Sahrap Soysal

En eski tatlılardan biri

2 Şubat 2010
Biz Türkler’in çok sevdiği bir tatlıdır helva. Adı Arapça’dan gelse de bizim en eski ulusal tatlılarımızdandır.

Kökeni ise eskilere dayanır. Osmanlı ımparatorluğu döneminde o kadar benimsenmiş ki bu tatlı, helvacılık, tatlıcılıktan ayrı bir meslek olarak tanımlanmış.
Ancak bu topraklarda yaşayan insanlar için her zaman o kadar da kolay olmamış helva yemek... Öyle zamanlar yaşanmış ki, helvanın ana maddesi olan şeker çok az bulunan ve pahalı bir madde halini almış. ışte böyle şekersiz zamanlarda bile helvasız kalınmamış. “Madem şeker bu kadar pahalı, ben de onun yerine pekmez, üzüm ve bal kullanırım ama helvasız kalmam” deyip şekerin alternatifleriyle yapmış helvasını ve afiyetle yemiş insanlarımız.

Herhalde bu alternatif şekerlerin en pahalısı bal olmuş. Yani öyle ya da böyle helva yemekten asla vazgeçmemiş Türk insanı.

Hâlâ adet, gelenek ve göreneklerimizin bir parçası olmaya devam ediyor helva. Ancak öyle herkes helva yapamıyor. Çünkü helva yapmak gerçekten ustalık işi.
Mutlaka ağır ateşte ve sabırla dakikalarca kavrulur bir kere helva ve hafif kehribar rengine dönüşmesiyle beraber sulu ya da sütlü şerbeti eklenir. Yani öyle “dur bir helva kavurayım” diyen herkes helva yapamaz.

PEYNİRLİ PUF BÖREĞİ

Yazının Devamını Oku

Gezgin yemekler

1 Şubat 2010
Ünlü mutfak kültür araştırmacısı Perry’nin kitaplarını okudukça bazı yemeklerin diyar diyar dolaşıp biraz da şekil değiştirerek bazı topraklara kök saldığını ve yerleştiğini öğrendim. Bizim meşhur mercimekli pirinç pilavı (müceddere olarak da bilinir) Mısır’da kuşuri adıyla yapılıyor. Üstelik bizde nasıl seyyar nohut-pilav arabaları varsa, o da sokaklarda satılıyor. Bu pilav Hindistan’da ise kiçri adıyla sofraları süslüyor.
Yemeğe doyamadığımız etli ya da sebzeli-etli güveçler ıran’da hores adıyla anılırken, ta Kuzey Afrika’da, Fas’ta tacin olarak biliniyor. ısveç’te yediğim etli lahana dolmasının bizimkinden tek farkının krema ile pişiriliyor olmasını da belirtmeden edemeyeceğim. Avusturya’nın en meşhur ve geleneksel tatlarından biri olan knodel ise bizim Batı Karadeniz’in çimdik aşının biraz daha iri olanıdır.
ıranlılar’ın meşhur fesencan (fesencun da denir) yemekleri tavuk, ceviz ve nar suyuyla pişirilir. Bizim meşhur çerkez tavuğuna ne kadar da benziyor değil mi? Zaten çerkez tavuğunun da Kafkasya kökenli olduğu, hatta Hazar Denizi’nin güneybatısında da yaban ördeğiyle yapıldığı söylenir.
Haydi, şimdi bir de Güney Amerika’ya, Meksika’ya uzanalım. Onların mısır unuyla yaptıkları tortillaları da tıpkı bizim gözlememize benziyor. Meksika’da beni en çok şaşırtan yemek ise chili concorne adıyla andıkları kıymalı kuru fasulyeleri oldu. ıki kuru fasulyenin farkı ise onlarınkinin siyah, bizimkinin beyaz oluşu.
Yemek benzerliği konusunda en son şaşkınlığımı ise Norveç’te yaşadım. Orada, yüzyıllardır Anadolu’da kışa hazırlanılırken yapılan fırında kurutulmuş kemik ve kurutulmuş sac yufkasını görünce gözlerime inanamamıştım. Sizce Vikingler mi bizden aldı götürdü, yoksa biz mi onlardan aldık ve aynısını kendi topraklarımızda uyguladık. Zor hava şartları ve çetin coğrafi koşulların birbirinden pek çok bakımdan farklı bu iki toplumda benzer yemekler ortaya çıkarması ne kadar ilginç değil mi?

Pazılı soğuk büfe dolması

10 kişilik
Hazırlama süresi: 20 dakika
Pişme süresi: 40 dakika

MALZEME LİSTESİ
* Yarım kg. pazı
İç malzemesi;
* 1 su bardağı ince köftelik bulgur
* 1 su bardağı ılık su
* 1 su bardağı tuzsuz çökelek (lor peyniri de kullanabilirsiniz)
* 1 adet orta boy haşlanmış patates
* 1 adet orta boy kuru soğan
* 1 çay kaşığı tuz, karabiber
* 2 çay kaşığı kuru nane, kuru fesleğen
* 1 su bardağı su (et ya da tavuk suyu kullanmanızı öneririm)
* 6 yemek kaşığı sıvıyağ
* 2-3 adet orta boy rendelenmiş domates

YAPILIŞI
Pazıların saplarını kesip başka bir yemekte kullanmak üzere saklayın. Orta boy bir tencereye 6 su bardağı kaynar su koyun. Pazı yapraklarını üçlü gruplar halinde sıcak suya sokun. ıçinizden 30’a kadar saydıktan sonra yaprakları el süzgeci yardımıyla sudan çıkarın. Süzerek çıkardığınız yaprakları geniş bir tabağa düzgün bir şekilde yayın. Diğer taraftan, iç harcını hazırlamak için; bulguru derin bir cam kaba koyup üzerine ılık suyu gezdirin. Bulgur kabarıp yumuşayıncaya kadar, 10 dakika bekletin. Üzerine tuzsuz çökelek ya da lor peynirini ekleyin. Haşlanmış patatesi ve kuru soğanı rendeleyip üzerine tuz ve karabiberi serpin. Kuru nane ve fesleğeni ilave edip yoğurun. Pazı yapraklarını ortalarındaki damardan kesip ikiye bölün. Parçaların kısa kenarına bulgurlu peynirli harçtan yarım yemek kaşığı kadar koyun. Yaprakların kenarlarını içe doğru kıvırarak, muska yani üçgen biçiminde sarın. Diğer taraftan, sıvıyağın yarısını fırına dayanıklı büyük boy bir kaba kaşıkla yayın. Sardığınız dolmaları bu kaba yan yana yerleştirin. Üzerine kalan sıvıyağı ve 1 su bardağı suyu ya da et suyunu gezdirin. En üste rendelenmiş domatesleri dağıtın. Dolmaları 5 dakika önceden ısıtıp 175 dereceye ve alt-üst konuma ayarladığınız fırında 35-40 dakika kadar pişirip çıkarın. Soğumasını bekleyip geniş bir servis tabağına dizin. ısterseniz üzerlerine kürdan takarak tek tek ikram edin.
Yazının Devamını Oku

Buğday hayat demektir

30 Ocak 2010
Buğdaya yüklenen en kutsal anlamlar, yüzyıllardır Anadolu topraklarındadır.

Buğday, Anadolu’nun değişik yörelerinde, öğütülmüş ya da öğütülmemiş haliyle, değişik tatlar ve şekillerle soframıza gelir.
Buğday katığımızdır, çorbalarımızdır, aşımızdır. En değerli besinimiz, kutsal saydığımız en önemli şeylerden biri, olmazsa olmazımızdır. Bizim gibi et ve hamur işi ağırlıklı beslenen bir toplum için buğday bulunmaz bir nimettir.
Buğday un haline geldikten sonra börek, mantı, kesme aş, makarna, kuskus, baklava gibi çeşitli şekillerde soframıza gelir.
Kars’ta hinkel olur, Çankırı’da piti aşı, Eskişehir’de tatar böreği, Sinop’ta nokul, Erzincan’da eşgili çorba, Beypazarı’nda suböreği, Urfa’da şıllık tatlısı, Gümüşhane’de siron, Tokat’ta helva.
Araştırmalarıma göre, buğdaydan en fazla sayıda yemek yapanlar Anadolu insanlarıdır.
Geleneklerimizde de buğdayın önemli bir yeri vardır. Çocuklarımızın ilk dişi çıktığında diş hediği yapar ve “inci gibi dişleri olsun” deriz. Düğün yemeklerimiz keşkeksiz, cenazelerimiz helvasız, Muharrem aylarımız aşuresiz olmaz. Hemen hemen tüm önemli olayımıza buğday, bulgur ve dövme eşlik eder.
Buğdayın bulgura ya da türevlerine dönüşmesi ve un haline gelmesi ise şölen hazırlığı gibidir. Her ne kadar Anadolu’da yavaş yavaş geleneksel yöntemler yerini teknolojiye bıraksa da, buğdayın kış aylarına hazırlanışı yine de sevinçli bir telaştır.

Yazının Devamını Oku

Biberli hindi dolması

29 Ocak 2010
YapılışıBu yemekte hindinin göğüs kısmından çıkarılmış kemiksiz, derisiz, ince dövülmüş bonfile eti kullanacağız.

İsterseniz tavuk şinitzel de kullanabilirsiniz. Eti ya kasabınıza dövdürerek ya da temiz bir buzdolabı poşetinin içinde çekiç veya varsa et döveceği ile inceltin.
Diğer taraftan iç harcını hazırlamak için, soğanı incecik yemeklik, sarımsakları pirinç tanesi büyüklüğünde doğrayın. Kırmızı sivri biberlerin saplarını kesip tohumlarını temizleyin. ıyice yıkayıp süzdükten sonra kibrit çöpü şeklinde dilimleyin.

4 yemek kaşığı zeytinyağını orta boy bir tavaya koyup orta ısılı ateşte kızdırın. Soğan ve sarımsağı hemen tavaya aktarıp karıştırarak 1 dakika kadar kavurun. Kırmızı biberleri ilave edip 3-4 dakika daha kavurduktan sonra ocaktan alın. Tuz, karabiber, hardal ve taze kaşar peynirini katıp karıştırdıktan sonra ılık hale gelmesi için bir kenarda bekletin.

Diğer taraftan, inceltilmiş şinitzelleri mutfak tezgahının üzerine serin. Uzun kenarlarına kırmızı biberli iç harcından eşit miktarda koyun. Etleri sıkıca sararak rulo haline getirin. (Etlerin pişerken açılmaması için uçlarından kürdanlarla tutturun.)

Yazının Devamını Oku

Romalılar’ın yemek yeri

28 Ocak 2010
Romalılar’ın yeme içme kültürüyle ilgili bilgilere bu köşede arada sırada yer veriyoruz.

Çünkü biliyoruz ki, yeme içme kültürü uygarlığın ve bir toplumun nasıl yaşadığının en önemli göstergelerinden biridir.

Romalılar ilk dönemlerde yemeklerini evin merkezini oluşturan odada pişirip yerlermiş. Ancak sonraları yemek için ayrı bir oda yapmaya başlamışlar evlerinde.
Hatta o dönemden kalan bazı mimarlık kitaplarında, bu yemek odalarının ölçüleri üzerinde durulmuş ve ideal bir yemek odasının nasıl olması gerektiği yazılmış.

Bu kitaplarda, geniş evlerde birden fazla yemek odası bulunması gerektiği söylenmiş.

Yazının Devamını Oku

6 yılda 2000 tarif

27 Ocak 2010
Sevgili okurlarım, Hürriyet gazetesi Kelebek’i ek olarak vermeye başlayalı neredeyse altı yıl oldu.

Bu kadar zamanda sizlere yaklaşık 2 bin adet tarif vermişim. Bu tariflerden bazılarında, bazen benim yaptığım ölçü hatalarından dolayı, bazen de baskı hataları nedeniyle, malzeme miktarlarında yanlışlıklar olmuştur. Seyyar mutfak tezgahlarıyla çekim stüdyosuna dönüştürdüğüm evimin mutfağında ortalama olarak ayda bir kez bu yemeklerin fotoğraflarını çekiyor, sonra da çektiğim yemeklerin ölçülerini yazıyorum.

Altı-yedi kişilik bir ekiple günde onlarca yemek pişiriyoruz. Son derece ciddi ve titiz çalışmalar yaptığımız halde, bazen ölçülerde küçük hatalar olabiliyor. Ya da sizin evinizdeki su bardağı veya kaşıklar benim evimdekilerle uymayabiliyor. Hatta örneğin yumurtaların büyüklüğü ve yağın türü bile hamur işlerinin başarılı bir şekilde yapılması üzerinde etkili olabiliyor.

Yani bizim gibi günlük yemek tarifi veren yemek yazarlarının işi pek kolay değil. Ama amacımız da zaten size o gün yapacağınız yemeklerle ilgili ilham vermek. Sizlerin “bugün de şu yemeği yapayım” demeniz bizim için yeterli. 

Kısacası; bu köşede yapılan tüm hatalardan dolayı affınıza sığınıyor ve sağlıklı ve afiyet dolu günler geçirmenizi diliyorum.

Babagannuş

Yazının Devamını Oku

Mübadil mutfağından seçme lezzetler

26 Ocak 2010
1912 ve 1922 yılları arasındaki savaşlar nedeniyle Balkanlar’da, Ege adalarında ve Anadolu’da büyük acılar yaşandı.

Balkan Savaşı sonrasında yenilen Osmanlı ordusunun peşi sıra yüz binlerce Müslüman, doğdukları toprakları terk etti.

Aynı şekilde 1922’de Kurtuluş Savaşı’nda yenik düşen Yunan ordusuyla beraber yüz binlerce Rum, Anadolu’yu terk etti.

1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması’yla beraber yaklaşık iki milyon insan doğduğu topraklardan, yeni yerleşim bölgelerinde yaşamaya mecbur edildi.

İşte tarihimizdeki bu kitlesel ve zorunlu göçe mübadele, bu insanlara da mübadil deniyor. Bu zorunlu değişimle birlikte, tıpkı insanlar gibi yemekler de yer değiştirdi.

Yazının Devamını Oku

Lezzetçi misiniz yoksa sağlıkçı mı

25 Ocak 2010
Sayın Osman Müftüoğlu’nun “Lezzet mi, sağlık mı” konulu yazısı, bizim evin durumunu sorgulamama neden oldu.

Elbette ki yemekte sağlık da, lezzet de önemli, ama bizim evimizde yemeklerin lezzetli olmasına daha çok önem verdiğimizi itiraf etmeliyim.
Tabii ki sağlıklı beslenmeyi ya da yediklerimizin besleyici olup olmamasını önemsiyoruz ama örneğin salçalı ve bol baharatlı bir kuru fasulyenin yanında pirinç pilavı mutlaka pişiriyoruz.
Bizim ev halkına organik fasulyeyle yapılmış salçasız, baharatsız ve tuzsuz kuru fasulyeyi beğendirmem zor. Evin, tatlı, acı, ekşi ve tuzluyu algılama duygusu gelişmiş, seçici damaklara sahip olan erkeklerine yemek beğendirmek hiç de kolay değil.
Ayrıca bizimkiler lezzeti sadece ağzımız ve dilimizle algıladığımız bir şey olarak da değerlendirmezler. Onlar yemeği koklar, gözleriyle takip eder, yemeğin piştiği ve servis edildiği tabağın şekline şemaline bile bakarlar. Yemeği yenme aşamasına en son gelirler. Öte yandan yemeğin sıcaklığı ya da tazeliği gibi ayrıntıları da çok önemserler.
Eşim ve üç oğlum lezzetli bir yemeği yerken çok mutlu olur, keyifleri yerine gelir ve gülümsemeye başlarlar. Ama onlar hakkında yaptığım bunca ayrıntılı tanımlama sakın yanlış anlamalara neden olmasın. Layığıyla, gerçekten istenerek ve sevgiyle yapılmış bir makarna ya da tavuklu pilav bile onlara ziyafet gibi gelir. Yeter ki lezzetli olsun, damakları şenlendirsin.

Mantarlı bonfile rulad

· 4 adet dana bonfile (15x10 santim boyutlarında) · 4 çay kaşığı un

Yazının Devamını Oku