LONDRA ’da yaşayan gazeteci bir arkadaşım var... “Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur” denir ya... Ona Bodrum’da rastladım...
Sürekli İngiltere’de yaşadığı için Türkiye’deki olaylara farklı bakıyordu.
Kısa bir hoşbeşten sonra “Eee, nasıl buldun Türkiye’yi, Bodrum’u?” diye sordum. “Türkiye için henüz konuşamam. Çünkü incelemem lazım. Fakat Bodrum hakkında söyleyecek çok sözüm var. Bir aydır burada yaşıyorum, ilçenin her yanını karış karış gezdim” dedi. “Anlat bakalım!” dedim. “Anlatacaklarım hoşuna gitmeyebilir. Çünkü sen eskiden Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon’un lehine yazılar yazmıştın.” “O seçimden önceydi” dedim “Aradan bir yılı aşkın zaman geçti. Eleştirilecek bir yan varsa, onu da yazmalıyız. Objektif gazetecilik budur.” 40 yıllık gazeteci dostumuz başladı anlatmaya... * * * “İyi bir yaz tatili ümit ederek ailece Londra’dan Bodrum’a geldik. Londra’nın düzenine alıştıktan sonra, Bodrum’da birçok şey garip geliyor insana... Müjdeler olsun, Bodrum Belediyesi artık bilgisayarlarınızda (e) oluvermiş.. Eeeeee diyebilirsiniz. Özetlersek (e) bir elektronik kolaylık esasında. Ama işin içine Bodrum Belediyesi karışınca, hiç şüpheniz olmasın tam bir eziyet! Diyelim ki, Bodrum Belediyesi’ne bir soru soracaksınız. Hemen girin e-Bodrum Belediye sitesine, sizin onlara sadece bir sual sorabilmeniz için, önce onların sizden istediği 30 kadar soruya cevap vermeniz gerekecek. Yani kayıt olmanız şartı ile soru sorabiliyorsunuz. Ya da benim gibi, Başkan Mehmet Kocadon’u telefonla arayabilirsiniz, on defa bile olsa telefon numaranızı da bırakabilirsiniz. Ama neticede, Sayın Kocadon, devamlı toplantıdadır. Kendisine ulaşmak imkânsızdır. Vatandaşından ve gazeteciden kaçan bir belediye başkanı olur mu? Oluyor demek ki! Bence, Bodrum Belediyesi (e) Bodrum olacağına, herkesin ağızlarını bir karış açarak ‘hayret nidaları içeren’ (aaaaaa-Bodrum) olması daha hayırlı olurdu. Bu Bodrum Belediyesi ne yazık ki, kendisine 5 km. mesafedeki Torba Beldesi’ne de bakıyor. Gelin birlikte ‘Aaaa!’ diyerek, benim oturduğum Torba’da bir tur atalım...” * * * “Sahil şeridinde vatandaşların denize girebileceği her bir karış yer lokantalar tarafından tutulmuş. Onların şezlonglarına oturacaksınız ve bir şeyler içerek para ödeyeceksiniz denize girmek için. Bir tek halk plajı var ki, çöplükten geçilmiyor. Her yanı pislik içinde. Sahil şeridini bir-iki kilometre geçince dehşet bir manzara! Adam denizin içine iki tane villa oturtmuş! Üstelik bu e-Bodrum Belediye de oraya su ve elektrik götürmüş! Bir belediye düşünün ki, kendi kapısı önündeki parkı bile kontrol edemez hale gelmiş, insanların oturması gereken tahta kanepelerin önünde, sürüyle motosiklet park etmiş. Yorgun turistler taşlar üzerinde oturuyorlar. Sıkı durun... Bodrum Belediyesi, İçişleri Bakanlığı’na bir öneride bulunuyor: ‘Tüm Bodrum beldeleri bir tek Bodrum Belediyesi’ne bağlansın!’ O zaman ben de Sayın Bay Kocadon’a ‘koca bir dilekçe’ hazırlıyorum. Deniz ortasında villa yapmak için gereken izin herkese verilsin. Tam bir rezalet olan, deniz ortasındaki villanın bütün fotoğrafları elimdedir, dileyen yetkiliye memnuniyetle takdim ederim.” İşte, 40 yıllık gazeteci Bora Paran’ın gözlemleri özetle böyle...