Sahrap Soysal

Ermeni mutfağı sohbetleri

5 Ekim 2010
Silvia ile Ermeni yemekleri üzerine yaptığımız sohbetten bir gün sonra hemen mutfağa girdik.

Ben oturdum yazdım, Koray fotoğrafları çekti, Silvia da belli başlı yemeklerini pişirdi. Çekim o kadar keyifliydi ki ben sürekli “a, zeytinyağlı dolma sizin değil demek ki” diyerek Silvia’yı kızdırmaya çalıştım.

Uzunca bir süredir asma yaprağı dolmasının Anadolu’ya girişini araştırıyordum. Zeytinyağlı dolmanın en lezzetlisini Ermeni bir komşumuzda yemiştim. Ama Ermenistan’ın Hrazdan şehrinde yaşayan Silvia, Ermenistan’da hiç zeytinyağlı dolma yapılmadığını, etli dolma yapıldığını söyleyince çok şaşırdım. Üstelik orada etsiz dolma pişirmek çok da ayıpmış.

Ayrıca Silvia zeytin yetiştiriciliği olmadığı için zeytinyağının hep dışarıdan geldiğini ve çok pahalı olduğunu da söyledi. Hele eskiden hep tereyağı kullanılırmış. Şimdilerdeyse ucuz olduğu için sıvıyağ kullanmaya başlamışlar.

Peki ben de dahil pek çok kişinin bildiği “zeytinyağlı dolmayı en iyi Ermeniler yapar” efsanesi yanlış mıydı? Bir yemek yazarı olarak cevabı hemen araştırdım ve buldum.

Yazının Devamını Oku

Affedersiniz, bir tarif rica etsem

4 Ekim 2010
Yüzlerce dergide binlerle ifade edeceğim kadar çok yemek tarifi yazmak, pişirmek ve fotoğrafını çekmek hiç de kolay değil. Kimi görsem, merhaba der demez hemen “affedersiniz, bir tarif rica edebilir miyim acaba” diye askıntı oluyorum. Kimse yüzüme bir şey söylemiyor ama eminim arkadaşlarım artık benden bezmiştir.
Ne zaman yemek konusu açılsa, hele bir de konu yemek kültürüyse neredeyse sabaha kadar konuşasım geliyor. Hemen o anda kulağımda annemin sesi yankılanıyor; “Çok konuştun, sus artık”. Sanki yanıma gelip bana kızacak ve bana bir çimdik atacak gibi hissediyorum. Buna meslek hastalığı değil de “yemek karasevdası” diyebilir miyim izninizle?
Ama Müge, Zeynep, Gülçin, Sengül, Esin, Alev, Meliha, görümcem Gülsen, ablam Sevgi gibi çok sıkı yemek araştırmacısı olan arkadaşlarım sağ olsunlar, dünyanın hangi ucuna giderlerse gitsinler benim için aldıkları bir tarifle dönerler. “Gezip gördüğün senin olsun, bana yediğini anlat” misali, her şeyi paylaşırlar. Zaten her şey paylaşıldıkça güzelleşir değil mi?
Affedersiniz, ilginç bir tarif biliyorsanız bana verir misiniz?

SENGÜL’ÜN CEVİZLİ TARTOLETİ

MALZEMELER
Tart hamuru için;
* 125 gr bitkisel margarin
* 4 yemek kaşığı tozşeker
* 1 paket vanilya
* 2 çay kaşığı kabartma tozu
* 2 adet yumurta
* Yaklaşık 3 su bardağı un
Karamel için;
* 25-30 adet ceviz içi
* 1 su bardağı tozşeker
* 1 su bardağı hazır süt kreması (200 ml)
* 2 yemek kaşığı su

YAPILIŞI
Oda sıcaklığında beklemiş olan margarini ve tozşekeri yoğurma kabına alın. Malzemeleri birbirine yedirinceye kadar karıştırın. Vanilya, kabartma tozu ve yumurtaları ekleyip karıştırmaya devam edin.
Unu da azar azar ekleyerek pürüzsüz ve kulak memesi yumuşaklığında bir hamur elde edinceye kadar yoğurun. Hamurun üzerini temiz bir bezle örtüp 20 dakika bekletin.
Hamuru un serpilmiş tezgahın üzerine alıp merdane yardımıyla yarım santim kalınlığında açın. Küçük tartolet kalıplarını hazırlayın.
Açtığınız hamurdan çay bardağı ağzıyla yuvarlak parçalar çıkarın. Bu hamurları yağlanmış tartolet kalıplarına bastırarak yerleştirin. Kenarlarını havuz gibi yükseltin ve bir kenarda bekletin.
Karamel sosu hazırlamak için, tozşekeri küçük bir tencerede iki yemek kaşığı suyla karıştırıp kısık ateşte pişirin. Şeker eriyip koyulaşmaya başlayınca (karamel rengi alınca) ocaktan alın. Üzerine hemen kremayı döküp yedirinceye kadar hızlı hızlı karıştırın.
Hazırladığınız karamelli kremayı tartoletlerin üzerine paylaştırın. Ceviz, badem ve fındıkla süsleyin.
Tartoletleri 5 dakika önceden ısıtıp 180 dereceye ve alt-üst konuma ayarladığınız fırında kenarları sarı-kahverengi oluncaya kadar, en az 20 dakika pişirip çıkarın. Soğuyunca servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Çin’de çeltik devrimi

2 Ekim 2010
Pirinç, üzeri suyla kaplı tarlalarda yetiştirilir.

Bu teknik, İ.Ö 3500 yıllarında Çinliler tarafından geliştirilmiştir. Elbette ki Çinliler bu yöntemi deneme yanılma yöntemiyle keşfetmişler. Önceleri pirinç de buğday gibi kuru toprağa ekilirmiş.
Çin’de yaşanan tarımsal devrim sonucunda bulunan bu yeni sistem, verimi ciddi oranda artırmış.
Bu yeni yöntemin de bazı olumsuz tarafları varmış tabii. Çeltik tarlası adı verilen bu tarlaları kaplayan suların devamlı değiştirilmesini sağlamak için büyük miktarda insan gücüne gereksinim duyulmaya başlanmış. Çin halkı da bu sorunu tarlalarını eğimli arazilere yerleştirerek çözmüş.
Set set düzenlenen tarlalarda suyun sürekli bir setten diğerine akması sağlanıyor. Ayrıca duru su sıtma mikrobu taşıyan sivrisineklerin yaşayıp çoğalmalarına uygun bir ortam sağladığı için, pirinç tarlalarında bulanık, çamurlu su kullanılıyor. Eğer işleyişte bir sorun çıkmazsa, yılda üç defaya kadar hasat toplanabiliyor.
Pirinç, kabuklu haliyle yendiğinde tam değeriyle beslediği için, arada sırada bu haliyle pilav yapıp, çeşitli sebzelerle tadını zenginleştirebilir, damağınızı alıştırabilirsiniz.

Bademli yoğurt tatlısı

Şurubu hazırlamak için, su ve tozşekeri orta boy bir tencereye koyup orta ısılı ateşte, arada sırada karıştırarak kaynatın.

Yazının Devamını Oku

Deli balı bilir misiniz

1 Ekim 2010
Acı bal, ağılı bal ya da zehirli bal diye bir şey duyduysanız, bu balın bir diğer adının ‘deli bal’ olduğunu da bilirsiniz herhalde.

Yaklaşık 100 gram kadar yendiğinde baş dönmesi, kusma, kızarıklık, halsizlik, ishal, nefes darlığı gibi zehirlenme belirtileri ortaya çıkaran bu balı “delirten” şeyse balı yapan arıların nektar aldığı bitki...
Bu bitki ‘orman gülü’ adıyla anılır ve dünyanın çeşitli yerlerinde pek çok türü vardır. Bitkinin pembe, sarı, mor açabilen çiçeklerinde bulunan bir maddenin insanlarda ve hayvanlarda yukarıdaki belirtilere neden olduğu biliniyor.
Belirtiler, balın hangi miktarda yendiğine ve başka nedenlere bağlı olarak bir saat de sürebiliyor, bir gün de.
Bu bal bazen yiyen canlının ölümüne bile neden olabiliyor.
Orman gülü, sevdiği iklimi ve toprak yapısını ülkemizin Karadeniz Bölgesi’nde bulduğu için çoğunlukla burada yetişiyor ve halk arasında konar, zifin ya da ağu gibi isimlerle anılıyor.  
Yukarıdaki bilgilerin kaynağı “Ballı Yazılar” kitabında yer alan birbirinden hoş, birbirinden aydınlatıcı makalelerden biri olan Deli Bal makalesi... Emeği geçen dört bilim insanına teşekkür ederiz.

Mercimekli pirinç pilavı

Mercimeği ve pirinci ayrı ayrı kaplarda üzerine çıkacak kadar sıcak suyla 30 dakika kadar bekletin. Soğanları incecik yemeklik doğrayın. Yağı ve soğanları geniş bir teflon tencereye koyun.

Yazının Devamını Oku

Amerikan mutfağı deyince

30 Eylül 2010
Amerikan mutfağı denince aklımıza önce ‘fast food’ geliyor değil mi? Hani şu çocuklarımızın ve gençlerimizin bayıla bayıla yedikleri, bir çırpıda hazırlanıp hemen yenen yemekler. Ne kadar onlara sağlıklı yemekler yedirmeye çalışırsak çalışalım, hamburger deyince akan sular duruyor. Aslında endişe etmekte pek de haksız sayılmayız. Amerikan halkının yaklaşık yüzde yirmi beşi aynı dertten muzdarip: Obezite.
Amerika çok sonra keşfedilmiş bir kıta olduğundan, kıtaya ait binlerce yıllık bir yemek kültüründen bahsetmek pek mümkün değil. Kıtaya özellikle Avrupa’dan giden insanlar doğal olarak kendi yemek kültürlerini de beraberlerinde götürmüşler. Yani, öyle tek bir Amerikan mutfağından söz etmek pek de mümkün değil.
Özellikle son zamanlarda ülkenin en önemli sorunlarından biri haline gelen obeziteyi aşmak için insanlar başka ülkelerin mutfaklarını denemeye başladılar. Çin, İtalyan, Fransız, İngiliz mutfağı derken Amerikalılar aslında tüm mutfakların kokusunu öğrenmişler. Farklı yemeklerin tadına bakmış olmalarının bir nedeni de tabii ki, Amerikalı denen insanların aslında Avrupa’nın çeşitli bölgelerinden gelip kıtaya yerleşmiş olmaları.
Peki ya ondan önce? Kıtanın yerlileri olan Kızılderililerin yemek kültürü nasılmış dersiniz? Doğayı kendine uydurmak yerine, kendini doğaya göre şekillenmeyi tercih eden Kızılderililer doğada buldukları otlarla ve çeşitli av hayvanlarıyla besleniyorlarmış. Doğal yaşamın ve beslenmenin doruklarından hamburger, cips ve kolaya... Kıtanın bundan sonraki yemek tarihi nasıl yazılacak bakalım.

Arpacık soğanlı tas kebap

6 kişilik
Hazırlama süresi 20 dakika
Pişme süresi 120 dakika

Malzeme listesi
· 500 gr dana kuşbaşı eti
· 4 çay kaşığı tatlı hardal
· 5 yemek kaşığı zeytinyağı
· 4 çay kaşığı tereyağı
· 3 adet orta boy havuç
· 20-25 adet arpacık soğan
· 1 yemek kaşığı domates salçası
· 5 yemek kaşığı üzüm sirkesi
· 2 adet kesmeşeker
· 2 çay kaşığı tuz, karabiber
· 6 su bardağı sıcak su

Yapılışı
Dana kuşbaşı eti derin bir kaba koyup üzerine hardal ve zeytinyağını ekleyin. Eti elinizle karıştırarak sosa iyice buladıktan sonra buzdolabında en az 1 gece bekletin. Arpacık soğanları soyun, büyük olanları ortadan ikiye bölün. (soğan parçaları en fazla kabuklu ceviz büyüklüğünde olmalı)
Havuçları, dış kısmını kazıyıp yıkadıktan sonra uzunlamasına ikiye bölün ve 2-3 santim boyunda dilimleyin. Diğer taraftan, hardal ve zeytinyağıyla marine ettiğiniz eti orta boy bir tencereye koyup üzerine tereyağını ekleyin ve tencereyi orta ısılı ateşin üzerine oturtun.
Eti tahta bir kaşıkla sürekli karıştırarak 5-6 dakika, suyunu bırakıp tekrar çekinceye kadar kavurun. Arpacık soğanları ve havuçları da tencereye aktarıp karıştırarak yaklaşık 5-6 dakika daha kavurun.
Salça, sirke, tuz ve karabiberi ilave edip kesmeşekeri katın. Sürekli karıştırarak 5-6 dakika daha kavurduktan sonra sıcak suyu tencereye aktarın. Birkaç kez daha karıştırıp etin suyu kaynayıncaya kadar pişirin.
Suyu kaynamaya başlayınca ocağın altını kısın. Yemeği kısık ateşte et parçaları iyice yumuşayıncaya kadar, en az 1,5-2 saat pişirin. Ocaktan alıp yanında pilav ve püreyle servise sunun.
Yazının Devamını Oku

Çinliler pirinci sever

29 Eylül 2010
Binlerce yıldan beri insanoğlunun temel besin kaynaklarından biri olan pirinç, tüm Güney ve Doğu Asya memleketlerinin vazgeçilmez gıdasıdır.

Çin mutfağının ana hatlarını pirincin yanı sıra, deniz ürünleri ve soya fasulyesinden yapılan çeşitli yemekler çizer.

Ancak Çinliler pirinci bizim gibi bol yağla tüketmezler. Onların bu yararlı bakliyatı tüketme şekli bol suda haşlamaktır. “Haşlayarak yediklerine göre bir bildikleri vardır” diyorsanız, haklısınız. Çünkü bir porsiyon haşlanmış pirinçte sadece 80 kilokalori vardır ve üstelik içindeki doğal tuzlar az olduğundan pirinç, vücuttan su atılmasına da yardımcı olur. 

Pirincin bu yönü vücudun su tutmamasına, dolayısıyla şişkinliklerin önlenmesine yardımcı olur. Yani, haşlanmış pirinç, kilo almak istemeyenler için ideal bir besindir.

Belki de Çinlilerin zayıf olmalarının sırrı da budur. Acaba Çinlilerin küçük tansiyonlarının hep normal seviyede kalmasını da pirinç mi sağlıyor? Ne dersiniz?

Mercimekli tarhana çorbası

Yazının Devamını Oku

Kaynağına göre bal çeşitleri

28 Eylül 2010
Tatlı, çok tatlı bir kitaptan, “Ballı Yazılar”dan yararlanarak baldan söz etmeye devam ediyoruz.

Dün, balın ne olduğuna kısaca bakmaya çalıştık. Bugün de bal çeşitlerinden bahsedelim diyorum.
Balı pek çok bakımdan çeşitlendirebiliriz.
Biz şimdi kaynağına göre, yani arıların nektarı nereden topladığına bakarak bal çeşitlerini özetlemeye çalışalım.
Kaynağına göre bal iki çeşittir: Çiçek balı ve salgı balı...
Arılar balı yapmakta kullandıkları nektarı, bitkilerin çiçeklerinden elde ederlerse ortaya çıkan bala “çiçek balı” denir. Ancak bazen nektar çiçeklerden değil, yaprak saplarından veya gövdelerinden çıkan salgılardan da elde edilebilir.
Arılar bazen de çam, ladin, meşe ve kayın gibi ağaçların üzerinde yaşayan böceklerin tatlı salgılarını toplayarak bal yaparlar.
İşte ülkemizde çok yaygın olarak tüketilen çam balı da “salgı balı”dır.

Yazının Devamını Oku

Bal nedir

27 Eylül 2010
Geçen hafta, Nilhan Aras’ın hazırladığı “Ballı Yazılar” kitabından bahsetmiş ve kitabı kaynak olarak kullanarak birkaç makale daha yazacağımı söylemiştim.

Şimdi sözümü tutuyor ve kitaptaki makalelerden yararlanmaya devam ediyorum.

Öncelikle balın aslında ne olduğuna bakalım diyorum...

Arıların çeşitli çiçek ya da salgılardan topladıkları nektarı birtakım fiziksel ve kimyasal değişikliklere uğratarak peteklere depoladıkları tatlı, koyu kıvamlı sıvıya bal diyoruz.

Bu muhteşem besin maddesini yapmakta pay sahibi olan bitkiler ve arılar arasındaki ilişki doğanın ne kadar mucizevi bir yapı olduğunu bir kez daha kanıtlar nitelikte.

Yazının Devamını Oku