Gila Benmayor

Paris’teki Expo 2015 maçının sonucu: Milano: 5 İzmir: 0

28 Kasım 2007
PARİSEXPO 2015’i İzmir’e getirmek sadece sunuma kalmışsa yandık. Dün büyük bir sevinçle beklediğimiz İzmir’in Expo 2015 sunumu tek kelimeyle büyük bir hayal kırıklığı oldu.

Neresinden başlasam?

İzmir’i tanıtan vasattan da öte son derece sönük filmden mi?

Filmde işlenmeye çalışılan Expo 2015’in "Herkes için Sağlık" temasıyla konuşmalar arasındaki kopukluktan mı?

Sunumda hiçbir yaratıcılık, ışıltı olmamasından mı?

En vahimi konuşmacılar arasında hiç kadın olmamasından mı?

Düşünün rakibiniz Milano’nun Belediye Başkanı son derece başarılı bir iş kadını Letizia Moratti.

İtalya’nın sunumunda bol bol kullandığı çocuk ve gençlerden sorumlu Spor ve Gençlik Bakanı ise yine bir kadın Giovanna Melandri.

Bu iki son derece hoş kadın sahneye çıkması dahi Milano’nun sunum maçını almasına yeterli.

İzmir’in tanıtım filmini hangi göz, hangi kamera çekti gerçekten merak ediyorum.

Ege’nin bu güzelim şehrine aşkla, sevgiyle bakmayan bir göz olduğu kesin.

Nerede İzmir’in o cıvıltısı, zengin tarihi, kültürü ve hatta yemekleri.

"Herkes için Sağlık" diyorsunuz İzmir’in antik çağlardaki tıp deneyimi yok.

Dünyanın en parlak bilim adamlarından Gökhan Hotamışlıgil’i bir konuşma için ta ABD’den çağırıyorsunuz.

Konuşmasıyla içeriğiniz arasında bir bağlantı yok.

Hotamışlıgil’in anlattıkları İzmir’in sağlık için yapma iddiasında olduğunun fersah fersah ötesinde.

Sonradan Hotamışlıgil ile konuştuğumda sağlık temasına uygun olarak İzmir için tüm Doğu Akdeniz’i kapsayacak Silicon Vadisi’nin bir "biyomedikal" versiyonunu önerdiği öğreniyorum.

Acaba derdini Expo 2015 Komitesine anlatabilmiş mi?

Her neyse?

ASANSÖR NEREDE?

Fransa’nın en çok okunan yazarları arasında yer alan, kökleri İzmir’de Marc Levy’yi sahneye çıkartıyorsunuz aynı şey.

Levy büyük büyük dedesinin İzmir’deki meşhur asansörü yapan kişi olduğunu anlatıyor. İzlediğiniz filmde o anda bir asansör sahnesi olsa?. Ya da yazar duyarlılığıyla anlattığı İzmir’i gösteren birkaç anlamlı görüntü olsa..

Yok, yok, yok?

Bu kadar mı özensiz, bu kadar mı baştan savma bir film yapılır?

Milano’nun bulunduğumuz salonun duvarlarına yansıyan ünlü Scala’nın görüntüleriyle başlayan, baleyle devam eden sunumunu seyredince tabii ki hayal kırıklığı iki kat artıyor.

İtalyanların yaratıcılığı Expo’nun logosunda başlıyor bir kere.

Leonardo da Vinci’nin "Vitruvian Man" diye bilinen "Anatomi Çalışması" logonun ikinci harfi.

Sunumun sonunda bale sanatçıları, gençler, çocuklar Başbakan Prodi ve diğer konuşmacılar herkes sahnede. Eğlendirici, yaratıcı ve en önemlisi "global mesajları" bol olan bir sunum.

Peki ya İzmirliler ne diyor Milano’nun bu gösterişli sunumuna?

"İçeriği boştu. Expo’nun yerini bile gösteremediler"?

Buyrun?

Dünyanın önde gelen reklam ve iletişim devi neden başarısız

İZMİR’in Expo 2015 için 10 milyon euroluk bütçesi var.

Bunun 4 milyonu Tanıtım Fonu’nun geri kalanı yerel yönetimlerden, TOBB, TİM gibi kurumlardan.

Yani harcayacak parası var İzmir’in.

O halde neden daha kaliteli, şanına yakışır bir sunum yok ortada.

Hikaye her zamanki hikaye.

Dağınıklık, bu işi üstlenmiş olan ekibin arasındaki uyumsuzluktan, koordinasyonsuzluktan kaynaklanıyor.

Belediye, bürokrası, sivil toplum bir arada uyum içersinde çalışsalar olmaz mı?

Anladığım kadarıyla bundan önceki iki sunumu başka bir ajans üstlenmiş.

Bu üçüncü sunum ise dünyanın reklam ve iletişim devleri arasında sayılan Fransız Publicis Grubu’na verilmiş.

En son Saatchi&Saatchi’yi de bünyesine katarak daha da büyüyen, Dünya Ekonomik Forumu’nun yıllardan beri işlerini yürüten Publicis neden başarısız?

Bu işi yeterince önemsemediğinden mi?

Yoksa bu işi sunuma tam bir ay kala üstlendiğinden mi?

İzmir Expo 2015 yetkilileri bunu iyi anlamak, analizini yapmak zorunda.

Gül: İşin içine özel sektör de girmeli

SUNUMLARDAN sonra Paris büyükelçiliğimizde akşam yemeğine katılıyoruz.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yemekten sonra ayaküstü sohbet ettiği gazetecilere bir Kayseri atasözüne atıfta bulunarak "Madem ki herkesin içersinde vasiyetimizi açıkladık ölmek lazım" diyor.

Yani İzmir Expo 2015’i ne olursa olsun mutlaka alacak.

Gül, daha sonra özel sektörün de bir işi sahiplenmesi gerektiğini söylüyor.

Hemen arkasında duran TÜSİAD Başkan Yardımcısı işadamı Ali Kibar’ın cevabı ise "Mesajı aldık" şeklinde.

Dün bu işin bir diplomasi ve lobicilik işi olduğunu söylemiştim.

31 Mart tarihinde son sunumdan sonra Uluslar arası Sergiler Bürosu’nun Genel Kurulu’ndaki oylamaya katılacak 200 kadar delegeyle neredeyse yüz yüze görüşmek gerek.

İzmir’in en büyük şansı şimdiye kadar Expo’nun hiç bizim bölgede yapılmamış olması.

Amerika, Avrupa ve Uzakdoğu’da hep yapılmış ama bizim çoğrafyadan tek başvuru.

Dolayısıyla İzmirliler umutlu.

Neticede bu iş olacaksa sunum ile filan değil "çoğrafya" artısı ve lobicilikle olacak.
Yazının Devamını Oku

TÜSİAD’dan, Bakan Böhmer eliyle Merkel’e mektup

27 Kasım 2007
ALMANYA Göç ve Uyumdan Sorumlu Devlet Bakanı Maria Böhmer Alman Şansölyesi Angela Merkel’e yakın bir isim. Türkiye’den Almanya’ya gidecek gelin ve damatlara "Almanca" bilme koşulunu getiren kişi.

Dolayısıyla şimşekleri üzerine çekmiş durumda.

Böhmer geçen hafta önce Ankara sonra da İstanbul’a uğradı.

İstanbul’daki temasları kapsamında TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, Ümit Boyner ve Ethem Sancak ile bir araya geldi.

TÜSİAD’ın, Profesör Maria Böhmer ile toplantısında gündeme neler geldi?

Daha doğrusu TÜSİAD Böhmer’e ne gibi mesajlar verdi?

Almanya’daki Türk toplumunu çok yakından ilgilendirdiği için bunları kısaca sıralıyorum:

Her iki tarafın da hataları nedeniyle Türk göçmenler Alman toplumuna uyumda yalnız kaldılar.

Entegrasyon ile ilgili Almanya’nın oluşturacağı modelin hatasız hazırlanıp uygulanması önemli. Zira model ilerde Fransa, İngiltere gibi AB ülkeleri ve hatta Türkiye’ye örnek olabilir.

Almanya’daki Türk vakıflarının ve derneklerin entegrasyon sürecine katılmalarında TÜSİAD köprü vazifesi görebilir.

TÜSİAD Almanya’daki Türk gençlerinin mesleki eğitim, staj ve istihdamına katkı vermeyi gündemine almıştır.

TÜSİAD’ın Merkel Hükümeti’nin entegrasyon programını yakından takibe alması kendini yeni göç yasalarıyla fena halde "sıkışmış" hisseden Türk toplumu için önemli bir destek.

Ancak TÜSİAD Devlet Bakanı Böhmer’e sadece bazı mesajlar vermekle kalmadı; Şansölye Merkel’e ulaştırması için bir de mektup verdi.

Mektubun neden Merkel’e elden ulaştırılmasına özen gösterildi?

Başkanı olduğu Hıristiyan Demokratik Birliği Partisi CDU hemen önümüzdeki günlerde Hannover’de kurultayına hazırlanıyor.

Ancak parti çevrelerinden sızan bilgilere göre, kurultayda Türkiye’nin AB üyeliği konusunda bazı "tatsız" şeyler gündeme gelebilecek.

Örneğin "imtiyazlı ortaklık" gibi.

TÜSİAD kurultay öncesi duyduğu rahatsızığı "yakın arkadaş" Böhmer vasıtasıyla tam adresine ulaştırmayı garantilemiş bulunuyor.

Adalar ’SİT’ bölgesi ama tarih elden gidiyor

BİZ hep sevinç ile üzüntüyü bir arada mı yaşayacağız?

İstanbul 2010 Avrupa Başkenti diyoruz, Expo 2015 diyoruz.

Türkiye için seviniyoruz.

Diğer yanda da tarihimiz, kültürümüzün talan edilmesine göz yumulduğu için her gün kederleniyoruz.

En son örnek Adalar’dan.

İstanbul’da nefes alınacak tek yer o güzelim Adalar hem İDO’nun sürekli değiştirdiği vapur tarifeleriyle, hem bakımsızlıktan perişan halde.

Hem tarihi elden gidiyor.

Son olarak öğrendiğime göre, Büyükada’da Nizam’da tarihi Seferoğlu Köşkü’nün bahçesine 30-40 tane bina yapılacakmış.

Anıtlar Kurulu’nun bu yönde karar alması an meselesi deniyor.

Seferoğlu köşküyle, muazzam bahçesi, ağaçlarıyla gerçek bir tarihtir.

Korunacağı yerde onu yerle bir edip üzerine bina dikmek kimin işi?

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın bu olup bitenden haberi var mı?

Expo 2015 için Prodi ile Gül karşı karşıya

İZMİR’in gözü Expo 2015’te.

Tek rakibi ise Milano.

İzmir ve Milano’nun Uluslararası Sergiler Bürosu yani kısaca BİE’ye yapacağı sunumlar için Paris’teyiz.

Dördüncü ve son sunum oylamanın yapılacağı 31 Mart’ta.

Bu satırları Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de katılacağı sunumlardan kısa bir süre önce yazıyorum.

Olimpiyat ve Dünya Futbol Kupası’ndan daha büyük bir organizasyon anlamına gelen Expo 2015 heyecanı hepimize bulaşmış durumda.

Aynen 2010 İstanbul Avrupa Başkenti öncesi duyduğumuz heyecan gibi.

Expo’lar düzenlendiği her şehri sihirli değnek gibi dönüştürüyor.

Öncesi ve sonrası görmek fırsatını bulduğum Barselona, Sevilla, Lizbon, Atlanta, Japonya’da Aichi örnekleri var önümüzde.

Hatta ilk Expo’ların yapıldığı Londra ve Paris’te bu etkinliği bir sıçrama tahtasına dönüştürmeye başarmış.

Dolayısıyla İzmir’in önünde bir dünya kenti olmak için büyük bir fırsat var.

Expo 2015’i ağırladığı takdirde, altı aylık etkinlik bittikten sonra şimdiki fuar alanından beş kat büyük bir parka, 10 bin kişilik açık hava tiyatrosunu, kongre merkezlerine, otellere, hızlı trene bu bir sürü şeye daha kavuşacak.

Ancak en önemlisi Expo’da "Herkes İçin Sağlık" temasını işleyeceği için "global bir sağlık merkezi" olacak.

Buraya kadar her şey çok güzel.

Ancak Expo 2015 aynı zamanda yoğun bir "lobilicik" demek.

Geçen hafta Dışişleri Bakanı Babacan’ın İtalya Dışişleri Bakanı D’Alema onura verdiği akşam yemeğindeydim.

D’Alema’yla birlikte Türkiye’ye gelen meslektaşlarla sohbet imkanı oldu.

Söylediklerine göre, Başbakan Prodi Milano için uzun zamandır destek turlarında.

Hatta onların yalancısıyım bol keseden "paralar" dağıtıyormuş.

Oy verecek ülkeleri ikna etmek kolay iş değil.

Esas mesele bu.

Paris’ten Expo 2015 ile ilgili gelişmeler yarına.
Yazının Devamını Oku

Hayalim ucuz ilaçlar üretmek

25 Kasım 2007
ABD’de, Harvard Üniversitesi’nde "Genetik ve Kompleks Hastalıkları" Kürsüsü Başkanı bilim adamı Profesör Gökhan Hotamışlıgil (45) ile tanışıklığım birkaç yıl öncesine dayanıyor. Geçen hafta içinde iş dünyasına yönelik bir toplantı için İstanbul’a gelen Hotamışlıgil ile birkaç saatliğine buluştuk.

Hotamışlıgil’ın doktorası biyolojik kimya ve moleküler genetik alanında.

Şişmanlık ve şeker hastalıklarına neden olan mekanizmayı çözerek tıp literatürüne geçmiş.

Bizde ise "şişmanlık genini bulan" bilim adamı olarak biliniyor.

Merak edip sordum. "İstanbul’da iş dünyasına neler anlattınız" diye.

Konuşmasının başlığı şöyleymiş: "Yeni Bilim ve Değişen Dünya Düzeni."

"Yeni Bilimin"
ne olduğunu şöyle açıklıyor:

"Hayat bilimi. Çevremizdeki her şey yaşamla ilgili. İnsan, hayvan, çevre, bitkiler, evren büyük bir zincir. Tüm bilimleri de içine çekiyor: Matematik, astronomi, fizik, kimya. Her şey birbiriyle bağlantılı. Örneğin bilgisayar teknolojisinde biyoloji ilkeleri kullanılıyor. DNA’ya dayalı mikroçipler üretiliyor."

100 YIL ÖMÜR BEKLENTİSİ

Bir bilim adamının basit şeylerden söz etmesini kim bekler?

Hotamışlıgil’e göre, sağlık konusunda bir yanda insanın hayalinin alamayacağı gelişmeler yaşanırken, diğer yanda dünyada inanılmaz bir eşitsizlik hüküm sürüyor.

Bugün dünya nüfusu 6.2 milyar.

Bunun sadece 1 milyarı "sağlıklı yaşamın" tadını çıkartıyor bilim adamına göre.

Geriye kalan 5.2 milyar kişi temel sağlık koşullarının bulunmadığı bir ortamda yaşıyor.

Şanslı 1 milyar kişiye bakınca, 2000 yılında doğmuş bir kız çocuğunun 100 yaşına kadar ömür beklentisi var.

Terazinin öbür kefesinde kalanlar arasında yaşam ortalaması 40 yaş.

Nereden bakarsanız sağlık bugün savunma sanayiden sonra en büyük endüstri.

Bir tek ilaç yılda 20 milyar dolar gelir getiriyor.

İnanılmaz bir kár. Ancak son 20 yılda üretilen binlerce ilaçtan sadece yüzde biri Afrika’yı kırıp geçiren enfeksiyonlu hastalıklar için.

İşin doğrusu ilaç devlerinin Afrika’yı filan taktığı yok.

"Ama" diyor Hotamışlıgil, "Bunu değiştirmek mümkün... Yeni bilim ve değişen dünya düzeninde Çin, Hindistan, Türkiye gibi orta gruptaki ülkelerin önemli oyuncu olması o kadar da zor değil."

Özellikle Çin ve Hindistan’ın üzerinde duruyor. Zira dünya nüfusunun üçte biri bu ülkelerde yaşıyor. Sadece bu iki ülkenin kendi yerel ilaç endüstrilerini geliştirmesi devlerin gücünü kırabilir.

DİNOZORLAR ADIM ATANA KADAR

Peki ya Türkiye?

Türkiye’de hem sağlık araştırmalarımız yetersiz, hem ilaç endüstrisi yok gibi.

"Bakın dünyada son 10 yılda ortaya çıkan önemli şirketleri hep gençler kurmuş. Türkiye’de 40 milyon genç var. Tıp fakültelerimiz iyi çalışıyor. Doğru bir devlet stratejisi, bir de vizyon sahibi birkaç genç çıksa iş tamam."

Gökhan Hotamışlıgil, metabolizmaya bağlı hastalıkların mekanizmasını çözmek için önemli adımı attıktan sonra buluşunun patentini almış.

Sonra da Turkcell’in CEO’su Süreyya Ciliv ile Boston’da ortak bir şirket kurmuş.

"Syndexa" şimdilik küçük bir biyoteknoloji şirketi.

Ama ileride Hotamışlıgil’ın "dinozorlar" diye tabir ettiği dev ilaç firmalarının önüne geçebilir. Nasıl mı?

Hotamışlıgil hayalini şöyle anlatıyor: "Şu anda ekibimle, diyabetle kalp hastalıklarını aynı anda çözebilecek mekanizmayı izliyoruz. Bu mekanizmayı dışarıdan alınan şeylerle etkilemek mümkün, bunu tespit ettik."

Mekanizmayı etkileyecek ilaçlarla ilgili araştırmayı "Syndexa" yapabilecek. "Dinozorlar adım atana kadar Syndexa gibi küçük biyoteknoloji şirketleri çözümler üretebilir. En büyük hayalim günün birinde herkese ulaşacak ucuz ilaçlar üretmek."

Bilim adamının idealisti böyle olur işte.
Yazının Devamını Oku

Okur haklı, Türkiye neden listede yok

23 Kasım 2007
GEÇEN gün yabancı gazete ve dergilerde yer alan "Türkiye’yi seviyoruz" ilanlarından söz etmiştim. Hatırlayacaksınız.

Başbakanlık Türkiye Tanıtım Destek ve Tanıtım Ajansı’nın yabancı yatırımı çekmek için verdiği ilanlarla ilgili ajansın başındaki Alpaslan Korkmaz ile uzun bir sohbetimiz olmuştu.

Korkmaz, yabancı yatırımcıyı çekmek için neler yaptıklarını anlatmıştı uzun uzun.

Yazıya gelen tepkilerden ikisine değinmek istiyorum.

Birincisi reklamcı Serdar Erener’den.

Meğer çeşitli dergilerde gözüme ilişen o "sempatik" ilanın arkasında Serdar Erener’in Alametifarika Ajansı varmış.

Alametifarika global bir reklam kuruluşuyla ilişkisi olmayan bağımsız bir şirket olmakla övünüyor.

Bu önemli.

Zira benim gibi ilanı görmüş olan bazı dostlarımın "Kimbilir bunun arkasında hangi dünyaca önemli reklam ajansı var" dediklerini biliyorum.

Değinmek istediğim ikinci tepki bir okurdan.

Time Dergisi’nin son sayısının kapağını fakslamış.

Derginin kapağında "Yatırım yapılacak en iyi ülkeler" başlığı var.

İçerdeki yazı ise daha çok Dünya Ekonomik Forumu’nun geçenlerde yayınladığı "Küresel Rekabet Endeksi"ne dayanarak hangi ülkelerin yatırım için iyi olduğunu inceliyor.

Yatırım için en cazip 50 ülke içersinde Türkiye yok.

Yatırımcı için en cazip ilk 10 arasında ABD, İsviçre, Danimarka, İsveç, Almanya başı çekiyor.

50 ülke arasında Çin, Hindistan, Çek Cumhuriyeti, Ürdün, Körfez ülkeleri, Şili, Tunus ve daha niceleri var.

Türkiye yok.

İşte bu yüzden "Tanıtım ilanları güzel de Türkiye neden listede yok" sorusunu soran okurum yüzde yüz haklı.

Diyeceksiniz Alpaslan Korkmaz’ın başında olduğu ajans henüz bir yıllık.

Tanıtım ilanlarıyla, temsilcilikleri, kişisel temaslarla büyük bir atağa kalkmış.

Başarılı olup olmayacağının ölçüsü Dünya Ekonomik Forumu’nun önümüzdeki yıl yayınlayacağı "Küresel Rekabet Endeksi" olacak.

Endekste, yatırımcıya cazip 50 ülke arasında bu kez Türkiye’nin adını görürsek demek ki Alpaslan ve ekibi başarılı olmuş.

Bekliyoruz.

Yönetim Kurulu Sırları

ARGE Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden’ın son kitabı "Yönetim Kurulu Sırları".

28 yaşından itibaren Sümerbank, Petkim gibi kurumların yönetim kurullarında bulunan Yılmaz Argüden, emeklilik sonrası yönetim kurullarına girenlerden farklı bir profil çiziyor.

Yurtdışında kırkı aşkın şirketin yönetim kurullarında da bulunmuş.

Dolayısıyla "Yönetim Kurulu" konusunda engin bir deneyimi ve bilgi birikimi var.

Zaten bu yüzden de "Yönetim Kurulu Sırları’nı dünya için yazdım" diyor.

Neler var Argüden’in kitabında?

Yönetim Kurulu’nun yapısı, nitelikleri, nasıl çalışması gerektiği.

Argüden, örneğin Yönetim Kurulu’na "bilgi akışı" üzerinde önemle duruyor.

"Yönetim Kurulu’nun başına General Electric’in efsanevi CEO’su Jack Welch de gelse bilgi akışı yetersizse o yönetim kurulu başarısız olur" diye konuşuyor.

Şirket Rusya’ya mı açılacak?

Yönetim Kurulu’nda Rusya’yı bilen biri şart.

"Yönetim Kurulu Sırları" şirketlerin bu yapıları üzerinde kafa yoranlar için bir başucu kitabı.
Yazının Devamını Oku

Turkey ilanının arkasında kimler var

20 Kasım 2007
YABANCI dergi ve gazetelerde yaklaşık beş haftadan beri tam sayfa şöyle bir ilan var:<br><br>"Filanca şirket Türkiye’yi seviyor, Türkiye filanca şirketi seviyor." Son derece açık, son derece sempatik bir ilan.

Şirket adları sürekli değişiyor. İlan ilk gözüme çarptığında Siemens’ti.

Bir sonraki BNP Paribas. Daha sonraki Microsoft.

İlanı veren Başbakanlık Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı.

Benzer bir reklam da bu kez yabancı bir televizyon kanalında karşıma çıkınca perde arkasını araştırmak istedim.

Derken geçen gün Siirt’te GAP’ın düzenlediği toplantıdayım.

Baktım toplantı çıkışı ajansın kitapçığı dağıtılıyor. Kapağında aynen şöyle deniyor:

"Global işinizde daha güçlenmek için ’Düğmeye Basın’ Türkiye’de yatırım yapın."

İlan gibi tanıtım kitapçığı da etkileyici.

Ancak itiraf etmek gerekir ki en etkileyici olanı ajansın Başkanı Alpaslan Korkmaz.

Dün kendisiyle telefonla ileşitim kurmak istediğimde Hürriyet binasında Ertuğrul Özkök ile randevusu olduğunu öğreniyorum.

Tesadüfün böylesi.

Neticede dün sabah Özkök’ün odasında, hiç hesapta olmadığı halde Alpaslan Korkmaz ve Başkan Yardımcısı Levent Seçkin ile biraraya geliyoruz.

Korkmaz, 1970, İsviçre doğumlu.

Bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından tam 1 yıl 1 ay önce kurulan Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı’nın başına getirilmiş.

Altı lisan konuşuyor.

Neuchatel Üniversitesi’nde iş yönetimi okumuş.

Aynı üniversitede Uluslar ve Kültürlerarası Müzakereler konusunda doktorasını yapmış.

İsviçre’nin en fazla yabancı yatırım çeken kantonlarından biri olan Neuchatel Ekonomik Kalkınma Ajansı direktörlüğünü de üstlenmişti.

Dolayısıyla tam anlamıyla yabancı yatırım çekme "profesörü".

İşine tutkulu.

"Bu alandaki 13 yıllık tecrübemi Türkiye’ye kazandırmak istiyorum" diyor.

Peki Korkmaz ve genç ekibi neyi hedefliyor?

Ne yapıyor?

48 SAATTE İSTANBUL, ANTEP, TRABZON

Birinci hedef doğrudan yabancı sermayeyi Türkiye’ye çekmek.

Yatırımcıyı yönlendirmek.

"Ama önce Türkiye’yi iyi tanımak istiyoruz" diyor Korkmaz.

Bu Türkiye’yi anlatmak için, strateji oluşturmak için gerekli.

Ajans, sanayi, eğitim, istihdam gibi kalemlerde her ilin bir veri tabanını oluşturmak üzere.

Ekip Türkiye’yi sürekli dolaşıyor.

Diğer yanda, gelecekte yatırım yapacak potansiyeldeki ülkeler tespit ediliyor.

Örneğin Çin ve Hindistan.

Korkmaz
’a göre bu iki ülkede büyük bir sermaye birikimi var ve her ikisi geleceğin önemli yatırımcıları.

Çin ve Hindistan dahil yatırım potansiyeli olan ülkelerde temsilcilikler kurulmuş.

Temsilcilikler aracılığıyla Türkiye’ye gelen yatırımcıları Korkmaz ve ekibi karşılıyor.

"Yüzyüze" görüşüyor.

Dahası sektörlerine göre çeşitli illerde randevular alınıyor.

İstanbul veya Ankara’ya gelen yabancı yatırımcı 48 saatte Gaziantep ve Trabzon’a da uğruyor.

1 yıl gibi bir süre zarfında Korkmaz ve ekibi 380 yatırımcıyla görüşmüş.

Bunlara Türkiye’deki yabancı yatırımcılar da dahil.

Ajansa 6 günde 720 iş başvurusu

ALPASLAN Korkmaz, ajansta ekibi nasıl oluşturduklarını anlatıyor. Söyledikleri Türkiye’nin nasıl bir potansiyele sahip olduğu açısından önemli.

Başbakan’dan "Ajans için ne gerekirse yapın" talimatını aldıktan sonra gazetelere ilan veriliyor. Aranan koşullar şöyle: 3 yabancı lisan ve uluslararası tecrübe. Altı günde iş başvurusunda bulunanların sayısı 720.

Japonya
’dan Tayvan’a, Avrupa’dan ABD’ye başvurular geniş bir yelpazede.

Dünyanın dört bir yanına dağılmış beyinler.

Hepsi Türkiye’ye dönmek için fırsat bekliyor. Başvuruların sayısını 220’ye indirdikten sonra Korkmaz teker teker hepsiyle görüşüyor.

Daha sonra sayı 60’a indiriliyor. Nihayet ajansa 25 kişi alınıyor. Şu anda "Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı" genç, dinamik, dünyaya açık 30 kişilik bir ekipten oluşuyor.

Çince, Arapça dahil toplam 10 lisan konuşuluyor. Tüm belgeler 10 lisanda hazırlanıyor ve web sitesi 10 lisanda kullanılabiliyor.

Nortel’in CEO’su Zafirovski Türkiye’ye yatırıma çağırıyor

ALPASLAN Korkmaz
’ın heyecanı bulaşıcı. O anlattıkça Türkiye adına heyecanlanıyoruz.

Katma değeri yüksek üretime dönük yatırım yapacak şirketleri nasıl Türkiye’ye çekmeye çalıştıklarını anlatıyor.

İşin ilginç yanı bazı önemli şirketlerin CEO’larını da Türkiye için çalışmaya ikna etmiş olması.

Örneğin Nortel’in CEO’su Mike Zafirovski.

Türkiye’deki teknolojik yatırımından sonra her yerde Türkiye’nin adından söz etmeye başlamış.

Korkmaz "Bizzat CEO’lar yatırım çağrısı yapınca etkisi daha büyük oluyor" diyor.

Türkiye’ye gelen turist potansiyel yatırımcı

YABANCI
dergilerde gördüğüm ilanların dışında Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı’nın tanıtım atağı her alanda. İlan 5 hafta önce başlamış.

90’a yakın yabancı dergi, gazetede 40’a yakın şirket "Türkiye’yi Seviyorum" diyor. Bunların dışında CNN, Bloomberg, El Cezire, EuroNews gibi televizyonlarda "Düğmeye Basın" reklamları gösteriliyor.

Ayrıca THY ile anlaşma imzalanmış. Uzun uçuşlarda ajansın 15 saniyelik spotu gösteriliyor.

Alpaslan Korkmaz, "Beş yıldızlı otellerdeki yemek mönüsü gibi bir yatırım kitapçığı hazırladık. Havaalanlarının VİP bölümlerinde, otellere dağıtıyoruz. Türkiye’ye gelen 20 milyon turistten en az 1 milyonu potansiyel yatırımcı olabilir" diyor.

"Bir yıl daha son gaz gideceğiz" diye de ekliyor.
Yazının Devamını Oku

Vaktimin yarısını dünya sorunlarına harcıyorum

18 Kasım 2007
HAVAYOLU, demiryolu, GSM, finans, perakende, sağlık, uzay ve eğlence sektöründe 250 şirketin sahibi. Uluslararası havalimanlarında dev uçakların üzerinde mutlaka gözünüze ilişecek olan kırmızı "Virgin" markasının yaratıcısı.

Henüz yirmili yaşlarında iken, Londra’da bir bodrum katında yastıkların üzerinde hayal kurarken aklına düşen "Virgin" markası şimdi dünyanın en bilinen markası.

Kitap ve plak, gelinlik dükkanları, prezervatif markası, havayolları, cep telefonu hepsi Virgin.

Kendisi de 57 yaşında dünyanın en zenginlerinden.

Karayipler’de kendine ait minik bir adası var.

Adadaki pagoda benzeri evlerini ta Endonezya’dan taşımış.

Şimdi hayallerini uzaya taşıyor.

Sözünü ettiğim kişi dün Çırağan Sarayı’nda İşTcell Liderler Konferansı’nda dinlediğim İngiliz girişimci Sir Richard Branson.

Branson belki günümüzün en "vizyoner" girişimcisi.

Feci çekingen ve utangaç olduğu halde en renklisi de.

Londra’daki gelinlik mağazasının açılışında sırtına bir gelinlik geçirip poz verdiği hatırlardadır.

16 yaşında liseyi terk ettikten sonra 1970’lerde müzik dükkanlarıyla iş hayatına atılan Richard Branson İstanbul’da hangi mesajları verdi?

Ayrıntılara gireceğim ama bence en anlamlı mesajı şuydu: "Zenginler dünyanın geleceğinden sorumlu".

BAŞTA KİMSE İNANMADI

Branson
’ın girişimciliğinin temelinde kimsenin aklına gelmeyeni yapması yatıyor.

"Neden" sorusu yerine "Neden olmasın" diyor.

Nitekim 1984 yılında Virjin Havayolları’nı kurması da öyle.

Porto Riko’ya zahmetli bir uçuştan sonra aklına düşmüş havayolu şirketi.

Eğlenceli, hosteslerin hep güldüğü, yemeğin iyi olduğu bir uçak şirketi düşlemiş.

Boeing şirketini telefonla arayıp ikinci el bir uçak istemiş.

"Uçak şirketi kurmam kimseye inandırıcı gelmemişti. Hatırlıyorum o dönemde New York Times ’Virgin ile kim uçar’ diye sormuştu. British Airways ise hiç şansımın olmadığı görüşündeydi" diye anlatıyor.

Sonuç?

Virgin Havayolları bugün ABD ile Avrupa arasında en fazla yolcu taşıyan uçak şirketi. Hayallerinin peşinden git dedikleri bu olsa gerek.

Peki Türk girişimcilere tavsiyesi ne Branson’ın?

Kendisine inanan bir kadroyla, donanımlı bir ekiple çalışmak.

Bu birinci koşul.

İkincisi, farklılık yaratmak ve cesur olmak.

Örneğin Virgin markasını taşıyan prezervatif işi için muhafazakar BBC’yi prezervatif reklamına ikna etmiş.

YENİLENEBİLİR ENERJİYE 3 MİLYAR DOLAR

Richard Branson
hem çevreci, hem de teknolojinin gücüne inanan biri.

Havayolu şirketi sahibi olarak atmosferi gereğinden fazla kirlettiği noktasından hareket ederek daha temiz enerji kaynakları peşinde.

"Yenilenebilir enerjiye" 3 milyar dolar yatırım yaptığını söylüyor. Bitkisel yakıtla ilgili araştırmaları bizzat şirketleri yönetiyor. Atmosferi daha az kirletecek, daha hızlı uçabilecek uçak modelleriyle ilgileniyor.

İlerde örneğin Sydney ile İstanbul arası uçak yolculuğunun yarım saate inebileceğine inanıyor.

Son göz ağrısı ise uzaya yolculuk.

Meksika’da halen inşası süren uzay gemileriyle ilk önce kendisi ailesiyle birlikte uzaya doğru açılacak. Daha sonra parasını yatıran uzay yolculuğuna çıkabilecek.

Peki bu kadar işi arasında dünya sorunlarına nasıl vakit ayırabiliyor?

Konferansta açıkça söylüyor Branson: "Vaktimin yarısını artık dünya sorunlarına harcıyorum."

Çevre sorunlarının dışında, Afrika’daki yoksulluk, sağlık ve savaşlarla yakından ilgili.

Nelson Mandela ile yakından çalışıyor.

İç savaşlara acilen müdahale eden bir nevi akil adamlar grubuna dahil.

"Zenginler dünyanın iyiye gitmesi için uğraşmalı" diyor.

Türkiye’de cep telefonuyla ilgiliyiz

İKİ yıl önce Richard Branson ile Davos’ta karşılaştığımda Türkiye’ye gelip gelmeyeceğini sormuştum.

"Virgin Mega" dükkanlarını açabileceğini söylemişti.

Sonra Demirören Grubu’nun bu dükkanla ilgilendiği konuşulmuştu.

Branson plak ve kitap dükkanlarını açmadı ama dün "Türkiye’de cep telefonu işiyle ilgilendiğini" söyledi.

Ayrıca finans hizmeti, spor kulüpleri sektörlerine de baktıklarını ilave etti.

Cep telefonu sektöründe ise kendisini İstanbul’a davet eden Turkcell’e öncelik vereceğini belirtti.

İstanbul’da aldığı para Afrikalı kızlara

RICHARD Branson’ın yılda 12 kez verdiği konferanslarından iyi para aldığını duymuştum.

Hatta daha önce kendisini İstanbul’a davet eden bir şirketten 450 bin dolar talep ettiği de iddialar arasında.

Branson İstanbul’daki konferansından ne kadar para aldığını söylemese de buradan kazandığını Afrika’da erken doğum yapan kızların yakalandıkları hastalığa ayıracağını söyledi.

Bu arada dinleyiciler arasında olan Yasemin Pirinçcioğlu’nun Turkcell’in "Kardelen" Projesine destek sözünü geri çevirmedi.

Bakalım sözünü tutacak mı?
Yazının Devamını Oku

Reklamdan aldığım paradan size ne?

18 Kasım 2007
Eski Sovyetler Birliği lideri Mihail Gorbaçov bir süre önce Louis Vuitton reklamına çıktı. Peki Louis Vuitton’dan aldığı ücret? İşte bu noktada Gorbaçov fazla sır vermiyor. Hatta bu soruyu soranları "Ben sizin maaşınızı soruyor muyum" diye tersliyor.

Glasnost ve Perestroyka’nın babası, eski Sovyet lideri Mihail Gorbaçov’u Louis Vuitton’un reklamında ilk gördüğümde şaşırmadım değil./images/100/0x0/55ea66a0f018fbb8f87d7c7a

1980’li yılların en gözde politikacısı gayet ciddi bir ifadeyle Londra taksilerini andıran bir aracın içindeydi. Koltukta hemen yanında ise şık bir Louis Vuitton çantası duruyordu.

1990 yılı Nobel Barış Ödülü sahibi Gorbaçov, Hollywood oyuncuları gibi reklam yıldızı olmuştu.

Her ne kadar Sovyetler Birliği’nde bir dönemin kapanmasına önayak olmuşsa da neticede Gorbaçov sosyalist gelenekten gelen bir lider.

Öyle bir gelenekten gelmiş bir lideri, lüks tüketimin en ünlü markasının tanıtımında görmek yaman bir çelişki olsa gerek diye düşünebilirsiniz.

"Acaba neden yaptı ve ne kadar para aldı" soruları aklınıza takılabilir.

Geçenlerde Fransız L’Express Dergisi’nin sayfalarını karıştırırken gözüme ilişen uzun bir söyleşisinde Gorbaçov bu soruların da cevabını veriyor.

Peşinen söyleyeyim ki, Gorbaçov kendisiyle barışık, mutlu bir karakter. Söylediklerinden şu çıkıyor: Liderlik kompleksi yok.

PİZZA HUT’TAN AZ ALDIM

Lüks bir tüketim ürünüyle yan yana görünmek asla gocunmadığını vurguluyor. "Dünyaca üne kavuşmuş bazı kişilerin, tanındıkları alanın dışına çıkmaması gerekir inancına sahiptir. Ben o kişilerden değilim."

Bununla ilgili bir anekdot aktarıyor:

"Bir gün dönemin Fransa cumhurbaşkanı, yakın dostum Mitterrand ile Paris’te yolda yürüyorduk. Birisi yanımıza yaklaşıp ikimizden imza istedi. Mitterrand ’Fransa Cumhurbaşkanı imza vermez’ diye kestirip attı. Ben ’Sovyetler Birliği lideri imza verir’ diyerek kaleme sarıldım."

İki lider arasındaki farka bakar mısınız?

Reklamlarda nasıl göründüğüne gelince...

"Reklam her yerde. Yolda, televizyonda, sinemada. Reklamlarda bir de ’Gorbi’ görmenin nesi kötü" diye soruyor eski Sovyet lideri.

10 yıl önce Pizza Hut’un reklamına da çıktığını hatırlatıyor. Doğrusu ben o reklamı hatırlayamadım.

Pizza Hut reklamına çıkmasının nedenini ise şöyle izah ediyor. "1998 ekonomik krizinde yıkılmış bir binanın restorasyonuyla uğraşıyordum. Bankadan 1 milyon dolarlık kredi almıştım. Dolayısıyla Pizza Hut’ın reklamında görünmeyi kabul ettim."

Gerçekten bir "açığı kapatmak" için iyi bir yol.

SİZE NE BENİM PARAMDAN

Louis Vuitton reklamında görünmesinin nedeni ise başka.

Lösemili çocuklar için giriştiği bir hastanenin masrafları eski Sovyet liderine o çantayla birlikte poz vermesine neden olmuş.

"Rus işadamı ve milletvekili Lebedev’den 2 milyon dolar almayı başardım. Bütçe denk gelmeyince Louis Vuitton’un teklifini hiç düşünmeden kabul ettim."

Peki Louis Vuitton’dan aldığı ücret?

İşte bu noktada Gorbaçov fazla sır vermiyor.

Hatta soruyu yönelten gazeteciyi "Ben sizin maaşınızı soruyor muyum" diye tersliyor.

Yine de "Vuitton çok para verdi ama Pizza Hut kadar değil" diye de ilave ediyor.

Reklam parasıyla da hastanenin masraflarını karşılayamayınca devreye Amerikalı işadamı Ted Turner girmiş.

İnsanın zengin dostları olması ne iyi.

Zengin dostlarını sürdürdüğü mücadeleye ortak etmesi de.

Zira Gorbaçov yıllar önce kurduğu "Uluslararası Yeşil Haç" Derneği aracılığıyla "dünyanın çevre sorunlarına glasnot gerek" diye çaba gösteriyor.

Diğer yanda da Rusya’daki lösemili çocuklara sahip çıkıyor.

İmza verme ve reklamlarda boy gösterme tekliflerini geri çevirmeyerek "starlık" raconuna uyan Gorbaçov, Sovyetler Birliği’nin önünü açacak tek kişiydi belki de...

Ve biz çok sevmiştik onu.
Yazının Devamını Oku

GAP’ın yol haritası: Yenilenebilir enerji, turizm ve organik giysi

16 Kasım 2007
GAP’a ilgi büyük.<br><br>"GAP tuzlanmaya teslim olacak mı" yazıma okurlardan e-postalar yağdı. Doğal olarak herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin 32 milyar dolarlık en büyük projesinin geleceğini merak ediyor.

Şanlıurfa’dan bir kaç gün sonra bu kez Siirt’te GAP masaya yatırıldı.

Sevindirici olan şu:

GAP birkaç koldan hareketlenmeye başladı.

GAP’ın bağlı olduğu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren projenin nasıl yürüdüğünü anlamak için bölgedeki illere gezilere başladı.

Daha önce GAP’ın kapsadığı dokuz ilden ikisini ziyaret eden Ekren önceki gün de Siirt’teydi.

GAP illerinden ünlü işadamlarının, bürokrat, milletvekillerinin dahil olduğu bir sivil inisiyatif 25 üyeli GAP Kalkınma Platformu kuruldu.

GAP İdaresi dünyanın önde gelen 10 yabancının da dahil olduğu bir uzman grubu 3 ay süreyle bölgeye göndererek bir rapor hazırlattı.

Raporda GAP’ta öne çıkacak üç sektör belirlendi:

Yenilenebilir enerji, organik giysi ve turizm.

Siirt’te hem Ekren’i ve Tarım Bakanı Mehdi Eker’i dinledik, hem GAP İdaresi Başkanı Muammer Yaşar Özgül’ün başkanlık yaptığı GAP Kalkınma Platformu üyelerini.

Kendi başarı öykülerini anlatan Aynur Bektaş, Nihat Gökdemir, Ethem Sancak ve Süleyman Pamukçu’ya da kulak verdik.

İTALYANLARIN GAP’A İLGİSİ

Sancak
ile Kurtalan’da çimento fabrikası olan Gökdemir birlikte bölgede yenilenebilir enerji yatırımı için kolları sıvamış durumda.

Aynur Bektaş, Batman’da tekstil yatırımı olanaklarını incelemeye hazır ancak "kalifiye işçi" temin edilmesi koşuluyla.

Ancak sözünü ettiğim iş kadını ve iş adamlarının bölgedeki yatırımlarından ziyade bölge insanlarına "GAP’taki gelişmeleri yakından izliyoruz" mesajını vermeleri önemli.

Aynı gün içersinde iki bakanın Siirt’te gelmeleri de AKP Hükümeti’nin GAP projesine yeniden önem verdiğinin göstergesi.

Toplantılar sonrası uzun sohbet imkanı bulduğum GAP Başkanı Muammer Yaşar Özgül süresi 2012 yılına kadar uzatılmış olan GAP’ın geleceğinden son derece umutlu.

Çantası elinde İspanya’dan, Avustralya’ya GAP’a yabancı yatırımcı çekmek için dolaştığını anlatıyor.

"İtalyan Gıda Üreticileri Birliği bizden Kilis’te 25 bin dönüm arazi istedi. 80 gıda fabrikası barındıracak bir Gıda Tekno Parkı kurmak istiyor" diyor.

Aralık ayında İspanyol yatırımcıları bekliyormuş.

Özgül’ün ana hedefi ise GAP’ı organik giyimde bir üs haline dönüştürmek.

Organik giysi pazarı halen 1 milyar dolar.

2008’de 2.5 milyar, 2010 da ise 15 milyar dolar olacağı hesaplanıyor.

Katlanarak büyülen bir pazar.

Özgül "Organik giyside markalaşmış bir bölge yok. Dünyada üretilen organik pamuğun yüzde 40’ı Türkiye’den. GAP gayet rahatlıkla hem organik tarım, hem organik giysi üssü olmaya talip" diyor.

GAP Kalkınma Platformu’ndaki kadınlar nerede

GAP kadını nerede?

Soruyu ortaya atan iş kadını, tekstilci Aynur Bektaş.

Siirt Kültür Merkezi’ndeki toplantı salonuna göz attıktan sonra "Salonda hem genç, hem kadın görmüyorum" diyor.

Sonra dinleyiciler arasındaki GAP İdaresi Başkanı Muammer Yaşar Özgül’e dönerek "GAP Kalkınma Platformu’nda kadın üyeniz var mı" diye soruyor.

Özgül "Olacak" diye cevap veriyor.

Yani aralarında kadın yok.

Gerçekten Bektaş doğru noktaya parmak basıyor.

Zira ekonomik olduğu kadar bir sosyal ve kültürel dönüşüm projesi olan GAP’ta kadın katılımı olmadan sağlıklı bir yol izlemek nasıl mümkün olabilir?

Tuzlanma muamması 500 mü yoksa 30 bin hektar mı

SİİRT’e giderken yanımda TEMA’nın hazırlamış olduğu "Mezapotamya’nın Büyük Düşü GAP" belgesini de götüreceğimi söylemiştim.

Öyle yaptım.

Belgeselin kopyasını Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’e ilettiğim gibi Muammer Yaşar Özgül ile sohbetimizde uzun uzun söz ettim.

Ne var ki kafamdaki bazı soruların cevabını bulamadım.

Örneğin TEMA’nın belgeselindeki en önemli unsur, yani "tuzlanma tehdidi".

Özgül, GAP
ile ilgili bazı şeylerin yanlış bilindiğini ve artık tarım yapılmayacak derecede tuzlanma tespit edilen arazinin sadece 500 hektar olduğunu söylüyor.

Siirt’teki toplantının yarısına yetişen Tarım Bakanı Mehdi Eker ise gayet açık bir şekilde "30 bin ile 40 bin hektar arasında arazide tuzlanmadan" söz etti.

Hangisi doğru?

Sancak’a göre GAP’ta ’geçmişini arama turizmi’ başlayacak

SİİRTLİ işadamı Ethem Sancak, GAP bölgesinin potansiyelini en iyi bilenlerden biri.

Bölgede tekstil, hayvancılık, yenilenebilir enerji gibi yatırımları ve yatırım planları var.

Siirt’teki konfeksiyon fabrikası her ay 200 milyar zarar ettiği halde şimdilik devam kararı almış.

Tekstilci Umut Oran’dan da fabrika için destek sözü.

Sancak, "Burası belki bir Silicon Vadisi olamaz ama yüzyıllar öncesi tarımın ilk keşfedildiği yer olarak yeniden dünya tarımının gözdesi olabilir" diyor.

Tarım, enerji ve turizm aynen rapor hazırlayan uzmanlar gibi Sancak’ın üzerinde önemle durduğu üç sektör.

Bölgeyle ilgili engin bir tarih bilgisi olan Ethem Sancak turizmle ilgili benim ilk kez duyduğum bir kavram kullanıyor.

"Geçmişini Arama Turizmi."

İnsanlar arasında geçmişlerini, kökenlerini araştırma tutkusunun giderek arttığını işaret eden Sancak’a göre, insanlığın beşiği Mezapotamya yani GAP bölgesinde "Geçmişi Arama Turizmi" patlama yapabilir.
Yazının Devamını Oku