Dün sayfada yer kalmayınca, devamını yazmak bugüne kaldı... Ben çocukken, ramazan akşamları pek keyifli geçerdi bizim mahallelerde. Ramazanların en önemli özelliği, diğer günlerden daha fazla sokakta kalabilmemizdi.
Anne-babaların teravih namazı ve sonrasında yaptıkları çaylı toplantılardan yararlanarak saatlerce sokakta kalırdık.
Biraz büyüdüğümüzde sahur için her gün birimizin evinde toplandığımızı hatırlıyorum. İftardan kalmış pideleri ısıtır, yanına peynir, zeytin çıkarır ağırlardık birbirimizi.
Dışarıda, evden getirdiğimiz yemekle ağaç altında iftar yaptığımız günler de olmuştur tabii...
Bazen, sahip oldukları imkânlar bir yana, şimdiki çocuklar şanslı mı, şanssız mı diye düşünüyor ve cevabı bir türlü bulamıyorum...
CEVİZLİ HURMA TATLISI
Sıvıyağ, süt, toz şeker ve irmiği derin bir yoğurma kabına koyup karıştırın. Unu ve kabartma tozunu yavaş yavaş ilave ederek kulak memesi yumuşaklığında bir hamur elde edinceye kadar yoğurun.
Şimdiki çocukların en önemli eksikliği ‘mahalle hayatı’ gibi geliyor bana. Çağın onlara verdiği oyuncaklarla, yani bilgisayarlarıyla fazlaca meşgul olduklarından dışarıya, top oynamaya ya da ip atlamaya çıkmıyorlar artık.
Oysa ne güzeldir mahalle arkadaşlıkları. Yaşıtlarınızla paylaşacağınız ne çok şey vardır o yaşlarda. Oyunlar, çay sohbetleri, ağaç altı sabahlamaları, masum çocukluk aşkları hep mahallede yaşanır.
Hem anne-babanızın gözünün önündesinizdir, hem alabildiğine özgür.
Ramazan akşamları da bir başka geçer mahalle arkadaşlıklarının olduğu yerde...
Yarın size çocukluğumun ramazan akşamlarından bahsedeceğim. Tatlı, mutlu ve biraz haylaz ramazan akşamlarımızdan.
NAR EKŞİLİ KARIŞIK DOLMA
Biberleri ayıklayıp kapaklarını koparmadan temizledikten sonra yıkayın. Zeytinyağı ve yemeklik doğranmış soğanı bir tencereye koyup orta ısılı ateşte, sürekli karıştırarak 5-6 dakika kavurun.
Karışım bir tel çırpıcı ya da mikser yardımıyla çırpılırken tozşeker katılır ve çırpmaya 2-3 dakika daha devam edilir.
Üzerine un, irmik, vanilya ve kabartma tozu ilave edilip çırpılarak iyice karıştırılır.
Bu kek hamuru sıvıyağla iyice yağlanmış 20-25 santim çapındaki borcam ya da kek kalıbına aktarılır.
5 dakika önceden ısıtılıp 180 dereceye ayarlanmış fırında üzeri kahverengileşinceye kadar, en az 30-35 dakika pişirilir. Çıkarılıp soğuması için kenarda bekletilir.
Şerbetin hazırlanması için tozşeker ve su küçük bir tencereye koyulup orta ısılı ateşin üzerine oturtulur.
Arada sırada karıştırılarak kaynayıncaya kadar pişirilir.
Ocağın altı kısılıp limon suyu ilave edildikten sonra 5 dakika daha kaynatılır ve ocaktan alınır.
Bu maniyle başlar “Karagöz ve Hacivat”. Ama önce anlatılacak konuya pek ilintili olmayan ilginç gölgeler geçer perdeden.
Fonda ise mutlaka bir müzik çalar.
Bu başlangıç bölümü, bir ucuna gerilmiş sigara kağıdı bağlanan “nareke” adındaki kamış düğün cırlak sesiyle sona erer.
Tef eşliğinde Hacivat çıkar sahneye ve onun giriş manisini söylemesiyle de oyun başlar.
İkinci aşamada Hacivat, perde gazeline başlar. Bu gazelde mutlaka hem felsefi hem de siyasi bir tema vardır.
Daha sonra Hacivat, uyaklı bir beyit daha söyler ve nihayet Karagöz perdede belirir. Hacivat’la bir itiş-kakış... Hacivat kaçar. Karagöz yere uzanır ve başlar Hacivat’a verip veriştirmeye.
Oyun, yan karakterlerin de katılımıyla, ön planda Hacivat’la Karagöz’ün, iki farklı kültürün örneği olan iki kahramanın, didişmesiyle sürer gider...
Ramazan pidesi olarak bildiğimiz ve ekmek hamurunun biraz daha cıvık olanından yapılan pide, ekmek hamurundan farklı olarak fırının kapağı açık pişirilir.
Eskiden fırınlar ramazan ayına özel hamurkâr ve pişirici tutarlarmış. Bun kişiler, bir ay için çeşitli bölgelerden getirtilir ve bir ay sonunda “dolgun” bir ücret almış olarak evlerine dönermiş.
Zaten öyle her fırın pide yapamazmış. Fırınların bazıları yalnızca ekmek, bazıları ise yalnızca pide yapabiliyormuş 17. yüzyıl İstanbul’unda. Birbirlerinin işini yapan fırınlar ceza alıyormuş.
Evliya Çelebi’ye göre o yıllarda İstanbul fırınlarında çalışan kişi sayısı da 10 bini buluyormuş.
Dünden bugüne değişen onca şey var ramazanlara dair. Değişmeyen nadir şeylerden biri de iftariyeliklerin sultanı olan ramazan pidesi...
ZEYTİNYAĞLI BAMYA
Bamyaları yıkayın ve kağıt havlu üzerine alıp kurulayın. Tepelerini bıçakla külah şeklinde sivrilterek temizleyin. Bamyaları limon suyu ve soğuk su dolu bir cam kaba alıp bekletin.
Çeşit çeşit yemekle donattığımız sofralardan biraz “ağır” kalkıyoruz. “Bir daha bu kadar yemeyeceğim” deyip ertesi akşamki iftar sofrasında “yine fazla kaçırdım” demek kimseye yabancı değildir sanırım.
Yalnızca ramazanda değil, genel olarak biraz fazla kaçırılmış öğünlerin can simidi içeceğidir soda. Aslında yararlarını göz önüne aldığımızda, sodanın hak ettiği kadar popüler olmadığı düşünülebilir.
Bir kere, soda yüksek miktarda bikarbonat içerdiği için midedeki fazla asidi boşaltıyor ve bu sayede yanma ve ekşime hissini yok ediyor. İçerdiği kalsiyumla menopoz dönemindeki kadınlarda kemik erimesi riskini aza indiriyor.
Sodada bulunan kalsiyum sadece kemikler için değil, kas kasılmalarını düzenlenmesi, sinir uyarılarının taşınması için de vazgeçilmez öneme sahiptir.
Magnezyum yönünden de çok zengin bir içecek soda. Bu yüzden de soda tüketimi fazla olan ülkelerde kalp krizine bağlı ölümlerin sayısı daha az.
Sodanın yararlarını sıralamaya devam edersek liste uzayıp gider. Ama dediğimiz gibi, soda bu kadar yararlı olmasına rağmen diğer gazlı içeceklerle rekabet edemez durumdaydı. “Durumdaydı” diyoruz, çünkü çeşitli firmaların meyve aromalı soda üretmeye başlamasıyla durum biraz değişti.
Şimdi, elma, muz, limon, şeftali, vişne, çilek aromalı sodalar süslüyor, alışveriş yaptığımız marketlerin raflarını ve meyveli soda da artık küçükten büyüğe herkesin en çok sevdiği meşrubatlar arasında.
Peynirli sahur çorbası