Bu cümle TRT Haber’in spotuna “Dünyanın hiçbir yerinde devlet eliyle tiyatro olmaz” şeklinde yansıdı.
Bıktırıcı, manasız genellemeler içinde güzide bir yere sahiptir “Dünyanın hiçbir yerinde yok...” genellemesi.
Tiyatro sanatçılarının “Fransa’da, İngiltere’de, Almanya’da var...” itirazlarına tamamen katılıyorum.
Ama madem “gelişmiş ülkelerin hemen hemen tamamına” bakacağız; eh bakalım o zaman...
* * *
Gelişmiş ülkelerin hemen hemen tamamında...
Fenerbahçe maçındaki mutlak üstünlüğü, Trabzonspor karşısında da sahnedeydi. Hırslı ve kararlı başladı, ancak ilk dakika içinde değerlendirilemeyen 3 pozisyon “Acaba kaçırmaya devam mı edecek?” sorusunun ufuk çizgisinde belirmesine yol açtı.
* * *
Kilidi açan, özellikle ilk 45 dakikanın yıldızı Selçuk oldu. Artık neredeyse penaltı gibi kullandığı serbest vuruşlarından bir örnek daha sunarak başladı işe, bir dakika sonra da yine bir duran topta Necati’ye gol pasını verdi.
G.Saray’da geçen haftadan farklı olan bir başka nokta Eboue’ydi. Bir hafta önce takımın kötüsü olan, sahada ruh gibi gezen Eboue Trabzon deplasmanında Karadeniz Otoyolu’na paralel bir hat yarattı adeta. Yılmadan bindirdi, Necati’nin tamamladığı üçüncü golü tasarladı, nihayetinde ikinci yarıda hak ettiği golü de bularak mükemmel gösterisini tamamladı.
* * *
Trabzonspor için zayıf da olsa umut ışığını gören/gösteren kişi Karadeniz ekibinin sahadaki iyi isimlerinden Colman oldu. Ancak Eboue’nin gecikmeden gelen cevabı, olası bir “kalkışmayı” başlamadan bitirdi. Fatih Terim 60. dakikadan itibaren rölanti sinyalleri veren değişikliklere başladı. 13 dakika içinde tamamlanan 3 değişikliğe Şenol Güneş de kadro ayarlamalarıyla karşılık verdi. Trabzonspor, maçın son virajında görece bir üstünlük sağlasa da Galatasaray’ı yakalamasına yetmedi çabaları.
Bir nevi “normal sezon”daki Avni Aker seferinin benzerini yaşamış oldu lider. Hem özgüvenini tazeledi, hem skor gücünü başta kendisi olmak üzere cümle aleme kanıtladı hem de sahasındaki 2 maç öncesinde moral buldu. Özellikle ilk 45 dakikadaki oyunuyla rakiplerine gözdağı vermesi de cabası...
22 ve 23:
İki yıldır, futbol sezonu boyunca, pazartesi geceyarısından sonra adresim belli.
TRT Türk’te futbol üzerine lafladıktan sonra dostum Kerem Kırçuval’la birlikte Hayal Kahvesi’ne gidiyoruz.
Niye?
Pazartesi gecesi o saatte iyi müzik eşliğinde bir-iki saat takılıp futbol muhabbetinden sıyrılmak için en kafa mekan Hayal de ondan.
Pazartesi geceleri ‘en hızlı gece gezmecisi’ olduğum yıllarda bile çok nadir dışarı çıkardım.
Kitle genellikle aynı oluyor.
Rock kitlesinden tanıdık yüzler, eski dostlar.
23 Nisan 1920-16 Nisan 1923 tarihleri arasında görev yapan Birinci Meclis’in yapısını övenler içinde (kaldı ki övgüyü hak eder gerçekten de) “Her türlü etnik unsuru, dini inancı içinde barındıran bir yapıydı” diyen akademisyene bile rastladım televizyonda.
Oysa Birinci Meclis’te gayrimüslim temsilci yoktu.
Abdülhamid’in “istibdat” döneminde 30 yıl boyunca askıya alınan, göstermelik olarak salnamelere basılan Kanun-ı
Esasî’yi anmak da biraz enteresan tabii.
“Be-Em-Ve görünümlü Serçe” şeklinde “meşrutiyet görünümlü mutlakiyet” dönemi boyunca, “Kralın tahttan indirildiği Kral Oidipus, Kral Lear, Hamlet vb. tiyatro oyunları” sahnelenemiyordu falan filan.
Birinci Meclis’e dönelim.
Daha sonraki “asker-bürokrat yoğunluklu” yapılara nazaran Birinci Meclis’te farklı meslek gruplarının daha fazla temsil edildiği gerçek.
Maça kontrollü ve serin kanlı başlayan taraf, Fenerbahçe’ydi. Lider ise, maça girme konusunda etkisizdi. Konsantrasyon düşüklüğü, yanından geçen topu seyretmek veya manasız pas tercihleri yapmak şeklinde kendini gösteriyordu. Buna rağmen maç, Fenerbahçe’nin yarı sahasında geçiyordu ama gol noktalarına ulaşmakta güçlük çekiyordu Galatasaray...
Fenerbahçe’nin kontarakta bulduğu gol, soğuk duş etkisi yarattı elbette... Engin, Emre, Eboue ve Melo gibi oyuncuların etkisiz kalması, insiyatif kullanamaması, takımın bütün ritmini bozdu. İkinci yarı ise, başka bir hikayeydi. Toparlanan ve rakibi sahasına, hatta ceza sahası çizgisi üstüne yığan bir oyun sergilemeye başladı sarı kırmızılı takım...
Ancak gol, bu bitmek tükenmek bilmeyen akınlardan değil, duran toptan geldi. Golün anonsu yapılmadan, bir gol daha kaçırmıştı Galatasaray... Ardından da, çılgınca denebilecek şekilde, gol kaçırmaya devam etti. Volkan’ı ve kendi beceriksizliğini aşamamanın cezasını, futbolun en eski klişelerinden biri olan, ‘Atamayana atarlar’ şeklinde tezahür etti.
Doğru taktik tercihi
Fenerbahçe maçta ne istediğini bilen ve bu konuda çözüm üreten taraf oldu. Aykut Kocaman, ligin ilk yarısındaki maçı, taktik hatalarla kaybetmişti. Bu maçı, kazanmak için doğru taktiği bularak tamamladı. Böylece, şampiyonluk kupasını yakalamış olan ve bir galibiyet halinde, neredeyse kaldırıp müzeye koyacak pozisyona gelmiş olan Galatasaray, çok büyük bir avantajı kaybetti.
Bütün sezonu yüksek konsantrasyonla geçiren takımın, en ihtiyaç duyduğu anda konsantrasyonunu yitirmiş olması, elbette büyük talihsizlik... Ancak, yine de göbeğini kendisi kesecek durumda lider... Maç kaybetmezse, amacına ulaşabilir.
Hoş şimdi Süper Final diyoruz ama bu garabetin yaratabileceği sinir ve stres ortamını maçın son dakikalarında gördük. Hakikaten ‘Süper’ (!) oldu. Bu icadı önümüze koyanlar, bu olayları çıkaranlardan daha suçludur benim gözümde...
10 dakikada gerilediler
Maça dönersek, Galatasaray kontrol oyunuyla başladı, kontrol oyunuyla bitirdi. İlk dakikalarda erken bir golle psikolojik dengeyi lehine çevirmek isteyen Beşiktaş, 10 dakikanın ardından rakibine üstünlük kurma becerisini yitirmese de, oyun olarak geriledi. Muslera’nın, Mustafa Pektemek’e adeta tepsi içinde sunduğu pozisyon veya Holosko’nun atmayı beceremediği pozisyon gol olsaydı, elbette başka bir maç konuşuyor olabilirdik.
Galatasaray ezber bozdu
Beşiktaş cephesinde etkili olması beklenen Fernandes ve Quaresma’nın bir türlü oyuna ağırlıklarını koyamamaları maçın kilit noktalarından birini teşkil ediyordu. Sahanın her yerinde yoğun şekilde pres uygulayan Galatasaray, hücumda baskı kuramasa da, rakibinin ezberini bozarak, bir avantaj sağladı. Melo’nun ‘ince’ ofsayt golü, kontrol oyununu oynamak için Galatasaray’ın elini güçlendirdi.
İlk korner 67’de geldi
Maçın ikinci yarısında baskı kurmakta zorlanan Beşiktaş, bir türlü gol bulacak hamleyi yapamadı. Bu baskının bir türlü kurulamadığını gösteren iyi bir işaret, Beşiktaş’ın ilk kornerini 67’nci dakikada kullanabilmiş olmasıydı. Oyuna dahil olduktan sonra Beşiktaş defansını karıştıran Aydın, attığı müthiş golle galibiyeti perçinledi. Deplasmanda 3 puanla başlamak moral açısından Galatasaray’ı epeyce yukarı çekti.
KIRILMA ANI
Radiohead, geçtiğimiz çarşamba günü San Jose, Kaliforniya’da 2012 turnesini başlattı.
16 Haziran’a kadar ABD, Meksika ve Kanada’da gezecekler. Konserlerin çoğunun bileti tükenmiş durumda, diğerleri de ha tükendi ha tükenecek vaziyette.
Bu şahane grubu ‘Kid A’in ardından çıktıkları turnede Glasgow’da yakalayıp izleyeli çok oldu.
Amacım ikinci kez yakalamak.
Yeni Dünya’ya, Vahşi Batı’ya uçup konmak en azından üşeneceğim bir iş.
Hem daha yakına da geliyorlar; Avrupa, Avrupa!
30 Haziran’da Roma’da başlayacaklar Avrupa turnesine.