Sahrap Soysal

Kışa hazırlık yaparken

25 Eylül 2010
Teknolojik gelişmelerin yaşam tarzımızı çok değiştirdiğinden ve bizleri evlerimize hapsedebildiğinden en çok şikayet edenlerden biriyim.

Çocuklarıma ve onların arkadaşlarına bakıyor, sokağa çıkıp saklambaç oynamak yerine evde bilgisayar oynamayı tercih ettiklerini görerek üzülüyorum.
Ancak teknolojideki ilerlemelerin bazen hayatlarımızı kolaylaştırdığını da inkar edecek değilim. Bu pozitif etkiye derin dondurucuların yemek sektörüne ve mutfaklarımıza yaptığı etkiyi örnek verebiliriz.
Özellikle de kışa girmek üzere olduğumuz şu günlerde evlerdeki derin dondurucular yavaş yavaş dolmaya başladı. Yazın taze taze ve mevsiminde yediğimiz bazı sebzeleri çeşitli işlemlerden geçirerek buzdolabımızın derin dondurucusuna koyuyor ve örneğin kışın ortasında, rendeleyip birkaç dakika kaynattıktan sonra dondurduğumuz domatesten menemen yapabiliyoruz.
Tabii, bazen annem gibi “yetmezci” kadınların işi abartıp yazın dondurduğu domates rendesini bir sonraki kış bile bitiremediği oluyor ama genel olarak derin dondurucular mutfaklarımız açısından yararlı.
Diyeceğim o ki, her konuda olduğu gibi derin dondurucuya koyduğumuz sebzelerin miktarı konusunda da makul davranalım ve yiyemeyeceğimiz kadarını dondurucuya koymayalım.

BİBERLİ EKMEK

Fırından hazır ekmek hamuru alabileceğiniz gibi, ekmek hamurunu su, un ve tuzla siz de hazırlayabilirsiniz.

Yazının Devamını Oku

Bal çok değerli

24 Eylül 2010
Şimdilerde yalnızca kahvaltılarımızın bir parçası olan bal, şekerin henüz kullanılmadığı dönemlerde pekmezle birlikte tatlı yapımında kullanılıyordu.

O zamanlar balın içeriği hakkında yeterince bilgi yoktu belki ama bal vazgeçilmez malzemelerden biriydi.
Bilim dünyasındaki ilerlemeler sayesinde artık balın neler içerdiğini ve bu içeriğin sağlığımız açısından ne kadar yararlı olduğunu biliyoruz. Buna rağmen balı eskisi kadar tüketmiyoruz.
İçerdiği karbonhidrat, mineraller, vitaminler, organik asit ve enzimler nedeniyle kolay sindirilen bir besindir bal. Üstelik besin değeri de çok yüksektir. İçinde bulunan karbonhidratların kana çabuk karışması nedeniyle çok ama çok iyi bir enerji kaynağıdır. Ayrıca diğer besinlerden yararlanma kapasitesini de artırır. Balın sahip olduğu mineraller, demir, fosfor, kalsiyum, magnezyum ve çinko da günlük ihtiyacımızı karşılamak için önemlidir.
Bugün birazcık baldan söz edelim dedim. Bana bu ilhamı veren ve bu yazıya kaynak olan Ballı Kitap’ı hazırlaya Nilhan Aras’a ve böyle yararlı kitaplar yayınlayan Metro Kültür Yayınları’na teşekkür etmek boynumun borcu.
Konunun uzmanları tarafından yazılmış makalelerden derlenmiş bu kitaptan yararlanmaya ve bu bilgileri sizlerle paylaşmaya birkaç gün daha devam edeceğim.

Barbunyalı karalahana çorbası

Karadeniz’de karalahana çoğunlukla haşlanmaz. Bahçeden toplandıktan hemen sonra yemeği yapılır. Ben İstanbul’da aldığım karalahananın sertliğinden şikayetçiyim. Bu yüzden önceden haşlayarak kullanıyorum. Eğer karalahananıza güveniyorsanız, o zaman haşlamadan

Yazının Devamını Oku

Trakya etinin lezzeti

23 Eylül 2010
Et kalitesi en yüksek koyun olarak bilinen kıvırcık koyunun anavatanı Trakya’dır. Ancak etin lezzetli olması için başka şeyler de gereklidir.

Pişirilme yöntemi ve kullanılan malzemeler de etin lezzetini belirler.

Trakya’daki ikinci durağımız olan İğneada’ya giderken yol boyunca dumanlar dikkatimizi çekti. Önce korktuk ama tarlaların içine girince yangın olmadığını görüp rahatladık. Köylüler dumanın mangallar için hazırlanan kömürden geldiğini gülerek anlattı. Bu devasa tandır ocaklarının adının torluk olduğunu söylediler.
Bu yöre, özellikle meşe odunundan mangal kömürü üretmekle ön plana çıkan bir yer. Belki de Trakya’da yediğimiz o lezzetli ızgara köftelerin lezzetinin sırrı da bu kömürde saklı.

Yine Trakya’da yediğimiz oğlak tandırın lezzetine doyamadık. Taş fırında meşe odunuyla pişen ve sadece tuz ve orman kekiğiyle lezzet verilen oğlak etinin lezzeti olağanüstüydü.

Yazının Devamını Oku

Huzur dolu İğneada

22 Eylül 2010
Trakya’nın efsanevi Istranca Dağları’nın, Karadeniz’in hırçın dalgalarıyla buluştuğu sahilde bulunan Yğneada, görmeyi hep çok arzuladığım bir yerdi.

Ülkemizin en kuzeybatı noktası olan ve Langöz-Subasar ormanlarıyla ünlü Yğneada turizm alanında da hızla gelişen bir beldemiz.

Denizi tıpkı bir okyanus gibi kucaklayan muhteşem manzaralı Yğneada Resort Otel, Karadeniz kıyılarının en şık oteli olarak konumlandırılmış.

Yemek kültürüne çok meraklı olan Genel Müdür Erçin Çorba ve Sevgili Tezcan Önal sayesinde unutulmaz bir yemek kültür paneli yaptık.

Trakya’nın etnik yapısını oluşturan eski Yugoslavya-Bosna kökenli Boşnaklar Bulgaristan kökenli Pomaklar, Arnavutlar, Romanya kökenli Gacallar, Yunanistan-Selanik kökenli Patriotlar, Kayalarlılar, Işıklarlılar ve nihayet Trakya insan mozağinin değişmez parçası olan çingeneler. Yşte bu muhteşem karışımın ortaya çıkardığı zengin mutfak kültürünü öğrenip dağarcığıma kattım.

Yazının Devamını Oku

Trakya’nın kış karpuzu

21 Eylül 2010
Trakya’nın sakin, güler yüzlü ve uyumlu insanlarını pek sevdim doğrusu.

Bu konuşkan, yardımsever ve hemen kaynaşabileceğiniz insanlar sayesinde bayramda çıktığımız Trakya gezisi sırasında elimden kağıdı ve kalemi hiç düşürmedim. Herkes anneannesinden ya da babaannesinden öğrendiği yemekleri anlatmaya çalışıyordu.

Her yerde kavun, karpuz, üzüm, karakabak, bostan fasulyesi ve türlü çeşitli dağ meyvesi gördük.

Kırklareli’ne giderken Pınarhisar yolunda daha önce hiç görmediğimiz karpuza benzer bir meyve görünce arabayı durdurduk. Babacan tavırlı, güler yüzlü Ali Bey, gördüğümüz şeyin kış karpuzu olduğunu söyledi. Dışı uçuk yeşil, içi sarı olan siyah çekirdekli bu meyve, eylül ayında toplanıyormuş.

Neredeyse 6-7 ay dayanabilen bu karpuzun soğuk ortamda saklanması gerekiyormuş. Hemen bu ilginç meyvenin fotoğrafını çekip tadına baktık ve iki tane alıp arabanın bagajına attık.

Yazının Devamını Oku

Istranca Dağları’nın mantarları

20 Eylül 2010
Trakya yemeklerini, üç-dört tanesi dışında, pek bilmezdim. Bu yüzden kendimi hep eksik hisseder ve mahcup olurdum.

Bayramın ikinci günü ani bir kararla Trakya’yı keşfe çıktık. Rotamızdaki ilk durak Karadeniz kıyısında bulunan şirin beldemiz Kıyıköy’dü.
Trakya’nın o yemyeşil ovalarında ilerlerken, birdenbire o efsanevi Istranca ormanlarının içine daldık. Saray ilçesini geçer geçmez de Laledere piknik alanına girdik. Amacımız önceden çok methini duyduğumuz Zeynep-Zülfü Karatepe’nin mantarlarının tadına bakmaktı.
Müthiş donanımlı bir mantar uzmanı olan Zülfü Bey, İtalya’ya mantar ihraç ediyor. Istranca Dağları tam bir mantar cenneti. Özellikle eylül ayı geldiğinde buradan İtalya’ya, Fransa’ya yüzlerce kilo mantar gidiyor.
Ayı mantarını, İtalyanlar’ın rizottoda, pizzada, makarna soslarında sık sık kullandıkları porçini mantarını ne yazık ki pek kullanmıyoruz. Fransızlar’ın bayıla bayıla yedikleri sığırdili ve İtalyanlar’ın çiğ olarak sevdikleri padişah mantarı da Istranca Dağları’nda yetişiyor.
Biz de Zeynep Hanım’ın sarmısaklı, bol sirkeli ve sıvıyağlı konserve mantarının tadına doyamadık. Üzerine bir de artık tadını unuttuğumuz o muhteşem manda yoğurdundan yiyip damaklarımızı şenlendirdik ve Kıyıköy’e doğru yola çıktık.

CEVİZLİ KOLAY BAKLAVA

Şurubu hazırlamak için, su ve tozşekeri orta boy bir tencereye aktarıp orta ısılı ateşte, arada sırada karıştırarak kaynayıncaya kadar pişirin. Kaynamaya başlayınca ocağın altını kısın ve limon suyunu ilave edin.

Yazının Devamını Oku

Et yiyoruz, ama nasıl

18 Eylül 2010
Çağımızda insan nüfusu fazlasıyla artıyor ve bu çoğalma sonucunda da birtakım gıda maddeleri insana yetmez hale geliyor. Et de bu tüketim maddelerinden biri ve insan kendi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla hayvan sayısını artırmak için her türlü yöntemi deniyor.
Beslenen hayvan sayısı gün geçtikçe artarken, hayvanların otlayacağı alan değişmiyor. Hatta öyle bir hâl almış durumda ki hayvan üretim merkezleri, bu merkezlerde barınan hayvanlar yalnızca daha çok ürün vermeye mecbur bırakılmış. Hayvanların haftalarca hatta doğumlarından kesim günlerine kadar hava almadıkları ya da yürümedikleri oluyor.
Daha çabuk ve bol miktarda ürün versinler diye kimyasal maddelerle, yüklü yemlerle beslenen hayvanlar çoğunlukta. Hedef daima daha çok üretim yapmak olduğundan, hayvanların hangi koşullarda yaşadıkları önemsenmiyor.
Eti yenen hayvana kesim gününe kadar nasıl muamele edildiği pek de bilinmeyen bir şey. Kendinden başka kimseye saygı duymayan insanoğlunun sırf et yeme hevesini tatmin etmek için hayvanlara nasıl davrandığını gösteren bir belgesel izlediğimde anladım ki, et deyip geçmemek lazım. Hangi şartlarda üretildiğine dikkat etmek, doğaya duyulan saygının göstergesidir diyorum.

BARBUNYALI TAZE FASULYE

Malzeme Listesi:
* 1,5 kg yeşil taze fasulye
* 250 gr orta yağlı kıyma
* 1 adet orta boy kuru soğan
* 3 diş sarmısak
* 4 yemek kaşığı zeytinyağı
* 6 çay kaşığı dolusu domates salçası
* 1 çay kaşığı tuz, karabiber
* 1 su bardağı konserve barbunya
* 2 su bardağı ılık su
* Varsa 1 çay kaşığı tane kişniş

YAPILIŞI
Saplarını ayıkladığınız taze fasulyeleri bütün halde bırakın. Yıkayıp süzülmesi için bekletin. Soğanı ve sarmısakları soyduktan sonra incecik doğrayın. Eğer bulabilirseniz kişniş de bu yemeğe çok yakışır. Ama tane kişnişi döverek toz haline getirmeniz gerekecek.
Diğer taraftan, kıymayı ve zeytinyağını orta boy bir tencereye koyup karıştırarak orta ısılı ateşte kavurun. Sürekli karıştırarak, kıymanın rengi kahverengiye dönüşünceye kadar, 5-6 dakika kavurduktan sonra soğan ve sarmısağı ilave ederek 2-3 dakika daha kavurun.
Üzerine domates salçası, toz kişniş, tuz ve karabiberi katıp birkaç kez daha karıştırın. Suyu iyice süzülen fasulyeleri tencereye aktarın. Sık sık karıştırarak fasulye kendi suyunu verinceye ve rengi yemyeşil oluncaya kadar, 5-6 dakika pişirin.
Ilık suyu ve konserve barbunyayı tencereye aktarıp tencerenin kapağını kapatın. Yemeği orta ısılı ateşte kaynayıncaya kadar pişirin. Kaynamaya başlayan yemeğin altını kısıp 15 dakika daha, fasulye iyice yumuşayıncaya kadar pişirin. Sıcak sıcak servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Yemeği sağlıklı pişirmek

17 Eylül 2010
Siz de sağlıklı beslenmek isteyip aynı zamanda lezzetten ödün vermek istemeyenlerden misiniz? İşte sebzeli fırın yemekleri sizin gibi fazla yağlı yemekten kaçınan ama aynı zamanda “yemeğim lezzetli olsun” diyenler için çok ideal. Hem fırında kızararak pişen hem de damakta çok hoş tat bırakan fırın yemeklerinin yanı sıra uzun sürede ve kısık ateşte pişen tava yemekleri de lokum gibi ağızda erir.
Bu teknikler aslında geleneksel Türk mutfağının yüzyıllardır kullandığı tekniklerdir. Fırın ve tava yemeklerinde özellikle pişirilmiş topraktan yapılan kaplar, yani güveçler ön plana çıkar.
Bakır ve alüminyumdan yapılan pişirme araç ve gereçleri ise en çok kullanılan malzemeler listesinde güvecin hemen arkasından gelir. Ancak yağlı kağıt kullanımının da küçümsenmeyecek boyutta olduğunu söylemeliyiz. Özellikle son zamanlarda kime sorsam yemeğin üzerini yağlı kağıtla kapatarak pişirdiğini söylüyor.
Yağlı kağıdı bazen içinde bir kuzu kaburgasıyla fırında, bazen de güvecin ağzını sımsıkı kapatırken görebilirsiniz. Çünkü yağlı kağıt sıkı dokusu nedeniyle yemeğin buharının dışarıya kaçmamasını sağlar. Bu sayede yemek buharıyla pişer ve böyle pişen yemeğin tadına doyum olmaz. Ancak bence fırın ve tava yemeklerine asıl tat veren, içlerine katılan bol sarmısaktır.

MARUL SALATASI

6 KİŞİLİK
HAZIRLAMA SÜRESİ 15 DAKİKA

MALZEME LİSTESİ
* 1 adet orta boy kıvırcık marul
* 1 demet maydanoz
* 2 çay kaşığı tuz
Sos için;
* Yarım su bardağı tahin
* 2 adet limonun suyu
* 4 diş sarmısak
* 2 yemek kaşığı süzme yoğurt
* Yarım su bardağı ılık su
* 2 çay kaşığı sumak
* 2 çay kaşığı tuz, kırmızı pul biber

YAPILIŞI
Kıvırcık marul yaprakları yıkanıp süzülür. İncecik doğranarak derin bir kaba aktarılır. Maydanoz da ayıklanıp yıkandıktan sonra incecik doğranarak marulun olduğu kaba eklenir. Üzerlerine tuz serpilen sebzeler ovalanarak yumuşatılır.
Diğer taraftan sos için, tahin orta boy bir kaseye aktarılıp üzerine limon suyu eklenir. Bir taraftan çatalla çırpılırken bir taraftan da üzerine dövülmüş sarmısak ilave edilir.
Süzme yoğurt ve ılık su da katılıp sos karıştırılmaya devam edilir. Tuz, kırmızı pul biber, sumak serpilip tekrar karıştırıldıktan sonra hazırlanan sos salatanın üzerine gezdirilip karıştırılır.
Salata, bir kenarda sosunu çekmesi için 5-7 dakika bekletildikten sonra üzerine sıvıyağ gezdirilir. Zeytin ve ince turp dilimleriyle süslenerek servise sunulur.
Yazının Devamını Oku