Kanat Atkaya

Bir acının zamanaşımı

6 Mart 2012
ENERJİYİ yeni anayasadan çok yakın tarih hesaplaşmalarına ayırmak bir tercih meselesi.

Ülkeyi yönetenler ve okuryazar tayfası tercihini ikinciden yana kullanıyor çoğunlukla.
Herhangi bir gündem başlığıyla ilgili fikir beyan edip “yumruğu yemek” de olunca işin ucunda anlaşılır bir durum.
Hoş, yakın tarih tartışmaları sırasında da yumruklar havada uçuşabiliyor fakat TÜSİAD’ın yediği aparkatla kıyas kabul etmez.

* * *

Ancak...

Yazının Devamını Oku

Seni karakterin için seviyorum

4 Mart 2012
KENDİ kendime “Haydi bakalım kolay gelsin...” diyerek başlamam gereken bir yazı...

Çünkü “Şu anda, tam şu anda okuduğunuz harfler ‘souvenir’dir.
Yazının başlığı meşhur ‘helvetica’nın sayısız türevinden biridir.
Hürriyet’te genellikle ‘Vigor DT’ tercih ediyoruz ki; Malcolm Wooden adlı vatandaş 2002 yılında tasarlamıştır” şeklinde bir başlangıç yapıp büyük bir risk alacağım.
Sonra tipografiden gerçekten çakanlardan “Ona öyle demezler, Garamond arası peynir yemezler” fırçası gelecek...
Neden bahsettiğimi anlamamış olma ihtimaliniz çok yüksek; ben de ne dediğimi bilmiyorum zaten!
Fakat ne yapmaya çalıştığımı anlatabilirim.
* * *

Yazının Devamını Oku

Ekibi topluyoruz

3 Mart 2012
Toplam 120 bölüm çekilmiş Muppet Show. Büyüyünce burun kıvırmadığımız hatıralar rafındaki yerini hep korudu. Yeni film, ‘The Muppets’ın fragmanlarını görünce hiç niyetim olmamasına rağmen seyretmeye karar verdim.

Çocukken bir bölümünü kaçırırsam ertesi gün matematikten sözlüye kaldırılacakmışım gibi sıkıntı basardı içimi.
‘Muppet Show’un yayınlandığı saatlerde ne mahalle maçı, ne ‘gizemli olduğuna inandığımız bahçe’de yapılacak ‘Gizli Yediler’ toplantısı ne de “Haydi oğlum sinemaya gidelim Godzilla’nın başka canavarlara karşı filmi varmış” çağrısı ciddiye alınırdı.
Her program sonrası “İçinde insan var bunların...”, “Bence davulcu gerçek...”, “Fozzie aslında Kermit’ten çok daha komik”, “Sana bişiy diycem, Mana Mana dupduu-du-dubup!” tarzı fikir tartışmaları yapılırdı.
Toplam 120 bölüm çekilmiş Muppet Show.
Ben çok daha uzun sürdüğünü sanırdım. Büyüyünce burun kıvırmadığımız hatıralar rafındaki yerini hep korudu.
Uzun metraj filmlerle gündeme gelmeye çalıştığında ilgi alanlarımız çoktan değişmişti.
Kazık kadar olmuştuk, “Muppet Show seyrediyorum” dersek kızların “Hıı-hı oldu canım” diyeceğinden hem korktuğumuz hem emin olduğumuz yaşlara denk gelen filmleri es geçtik.

Yazının Devamını Oku

Avcı/toplayıcı/kütüphaneci

1 Mart 2012
MODA’daki öğrenci evini bir gözümüz Şam’a diğeri Fizan’a bakar halde terk ederken, kapıyı açıp dünyaya karışmadan hemen önce durur, kendimize biraz çekidüzen verir ve “Affet beni Oğuz Abi!” derdik.

Oğuz Abi bize bakmazdı, o klasik yün kazaklı fotoğrafında sağ omzunun üstünden “Ne haliniz varsa görün” der gibi uzaklara bakardı.
Öğrenci evimizin kapısında asılı bu fotoğrafın altında şu cümle yazardı:
“Türk solu geç kalkar, çünkü bir gece önce sabaha kadar içmiştir.”

Oğuz Atay’ın “Günlük”ünü okumuş her seveni gibi o cümlenin sahibinin ustamız olmadığını bilirdik.
Günlüğünün 5 Ocak 1975 tarihli bölümünde bu sözü tırnak içine alıp kullanmadan önce ‘Bir sosyalist eleştirmenimizin dediği gibi’ hatırlatmasını yaptığını bilirdik.
Ama neticede “Oğuz Atay’dan kaptığımız güzel cümlelerden biri”ydi ve akşamdan kalmışsak eğer özrü o sosyalist eleştirmeni bulana kadar Oğuz Abi’den dilemek daha kolaydı!

Başbakan Erdoğan, grup toplantısında CHP’yle kafa bulurken “merhum yazar Oğuz Atay”dan alıntıladığı bu cümleyi araya sıkıştırdı, “Medya bunu da kullanır ha” dedi ve “Bak ben gol demiyorum adamın diyor” havasıyla alıntıyı noktaladı.

Yazının Devamını Oku

Yıl 2012, Pozantı

28 Şubat 2012
ADANA’daki Pozantı M Tipi Cezaevi’yle ilgili iddialardan haberiniz var mı?

Okurken rahatsız olabilirsiniz ama asıl rahatsızlık hissi anlatılanlara sırtını dönünce vicdanlarda oluşmalı.
Pozantı M Tipi, daha önce de “kötü muamele” haberleriyle gündeme gelmişti.
2010’da Pozantı’da inceleme yapan TBMM, “Kapatın” şeklinde görüş belirtmişti.
Kamuoyu tarafından “taş atan çocuklar” olarak tanınan 7 çocuğun İnsan Hakları Derneği Mersin Şubesi’ne gelerek anlattıkları ise yeni.
Okuyun, duyun, görün...

“Adli suçlular geceleri arkadaşlarımızı zorla yataklarına çağırıyorlardı.
Gözümüzün önünde arkadaşlarımızın kafasını kırıyorlardı. Ama cezaevi idaresi her zaman konuyu örtbas etmeye çalıştı.” (A.K.)

“Bazı arkadaşlarımıza adli tutuklular tarafından defalarca tecavüz edildi.

Yazının Devamını Oku

Kazanç; 3 puanın ötesinde

27 Şubat 2012
GALATASARAY, kendi açısından elini kuvvetlendirmek ve belki de nihai hamleyi yapmak için uygun ortamı bulmuştu; Beşiktaş ise tutunmak için son hamlesini yapacaktı.

Maç, bu kıvamda başladı. İki taraf da, maçın bilincine sahip bir oyun sergiledi. Direnme noktaları kuvvetliydi. Birbirlerini tartarak ve vahim hatalara yol açmamak için maksimum dikkati göstererek başladılar maça...
Galatasaray, kazanacağı avantajın bilincinde, Beşiktaş da, kaybedeceği pozisyonun farkındaydı. Ev sahibi takım, galibiyete odaklı, gerekli riskleri alan bir oyun sergiledi. Meyveyi de, erken hasat etti. Elmander’in golü, maçın Galatasaray açısından kolay olacağını gösterse de, skoru geliştirememek ve Beşiktaş’ın direncini kıramamak, zaman içinde problemlere yol açtı.
Lider özüne döndüLider, maçı koparacak hamleyi yapamadığı için rakibi özgüven kazandı, Beşiktaş işlemeyen yerlerini onardı ve sezon boyunca çok beğendiğim özüne döndü. Quaresma’nın kendini belli ettiği ve neredeyse tek başına bir takıma dönüştüğü süreçte, Beşiktaş ayakta kaldı. Galatasaray’ın baskıya dönüşmeyen oyununa karşılık verdi. Ve iki kere geriye düşmesine rağmen maça tutundu. Fakat Galatasaray’ın ihtiyacı, bu maçı kazanmaktı. Çünkü kazanınca gelecek kar, neredeyse bütün sezonu belirleyecek güçteydi. Ve ikinci kez rakibine yakalanmasına rağmen, iradesini ayakta tuttu.
Belki de maçın başka dönemlerinde kurması gereken baskıyı kurdu. Ve bir şekilde uzatma dakikalarında, galibiyeti getiren golü yakaladı. Bu maç ve bu skor, Galatasaray açısından şampiyonluğu garantilememiş olabilir. Öyle bir hesap, şu an için erken... Fakat yıllardır derbilerde başarısız olan sarı kırmızılı ekip, ilk kez büyük bir moral üstünlüğü yakalamış oldu ve başı dik bir şekilde TT Arena’dan ayrılmayı bildi.
Çok önemli bir rehberGalatasaray’ın önümüzdeki maçları, elbette çok zor. Fakat bu moral, amaçladığı noktaya ulaşması için çok önemli bir rehberdir. Kaybetmemek, başka bir hesaptır. Kazanmak için ısrar etmek, başka bir hesap... Galatasaray kaybetmemekten çok, kazanmayı önemseyen bir takım olduğunu bu maçta gösterdi. Kazancı, üç puanın ötesindedir. Elmander, bu sezon için Galatasaray’ın bayrak şahsiyetidir. Bunu da bir not olarak düşmek, boynumun borcudur.

 

Yazının Devamını Oku

Bozo, Sütçü, Adnan Abi, Kaktüs ve Benli Belkıs

26 Şubat 2012
İLK elemanın adı Kaktüs’tü Bütün kediler, en “partal/pırtıl” olanı bile güzeldir, kulaklarından hafifçe ısırılasıdır, fakat bir “top model kedi” boyutunda alımlıydı Kaktüs.
Uzun süredir ev istirahatında; ortak tanıdıklar aracılığıyla pati selamı yolluyoruz birbirimize.
* * *
Sonra Adnan geldi; müdavimlerin deyişiyle “Adnan Abi”.
Adnan Abi dünyanın en estetik kedisi değildi fakat çok sevildi. Sabah fıttırmaları sırasında dükkânı altüst ederken “Oğlum... Adnan Abi!” dediğinizde durup bir saniyeliğine yüzünüze bakar sonra hayali düşmanlarını kovalamaya devam ederdi.
Adnan Abi de şimdi ismini aldığı İmam Adnan Sokak’tan ayrıldı; o da ev istirahatında, ahir ömrünü Gülsüm’ün yanında huzur içinde geçirecek.
* * *
Bozo’dan bahsetmezsem Halil Sezai’nin “İsyaaaeeen!” şarkısı eşliğinde rüyamda belirir. Koca kafalı, her yanı faça dolu, görmüş ve geçirmiş bir Beyoğlu kedisiydi.
Salına salına, sokağın iki yanının da hakkını vererek gelirken tüm kediler toz olurdu. Kapının önünde şööyle bir durur, iki mama kemirir sonra aklına eserse içeri girerdi.
İçeri girdiğinde ne yapacağını hepimiz bilirdik. Adnan Abi kaçamadıysa onu pataklardı; eğer çıkaracak arıza yoksa, bar tezgâhı önündeki taburelerin altına “geniş” yatardı.
Bozo bir gün, hiçbirimizin hatırlamadığı bir gün gitti ve gelmedi.
Hâlâ özlenir, canımız Bozo...
* * *
Bugün kapıdan girerseniz iki eleman göreceksiniz: Sütçü ve Benli Belkıs.
Sütçü bir yaz günü titreyerek ulaşmıştı kapıya. İğne gibiydi, o kadar zayıf.
Mama yiyemiyordu, mecali yoktu. Bir kaba azıcık suyla karıştırdığımız süt koymuştuk, lap lup nefes almadan bitirmişti.
Bir kap daha? Adını böyle kazandı.
Götürüldüğü veteriner ağzındaki arızayı ve bir efsaneye göre efsanevi boyuttaki parazitlerini temizledikten sonra köşesine kuruldu.
Kediler 18 saat uyur derler ya; Sütçü’nün güzellik uykusu 22 saatten aşağı değildir.
* * *
Benli Belkıs’a sadece ben “Benli Belkıs” diyorum, bardaki dostum Vahit de seviyor bu adı. Minyon, siyah/beyaz, kuyruğundan ürken bir tip. Ha, pardon bir de Nouma var.
Kapkara bir eleman. Ara sıra gelenlerden. Kapının üstündeki klimanın üflediği sıcak hava altında mırlama senfonileri yazıyor.
Kediler takım tutsaydı Nouma kesin Beşiktaşlı olurdu; adı başka olsa bile.
Başka kediler de girdi hayatımıza Kaktüs Kahvesi’nde. Ama ara sıra oturup “Kaktüs kedileri” muhabbeti yaptığımızda adı muhakkak geçenler bunlardır.
* * *
Kaktüs Kahvesi 1990’ların başında, yanılmıyorsan 1993’te açıldı.
Bulunduğu nokta 1970 model bir bir birahaneydi, adı da Ekspres’ti.
Beyoğlu’nun 1990’ların başında yaşadığı “batakhaneden eli yüzü düzgün mekânlara evrilme sürecinin” Hayal Kahvesi’yle birlikte simge adreslerinden oldu.
Ertuğrul Özkök’ün “Kaktüsî Tarikatı” diye dalgasını geçtiği bir müdavim profili vardı. Gazeteciler, edebiyatçılar, oyuncular, yönetmenler, akademisyenler, öğrenciler ağırlıktaydı takılanlar arasında.
Müşteri/personel ilişkisi görülmemiş ve sanırım bir da görülemeyecek türdendi.
Hatıralar zincir olur, halkası bitmez.
* * *
Zamana ve şartlara yenilmek üzere Kaktüs Kahvesi.
Geçen hafta dostum Vahit’i görüp her zamanki gibi kedilerden, hayattan, eski dostlardan ve diğer manalı hadiselerden laflamak ve bi kadeh parlatmak için uğradığımda kötü “ön haber”i aldım.
Sigara yasağı, dışarıya masa koyma yasağı, İmam Adnan Sokak ve diğerlerini sıkıcı bir ara sokağa dönüştürme operasyonu sayesinde Kaktüs’ün kapanma noktasına geldiğini öğrendim. Sahipleri de personeli ve kedileri gibi zaman içinde arkadaşım olmuştu; maddi açıdan haklı olarak Kaktüs’ü ayakta tutamayacak noktaya gelmişler.
Henüz açık Kaktüs Kahvesi.
Ama ne kadar açık kalabilecek meçhul.
Taksim değişiyor diyorlar ya; Belediye’nin ışık saçan projeleri var ya.
Vay maşallah, onlar var olsunlar.
Kaktüs gidiyor mesela. Sadece Kaktüs mü, onlarca düzgün müessese siliniyor haritadan.
Koy yerine yenisini koyabilirsen.
Kediler?
Hepsinin geleceği teminat altında merak buyurmayın.
Ama bir daha Beyoğlu’na çıkarsanız, kahvenizi Kaktüs’te için.
Kaktüs için, Adnan için, Sütçü için, Benli Belkıs için ve Bozo’nun aziz hatırası için.
Yazının Devamını Oku

All Mauynncha All Mooy Or

25 Şubat 2012
Öncelikle hemen “Başlıkta ne yazıyor olabilir? Hangi dildedir? Yazar zihinsel açıdan dünyadan bir kopuş mu gerçekleştirmiştir? Hakikaten bu nedir?” şeklindeki soruları cevaplandıralım, hikâyesi yazının devamında nasıl olsa.

Başlıkta “Olmayınca Olmuyor” yazıyor. Yazının konusu da Erkin Koray ve birazcık da ‘Turkish Psychedelic Music’...
Erkin Koray hayranlığımı bilen bilir. Galata Köprüsü, Kemancı, Bilsak 5’inci Kat, Babylon ve hatta Nişantaşı’nda gece yarısından sonra bambaşka bir gazino programına geçiş yapan kulüpte peşinden koşmuşluğum, şanslı bir insan olarak tanışıp muhabbet etmişliğim vardır Erkin Baba’yla.
45’liklerini toplamayı severim. Artık astronomik denebilecek fiyatlarla satılan plaklarını bulmak da, almak da problem.
Zaman içinde toplamış olduklarımla mutluyum.
45’liklerin kapakları muhteşemdir. Hem görsel olarak güzeldir, ilginçtir hem de Erkin Koray’ın yazdığı metinlerle.
Favorim zaten çok sevdiğim bir Erkin Koray şarkısı olan ‘Krallar’dır.
Davulda Nihat Örerel, basta Rauf Ülgün, gitar ve vokaldeyse elbette Erkin Koray vardır.

Yazının Devamını Oku