanların bu işten ne kadar şikayetçi olduğunu da biliyorum. Pazardan arta kalan dağınıklık, kırılan ağaç dalları, gürültü ve trafik derken pazar civarında oturanların birkaç günü zehir oluyor. Buna bir de insanların düşüncesiz davranışları eklenince semt pazarı, kurulduğu mahallenin insanları için işkenceye dönüşüyor.
Bütün bu zorlukları göz ardı etmemek gerekiyor elbette ama dediğim gibi, insanların yıllardır gidip taze meyve - sebzeyi uygun fiyata aldıkları yerlerin alakasız yerlere taşınmasına da gönlüm razı olmuyor.
Cevizli kısır salatası
Kaç kişilik 8
Hazırlama süresi 20 dakika
Pişirme süresi 15 dakika
Malzeme listesi
· 2 su bardağı ince (köftelik) bulgur
· 3 adet orta boy kuru soğan
· 1 su bardağı sıcak su
· 1 çay bardağı zeytinyağı
· 3 adet (sap) taze yeşil soğan
· 1 demet maydanoz
· 1 çay kaşığı tuz, karabiber, pul biber
· 1 su bardağı dövülmüş ceviz içi
Yapılışı: Zeytinyağını geniş bir teflon tencerede ısıtıp üzerine rendelenmiş kuru soğanlar ve bulguru aktardıktan sonra tahta bir kaşıkla sürekli karıştırarak 4-5 dakika kavurun. Üzerine 1 su bardağı sıcak su ekleyip kısık ateşte, 8-10 dakika pişirdikten sonra ocaktan alın ve soğumasını bekleyin. Yeşil soğanları ve maydanozu ayıklayıp yıkadıktan sonra incecik doğrayın ve tencerede pişen bulgurun üzerine ekleyin. Tuz, karabiber ve kırmızı pul biberi serpip iyice karıştırın. Son olarak, dövülmüş ceviz içini de ilave edip tekrar karıştırın. İsterseniz üzerine bir-iki yemek kaşığı narekşisi veya limon suyu gezdirdikten sonra soğuk olarak servise sunun.
Madam Rozi’nin kurabiyeleri
Kaç kişilik 8
Hazırlama süresi 20 dakika
Pişirme süresi 15 dakika
Malzeme listesi
· 250 gr tereyağı (Oda sıcaklığında iyice yumuşamış olmalı)
· 1,5 su bardağı pudra şekeri
· 1 adet yumurtanın sarısı
· 1 paket vanilya
· 1 çay kaşığı dolusu karbonat
· 1 adet limon kabuğunun rendesi
· 4 su bardağı dolusu un
Üzeri için;
· 2 adet yumurtanın sarısı
· 1 su bardağı bütün ceviz içi
(Fındık içi de kullanabilirsiniz.)
Yapılışı: Birkaç saat önceden buzdolabından çıkarıp oda sıcaklığında yumuşattığınız tereyağını derin bir kaba aktarın. Üzerine pudra şekeri ve vanilyayı ekledikten sonra oda sıcaklığında bekleyen yumurtanın sarısını da ilave edin. Üzerine karbonat ve rendelenmiş limon kabuğunu da ekledikten sonra unu azar azar aktarın. Harcı tüm malzemeler karışıncaya kadar yoğurun. Kulak memesiden biraz daha sert olan ve ele yapışmayan hamurdan kabuklu ceviz büyüklüğünde parçalar koparın.
Hamur parçalarını avuçlarınız arasında yuvarlayıp çay bardağının ağzı büyüklüğünde açın. (Hamur parçalarını 1 santim kalınlığında açıp çay bardağı ağzı ya da şekilli kuraniye kalıplarıyla kesebilirsiniz de.) Fırın tepsisini yağlayın ya da üzerine fırın kağıdı serin. Hazırladığınız kurabiyeleri tepsiye aralıklı olarak yerleştirin. Üzerlerine fırça yardımıyla yumurta sarısı sürüp ceviz ya da fındık parçalarıyla süsleyin: Kurabiyeleri 5 dakika önceden 175 dereceye ayarladığınız fırında, üzerleri hafif sararıncaya kadar, 15 dakika pişirip çıkarın. Kurabiye fırından çıktığında yumuşak olacaktır. Soğudukça sertleşen kurabiyeleri uzun süre kapalı kapta saklayabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku 
19 Şubat 2009
Kefirin ne olduğunu herkes bilmez. Ben ilk kez karşılaştığımda biraz yadırgamıştım, çünkü alışkın olmayan biri için beklenmedik bir tadı var.
Görünümü ve tadı ayrana benziyor ama tadı biraz daha ekşi ve biraz da mayhoş.
Tıpkı yoğurt gibi kefir de sütün mayalanmasıyla elde ediliyor. Hepimiz antibiyotikleri tanıyoruz artık. Antibiyotiklerin sistemimize zararlı etkilerini azaltmak için yoğurt tavsiye ediliyor çünkü yoğurt bir “prebiyotik” yani vücuda yararlı “probiyotik”lerin üretimini sağlıyor.
Kefir ise bir probiyotik, yani iyileştirici özelliği kendisinde. Bu yüzden pek çok hastalığın tedavisini destekleyici bir ürün olarak tavsiye ediliyor. Bu arada daha önce düzenli olarak kefir içmemiş insanların birden aşırı miktarda tüketmesi metabolizmayı sarsıntıya uğratıyor, dikkat. Ayrıca 2 gün bekletildiğinde faydası artmakla birlikte tadı ekşiyor ve içinde de çok az miktarda alkol oluşuyor.
Tarçınlı fasulye pilakisi
Malzeme listesi
· 2 su bardağı iri boy kuru fasulye
· 3 adet orta boy kuru soğan
Yazının Devamını Oku 
18 Şubat 2009
Bir keresinde bir dergi için “Türkiye’nin Köfteleri” konu başlıklı araştırmalar yapmış ve okuyuculara yurdumuzun dört bir yanından derlediğim köfte tarifleri vermiştim. Doğrusu bir yemekçi olarak ben bile şaşırmıştım, elde ettiğim köfte sayısına. Sonuçta o kadar çoktu ki yerel köfte sayısı; yayınlanacak tarifleri belirlemek için bir eleme yapmak zorunda kalmıştım.
İşte o derginin içinde yer alan köftelerden biriydi Tire köftesi. Ne zaman İzmir’den ya da yakınlarından geçsek mutlaka yemeye çalıştığım Tire köftesinin tarifini okuyucularımla paylaşmaktan da büyük zevk almıştım. Bakmayın, “tarifini paylaşmak” dediğime. Hemen bütün yöresel yemekler için geçerli olduğu üzere, istediğiniz kadar tarifini bilin, Tire köftesinin yapımı ustalık işidir. Yoksa biz lezzet meraklıları, neden köfte yemek için ta İzmir’e gidelim değil mi?
Un kavurmalı kete
10 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESİ 60 DAKİKA
PİŞME SÜRESİ 40 DAKİKA
MALZEME LİSTESİ
? 1 su bardağı ılık süt
? 1 çorba kaşığı tozşeker
? 1 yemek kaşığı kuru toz maya
(42 gramlık yaş maya da kullanabilirsiniz.)
? Alabildiği kadar un
? 100 gr margarin
İç harcı için;
? 8 yemek kaşığı un
? 150 gr tereyağı
? 2 yumurtanın sarısı
YAPILIŞI: Hamuru hazırlamak için; ılık sütü bir kaseye aktarıp üzerine toz mayayı ekleyin. Mayayı yaklaşık 5 dakika süreyle ara sıra karıştırarak eritin. Üzerine, tuz ve tozşekeri ilave edip elinizle karıştırın. Önce 1 su bardağı dolusu un ekleyip yoğurmaya başlayın. Elde ettiğiniz pürüzsüz hamurun üzerini hafif nemli bir peçetesiyle kapatıp hamuru, oda sıcaklığında en az 1 saat kadar bekletin. Diğer taraftan, ketenin iç harcını hazırlamak için; tereyağını orta boy bir tavada eritip üzerine unu ilave edin. Unu, orta ısılı ateşte, tahta bir kaşıkla sürekli karıştırarak, hafifçe sararıncaya kadar kavurun. Yaklaşık 8-10 dakika sonra unun kokusu kaybolacak ve iri taneler şeklinde topaklanacaktır. Bu hale gelen unu ocaktan alıp iyice soğuması için bir kenarda bekletin. Kabaran hamurdan eşit büyüklükte 10 adet beze yapıp her birini yuvarlayın. Hamurları, merdane ya da oklava yardımıyla unlanmış tezgahın üzerinde yemek tabağı büyüklüğünde açın. Yaklaşık 23-25 santim çapındaki yuvarlak yufkaların üzerine, eritip ılıttığınız margarini fırçayla sürün. Üzerlerine, soğuyan kavrulmuş unu serpiştirin. Yufkaları uçlarından başlayarak sıkıca sarıp rulo haline getirin. Sonra bu ruloları kendi etraflarında çevirerek sarın. Üzerlerine elinizle bastırarak yassı hale getirin. Keteleri yağlanmış fırın tepsisine, aralarında epey mesafe bırakarak yerleştirip yaklaşık 30 dakika dinlendirin. Üzerlerine fırça yardımıyla çırpılmış yumurta sarısı sürdüğünüz keteleri 5 dakika önceden 175 dereceye ayarladığınız fırında üzerleri iyice sararıncaya kadar, en az 40-45 dakika pişirin. Keteleri fırından çıkarıp sıcak sıcak servise sunun.
Saadet pastası
6 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESİ 15 DAKİKA
PİŞME SÜRESİ 15 DAKİKA
MALZEME LİSTESİ
? 1 adet kakaolu veya sade kek
(pastaban)
? 1 su bardağı dolusu vişne kompostusu
(Vişne reçelinin tanelerini de kullanabilirsiniz.)
? 1 su bardağı ılık su
? 1 yemek kaşığı dolsusu neskafe
? 2 yemek kaşığı dolusu tozşeker
? varsa 2 yemek kaşığı dolusu konyak veya viski
Krema için;
? 4 su bardağı süt
? 2 yemek kaşığı dolusu un
? 6 yemek kaşığı tozşeker
? 2 paket vanilya
? 3 adet yumurtanın sarısı
? 1 paket labne peynir (200 gr)
YAPILIŞI : Kalp şeklinde bir karton hazırlayıp iki parçalı hazır keki kalp şeklinde kesin. Keki ıslatmak için; 1 su bardağı ılık suyun içine tozşeker ve neskafeyi koyup karıştırın. Varsa konyak ya da viskiyi de ilave edip şeker eriyinceye kadar karıştırın. Kekin iki parçasını da bu neskafeli karışımla ıslatıp bir kenarda bekletin. Diğer taraftan, kremayı hazırlamak için; süt ve unu küçük bir tencereye aktarın. Üzerine tozşeker ve vanilyayı ekleyip karıştırdıktan sonra tencereyi kısık ateşin üzerine oturtun.
Tel çırpıcı ya da tahta kaşıkla sürekli karıştırarak krema koyulaşıp muhallebi kıvamına gelinceye kadar pişirin. Kaynamaya başlar başlamaz ocaktan alıp henüz sıcak haldeyken yumurta sarılarını teker teker ekleyerek mikserin yüksek devriyle çırpın. Üzerine 1 paket labne peyniri de ilave edip mikserle 2-3 dakika daha çırpmaya devam edin. Islak haldeki kekin bir parçasını servis tabağına yerleştirin. Üzerine 6-7 yemek kaşığı kadar krema sürün. Vişne tanelerini kremanın üzerine sıraladıktan sonra kekin ikinci parçasını üzerine kapatın. Kalan kremayı kekin üzerine ve kenarlarına sürün. Pastanın üzerini şekerlemelerle ya da kakao tozuyla süsleyip sevgiyle servis yapın.
Yazının Devamını Oku 
17 Şubat 2009
Hiç hamama gittiniz mi? Bizim nesilden olanlar için bu sorunun cevabı kesinlikle evettir. Peki artık neden hamama gitmiyoruz, sorusunun cevabıysa çok basit. Çünkü, artık hemen her evde sıcak su var. İnsanlar artık yaz kış demeden evlerinde yıkanabiliyorlar. Kadının iş hayatında aktif hale gelmesi de hamama gidip saatlerce orada yiyip içmesine ve eğlenmesine engel oluyor.
Evet, yanlış duymadınız. Kadınlar eskiden hamamlarda saatlerini geçirirlerdi.
Sabah kahvaltısından hemen sonra topluca gittikleri hamamlarda ilkindi vaktine kadar kalıyorlardı. Hal böyle olunca da hamamda geçirilen zaman içerisinde acıkılıyordu tabii. Ve gelsin, zeytinyağlı dolmalar, gitsin tatlılar, başlıyordu büyük bir hengame.
Sokarıçlı mercimek çorbası
Kaç kişilik 8
Hazırlama süresi 15 dakika
Pişirme süresi 35 dakika
Malzeme listesi
· 1 su bardağı haşlanmış yeşil mercimek
· 1 yemek kaşığı tereyağı
· 2 tepeleme yemek kaşığı un
· 2 adet orta boy domates
· 8-10 su bardağı soğuk kemik suyu
(Et ya da tavuk suyu da kullanabilirsiniz.)
Sokarıç için;
· 2 yemek kaşığı sıvıyağ
· 1 adet orta boy kuru soğan
· 1 diş sarmısak
· 1 tatlı kaşığı domates salçası
· 1 tatlı kaşığı biber salçası
· 1 çay kaşığı kuru nane, kırmızı pul biber
YAPILIŞI: Tereyağını orta boy çorba tenceresinde eritip unu eleyerek üzerine ekleyin. Orta ısılı ateşte, sürekli karıştırarak 2-3 dakika, unun rengi hafif sararıncaya kadar kavurun. Üzerine rendelenmiş domatesleri ilave edip sürekli karıştırmaya devam ederek 2-3 dakika daha pişirin. Soğuk haldeki kemik, et ya da tavuk suyunu ekleyin.
Çorbanın suyu kaynamaya başlayınca, haşlanmış mercimeği ilave edip 10 dakika daha pişirdikten sonra ocaktan alın. Diğer taraftan, sokarıcı hazırlamak için sıvıyağ, incecik doğranmış soğan ve dövülmüş sarmısağı küçük bir tavaya aktarın. Tahta bir kaşıkla karıştırarak 2-3 dakika kavurun. Üzerine domates ve biber salçasını, kuru nane ve kırmızı pul biberi ilave edip ara sıra karıştırarak 3-4 dakika daha pişirin. Hazırladığınız sokarıcı çorbanın üzerine ekleyip karıştırın. Sıcak sıcak servis yapın.
Terbiyeli etli ıspanak kökü
Kaç kişilik 6
Haz?rlama süresi 15 dakika
Pişirme süresi 35 dakika
Malzeme listesi
· 250-300 gr kuşbaşı kuzu eti
· 2 demet ıspanak
· 5 yemek kaşığı zeytinyağı
· 2 adet orta boy kuru soğan
· 2 çay kaşığı tuz, karabiber
Terbiyesi için;
· 1 adet yumurtanın sarısı
· 1 yemek kaşığı dolusu un
· 1 su bardağı su
· 1 adet limonun suyu
YAPILIŞI: Ispanakların kök ve saplarını ayırmadan 2-3 santim kalınlığında doğrayın. (Yapraklarını başka bir yemekte kullanmak üzere dolapta saklayabilirsiniz.) Kök ve sapları bol suyla yıkayıp süzün. Diğer taraftan, zeytinyağı, yemeklik incecik doğradığınız soğanlar ve eti orta boy bir tencereye koyun. Orta ısılı ateşte, sürekli karıştırarak 7-8 dakika kavurun. Üzerine tuz ve karabiberi serpip 2 su bardağı sıcak suyu ekledikten sonra 10 dakika daha pişirin.
Suyunu süzdüğünüz ıspanak saplarını ve köklerini tencereye aktarın. Orta ısılı ateşte 10 dakika kadar pişirin. Terbiye sosunu hazırlamak için yumurta sarısı ve limon suyunu derin bir kaba aktarıp çatal yardımıyla çırpın. Un ve suyu da azar azar ilave edip pürüzsüz kıvama gelinceye kadar karıştırın. Sos kesilmesin diye yemeğin suyundan 5-6 kaşık alıp sosa ekleyerek ılıklaştırın. Bir taraftan yemeği karıştırırken bir taraftan da ılık hale gelen sosu yemeğe aktarın. Ocağın altını kısıp yemeği un kokusu gidinceye kadar 10-15 dakika daha pişirdikten sonra ocaktan alın. Sıcak sıcak servis yapın.
Yazının Devamını Oku 
16 Şubat 2009
Bugün pek çok faydalı bitkinin yağı çeşitli tekniklerle çıkarılıp insanların kullanımına sunuluyor.
Aloe vera losyonu da bunlardan biri... Aloe yaprağının özsuyu yalnız başına bile yaraları tedavi etmede etkili.
Yaprağındaki öz, içindeki jel ve kabuğundaki özsuyun karışması ile bir losyon elde ediliyor. Vücudumuzun yaşarken ürettiği ve hücrelerimiz üstünde bir nevi oksitlenme etkisi yaratan serbest radikalleri yok eden bu losyonun, hem dahili olarak yaraların üstüne sürülerek hem de ağız yoluyla alınarak kullanılabildiği söyleniyor.
Bir zamanlar yaprağın özü, tırnak yiyen çocukların tırnaklarına sürülüp bu alışkanlıktan vazgeçmeleri sağlanırmış, galiba “gerçek acı” (aloe vera) ismi de buradan geliyor.
Yine de siz siz olun, bu tür karışımları uzman bir doktor tavsiyesi olmadan kullanmaya kalkmayın.
Bodrum’un çökertme kebabı
Yazının Devamını Oku 