12 Ekim 2009
Cumartesi günkü yazımızda vanilyanın öyküsünden bahsetmiş ve “arkası pazartesi” demiştik. Cumartesi günü de söylediğimiz gibi, vanilya üretiminde baş aktör Madagaskar. Elbette ki vanilya artık fabrikalarda üretiliyor ve üretimi yaygınlaşmış durumda. Vanilyanın fabrikalarda nasıl üretilmesi gerektiğini en iyi bilenler eskiden Çinlilerken, şimdi Hindistan kökenli işadamları bu işin ustası.
Vanilya dünya piyasalarında yüksek fiyatla satılan ve çok talep gören bir ürün olduğu için ülkede pek çok huzursuzluğa neden oluyor. Çünkü vanilya, Madagaskar’ın esas geçim kaynağı ve bu ürün için verilen mücadelede kavga ve hırsızlığın da yeri var. Halbuki adada muz, kahve ve “clove” denilen çiçek de yetişiyor. Ancak dünya vanilya üretiminin neredeyse yarısı burada gerçekleştiğinden, ürün adalılar için altın değeri taşıyor.
Anlayacağınız, güzelim kokulu, baharatlı vanilyanın üretimi de çok zor satışı da. Bu çilekeş bitkinin çektiği sıkıntı bu kadarla kalsa, neyse! Bütün bunlar yetmezmiş gibi vanilya bir de sunileriyle, sentetik olanlarıyla rekabet etmek zorunda kalıyor. Birçok yabancı şirket, daha vanilya tam olgunlaşıp kokusunu almadan ve toplanacak kıvama gelmeden vanilyayı bazı üreticilere toplatıyorlar. Vakitsiz toplanan zavallı vanilyanın kabuğunu adeta parçalayarak ayıklayıp kırptıktan sonra, bir de bolca sentetik katkı maddesi ekliyorlarmış üzerine. Bu sentetik katkı maddeleri ise kağıt hamurundan ya da petrokimya endüstrisinin yan ürünlerinden elde ediliyormuş.
Tüketicilere gelince... Suni vanilya sert ve güçlü kokusuyla tüketicileri tatmin ettiğinden onların, işin iç yüzünü irdelemedikleri muhakkak. Ancak bu işten anlayanlara göre, doğal yöntemlerle yetişmiş olan vanilyanın aromasına doyum olmuyor.
Avrupa’da vanilya çubuklarının, cam tüpler içinde, nadide bir ürün gibi tutulmasını ve oldukça pahalı olmasını hep hayretle karşılardım. Sonradan öğrendim ki, tabii vanilya için bu fiyatlar hiç de fazla değilmiş.
Gelelim, bizim ülkemizde çokça kullanılan toz vanilyaya. Bu da vanilyanın farklı aşamalardan geçmiş ve bazı kimyasal katkı maddeleriyle zenginleştirilmiş, doğal olmayan halidir.
Zaten dünyanın yarısından çoğu bizim gibi toz vanilya tüketiyor. Derseniz ki “Ben damak tadıma çok düşkünüm”, o zaman tüplerde satılan vanilya çubuklarından almalısınız.
SEBZELİ KREMALI SPAGETTİ
MALZEMELER
* ½ paket spagetti
(250 gr noodle da kullanabilirsiniz.)
* 2 adet kırmızı uzun dolmalık biber
* 2 adet yeşil çarliston biber
* 1 adet ince uzun havuç
* 1 çay kaşığı kırmızı pulbiber
* 3 diş sarımsak
* 3 yemek kaşığı sıvıyağ
* 3 yemek kaşığı soya sosu
* 1 su bardağı hazır süt kreması (200 ml)
* 2 adet yumurtanın sarısı
* 1 su bardağı rendelenmiş eski kaşar
YAPILIŞI
Kırmızı ve yeşil biberlerin saplarını kesip tohumlarını ayıklayın. Havucu kazıyıp yıkayın. Biberleri ve havucu kibrit çöpü formunda dilimleyin. Sarımsakları ise pirinç tanesi büyüklüğünde dilimleyin.
Sıvıyağı derin bir vok tavasında kızdırıp sarımsakları kızgın yağda ve orta ısılı ateşte 1 dakika kadar kavurun. Üzerine biberleri ve havucu ekleyip 7-8 dakika daha kavurun. Soya sosunu katıp pulbiberi de ilave ettikten sonra karıştırarak 1-2 daha kavurmaya devam edin.
Diğer taraftan krema ve yumurta sarısını bir kaseye aktarıp iyice çırptıktan sonra sebzelerin üzerine aktarın ve 2-3 dakika daha pişirin. Diri sebzelerin üzerine haşlanmış spagetti ya da noodle ilave edip kısık ateşte bütün malzemeleri birkaç dakika daha pişirdikten sonra ocaktan alın.
Henüz sıcak haldeyken üzerine rendelenmiş peynir serpiştirin ve servise sunun.
Yazının Devamını Oku 
10 Ekim 2009
Size bir bilmece sorsam; “Pastalarda, sütlü tatlılarda kullanılır, onsuz ne pastanın ne de tatlıların tadına varılır” diye...
Siz cevabı düşünürken, bir ipucu vererek “aromalı bir tat” diye fısıldasam kulağınıza...
Vanilya, mahlep, salep, zencefil, karanfil... Hepsi de cevaba yakın gibi görünüyor değil mi? Ama bunların biri var ki, aroması ve tatlılara kattığı nefis lezzetle tartışmasız en çok kullanılanı: Vanilya...
Tatlıların vazgeçilmezi vanilya, tropikal iklimlerde yetişen ve uzunlamasına büyüme özelliğine sahip olan orkide ağacının meyveleri. Anavatanı Meksika ve Orta Amerika. Meksikalılar’ın büyük dedeleri olan Aztekler’in kralları, çikolata ile vanilyayı karıştırıp içermiş.
Vanilyayı Avrupa’ya ilk kez getirenler ise ıspanyollar olmuş. Avrupalılar vanilyayı o kadar çok sevmiş ki, bu muhteşem aromalı tadı bir taraftan yiyeceklerine katarken bir taraftan da afrodizyak özelliğiyle ilaç yapımında kullanmışlar.
Yazının Devamını Oku 
8 Ekim 2009
Bu köşede zaman zaman besinlerin yararlarına değiniyor ve bazı besinlerin bazı mineraller bakımından daha zengin olduğunu söylüyoruz. “Efendim, şunu yiyin demir içeriyor, bu mutlaka tüketmeniz gereken gıdalardan biri, çünkü kalsiyum bakımından çok zengin” gibi cümleleri burada kim bilir kaç kez okumuşsunuzdur.
ışte bu minerallerden biri de magnezyum. Vücudumuzun mutlaka alması gereken 11 mineralden biri olan magnezyumun eksikliği, birtakım şikayetlere neden olabiliyor. Bu mineral vücudumuzda çok önemli görevler üstleniyor.
Özellikle kuru baklagillerde, yağlı tohumlar, kuruyemişler, yeşil yapraklı sebzeler ve tam tahıl ürünleri magnezyum bakımından zengindir ama yiyeceklerimizde az ya da çok mutlaka magnezyum vardır.
Eksikliği çok ciddi sonuçlar yaratan magnezyumun gerektiğinde mutlaka takviye edilmesi gerekir ve vücudumuzun ekstra magnezyuma ihtiyacı olup olmadığını bilmek de uzmanın işidir.
şimdi dilerseniz magnezyumun yazının başından beri bahsedip durduğumuz faydalarına açıklık getirelim ve bakalım bu mineral neler yapabiliyormuş...
Bir kere magnezyumun en önemli işlevlerinden biri, hücrelerimizin enerji üretiminde yaptığı etkidir. Enerji üretimi için gerekli olan enzimler magnezyuma bağlıdır. ışte bu yüzdendir ki, magnezyum eksikliğinin ilk belirtilerinden biri halsizliktir.
Yapılan araştırmalar, depresyon hastalığının ve sinirlilik, uykusuzluk, aşırı stres gibi şikayetlerin de magnezyum eksikliğinden kaynaklanabileceğini ortaya koyuyor. Magnezyumun kalp ve damar hastalıkları riskini azaltmada da önemli bir rolü var. Kalp atış hızını dengede tutuyor, damarlardaki pıhtılaşmayı önlüyor, damarlarımızı açıyor.
Önemli minerallerden biri olan magnezyum, biz kadınlar için ekstra önemli. Pek çoğumuzun şikayetçi olduğu adet öncesi ve dönemi şikayetlerinin başlıca sebeplerinden birinin magnezyum eksikliği olduğu, yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıktı. Araştırmalar cinsiyet, yaş, sağlık durumu gibi etmenleri bir kenara koyarak kişinin günlük ortalama magnezyum ihtiyacının 300 miligram olduğunu söylüyor.
Sanırım, şikayetlerimize bakıp “bende magnezyum eksikliği var” demenin ve uzman hekime başvurmadan magnezyum tabletleri almanın ne kadar sakıncalı olduğunu söylememe bile gerek yok. Aman dikkat, diğer rahatsızlıklarda olduğu gibi kendi doktorunuz olmayın.
BADEMLİ UN KURABİYESİ
10 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESı: 20 DAKİKA
PİŞİRME SÜRESİ: 15 DAKİKA
MALZEME LİSTESİ
* 250 gr yumuşamış margarin
(tereyağı da olabilir)
* 200 gr pudraşekeri
* 3,5 su bardağı un
* 2 yemek kaşığı badem
(kabuğu soyulmuş)
YAPILIŞI
Oda sıcaklığında yumuşamış margarin ya da tereyağını derin bir kaba aktarıp pudra şekerini de ekleyerek yoğurmaya başlayın. Unu azar azar ilave edip en az 8-10 dakika, hamur iyice beyazlaşıncaya kadar yoğurun.
Ele yapışmayan, kulak memesi yumuşaklığındaki bembeyaz hamurdan kayısı büyüklüğünde parçalar koparıp yuvarlayın. Ortalarına baş parmağınızla hafifçe bastırarak çukurlaştırıp bu çukurlara birer badem yerleştirin. ısterseniz 1 adet karanfil de saplayabilirsiniz.
Bademli un kurabiyelerini yağlanmamış bir fırın tepsisine aralarındaki mesafe geniş olacak şekilde dizin. Pişen kurabiyeleri rahatça çıkarmak için fırın tepsisine fırın kağıdı sermenizi öneririm.
Yaklaşık 10 dakika önceden, 175 dereceye ayarlanmış fırında 12-15 dakika, üzerleri pembeleşinceye kadar pişirip hemen çıkarın. Un kurabiyesi hamuru yağlı olduğu için fırından çıkardıktan sonra da kendi sıcaklığıyla pişmeye devam edecektir. Soğuyup sertleşen kurabiyeleri servis tabağına dizip servise sunun.
Yazının Devamını Oku 
7 Ekim 2009
Hurmayı, çocukken yalnızca hacca gidenlerin getirebileceği bir yemiş sanırdım.
Anneannem hacca gidip geldiğinde bavulundan zemzem suyu, ipek kumaşlar, seccadeler ve tespihlerle birlikte hurma da çıkarmıştı. O yıllarda hacca giden aile büyüklerinin getirdiği en önemli şeylerden biriydi hurma. Anneannemin beklenen dönüşünde bize getirdiği o hurmaları ne kadar iştahla yediğimi hâlâ hatırlıyorum.
Sonradan hurmanın sadece Ortadoğu’da yetişen bir bitki olmadığını öğrendiğimde çok şaşırmıştım. şimdilerde kuruyemiş dükkanlarında istediğimiz zaman alabileceğimiz bir şey olacağını ise hiç bilemezdim tabii.
İlk kez Basra Körfezi yakınlarında yetiştirilen hurma, her zaman Ortadoğu’nun ekonomisinde büyük rol oynadı.
Gelelim o zamanlar bizim “hacca giden anneannelerin getirdiği” diye tanıdığımız bitkinin Amerika’ya kadar nasıl ulaştığına...
Yazının Devamını Oku 
6 Ekim 2009
Ne zordur değil mi verdiğiniz bir davette ya da düzenlediğiniz bir partide mönü hazırlamak.
Hele bir de yeni evliyseniz ya da daha önce hiç davet vermediyseniz, eliniz ayağınıza dolaşır. ışin neresinden başlayacağınızı bilemezsiniz. ışte böyle durumlar için idealdir aperatif yiyecekler.
Bir paket tost ekmeği ya da küçük sandviç ekmeklerinden alırsınız. Zeytin ezmesi, peynir, jambon ve sayısını 100’e çıkarabileceğiniz malzemelerden biriyle süslersiniz onları, masanız birdenbire renkleniverir. Yeni tatlar gelmiştir masaya. Hem de çeşitli zevklere hitap edebilecek pek çok tat.
Özellikle de “açık büfe” denen yeme şekli için biçilmiş kaftandır aperatif yiyecekler. Açık büfe davetlerde insanlar ellerinde tabaklarla masanın başına gider, istedikleri gibi belirlerler ne yiyeceklerini. Size düşense yalnızca onlara çok alternatif sunmaktır.
Sadece konuklarınız ya da verdiğiniz davetler için midir peki aperatifler? Tabii ki hayır. Okuldan eve öğle yemeğiyle akşam yemeği arasında gelen çocuklarınız için de çok güzel atıştırmalıklar hazırlayabilir ve onların okuldan gelir gelmez cipslere ya da diğer abur cuburlara saldırmasını engelleyebilirsiniz.
Yazının Devamını Oku 
5 Ekim 2009
Hepimizin çok korktuğu bir şeydir değil mi, çocuk-larımızın fast food meraklısı olması.
Çünkü biliyoruz ki, fast food denen şey beslenme alışkanlıklarımızın bozulmasına neden olur. Fast food restoranları çocuklarımızdan hangi malzemelerle ve nasıl yapıldığını bilmedikleri bir yemeği hemen yiyip kalkmalarını ister.
Bilinçli anne-babalar bilirler ki, fast food yemeyi alışkanlık haline getirmek, hatta sadece fast food’la beslenmek hiç hoş değildir. Ama öte yandan, çocuklarını fast food kültüründen uzak tutmak için ne yapacaklarını bilemezler. Çocukların evin dışında geçirdikleri zaman arttıkça, onların neyi yapıp neyi yapmadıklarını kontrol etme şansımız da azalır.
Peki o zaman ne yapmak gerek? Bir kere beslenme alışkanlığı denen şey, çocukluğun erken dönemlerinde oluşur ve bu yüzden onların beslenme alışkanlığını da biz belirleriz. Yani besleyici, yeniliklere açık yemekleri keyifli aile sofralarında yiyen çocuk, belki arada sırada fast food dükkanlarına uğrar ama beslenme alışkanlığı fast food’a dayanmaz.
Okulda yedikleri yemekleri gözlem altında tutmak, hatta mümkünse beslenme çantalarına evde yaptığınız yiyeceklerden koymak da beslenme alışkanlıklarındaki sapmayı önleyecektir.
Çocuklarımızın sağlıklı birer birey olmalarını istiyorsak, onlara doğru beslenmeyi öğretebilmek için yapılacak fedakârlıklardan kaçınmamalıyız.
FIRINDA MANTARLI MAKARNA
· 1 paket burgu ya da fiyonk makarna
Yazının Devamını Oku 
3 Ekim 2009
Dünkü yazımızda mısırın anavatanına, yaptığı kıtalararası yolculuğa değinmiş, yer darlığı yüzünden yararlarından söz etmeyi başka bir sefere bırakmıştık.
ışte o “başka seferi” çok uzağa atmayalım ve insanoğlunun bin yıllardır neden mısırdan vazgeçemediğine değinelim.
Bir kere, lifli bir gıda maddesi olarak mısır, sindirim sistemi rahatsızlıklarına iyi gelir. Posalı bir besin olması, kan şekerini de düzenli bir şekilde yükseltmesini sağlar.
Bol karbonhidratlı bir besindir mısır. Bu yönüyle enerji verir. A, B ve E vitamini yönünden de zengin olan bu gıda maddesi, A vitamini sayesinde gözlere de iyi gelir. Ayrıca bol miktarda demir, fosfor ve kalsiyum da içerir.
Tanelerinden çıkarılan yağ da, mısırdan sarkan püskül de şifa deposudur. Mısırözü yağı, doymamış yağ asitleri bakımından zengin bir yağdır ve bu özelliğiyle kandaki kolesterol seviyesinin düşmesine ve kalp damar hastalıklarının önlenmesine yardımcı olur.
Püskülü ise prostat hastalı-
ğının tedavisinde etkilidir.
ıdrar söktürücü olarak kulla-
Yazının Devamını Oku 