Kanat Atkaya

Vicdandan ikmale

13 Mayıs 2012
MART ayının 23’ü; kabaca 1,5 ay önce... Sabah saatleri.
Çağlayan’daki ziyadesiyle “TOKİ mimari” örneği Adliye Sarayı’nın önünde, kalabalığın toplanmasını seyrediyorum.
Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül’ün duruşmasını bekliyoruz.
Malum “puşi” veya “poşu” davası.
O sırada 25 aydır tutuklu yargılanan Kırmızıgül’ün davasını başından itibaren takip eden eşten dosttan bilgi alıyorum.
Pek umutlu konuşmuyorlar. Davanın “simge” olarak görüldüğünden, Cihan’ın adalet sınırlarını zorlayarak ibter-i alem için cezalandırılabileceğinden bahsediyorlar.
* * *
“Olmaz öyle şey, göz göre göre... Tek görgü şahidi bile ‘Hayır, gördüğüm kişi bu değildi’ demişken... Savcı bile beraat talep etmişken... Olmaz öyle şey...” demek istiyorum.
Ama iliğime kemiğime işlemiş “Burası Türkiye; öyle de olur, böyle de” hissi yakamı bırakmıyor.
* * *
O gün akşama varırken cep cihazı dingildedi.
Çağlayan’da davayı son saniyesine kadar takip eden bir arkadaşım müjdeyi verdi: “Tahliye”...
Asıl müjdenin “Beraat” olacağını bilmeme rağmen bir rahatlık yaşadığımı, “Olmuyormuş işte bir öyle bir böyle. Mahkeme heyeti de ‘Böyle dava mı olur?’ noktasına vardı işte” dediğimi hatırlıyorum.
* * *
Ne oldu?
Sazan oldum yine, ya ne olacak?
Her memleket evladının defalarca yaşamasına rağmen yeniden ve yeniden düştüğü “Bak bu güzel gelişme” der demez kafaya tokmağı yeme tuzağına düştüm, ya ne olacak?
Cihan Kırmızıgül’e 33 yıl 9 ay hapis cezası çıktı, ya ne olacak?
İndirim hesaplamalarından sonra 11 yıl 3 ay hapis cezası fatura edildi, ya ne olacak?
Poşu/puşi “müsadere” edildi, yani devlet “zoralım” yaptı, yani el konuldu, ya ne olacak?
* * *
Cihan Kırmızıgül’ün davası bir ibret davasıdır.
Vicdanlara ve adalete uygun bir delil, uygun bir şahit bile bulunamamışken, uygun bir ceza bulundu.
İbret olsun diye...
Bir genç insanı sadece ve sadece boynunda poşu var diye otobüs durağından alıp 33 yıl 9 ay hapse mahkum etmek gerçekten ibretliktir.
Bu kararın uygulayıcılara mı, adaletin konjonktürel kurbanlarına mı ibret olacağını ise sadece zaman gösterecek.
Cihan’ın tahliyesinden sonra “Tutukluluktan mezuniyet” başlıklı bir yazı yazmıştım.
“Adalet ve vicdandan ikmale” diye düzeltir, özür filan da dilemem.
NOT: Bu haberi dün Star Gazetesi “Kırmızıgül poşudan değil terörden 11 yıl ceza aldı” diye verdi. Bu performansla gözümde Muslera ve Volkan’ı bile sollayıp “yılın kalecisi” ödülünü hak etmişlerdir; tebrik ederim!
Yazının Devamını Oku

Zaman makinesi olarak Live Aid

12 Mayıs 2012
Filmlerin, albümlerin, kitapların yaşı olmaz, olmuyor. Sevilen albüm, iz bırakan film, unutulmayan konser, ilk karşılaştığınızdaki yaşınıza geçiş sağlayan bir nevi zaman makinesine dönüşüyor sadece.

Zamanın nasıl akıp gittiğini popüler kültür üzerinden takip etmek yıkıcı olabiliyor, malumunuz.
Mesela Jay Leno’ya konuk olan ve kendisini ‘Star Wars fanatiği’ olarak tanımlayan bir aktör konuşurken “35’inci yılını kutluyor 2012’de Star Wars” dediğinde, “Oharey!” diyerek karşılık veriyorsunuz.
Mesela Radiohead dinlerken ‘OK Computer’ın yayınlanmasının üstünden -çok afedersiniz- 15 yıl geçtiğini veya Nirvana’nın ‘Nevermind’ının üstünden 21 yıl (yazıyla yirmi bir!) geçtiğini fark edince “Oy gençliğim!” diye bağrınızı ‘Smells Like Teen Spirit’ ritmiyle dövmeye başlıyorsunuz.
Filmlerin, albümlerin, kitapların vb yaşı olmaz, olmuyor.
Sevilen albüm, iz bırakan film, unutulmayan konser, ilk karşılaştığınızdaki yaşınıza geçiş sağlayan bir nevi zaman makinesine dönüşüyor sadece.

ELBETTE TERETE

Geçen hafta bambaşka bir sebeple karıştırdığım müzik kitabında ‘Dakika dakika Live Aid programı’ sayfalarını görünce durakladım.

Yazının Devamını Oku

Türk granitinin şanlı dönüşü

10 Mayıs 2012
YIL 2005.

İstiklal Caddesi ve çevre sokaklarında bir “fillerle gergedanlar sokak basketbolu oynadı” havası hâkim.
Yerlere Çin graniti kaplanıyor.
Fakat granit Çin’de durduğu gibi durmuyor; kırılıyor, dökülüyor, vıjjjt diye kaydırıyor.
Sanki operasyon “dış mihrak” işiymiş gibi Başkan Kadir Topbaş milli duyguların sırtını kaşıyan bir nutukla müdahale ediyor:
“Ben beğenene kadar yapılacak; İstanbullu merak etmesin. Çin graniti gidecek, Türk graniti gelecek!”
O gece bu nutkun verdiği gönül rahatlığıyla ve “Yaşasın Türkiye, yaşasın İstanbul, yaşasın Türk graniti! Bu da sana kapak olsun Çin graniti, heheyt!” diyerek mışıl mışıl uyuduğumu hatırlıyorum.

* * *

YIL 2006.

Yazının Devamını Oku

Sözüm sana Antalya’daki mutlu Hollandalı

8 Mayıs 2012
POLİS isyanlarda bir süredir elektronik posta yağdırıyorlar; “Zam değil özlük haklarımızı istiyoruz” diyorlar, “Ayda 360 saate varabiliyor mesaimiz” diyorlar, “Polis intiharlarını meclis komisyon kurup incelesin, cinnet getirmek istemiyoruz” diyorlar.

Astsubaylar da isyanlarda.
Onlar da “adalet, eşitlik, insan onuruna saygı” istiyor. Maaşlarından, ayrımcılıktan, uğradıkları haksız muamelelerden şikâyet ediyorlar.
Mağdur Askeri Öğrenciler isyanlarda. Onlar da TSK’dan Ayrılan ve Atılan Öğrenciler Platformu olarak sosyal alemden sesini duyurmaya çıkıyor.

***

1 Mayıs’taydım.
İşçi isyanlarda.
Öğrenci isyanlarda.

Yazının Devamını Oku

Müsekkinlik final

7 Mayıs 2012
GALATASARAY bu sezon Beşiktaş’a karşı oynadığı -düne kadar- 3 maçın ikisini kazandı; bir de beraberlik aldı.

Ancak bu sezon oyununu dikte ettiremediği belki de tek takım da Beşiktaş oldu. Futbol klişesine sığınarak söylemek gerekirse bu sezonun “ters takımı” Galatasaray açısından Beşiktaş’tı.
Oyuna baskılı başlayan Galatasaray, tam istediği türden erken bir golle öne geçince, Süper Final sürecindeki ilk Beşiktaş maçına benzer bir kontrol mekanizmasını devreye soktu.
Oyunu soğutmaya çalışırken rakibine güç ve motivasyon kazandırdı.
İlk yarı sona ererken Almeida’nın kendi kalesine attığı gol, liderin elini daha da rahatlattı.

* * *

Tayfur Havutçu, ikinci yarıya elinde hücum namına ne varsa sahaya sürerek başladı.
Bu riskli hamle hem olumlu hem de olumsuz neticeleri beraberinde getirdi.

Yazının Devamını Oku

Mehmet Yaşin bana kastın kaç tane

5 Mayıs 2012
Sabah kahvaltısını geçiştireyim, bugünü de hafif geçiştireyim derken, Mehmet Yaşin’in kitabındaki yemek tariflerini okurken öyle kendimden geçiyorum ki sanıyorum kendimi bir an önce sokağa atıp birinin tadına bakacağım.

Mehmet Yaşin ve Vedat Milor. Ah bu ikisi yok mu?
Cumartesi sabahı uyanıyorsun mesela.
Müftüoğlu’na veya “En önemli öğün kahvaltıdır evlat” diye rüyanda belirmiş ak sakallı dedeye kulak asmayıp minimalist bir kahvaltıyla sabahı geçiştirmişsin.
Ekranda beliriyorlar.
Bafra’da pide, Konya’da etli ekmek, Mardin’de kaburga dolması, Muğla’da kefal pilavı, Gümüşhane’de sac ketesi, Gaziantep’te yuvalama...
Hapur hupur, afiyetle mideye indiriyorlar.
Kaç sabah bu programlar yüzünden niyeti bozup mahalle kebapçısına mangalı erken harlatmışımdır, bir ben bir de usta bilir!

Yazının Devamını Oku

Hamleler kifayetsiz

3 Mayıs 2012
GALATASARAY son iki maçındaki baskılı ve kararlı oyunundan uzak başladı maça.

İlk 30 dakika boyunca topa daha fazla hakim olan taraf gibi dursa da ne kendi oyununu dikte ettirebildi, ne de alan bulabildi kendisine.
Ancak “nafile” kontenjanından incelenebilecek tek bir pozisyonu vardı G.Saray’ın; o da maçın etkisiz elemanlarından Engin’in uzaktan şutuydu.

* * *

30’uncu dakikadan sonra “görece” bir baskı kursa da başarılı olamadı G.Saray.
Futbolcuların inisiyatif kullanmak konusunda etkisiz kaldığı ilk yarının ardından satranç tahtasında ancak teknik direktörlerin hamlelerinin etkili olabileceği ikinci perdeye geçtik.

* * *

Hakem Tolga Özkalfa kontrolü sarı kartlarla sağlamaya çalıştı; iki takımı da ikna edemeyen yönetim tarzından yeni pasajlar sundu. Fatih Terim hücum hattını güçlendirerek risk alırken, Trabzonspor savunma duvarını yerinde tutmaya çalıştı.

Yazının Devamını Oku

Acaba köpek mi kuyruğu kuyruk mu köpeği sallar

3 Mayıs 2012
HARİKULADE bir politik taşlama filmidir yönetmen Barry Levinson’un 1997’de çektiği “Wag The Dog”.

Türkiye’de “Başkanın Adamları” adıyla oynamıştı.
Orijinal adını dilimize “Köpeği Salla” diye çevrilebilir.
Ne demek bu?
“Köpek kuyruğunu niye sallar? Çünkü kuyruk köpeği sallayamaz” lafından türetilmiştir.
“Kuyruk köpeği sallıyor” deyimi, dünya tersine dönüyor anlamında kullanılıyor.
Filmde anlatılan hikayeye bakıldığında “İnsanları olmayanlara inandırmak, gerçek olmayanla oyalamak ve hedef şaşırtmak, gerçeği saklamak mümkündür” sonucuna varırız.

***

Filmde Robert De Niro, seçimlerden hemen önce adı bir seks skandalına karışan ABD Başkanı’nın işleri düzeltmekle görevli adamıdır.

Yazının Devamını Oku