2 Ekim 2009
Hani Amerikan filmlerinde yemek sahneleri vardır.
Çekirdek aile masanın başına toplanmıştır, yemekler sırayla sofraya getirilir. ışte sofraya getirilen bu tabaklar ya da kaseler içinde bizim pek de alışık olmadığımız yemekler de vardır. ışte o tabaklardan birinde de sapsarı rengiyle mısır durmaktadır.
Biz mısırı, salatalara koyduğumuz konserve mısır hariç, yemek masamıza pek koymayız. Ama Amerikalılar için durum farklı. Bunun nedeni belki de mısırın anavatanının Amerika kıtası olmasıdır...
Yaklaşık 5 bin yıl önce, Meksika’da başladığı öne sürülüyor mısır tarımının. Ancak mısırın yüzyıllar içinde pek çok değişikliğe uğradığı da söyleniyor.
Bu değişiklik hem boyut hem de renk bakımından gerçekleşmiş.
Mısırın Amerika kıtası dışına yaptığı yolculuk konusunda iki farklı görüş öne sürülüyor. Pek çok bilim insanı mısırın Amerika kıtasının keşfiyle, yani bir anlamda Kristof Kolomb sayesinde kıta dışına çıktığında hemfikir. Ancak bir başka teoriye göre mısır, kıtanın keşfinden çok daha önce Asya’ya ve Ortadoğu’ya, oradan da Avrupa’ya geçiyor.
Evet, çok uzun bir zamandır bilinen ve tarımı yapılan bir bitki mısır. ınkalar’ın takvimlerini hasat ve ekim zamanına göre düzenledikleri bu bitki, çok yönlü niteliğiyle de dikkat çekici. Çok yönlü derken neyi mi kastediyoruz? Tanelerinden yağına, koçanından püskülüne kadar hemen her şeyinden faydalanabildiğimizi tabii ki. Ayrıca özellikle Karadeniz insanının vazgeçilmez besin maddesi olan mısırın unu ve nişastası da yapılıyor. Her şey bittikten sonra geriye kalan koçanı ise hayvan yemi olarak kullanılıyor.
Kısacası mısır, geçmişten bugüne
Yazının Devamını Oku 
1 Ekim 2009
“Yemeyi pek sever o, neredeyse gurme gibidir.” Bu ve buna benzer sözleri son zamanlarda pek çok değişik insandan duydum. Sanırım gurme sözü de tıpkı diğer bazı sözcükler gibi moda oldu. Bilen, bilmeyen herkes gerçek anlamı dışında rahatça kullanıyor bu sözcüğü. Kavramların içi böylece boşalıyor, sözcükler kendi anlamları dışında, yanlış kullanımlara kurban gidiyor. Yemek yemeyi seven herkese ya da çok yiyenlere gurme denmesi de işte bu yanlış kullanımlardan biri.
Gurme sözcüğü dilimize yeme içme kültürünün en köklü olduğu ülkelerden birinden; Fransa’dan geldi aslında. Kelimenin Fransızca aslı “gourmet”. Ama okunuşu gurmeye çok benziyor. Anlamını ise şöyle açıklamak doğru olur sanırım: “Yeme içme konusunda incelikleri ayırt eden, damağını değişik tatlarla eğitmiş olan kişi.”
Aslında kavram karışıklığının bir sebebi de kelimenin tanımından kaynaklanıyor. Yani herkes, “Ben de tatları çok iyi ayrıt edebiliyorum. Yemeyi, içmeyi çok seviyorum. Yani gurmelik yolunda emin adımlarla ilerliyorum” diyebilir. Ama işin aslı bu kadar basit değil.
Gurme denen insan, bir tat peşinde seyahat edebilen, damağını zaman içinde pek çok lezzete açarak eğitmiş, yediği yemeği ve içtiği içkiyi analiz edebilen, birinin diğerinden farkını ortaya koyabilen kişidir.
Yanlış anlamanın bir başka boyutu daha var. Her isteyenin gurme olabileceği ya da iki, üç ay gidilen bir kurstan sonra “Ben gurmeyim” denilebileceği sanılıyor. Oysa gurmelik öğrenilen, hele hele iki, üç ay kısa bir zamanda kazanılabilen bir şey değil. Bazen 10 yıllarını, bazen de ömrünü bir tadın peşinde oradan oraya gezerek geçirmiş olan insanlar tanıyorum. Onlar bile kendilerine gurme demekten çekiniyorlar.
Rahmetli Tuğrul şavkay’ın bir tat peşinde nelere göğüs gerdiğini bilen biri olarak Fransa’ya gidip birkaç çeşit şarap tatmış kişilerin kendilerine gurme demeleri beni çok ama çok üzüyor.
Gurmelik, pek çok insanın sandığı gibi öyle restoranlarda bedava yemek yediğiniz, dünyanın her yerine bedava seyahat ettiğiniz, ekmek elden su gölden yapabileceğiniz bir şey de değil üstelik. Pahalı, zor ve her zaman karşılığını alamadığınız bir uğraş. Yani öyle “gurme olayım da rahat yaşayayım” durumu pek de söz konusu değil. Söz konusu olan tutku ile, aşk ile yapılan bir iş. Yani kısacası, gurmelik zor iş.
KUZU ETLİ TAZE BAKLA
8 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESı 15 DAKıKA
PİŞİRME SÜRESı 60 DAKıKA
MALZEME LİSTESİ
* 1 kg kuşbaşı kuzu eti
* 500 gr taze bakla
* Varsa 100 gr taze çağla
(Veya 1 fincan koruk suyu ya da 10-12 adet ekşi yeşil erik.)
* 50 gr tereyağı
* 5 yemek kaşığı zeytinyağı
* 2 adet orta boy kuru soğan
* 1 çay kaşığı tuz, karabiber
* 2 tatlı kaşığı (kahve kaşığı) un
* 5 su bardağı sıcak su
YAPILIŞI
Taze baklayı yıkayıp, saplarını ayıkladıktan sonra ortadan ikiye bölerek, kararmaması için bol tuzlu ılık suda bekletin. Çağlaları bol suyla ve ovalayarak yıkayıp süzün.
Diğer taraftan eti orta boy bir tencereye aktarıp orta ısılı ateşte, tahta bir kaşıkla karıştırarak, suyunu önce salıp sonra çekinceye kadar 8-10 dakika kavurun. Üzerine yağı ekleyin. Soyup ince yarım ay şeklinde doğradığınız soğanları da tencereye aktarıp karıştırarak 7-8 dakika daha kavurun. Üzerine doğranmış bakla ve çağlayı (ya da koruk suyu) ilave edin. Tuz, karabiber ve unu serpiştirin. Yaklaşık 2-3 dakika daha karıştırarak kavurduktan sonra 5 su bardağı sıcak suyu da aktarıp kısık ateşte, yemek suyunu iyice çekinceye kadar pişirin.
Etler iyice yumuşadığında bakla da pişmiş olacaktır. Eğer su miktarı az gelirse, bir bardak daha sıcak su ilave edebilirsiniz. Yemeği ocaktan alıp sıcak sıcak ve özellikle pilav yanında servise sunun. Taze çağla bulamazsınız, yeşil erik de kullanabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku 
30 Eylül 2009
“Hiç dondurma yediniz mi” diye sormak sanırım saçmalık olur ve bu soruyu sorduğumda hepinizden alacağım cevap bellidir: “şaka yapıyor olmalısınız Sahrap Hanım, dondurma yemeyen var mıdır?” Peki soruya bir kelime eklesem ve “yanık” dondurma yediniz mi desem, ne dersiniz? Siz de benim gibi dondurmayı çok seviyorsanız, dışı çıtır çıtır içi bildiğimiz dondurma olan bu lezzeti mutlaka deneyin derim.
Bir yemeği ilk kez deniyorsanız, onu nerede yediğiniz de önem kazanır. Çünkü yeni tattığınız bir lezzeti sevip sevmeyeceğiniz bu ilk denemeye bağlıdır. Yanık dondurmayı daha önce denemediyseniz, araştırıp işi iyi yapan bir yerde yemenizi tavsiye ederim.
İşte yanık dondurma işini iyi yapanlardan biri de Akdeniz Dondurma. Üretimini Antalya’da yapan Akdeniz dondurmanın dokuz adet şubesi var ve pek çok yiyecek içecek firmasında şikayetçi olduğumuz şubeler arası lezzet farkı Akdeniz Dondurma’da yok. Çünkü dondurma işini babalarından öğrenmiş olan dört erkek kardeş bu konuya çok özen gösteriyor. Her biri farklı iş kolunda uzman olan dört kardeş, dondurma işini yaparken babalarını örnek aldıklarını ve tıpkı babaları gibi dondurma dükkanına gelirken ölmek istediklerini söylüyorlar.
Aslında yanık dondurmayı pek çok deneme sonucunda bulan da baba Davut Kama. Antalya’ya ilk dondurma makinesini getiren de bizzat o oluyor. Akdeniz Dondurma’nın şimdiki sahipleri olan dört oğluyla birlikte gece gündüz çalışarak güvenilir, lezzetli dondurma üretmeyi amaçlıyor ve bunu da başarıyor. Ve yukarıda da değindiğimiz gibi, erken denebilecek yaşta, evden işe gelirken hayatını kaybediyor.
Babalarıyla birlikte çıktıkları yolda emin adımlarla ilerleyen Kama kardeşler de işi kontrollerinden çıkarmadan büyütmeyi başarıyorlar. Zaten kardeşlerin amacı da bu. Onlar büyümeyi değil, daha iyi hizmet vermeyi amaçlıyorlar.
TERBİYELİ ISPANAK ÇORBASI
2-4 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESı 15 DAKıKA
PışME SÜRESı 25 DAKıKA
MALZEME LİSTESİ
* 200 gr ıspanak
* 1 adet orta boy kuru soğan
* 1-2 diş sarımsak
* 3 yemek kaşığı sıvıyağ
* 1 çay kaşığı tuz, karabiber
* 6 su bardağı sıcak su
(Et ya da tavuk suyu kullanmanızı öneririm.)
Terbiye sosu için;
* 1 tepeleme yemek kaşığı un
* 1 su bardağı yoğurt
* 1 adet yumurtanın sarısı
* ½ limonun suyu
YAPILIŞI
Ispanakları, kök kısımlarını kesip attıktan sonra incecik doğrayın. ıyice yıkayıp süzdükten sonra derin bir kaba aktarın. Üzerine tuz ve karabiberi serptikten sonra elinizle ovalayıp yumuşatın. Kuru soğanı incecik doğrayın. Sarımsakları pirinç tanesi büyüklüğünde dilimleyin.
Diğer taraftan sıvıyağı orta boy bir çelik tencereye koyup orta ısılı ateşte hafifçe kızdırın. Üzerine soğan ve sarımsakları ekleyip tahta bir kaşıkla sürekli karıştırarak 1-2 dakika kavurun. Ispanağı da ekleyip karıştırarak 2-3 dakika daha kavurun ve hemen sıcak et ya da tavuk suyunu ilave edin. Arada sırada karıştırarak kaynayıncaya kadar pişirin.
Terbiye sosunu hazırlamak için, yumurta sarısı ve limon suyunu derin bir kaseye koyup üzerine unu ekleyin. Tel çırpıcı ya da çatal yardımıyla çırpmaya devam ederken yoğurdu katın. Pürüzsüz bir kıvama gelen sosu kaynamaya başlayan çorbaya azar azar ve sürekli karıştırarak aktarın.
Çorbayı karıştırarak 10 dakika kadar pişirdikten sonra ocaktan alın. ısterseniz bir el blenderiyle çekerek püre haline getirin. Tuzunu kontrol edip, kırmızı pul biber ya da toz biber serpiştirip servise sunun.
Yazının Devamını Oku 
29 Eylül 2009
Salatanın yardımcı yemek olarak algılandığı günler geride kaldı artık. Eskiden sadece salata yiyip sofradan kalksak iştahsız olduğumuz sanılırdı hemen. Bugünse salata, hem sağlıklı hem de pek çok ana yemekten daha lezzetli ve doyurucu olduğu için tercih ediliyor.
Mesela eskiden salatada pişmiş tavuk ya da et kullanmak beklenmezken, bugün salatalar içlerine konulan etin pişirilme tekniğine göre çeşitlere ayrılıyor. Bütün salata çeşitlerini yiyen biri olarak benim favorim ise, biraz pahalı bir salata olmasına rağmen deniz mahsulleriyle hazırlanan salatalar. ıçinde yengeç etinin, küçük pembe karideslerin, kalamarların olduğu yeşil salatayı yemeye doyamam.
Salatanın lezzetli olmasının en önemli etkenlerinden biri tabii ki, tadına tat katan sostur. Bu konuda ne kadar özen gösterseniz azdır. Mesela salatada kullandığınız yeşilliklerin süzülmüş olması çok önemlidir, aksi takdirde hazırladığınız sos yaprakların üstünden akar ve lezzeti sadece dipteki malzemeye katılır.
Bence salata yeşilliği seçerken görüntüsünden çok tadına özen gösterin. Çünkü istediği kadar iştah açıcı ve güzel görünsün, tadı tuzu olmayan yapraklar ağza alındıklarında küçük renkli káğıt parçalarından farksız olurlar.
Ispanaklı Çin tavuğu
MALZEMELER
* ½ paket noodle ya da ½ paket spagetti
* 2 adet tavuk göğüs eti
(kurşun kalem kalınlığında dilimlenmiş olmalı)
* 3 yemek kaşığı ayçiçek yağı
Sosu için;
* 3 yemek kaşığı soya sosu
* 1 adet yumurta
* 1 tepeleme yemek kaşığı mısır nişastası
varsa, 1 tatlı kaşığı rendelenmiş taze zencefil
(1 çay kaşığı toz zencefil de kullanabilirsiniz)
Ayrıca;
* 200 gr ıspanak yaprağı
* 1 adet ince uzun havuç
* 1 adet uzun kırmızı biber
* 1 adet yeşil dolmalık biber
* 1 çay kaşığı tuz, karabiber, kırmızı pul biber
* 3 diş sarımsak
* 3 yemek kaşığı ketçap (isteğe bağlı)
YAPILIŞI
Tavuk etini enlemesine ikiye bölüp kurşun kalem kalınlığında dilimleyin. Soya sosu, yumurta ve nişastayı derin bir kaseye koyup çatal yardımıyla iyice çırpın. Varsa taze ya da toz zencefili de ekleyin. Etleri bu sosun içine koyup ağzını kapatarak buzdolabında en az 3 saat bekletin. Diğer taraftan, ıspanak yapraklarını yıkayıp 2 santim eninde doğrayın. Sarımsağı pirinç tanesi büyüklüğünde dilimleyin. Havucu soyduktan, biberleri saplarını kesip tohumlarını ayıkladıktan sonra kurşun kalem kalınlığında dilimleyin. Ayçiçek yağını derin bir vok tavasına aktarıp yüksek ısılı ateşte kızdırın. Etleri sosuyla birlikte tavaya aktarıp sürekli karıştırarak 5 dakika kadar kavurduktan sonra el kevgiriyle tavadan alın. Sebzeleri aynı tavaya aktarıp yüksek ısılı ateşte, sürekli karıştırarak biraz yumuşayıncaya kadar (diri kalmasına özen gösterin) 4-5 dakika kavurun. Tuz, karabiber ve pul biberi katıp karıştırın. Üzerine etleri ekleyip ocağın altını biraz kısın ve orta ısılı ateşe ayarlayın. Ketçabı sebzeli tavuğun üzerine gezdirip 2-3 dakika daha pişirin. Sebzelerin pişme süresini kendi damak tadınıza uygun biçimde ayarlayın. Haşlanmış noodle ya da spagettiyi de ilave edip karıştırın. Tuzuna ve biberine bakıp gerekirse biraz ekleyin. Birkaç dakika daha bekleyip ısınmasını sağladıktan sonra servise sunun.
Not: ısterseniz üzerine yağsız tavada kavurduğunuz 3-4 yemek kaşığı susam da serpiştirebilir, yemeğin lezzetine lezzet katabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku 
28 Eylül 2009
Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, hiçbir şey doğanın bize sunduğu nimetlerin yerini tutamaz gibi geliyor bana.
Asıl marifet doğanın sunduklarıyla teknolojinin imkanlarını birleştirip yararlı ürünler elde etmekte... Elbette her zaman doğaya zarar vermeden onunla uyum içinde yaşayan insanlar vardı. Ama bunun yanı sıra genellikle biz insanlar doğayı kendi emrimize sunulan meta olarak algıladık ve onu istediğimiz gibi eğip büktük. Oysa doğayla savaş etmeden, barışık halde yaşayarak da ondan yararlanmak mümkün.
Bugün pek çok faydalı bitkinin yağı çeşitli tekniklerle çıkarılıp insanların kullanımına sunuluyor. Aloe vera losyonu da bunlardan biri... Aloe yaprağının özsuyu yalnız başına bile yaraları tedavi etmede etkili. Aloe bitkisi zambakgillerden, buna rağmen dikenli kalın yapraklarıyla kaktüsgillerden sanılıyor. Yaprağındaki öz, içindeki jel ve kabuğundaki özsuyun karışması ile bir losyon elde ediliyor. Vücudumuzun yaşarken ürettiği ve hücrelerimiz üstünde bir nevi oksitlenme etkisi yaratan serbest radikalleri yok eden bu losyonun, hem yaraların üstüne sürülerek, hem de ağız yoluyla alınarak kullanılabildiği söyleniyor.
Bir zamanlar yaprağın özü, tırnak yiyen çocukların tırnaklarına sürülüp bu alışkanlıktan vazgeçmeleri sağlanırmış. Galiba “gerçek acı” (aloe vera) ismi de buradan geliyor. Yine de siz siz olun, bu tür karışımları uzman bir doktor tavsiyesi olmadan kendi başınıza kullanmaya kalkmayın, sağlığınızı riske atmayın.
Zeytin ezmeli tvist
YAPILIşI: Buzu çözülüp yumuşayan milföy hamurlarından üç tanesini kenarlarını birleştirerek tezgaha serin. Üzerlerine zeytin ezmesi ve toz biber karışımından sürün. Diğer taraftan, kalan üç milföy hamurunu da diğer milföylerin üzerlerine dikkatlice yerleştirin. Milföy hamurlarının üzerine hafifçe bastırın. ıki katlı peynirli milföy hamurlarını 12 eşit parçaya bölüp aynı uzunlukta 12 adet şerit elde edin. şeritlerin iki ucunu birbirine ters yönde çevirerek burgu haline getirin. Hazırladığınız burgu şekilli hamurları yağlanmış fırın tepsisine yerleştirin. Tüm milföy hamurlarına aynı işlemi uyguladıktan sonra üzerlerine yumurta sarısı sürün. Tvistleri, 5 dakika önceden 175 dereceye ayarladığınız fırında üzerleri altın sarısı oluncaya kadar, 25 dakika pişirip çıkarın. Ilık ya da soğuk olarak servise sunun. Tvist özellikle çay saatleri için ideal bir tuzlu çeşididir.
· 6 adet kare milföy hamuru (10x10 santim boyutlarında)
· 2 yemek kaşığı zeytin ezmesi
Yazının Devamını Oku 
26 Eylül 2009
Profiterol sevmeyen var mı? Sanırım bu soruya kimse “evet” diye cevap vermez. Hele hele usta elinden çıkmışsa sözü edilen profiterol, yeme de yanında yat. Öyle “usta eller” dediğimize bakmayın, profiterol yapmak çok zormuş gibi görünse de her işi yapmanın pratik bir yolu vardır. Ama nedendir bilinmez, hamur işlerinde usta kadınlar arasında bile hiç profiterol yapmamış olanlar çıkar. Belki de bu tatlının yapımının pek çok aşamadan oluşmasıdır sebep. Hamuru ayrı bir dikkat ister, hamurun içini dolduracak krema ayrı...
Profiterole bu kadar ürkek bakmamızın sebebi belki de bu isimle yeni tanışmış olmamızdır. Öyle çok uzun zamandır bilmiyoruz biz profiterolü. Kendini bize değişik bir isimle tanıştırdı ve biz çocukluk yıllarımız boyunca onu “istifade tatlısı” olarak tanıdık. Hatta hâlâ bazı yemek kitaplarında parantez içlerinde yazılır bu isim.
Öyle “ne alakası var” diyebileceğimiz bir durum da değil bu üstelik. “Profit” istifade demek. Ama işin aslı her iki sözcük de Türkçe değil ve kelimeyi tam olarak Türkçe’ye çevirecek olursak “yararlı toplar” gibi bir anlam çıkar.
Etimolojiyi bir tarafa bırakırsak, profiterol bir Fransız tatlısı. Yapımında hafif pişirilen bir hamur kullanılıyor. Yapılışı itibariyle bizim tulumba tatlısına benziyor ama tulumba tatlısında kullanılan un miktarı iki kat fazla. ıki tatlıyı da yemiş olanlar, aradaki tek farkın un miktarı olmadığını da bilirler. Profiterol hamurları yani pataşular fırında pişirilirken, tulumba tatlısı sıvıyağda kızartılıyor.
Küçücük ayrıntılarda ne büyük lezzet farklarının gizli olduğuna bakıp şaşırmamak mümkün değil sanırım.
Annemin erikli çiğden sarması
8 kişilik
Hazırlama süresi: 25 dakika
Pişme süresi: 35 dakika
MALZEME LİSTESİ
* 500 gr. taze asma yaprağı
* 500 gr. yeşil erik
* 2 su bardağı pirinç
* 3 adet orta boy kuru soğan
* 2 çay bardağı zeytinyağı
* 1 çay bardağı dolmalık üzüm
* Yarım demet dereotu
* 1 tatlı kaşığı tuz
YAPILIŞI
Asma yapraklarını yıkayıp süzün. Kaynayan tuzlu suda rengi sararıncaya kadar bekletip tekrar süzgece alın. Erikleri de yıkayıp süzün. Diğer taraftan, küp küp doğradığınız soğan ve yıkayıp süzdüğünüz pirinci tencereye aktarın. Üzerine 1 çay bardağı zeytinyağı, dolmalık üzüm, ince kıyılmış dereotu ve tuzu ilave edin. 1 çay bardağı sıcak su ekleyip suyunu çekinceye kadar, 8-10 dakika kadar pişirin. Ocaktan alıp soğumaya bırakın. Yaprakların sap kısımlarını koparıp parlak tarafları altta kalacak şekilde tezgaha dizin. Üzerlerine, hazırladığınız harçtan birer tatlı kaşığı kadar koyduktan sonra, kenarlarını içe doğru katlayıp rulo yapın. 3-4 asma yaprağını tencerenin tabanını kaplayacak şekilde yayın. Üzerine 1 sıra erik dizip, hazırladığınız dolmalardan bir sıra yerleştirin. Bir sıra daha erik koyduktan sonra, tekrar dolma yayın. Erikler ve dolmalar bitinceye kadar aynı işlemi uygulayıp 1 çay bardağı zeytinyağı ve 3 su bardağı sıcak suyu aktararak üzerini bir tabakla kapatın. Tencerenin kapağını kapatıp, orta ısılı ateşte, kaynayıncaya kadar pişirin. Kaynamaya başlayınca ocağı kısıp 30-35 dakika daha pişirdikten sonra ocaktan alıp soğumasını bekleyin. Soğuk olarak servise sunun.
Yazının Devamını Oku 
25 Eylül 2009
Süt, şu dünyada yaşayan canlıların ürettiği belki de en faydalı doğal ürün. Yaklaşık yüzde 80’i sudan oluşan bu yağlı karışım, doğada bulunabilecek en değerli besin kaynağı. Vitamin, mineral, protein ve karbonhidrat yüklü olmasının yanı sıra, özellikle anne sütü bebeğin gelişimi, iç organlarının zorluklara karşı direnç geliştirmesi ve hastalıklara karşı bağışıklık kazanması için en gerekli maddeleri de her zaman doğru oranlarda barındırır. Erken doğum yapan annelerin süt yapısında bebeğin gelişimini fazladan destekleyici farklı birçok madde bulunması da oldukça ilginçtir.
Ayrıca yaralar için doğal bir antibiyotik ve ağrı kesici olması özelliğiyle insandaki anne sütü, tüm diğer hayvan sütlerinden birkaç kat daha kalitelidir.
Emziren annelerin süt alması, kalsiyum desteği ve beslenme açısından önemli olmakla birlikte, aşırı süt tüketimi vücuttaki fosforu artırarak kas kasılmalarına yol açabilir.
Yetişkin insanların ihtiyaç duyduğu günlük ortalama süt miktarı yarım litre civarındadır. Ama siz yoğurt ve peynir gibi süt ürünleriyle de bu açığı kapayabilirsiniz.
Yeni emziren anneler, siz de bebeğinizi sadece kendi sütünüzle beslemeyi sakın ihmal etmeyin, çünkü bu iş ihmale gelmez.
ZEYTİNYAĞLI HAVUÇLU ISPANAK
2 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESİ 15 DAKıKA
PİŞME SÜRESİ 25 DAKİKA
MALZEME LİSTESİ
* ½ kg ıspanak
* 1 adet büyük boy havuç
* 2 diş sarımsak
* 1 adet büyük boy kuru soğan
* Türk kahvesi fincanıyla 1 fincan zeytinyağı
* 1 çay kaşığı tuz
* 2 çay kaşığı tozşeker
* ½ su bardağı sıcak su
* Varsa ½ çay kaşığı toz kişniş
YAPILIŞI
Ispanakların kök kısımlarını kesip attıktan sonra 2-3 santim büyüklüğünde parçalar elde edecek şekilde doğrayın ve yıkayıp süzün. Soğanı incecik, sarımsakları pirinç tanesi büyüklüğünde doğrayın. Havucu kazıyıp yıkadıktan sonra ister rendeleyin, isterseniz kibrit çöpü formunda dilimleyin.
Zeytinyağını orta boy çelik bir tencereye koyup orta ısılı ateşte kızdırın. Yağ kızınca soğan, sarımsak ve havuçları ekleyip tahta bir kaşıkla sürekli karıştırarak 3-4 dakika kavurun. Ispanağı da hemen ekleyip hafifçe karıştırın. Tuz ve tozşekeri serpip varsa toz kişnişi ekleyin. (Kişniş yemeğe çok hoş bir aroma verecektir.)
Yemeği, tencerenin kapağı açık vaziyette orta ısılı ateşte kaynayıncaya kadar pişirin. (Ispanak suyunu verirse, hiç su eklemeden kendi suyunda pişirin.) Ispanağın ne kadar su vereceği cinsine bağlıdır. Eğer suyu azsa yarım su bardağı sıcak su ekleyip tencerenin kapağını kapatın.
Ispanak suyunu iyice çekinceye kadar, 20-25 dakika pişirip ocaktan alın. ısterseniz yarım limonun suyunu da ekleyip soğuyunca servise sunun.
Yazının Devamını Oku 
24 Eylül 2009
Mutfakta yemek pişirmek, bir laboratuvarda deney yapmaya çok benzer.
Her ikisinde de ölçü kapları, doğru oranda karıştırılması, bekletilmesi ve ısıtılması gereken malzemeler vardır ve ikisinde de işler karışırsa, ortalığı bir yanık kokusu kaplar.
Ben kimya mühendisi olduğum için mutfakta kullanılan kimi karışımların ya da maddelerin ne zaman nasıl etkileyeceğini daha iyi biliyorum.
Her ikisi de hamur kabartmak için kullanılan karbonat ve kabartma tozunun kimi tariflerde yalnızca biri bazen de ikisi birden verilir. Aslında her ikisi de karışımın içindeki maddelerle tepkimeye girerek hamurun içinde hava kabarcıkları oluşmasını sağlar, bu şekilde hamur pişerken kabarır.
Karbonat, saf sodyum bikarbonattan oluşur ve karışımdaki yoğurt, meyve suyu gibi asitli sıvı maddelerle tepkimeye girer. Kabartma tozundaysa nişasta gibi tepkimeyi geciktirici maddeler vardır. Bu yüzden karbonat karışımlı hamurlar bekletilmeden fırınlanmalıdır.
Kabartma tozuysa daha az etkili olduğu için miktar olarak daha fazla kullanılır. Karbonatın tepkimeye girmesi için yeterli miktarda asitli madde yoksa kekin tadı acılaşır. Dikkatli olun ve fırının kapağını ilk 20 dakika sakın açmayın, kekiniz birdenbire sönmesin.
ISPANAKLI ANADOLU ÇORBASI
· 1 su bardağı aşurelik buğday
Yazının Devamını Oku 