Rahmi Turan

20 milyon Çinli Müslüman!

8 Temmuz 2010
ÇİN’de, Uygur Türkleri de dahil olmak üzere, 56 etnik grup var. Çin gezimizde, her dine mensup insanların, birbirlerinin inançlarına saygı göstererek yaşadığını, kimsenin kimseye karışmadığını gördük.
Ateistler, Budistler, Hindular, Müslümanlar, Hıristiyanlar, Taoistler vs... Çinli Müslümanların sayısı 20 milyon.
Çinlilerin “Sondan ikinci küçük eyaletimiz” dedikleri Xining kenti 5.5 milyon nüfusa sahip... Onların küçük dedikleri bu... Bizim ölçülerimize göre büyük bir kent.
Xining Camii, 700 yıllık büyük bir yapı. Cami imamının adı Hacı Muhammed... Müslüman olmadan önceki adı Hu Deng Wen imiş.
* * *
İmam Hacı Muhammed’in dediğine göre, yalnız Xining eyaletinde 1300 cami var.
Merkezdeki camide her gün 4 bin Müslüman Çinli namaz kılıyor. Cuma günleri ise, bir futbol sahasından büyük olan avlu, namaz kılan on binlerce Çinli Müslüman’la dolup taşıyor. Hacı Muhammed “Cuma namazına katılan din kardeşlerimizin sayısı 40 bini geçiyor” dedi.
Muhalefetin olmadığı Çin’de, ülkeyi Çin Komünist Partisi yönetiyor ve parti din özgürlüğüne büyük önem veriyor. Diyorlar ki:
“Kimseye baskı yok! Biz ülkede herkesin inancını serbest bıraktık. Dinin önemini biliyoruz. Bizim kuşağın diktiği ağacın gölgesinde gelecek kuşaklar serinleyecek.”
Türkiye’de, bir türlü içimize sindiremediğimiz laik düzeni “Komünist Çinliler” çoktan kurmuş bile... Kavgaların anlamsızlığını anlatan bir Çin atasözü:
“Neden birbirimizi öldürüyoruz ki? Biraz beklesek zaten kendiliğimizden öleceğiz!”
* * *
Pekin’de “Yijin Yuan Muslim Restaurant”a gittik. Türkçesi “Yeni Nesil Müslüman Lokantası” imiş... Domuz eti yok ama şarap dahil her şey var.
Çin uzmanı olan TÜTAV Başkanı Kemal Baytaş anlattı:
“Ben Çin’e sık sık gelirim. Birkaç yıl önce, bir lokantada önümüze getirilen içki şişesini görünce şoke olduk! Şişenin içinde ölü bir yılan vardı. ‘Bu nedir? Bu yılan suyu ne yapılır?’ diye şaşkınlıkla sorunca, Çinli yaşlı kadın lokantacı ‘Ben size en güzel ikramımı yaptım. Bu içki insana enerji verir, vücudu dinç yapar, her şeyi güzel gösterir’ dedi.
Heyetteki arkadaşlardan biri, yaradana sığınıp yılanlı içkiden bir yudum aldı, sonra Çinli kadına bakarak ‘Haklısınız bayan’ dedi ‘Bir yudum içince sizi güzel görmeye başladım’.
Yine bir Çin lokantasında ilginç bir olay yaşandı. Önümüze tabaklar içinde börekler getirilmişti. Arkadaşlardan biri böreği afiyetle yedikten sonra sordu:
‘Çok leziz bir şey. Adı nedir bunun?’ Çinli cevap verdi: ‘Köpek işemesi böreği’.
‘Köpek işemesi mi?’ diyen arkadaşımız, ağzındaki son lokmayı yutamadı!
Çinlilerin yemek felsefesi ilginç... Diyorlar ki:
Biz, havada uçan her şeyi yeriz, uçaktan başka...
Biz denizde yüzen her şeyi yeriz, denizaltıdan başka...
Biz karada 4 ayaklı her şeyi yeriz, masadan başka!”
* * *
Çinliler, gece-gündüz karıncalar gibi çalışıyor. Hep üretiyor, üretiyorlar. Hedefleri, 2011 yılında Amerika gibi dünya devini tahtından indirmek!
Başarılarının formülü: Çalışmak, çalışmak, yine çalışmak!
Çin atasözü: “Bir kişiye balık verirsen, o gün karnını doyurursun ama balık tutmasını öğretirsen, her gün karnını doyurursun!”
Çinli devlet adamları, halklarına balık tutmayı öğretiyor.
Yazının Devamını Oku

Çinliler, Türkiye’de ikiz doğurur mu?

5 Temmuz 2010
“ÇİNLİLERİN karnı doydu... Ev, araba sahibi oldular, şimdi turizm ihtiyacı başladı. İnsan istekleri bitmiyor. Biz ne kadar kalkınırsak kalkınalım, insanlarımız daha fazlasını istiyor!”

Bu sözler, Çin’in Uluslararası Dostluk Derneği Başkanı Zhou Muyao’ya ait.

Muyao, eskiden açlık sıkıntısı çeken Çin halkının artık zenginleştiğini belirterek “Yavaş yavaş dünyaya açılacaklar. Turizmle dünyayı tanıyacaklar. Merak ettikleri ülkelerden biri de Türkiye” dedi.

Zhou Muyao, Türk-Çin Dostluk Derneği ve Türk Tanıtım Vakfı Başkanı Kemal Baytaş’a, Çin hükümetinin turizmi desteklediğini ve Çin halkının biriktirdiği paraları harcamasını istediğini belirterek şöyle dedi:

“İnsanlarımızın paraları bitmeli ki, Çin’e dönüşte daha hırslı çalışıp daha çok üretsinler. Çin halkı paralarını harcamazsa ‘Nasıl olsa paramız var’ diye hırsları azalır, iyi çalışmazlar ve çok üretemezler, ülkemiz büyük zarar görür. Bu yüzden devlet, Çin halkının dünyayı gezip başka ülkeleri tanımasını destekliyor.”* * *

Yazının Devamını Oku

Çin’de Türk izleri!

4 Temmuz 2010
ÇİN’in gökdelenlerle dolu görkemli kenti Şanghay’da EXPO 2010 Fuarı devam ediyor.

EXPO’da, 2000 metrekarelik bir alanı kaplayan Türk Pavyonu, “Medeniyetler Beşiği Anadolu”yu anlatıyor.
EXPO, İngilizce “Exposition” sözcüğünün kısaltılmışıdır. Türkçe “Uluslararası sergi” anlamına geliyor. 156 yıldır düzenlenen EXPO, Olimpiyat ve Dünya

Kupası’ndan sonra dünyadaki en büyük organizasyondur.
156 ülkenin katıldığı fuarda Türk Pavyonu, en çok ziyaret edilen 5’inci pavyon.
* * *
Türk Tanıtım Vakfı ve Türk-Çin Dostluk Derneği üyeleri olarak 6 kişilik bir heyet halinde Çin’de gezdik. Vakfın ve derneğin Başkanı Kemal Baytaş’ın hiçbir resmi

sıfatı olmadığı halde Çin’in her yanında üst düzey devlet görevlisi gibi birinci sınıf törenle karşılandığını gördük. Çinliler Türk dostluğuna büyük önem veriyor ve

bu dostluğu geliştirmeye çalışan Kemal Baytaş’ı el üstünde tutuyor.

Yazının Devamını Oku

Londralı gözüyle Bodrum!

1 Temmuz 2010
LONDRA ’da yaşayan gazeteci bir arkadaşım var... “Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur” denir ya... Ona Bodrum’da rastladım...<br><br>Sürekli İngiltere’de yaşadığı için Türkiye’deki olaylara farklı bakıyordu. Kısa bir hoşbeşten sonra “Eee, nasıl buldun Türkiye’yi, Bodrum’u?” diye sordum.
“Türkiye için henüz konuşamam. Çünkü incelemem lazım. Fakat Bodrum hakkında söyleyecek çok sözüm var. Bir aydır burada yaşıyorum, ilçenin her yanını karış karış gezdim” dedi.
“Anlat bakalım!” dedim.
 “Anlatacaklarım hoşuna gitmeyebilir. Çünkü sen eskiden Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon’un lehine yazılar yazmıştın.”
 “O seçimden önceydi” dedim “Aradan bir yılı aşkın zaman geçti. Eleştirilecek bir yan varsa, onu da yazmalıyız. Objektif gazetecilik budur.”
40 yıllık gazeteci dostumuz başladı anlatmaya...
* * *
“İyi bir yaz tatili ümit ederek ailece Londra’dan Bodrum’a geldik. Londra’nın düzenine alıştıktan sonra, Bodrum’da birçok şey garip geliyor insana...
Müjdeler olsun, Bodrum Belediyesi artık bilgisayarlarınızda (e) oluvermiş..
Eeeeee diyebilirsiniz. Özetlersek (e) bir elektronik kolaylık esasında. Ama işin içine Bodrum Belediyesi karışınca, hiç şüpheniz olmasın tam bir eziyet!
Diyelim ki, Bodrum Belediyesi’ne bir soru soracaksınız. Hemen girin e-Bodrum Belediye sitesine, sizin onlara sadece bir sual sorabilmeniz için, önce onların sizden istediği 30 kadar soruya cevap vermeniz gerekecek. Yani kayıt olmanız şartı ile soru sorabiliyorsunuz. Ya da benim gibi, Başkan Mehmet Kocadon’u telefonla arayabilirsiniz, on defa bile olsa telefon numaranızı da bırakabilirsiniz. Ama neticede, Sayın Kocadon, devamlı toplantıdadır. Kendisine ulaşmak imkânsızdır. Vatandaşından ve gazeteciden kaçan bir belediye başkanı olur mu? Oluyor demek ki!
Bence, Bodrum Belediyesi (e) Bodrum olacağına, herkesin ağızlarını bir karış açarak ‘hayret nidaları içeren’ (aaaaaa-Bodrum) olması daha hayırlı olurdu.
Bu Bodrum Belediyesi ne yazık ki, kendisine 5 km. mesafedeki Torba Beldesi’ne de bakıyor. Gelin birlikte ‘Aaaa!’ diyerek, benim oturduğum Torba’da bir tur atalım...”
* * *
 “Sahil şeridinde vatandaşların denize girebileceği her bir karış yer lokantalar tarafından tutulmuş. Onların şezlonglarına oturacaksınız ve bir şeyler içerek para ödeyeceksiniz denize girmek için. Bir tek halk plajı var ki, çöplükten geçilmiyor. Her yanı pislik içinde. Sahil şeridini bir-iki kilometre geçince dehşet bir manzara! Adam denizin içine iki tane villa oturtmuş! Üstelik bu e-Bodrum Belediye de oraya su ve elektrik götürmüş!
Bir belediye düşünün ki, kendi kapısı önündeki parkı bile kontrol edemez hale gelmiş, insanların oturması gereken tahta kanepelerin önünde, sürüyle motosiklet park etmiş. Yorgun turistler taşlar üzerinde oturuyorlar. Sıkı durun... Bodrum Belediyesi, İçişleri Bakanlığı’na bir öneride bulunuyor:
 ‘Tüm Bodrum beldeleri bir tek Bodrum Belediyesi’ne bağlansın!’
O zaman ben de Sayın Bay Kocadon’a ‘koca bir dilekçe’ hazırlıyorum. Deniz ortasında villa yapmak için gereken izin herkese verilsin. Tam bir rezalet olan, deniz ortasındaki villanın bütün fotoğrafları elimdedir, dileyen yetkiliye memnuniyetle takdim ederim.”
İşte, 40 yıllık gazeteci Bora Paran’ın gözlemleri özetle böyle...
Yazının Devamını Oku

Atatürk’ün Meclis konuşmaları

28 Haziran 2010
ATATÜRK, hem eşsiz zaferler kazanan muhteşem bir komutan, hem de büyük devrimler yapan emsalsiz bir devlet adamıdır.

Atatürk, Meclis’in açık ve gizli oturumlarında neler konuşmuş, neler söylemiştir? Tarihin akışını değiştiren konuşmalarda neler söylemiştir?

Bu konuda basılmış çok kitap vardır ama bugünkü kuşaklar bunları anlamakta zorlanıyorlar.

Yalçın Toker’in birinci cildi 3 ay önce, ikinci cildi yeni basılan “Atatürk’ün Açık ve Gizli Celse Meclis Konuşmaları” kitapları bunlardan farklı.

* * *


Yazının Devamını Oku

Fıkra deyip geçme!

27 Haziran 2010
BU fıkra komşumuz İran için yazılmış... İranlı yazar Daryus Şayegan’ın “Yaralı Bilinç” adlı kitabında yayınlanan fıkra şöyle: Yıllarca ülkesinden uzak kalmış bir adam, İran’a döndüğünde ülkesine kavuşmanın heyecanı içindedir. Evine gitmek için Tahran Havaalanı’nda bir taksiye biner. Yarı yolda şoföre, ilk tütüncüde durmasını söyler. Şoför sorar:
“Tütüncüde ne yapacaksınız beyim?”
“Sigaram kalmamış... İki paket sigara alacağım.”
“Alamazsın beyim, sigarayı artık camide satıyorlar!”
“Camide mi satıyorlar? Yahu, cami Allah’ın evidir, oraya ibadet etmeye gidilmez mi?”
“Hayır beyim! İbadet etmek için artık üniversiteye gidiliyor.”
“Peki, o zaman öğrenim nerede yapılıyor?”
“Öğrenim hapiste yapılıyor beyim!”
“Hapiste hırsızlar, soyguncular yok mu?”
“Onlar artık mecliste beyim!”
¡ ¡ ¡
Yine komşumuz İran’dan bir hikâye... Humeyni devriminin daha tam yerleşmediği dönemde, laikliği savunanlara karşı, onları yatıştırmak için, İranlı mollalar şöyle diyorlarmış: “Biz laiklerin hakkını da koruyacağız. Laikliğin güvencesi biziz!”
Sonra olanlar malum... Şeriatın en katı şekliyle uygulandığı bir ülke oldu İran...
Kümese müdür aranıyormuş. Başvuranlar arasında tilki de varmış...
Kalıbına kıyafetine bakıp, tilkiyi çok beğenmişler ve tavuk kümesine göz kulak olması için işe almak istemişler... “Ne ücret istiyorsun?” diye sorulunca tilki kıkır kıkır gülerek: “Vallahi, ben gülmekten söyleyemeyeceğim, siz ne verirseniz verin” demiş!
¡ ¡ ¡
Yabancı bir diyarda, ülkelerini batıran yöneticiler, öfkeli halkın gazabından kurtulmak için kaçacak ülke arıyorlarmış... Uzun uzun araştırdıktan sonra Türkiye’ye sığınmaya karar vermişler... Yakınları merakla “Neden Türkiye?” diye sormuş. Cevap vermişler:
“Çünkü yeryüzünde memleketlerini batırdıkları halde el üstünde tutulan yöneticilerin bulunduğu tek ülke Türkiye’dir. Orada güvende olacağız!”
¡ ¡ ¡
Politikacılar atıp tutuyor ya... Cüneyt Arcayürek anlatıyor:
“Adam kürsüde ‘Bizim oralarda öyle atlar vardır ki, başı doğuda, gerisi batıda...’ derken dinleyenlerden biri atılmış:
“Yahu, ata yürüyecek yer bırakmadın!”
¡ ¡ ¡
Yoksul bir kızın anası-babası ölmüş, kız ortalıkta kalıvermiş. Komşuları kıza akıl vermişler:
“Ağaya git, eşek iste, sana bir eşek versin. Eşekle su taşır, geçinir gidersin.”
Kız, ağaya gidip eşek istemiş. Ağa şöyle bir durum değerlendirmesi yaptıktan sonra kıza:
“En iyisi, seni evlendireyim” demiş “Bir koca beş eşeğe bedeldir!”
¡ ¡ ¡
İnsanlar neden korkarlar? Bu konuda söylenmiş güzel sözler var:
“İnsanların çoğu konuşmaktan korkuyor, başına dert açmaktan korktuğu için...”
“Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için...”
“Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için...”
“Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için!”
Yazının Devamını Oku

‘Ordu, Siviller ve İhanetler’

24 Haziran 2010
KURTUL Altuğ, gazetecilik mesleğinin duayen isimlerindendir ve başarılı, velût bir yazardır.

Demirel’in Zincirbozanlı yıllarını anlatan “Demokrasinin Yaralı Yılları” ve Ecevit’in çöküşünü hikâye eden “Umudun Tükenişi” önemli eserleri arasındadır.

Şimdi, önemli bir kitaba daha imza attı: “Ordu, Siviller ve İhanetler”.

Cumhuriyet tarihimizde görülmemiş, hatta bırakınız görülmeyi, hiç akla bile getirilmemiş bir süreci yaşadığımız şu günlerde Kurtul Altuğ, güncel olayları cesaretle inceliyor, ortaya çıkan adaletsizlikleri belgeleriyle anlatarak: “Bakalım tarih, bu hazin durumdan bizi nasıl çekip çıkaracak ve bu vebal kimlerin sırtında en büyük kambur olarak kalacak?” diyor. (Toplumsal Dönüşüm Yayınları)

TÜRKLER NASIL MÜSLÜMAN OLDU?

Yazının Devamını Oku

Rusya’da Türk başarısı

21 Haziran 2010
“ZOLOTAYA kolesnitsa.”

Yukarıdaki sözler Rusça “altın araba” anlamına geliyor. Daha doğrusu “altın at arabası”
  
Bu, Rusya’da aynı zamanda çok önemli bir ödülün adı.

Rusya Federasyonu’nda, ulaştırma sektöründeki en iyilere “Zolotaya Kolesnitsa” ödülü veriliyor.

Rusya’nın ulaştırma alanındaki “Oscar” ı sayılan bu ödülü Rus firmalarından birinin kazanması çok doğal... Peki, Rusların arasına bir Türk firmasının girip, büyük ödülü kazandığını biliyor muydunuz?

Yazının Devamını Oku