Kanat Atkaya

Corto Maltese nereye, ben oraya

31 Mart 2012
Dünyayı bir tımarhane olarak görenlerin kahramanıdır Corto Maltese. 1999’da Dost Yayınları’ndan çıkmıştı maceralarının Türkçesi. Şimdi NTV Yayınları yeniden basılıyor. Bu kez küçük boy, kuşe kağıda ve renkli

Corto Maltese ile bir maceraya çıkmak ne sağlam harekettir.
Yol yakınken uyarmak isterim; mutluluk, servet, zafer peşindeyseniz bu maceraya hiç çıkmayın, derim.
Corto asla ‘tam olarak’ bunların peşinde değildir.
Kaderini hap kadar çocukken bir usturayla çizmiştir.
Avucunda kader çizgisinin olmadığını görünce, babasının usturasıyla avucuna bizzat kazımıştır.
Denizcidir ve daha pek çok şey...
Anti-kahraman olarak anarlar ya, gülerim.

Yazının Devamını Oku

Politik turlar, cehennem tatilleri

29 Mart 2012
MEMLEKET sınırları içinde fikir yumurtlayan, tutarlılık(!), isabetli analiz(!) gibi özellikleriyle beni benden alan yazarları dışarıda bırakarak...

“Nalıncı keseri”nin bir üst modeli olarak hadiseleri kendine değil de yaranmak istediği kitleye, lidere, partiye, cemaate, derneğe yontan “nalıncının keseri”ne dönüşen yorumcuları dışarıda bırakarak...
Gerçekten “komik” yazarları listelemem gerekseydi...
P.J. O’Rourke’u ilk sıraya koyardım.
Okurken yüksek sesle gülmemi sağlayan bir yazardır.
Amerikalı gazeteci/yazar P.J. O’Rourke’u Rolling Stone’da yayınlanan yazılarıyla tanıdıktan sonra kitaplarına balıklama dalmıştım 1990’larda.
En sevdiğim kitabı da “Holidays In Hell” (‘Cehennem Tatilleri’ diyelim) olmuştu.

Daha önce çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmış röportajlarından derlemişti bu kitabı P.J. O’Rourke.

Yazının Devamını Oku

Ballı iş vesselam

27 Mart 2012
BALLI bir iş olduğu kesin şu bal işinin.

Vatan’ın başarılı muhabiri Kenan Butakın’ın “Arısız bal” başlığıyla yayınlanan haberi resmi çok net şekilde ortaya koyuyor.
* * *
Önce balda “arı vesayeti”nin memlekette nasıl kalktığına bakalım:
“Türkiye’de bal furyasının yaşanmasının nedeni 2002 yılına dayanıyor.
Bu tarihte ‘Nişasta Bazlı Şeker’ üretiminin kotası yüzde 7.5’ten yüzde 15’e çıkarıldı.
Bu tarihten sonra mısır şurubu neredeyse bal üretiminin en önemli malzemesi haline geldi.
Öyle ki ‘arı’ya bile gerek olmadığı ortaya çıktı.”

Yazının Devamını Oku

Erken uyarı

26 Mart 2012
G.SARAY, 12. dakikada Melo’nun yakaladığı pozisyon dışında rakibine neredeyse hiç rahatsızlık yaşatmadığı bir ilk yarı oynadı.

Doğruları yapan, maça hem taktik hem de mental açıdan daha hazır olan taraf rakip Trabzonspor’du. Hem doğru oynadı, hem de G.saray’ı yanlış oynamaya sevk etti. Gerektiğinde oyunun, gerektiğinde bizzat rakibinin tansiyonunu yükselten taraf Trabzon ekibiydi.
Selçuk’a nefes alacak alan tanımayan Zokora başta olmak üzere ilk yarıda bütün oyuncuları görevlerini layıkıyla yerine getirdi.

***

G.Saray, kritik pozisyondaki çarkların dönmesi durumunda mükemmel çalışan, çalışabilen bir makine.
Defansta Ujfalusi, ortada Melo ve/veya Selçuk, ileride muhakkak Elmander... Parçalardan biri eksildiğinde zorlanıyor makine. Bu maçta Baros/Necati’yi değerli ve etkili kılan elemanın Elmander olduğu net bir şekilde ortaya çıktı mesela.
Savunmayı en uç noktada başlatan, rakibi yıldıran, arkadaşlarına zaman ve alan avantajı sağlayan, gol üretiminin ötesinde değer katan Elmander olmayınca makine dağılabiliyor, dağılıyor.

***

İkinci yarıda, kaybedeceğinin üç puandan fazla olduğuna biraz daha uyanmış bir G.Saray vardı.

Yazının Devamını Oku

Tutukluluktan mezuniyet

25 Mart 2012
ÜZERİNDE “Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma Hatırası” yazan ve kesilmiş limon, kitap, kalem, şemsiye çizimleriyle süslenen siyah perdenin önünde beliren gençlerin hazırladığı klibe “kulak veriyoruz”:

“Ne zaman mı tutuklanmayı düşünüyorum? Zaman zaman...”
“Yarın, belki yarından da yakın!”
“Mümkün olan en kısa zamanda tutuklanmayı düşünüyorum.”
“Rus klasiklerine başladığım zaman...”
“Evde ne kadar ders notu, kitap, dergi, plastik boru varsa hepsini yaktım, imha ettim ve bu sayede tutuklanmayacağımı düşünüyorum.”
“Valla, kafamda belli bir tarih yok...”
“Bu akşam.”

Yazının Devamını Oku

Gurusuna bak, Cohen’i al

24 Mart 2012
77 yaşındaki Leonard Cohen’in iki yıllık bir turnenin ardından yeni albüm çıkarmak ve bir başka albüme hazırlanmak için enerjisini nereden bulduğunu merak edenler bir de ‘guru’suna, yani Roshi’ye bakmalı

Leonard Cohen 2009 Ağustos’unda İstanbul’da iki konser verdi.
Konserleri izleyen şanslı faniler; ki aralarında ben de bulunmaktaydım; o sırada 74 yaşında olan Cohen’i “Büyük ihtimal son turnesidir; gördük dinledik ya, ne şanslıyız” hisleri içinde hayranlık ve şükranla kazıdı beyinlerine.
Gayet dinçti Leonard Cohen.
Saatlerce söylemişti.
Yine de “74 yaşında artık, ne kadar sürdürebilir ki bu tempoyu?” demiştik.
Zaten bu turneyi kötü bir insana borçluyduk. Malum, menajeri tarafından dolandırılmıştır Leonard Cohen.
Ve ahir ömrünü sıkıntı çekmeden tamamlamak için, bir yerde ‘ekmek parası için’ çıkmıştı bu turneye.

Yazının Devamını Oku

Taha Bey’e müjdem var

22 Mart 2012
NECİP Fazıl Kısakürek’in 1943’te çıkarmaya başladığı ve çeşitli kesintilerle (yasaklama, kapatma, küçük isim değişiklikleri vb.) 35 yıl boyunca devam ettirdiği Büyük Doğu dergisinin tıpkıbasımları Star gazetesi tarafından ek olarak dağıtılıyor şimdilerde. Necip Fazıl, “milliyetçi-muhafazakâr” kitleyi derinden etkilemiş dergisini cuma günleri yayınlarmış ancak Star yönetimi cumartesi gününde karar kılmış.
Eski gazete ve dergi toplamayı -fikirlerime uyup uymaması hiç önemli değildir- seven biri olarak bu girişime uzaktan da olsa sempatiyle bakarım.
Bu bakımdan hem Star’ı hem de “Marko Paşa” yayınlamaya başlayan BirGün gazetelerini kutlarım.
“Sende Büyük Doğu var mı ki?” diye soran olursa da, “Var birkaç sayısı, sahaflarda bulunuyor” cevabını veririm.

* * *

Kısa bir süre önce “gençliğe hitabesi” ile, “dindar/kindar/tinerci gençlik” tartışmalarında adı bolca anılan Necip Fazıl’ın Büyük Doğu’su nasıl bir dergiydi?

Gençlik yıllarında, kendi deyişiyle “Ben küfrü faka bastırmış adamım” demeden önce dibine kadar bohem hayat yaşamış olan Necip Fazıl’ın “ezilen Müslüman” kimliği üzerine inşa ettiği bir dergiydi.

Fikret Adil’le 1930’lu yıllarda Asmalımescit’te yaşadıkları hızlı hayatı (Meraklısı Adil’in Asmalımescit 74’ünü okusun) ardında bırakan ve “hidayete eren” Necip Fazıl, Büyük Doğu’yu bir kapak resminde Nuh’un Gemisi’ne benzetir.

Nuh Tufanı başlıklı kapakta, fırtınanın ortasında üzerinde Büyük Doğu yazan bir gemi ilerlemektedir.

Baş düşman Tanzimat’tan itibaren ülkeyi “zehirleyen” Batıcılık ve uzantılarıdır.

Uzantı derken; tabii ki en başta CHP, duruma göre DP, MP...

* * *

DP’ye, Demokrat Parti’ye de muhalefet eder ancak mesela 1952’de Menderes’e destek verir.

Rıfat N. Bali’nin “An Overiew of The Turkish Press Through The Reports of American Diplomats 1925-1952” adlı çalışması bu desteği bir Amerikalı diplomatın gözünden aktarır.

Konsolos Donald B. Carter’ın bugün “WikiLeaks veya Stratfor evrakı muamelesi” görecek 15 Temmuz 1952 tarihli raporunda “Yeni Büyük Doğu” ve Necip Fazıl’ı değerlendirdiği bölümde şöyle ifadeler var:
“Muhafazakâr ve fanatik Müslüman çizgideki bu gazete önceleri aylık ve haftalık olarak da yayınlanmıştı. Son 6 haftadır dikkat çekici şekilde Demokrat Parti’ye olmasa da lideri Adnan Menderes’e yönelik övgüler vardır. (Ekteki Necip Fazıl makalesinden) Anlaşılıyor ki yazar, Başbakan’a yönelik bu direkt övgüler sayesinde daha önce olduğu gibi gazetesinin kapatılmasına engel olabileceğini düşünüyor.”

Ama belli ki bu tavır süreklilik kazanmamış. Büyük Doğu ileriki sayılarında, yıllarda Menderes’e hakarete varabilecek kapaklar hazırlamıştır.

* * *

Büyük Doğu’nun kapakları grafik bakımından kendince bir efsanedir.

Ay’a ayak basmayı bir astronot fotoğrafıyla “Ay yalanı” diye duyurduğu kapak ve bir grup turistin fotoğrafıyla süslenen “Ahlâk sükutumuzu kamçılayan turist belâsı” favorilerimdir, örnekler çoğaltılabilir.

Dönemine göre marjinal, ateşli, keskin dilli, incelemesi ve okuması zevkli bir dergidir neticede.

* * *

Taha Kıvanç (Fehmi Koru), salı günü, Star’da “Büyük Doğu’ya hasret çekenlere” başlıklı bir yazıyla gazetesinin yeni uygulamasını övdü.

“Ülkede ‘siyaseten doğru’ olanların tehlikeli saydığı bir dergiyi (Büyük Doğu) yıllar boyu okuyarak kişiliği oluşmuşlardanım ben.

Abdullah Gül de öyle... Tayyip Erdoğan da... AK Parti saflarında yer alan ve yaşları Üstad’ın ufulünden önce onun fikirleriyle tanışmış olabilecek diğer dostlar gibi...” diyordu Kıvanç.

Heyecanını haklı bulabilirim ama yazısının finalini tuhaf buldum açıkçası.

Kıvanç “Herhalde benim gibi cumartesiyi iştiyakla bekliyorsunuzdur” diye bitirmiş makalesini.

Bu dediğimi müjde olarak kabul etsin o zaman.

Büyük Doğu bulunmaz bir dergi değil. Sahaflara gidecek vakit bulunamasa bile internet üzerinden 20 TL verip istediği pek çok eski sayıyı bulabilir.

20 TL’ye bile gerek yok aslında, ortalama fiyatı verdim.

20 sayılık bir lot alarak sayı başına 10 TL’’ye hatta daha aşağı da çekebilir fiyatı.

Bana ulaşırsa yardımcı da olurum. Hasret çekmesin hem de orijinaline sahip olsun.

Orijinal her zaman tıpkıbasımdan iyidir...
Yazının Devamını Oku

DSM-IV-TR’ye göre memleket

20 Mart 2012
ELİM kalem tutmaya başladığından beri daha anlaşılmaz bir başlık atmamıştım; bir yerde insanlık için küçük, kendi adıma büyük bir adım atmış bulunuyorum. Başlıktan mana çıkarmış olanlar psikiyatriyle ilgilenenler, uzmanlar vb. olacaktır.
Geride kalanları aydınlatayım öncelikle.
“DSM-IV-TR”, psikiyatristler için bir nevi kutsal kitap.
Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından hazırlanan ve var olan ruhsal bozuklukları listeleyen kitap Türkiye’de “Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal (İstatiski) Elkitabı” olarak anılıyor.
* * *
Kitapla henüz buluşamadık fakat Türkçe edisyonunu hemen sipariş ettim.
Niye mi?
Şu sıralar Jon Ronson’ın yazdığı “The Psycopath Test” adlı bir kitap okuyorum.
Jon Ronson, filmini de gayet başarılı bulduğum kara komedi tarzı “The Men Who Stare At Goats”un da yazarıydı.
Bu kitabında “psikopatlık” üzerine döktürüyor, enfes gerçek hikâyeler aktarıyor.
Kitabın ikinci bölümü işlediği bir suçtan “yırtmak” için “akıl hastası taklidi yapan” bir gencin hazin hikâyesini aktarıyor.
Huzurlu bir klinikte yatıp kısa süre sonra kurtulacağını düşünen genç, “normal” olduğunu kanıtlamaya çalıştıkça batağa saplanıyor.
İşlediği suçtan dolayı yatacağı süreden çok daha fazla zamandır (3 katı filan) içeride ve uzmanları bir türlü “normal” olduğuna inandıramıyor.
* * *
Yazar Jon Ronson, “DSM-IV-TR” ile bu süreçte tanışıyor.
99 dolar bayılarak aldığı (Türkiye’de 25-30 TL civarına bulunuyor!) kitapta bilinen 374 ruhsal bozukluk sıralanıyor.
Ronson, kitabı incelerken kendine uygun 12 teşhise rastlıyor.
Normal, insani bir davranış. Nezle olunca internete girip “Sanırım 2 gün içinde burnum düşecek” paranoyasına kapılmak benzeri bir durum.
Kitap elime ulaşınca ben de durumumu gözden geçireceğim elbette.
Ancak şimdilik Ronson’un bir tespitini paylaşmam gerekiyor.
Yazarın kendisinde de izlerine rastladığı ve “Haydi kendimi geçtim ama liderlerin, iş-adamlarının çoğunda kesin var bu abi!” dediği “arıza” dikkat çekici.
* * *
Arızanın adı: “Narsisistik Kişilik Bozukluğu”.
Narsisist veya “özsevici” kişilik bozukluğunun temel özelliklerine Prof. Dr. Erol Özmen’in “Geçinilmesi Zor İnsanlarla Geçinme Sanatı” adlı kitabı sayesinde ulaştım.
Toplam 9 özellikten 5 tanesine rastlanırsa, teşhis konuluyor.
Özetlemek durumundayım...
1- Çok önemli bir insan olduğu duygusunu taşır.
2- Sınırsız başarı, güç, zekâ, güzellik ya da kusursuz sevgi üzerine kafa yorar.
3. “Özel” ve eşi bulunmaz biri olduğuna ve ancak başka üstün kişilerin kendisini anlayabileceğine inanır.
4. Çok beğenilmek ister.
5. Hak kazandığı duygusu vardır.
6. Kişilerarası ilişkileri kendi çıkarı için kullanır; kendi amaçlarına ulaşmak için başkalarının zayıf yanlarını kullanır.
7. Empati yapamaz. Başkalarının duygularını ve gereksinimlerini tanıyıp tanımlama konusunda isteksizdir.
8. Çoğu zaman başkalarını kıskanır ya da başkalarının kendisini kıskandığına inanır.
9. Küstah, kendini beğenmiş davranış ya da tutumlar sergiler.
* * *
Kitap elime ulaşmadan ahkâm kesmeyeyim.
Fakat Ronson haklı beyler!
Siyaset, iş ve medya âlemine şöyle bir baktığımızda “9’da 9” tutturacakların sayısını siz düşünün.
Bugün “salı” malumunuz...
Öğlen saatlerinden itibaren haber kanallarını gün boyu açık tutun, bakalım teşhise uygun kaç kişi bulacaksınız.
Akşamki tartışma programlarını da ihmal etmeyin derim...
Yazının Devamını Oku