Hele Londra’ya, New York’taki bir CEO’yla Hong Kong’daki bir CEO’yu aynı odadaymışlar gibi buluşturan sofistike bir teknolojiyi görmek için gelmişseniz, seyahatinizi 10 saat erteleten sis kaderin garip bir cilvesi gibidir.
"Ey köhne Bizans, ey koca büyüleyici bunak,
Ey bin kocadan artakalan bakire?
Örtün ey felaket sahnesi.. Örtün artık ey şehir.
Örtün ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahpesi"

İşgal altındaki İstanbul’a işte böyle seslenir ünlü şair
Tevfik Fikret.
Fikret’in bugün doğum yıldönümü.
139 yıl önce bugün doğmuş şairimiz.
Onu burada anmamın nedeni bugün doğum günü olması değil,
Sis şiiri.
Üç gün önce Londra’nın sisini yaşadıktan sonra şairin İstanbul’a haksızlık ettiğini düşünüyorum.
Sis İstanbul’a yakışır.
Onun çirkinliklerini örtmekten ziyade güzelliğine güzellik katar.
İnce bir tülün altındaki minareleri, Kız Kulesi’ni, Boğaz’ın kıvrımlarını gözünüzün önüne getirin.
Çok uzaklardan gelen vapur düdüklerini düşünün.
Her şey yumuşacıktır.
İstanbul’un sisi iliklerinize işlemez, öksürtmez.
Londra’nın sisi bambaşka.
Farklı yapılaşmadan mı? Karanlıkla birlikte daha fazla ağırlaşmasından mı?
Yoksa seyahatimin
"Karın Deşen Jack"e özenmiş bir seri katilin arandığı günlere rastlamasından mı?
Sis seri olsun ya da olmasın katillerin işini kolaylaştırır ya.
Akşam saatlerinde sisin Londra’nın üzerine çökmesiyle hayaliniz çalışmaya başlar.
DAHA ŞEYTANİ VE HAİN
Hele şehrin kenar mahallelerinde sadece araba farlarının göründüğü karanlık bir yoldaysanız her köşeden bir
"Karın Deşen Jack" görmeniz işten bile değildir.
Londra’nın sisi, İstanbul’un sisine göre daha şeytanidir, haindir.
Yolculuğunuzu 10 saat filan erteletebilir.
Benim başıma geldiği gibi.
Öğleden sonra
Heathrow Havaalanı’na 15.50 uçağına binmek üzere gidersiniz.
Uçağın belirsiz bir süre için ertelendiğini öğrenirsiniz.
O belirsiz süre uzadıkça, uzar.
Nihayet 10 saati bulur.
Heathrow Havaalanı’nda konuşulan tek konu sistir.
İnsanlar yakınlarına gecikeceklerini bildirmek için cep telefonlarına sarıldıklarında ondan
"kabus" diye söz eder.
"Bu kabus yüzünden burada kaldım sevgilim."
Londra’nın sisi, sadece Londralıların üzerine değil şehre birkaç günlüğüne gelenlerin de üzerine
"kabus" gibi çökmüştür.
Genzini sürekli gıdıklayan kuru öksürükten kurtulmak için,
"Karın Deşen Jack"lerden kaçmak için bir an önce kapağı uçağa atmak istersiniz.
Ne mümkün?
Sis uçakları hadım etmiştir sanki.
Alandaki tüm uçaklar ona boyun eğmiştir.
Donatılmış oldukları en sofistike teknoloji dahi onunla baş edemez.
Hele Londra’ya, New York’taki bir CEO ile Hong Kong’daki bir CEO’yu aynı anda, aynı odadaymışlar gibi buluşturan sofistike bir teknolojiyi görmek için gelmişseniz seyahatinizi 10 saat erteleten sis kaderin garip bir cilvesi gibidir.
Doğanın teknolojiden intikamı da diyebilirsiniz.