YERYÜZÜNDE ortasından deniz geçen tek şehir İstanbul.<br><br>İstanbul her şeyden önce deniz demek. Gününe göre mavi ya da yeşil olan
Marmara Denizi’ni hayatında görmemiş olan, yosun kokusunu hiç içine çekmemiş olan
İstanbullu olabilir mi?
Deniz Temiz Derneği, Turmepa’nın tespitine göre bal gibi olur.
2007 yılından beri
Türkiye çapında
Milli Eğitim Bakanlığı’yla birlikte
"Sınırsız Mavi" Projesini yürüten
Turmepa, İstanbul’daki okullara gönderdiği soru-cevap anketlerinden
150 bin öğrencinin denizle hiç tanışmamış olduklarını tespit etmiş.
Ancak
Turmepa Genel Müdürü
Levent Ballar, 2012 yılına kadar devam edecek projenin henüz sekizinci sınıf çocuklarına kadar ulaştığını, daha üst sınıflara gelince "
denizi görmemiş çocuk" sayısının artacağını söylüyor.
Ballar’a göre, bu çocukların ailelerini de hesaba katarsanız
İstanbul’da hiç denizi görmemiş olanların sayısı pekálá 2 ila 3 milyona ulaşabilir.
Peki bu insanlar denizle nasıl tanışacak?
Turmepa bu konuda
23 Nisan Çocuk Bayramı nedeniyle müthiş bir adım atıyor.
150 bin çocuk arasından seçilen
3 bin 200 çocuğu
İDO’nun gıcır gıcır
Fatih vapuruyla, üç ayrı seferde
Marmara Denizi’nde geziye çıkartıyor.
ESKİ İSTANBULLU YENİ İSTANBULLUÇocuklar
Güngören, Sarıgazi, Atışalanı, Bağcılar gibi ilçelerden.
İstanbul dışında olduğum için geziyi kaçırdım.
Levent Ballar, denizi şimdiye kadar sadece televizyondan izlemiş çocukların şaşkınlıklarını, heyecanlarını anlatıyor.
"Denizin rengine, büyüklüğüne şaşırdılar en çok" diyor.
Turmepa çocukları denizle buluşturmaya devam edecek.
Daha çok deniz kirliliğiyle savaşan bir sivil toplum kuruluşu (STK) olarak üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor.
Denizi hiç görmemiş
İstanbullu olabilir mi diye sormuştum.
Osmanlı Bankası Müzesi geçenlerde yaptığı bir sempozyumun başlığını
"Eski İstanbullular, Yeni İstanbullular" koymuştu.
Sanırım kıyılardan çok uzaklarda yaşadıkları için denizi tanımayanlara
"Yeni İstanbullular" diyebiliriz.
"Yeni İstanbulluların" şehrimizin güzellikleriyle, kültürel ve tarihi değerleriyle, İstanbul’u İstanbul yapan şeyleriyle tanışmalarını sağlamak sadece STK’ların işi mi?
Belediyeler ne güne duruyor?
Belediye seçimleri öncesi "
sosyal barıştan", "sosyal projelerden" söz eden hem AKP’li, hem CHP’li adayları hatırlıyorum.
Vaatlerin hepsi rafa mı kalktı?
Osmanlı Bankası Müzesi’ndeki sempozyumda 1950’lerden sonra İstanbul nüfusunun tam 12 kat arttığının altı çizildi.
Haliyle "
Yeni İstanbullular" şimdi
"Eski İstanbullulara" göre çok daha kalabalık.
Aralarında deniz görmeyeni de var,
İstiklal Caddesi’ni duymamış olanı da.
Mesele gecekondu mahallelerinden
TOKİ’lere geçince de çözülmüyor yazık ki.
Skylife Dergisi’nde yazanlar İstanbul’u bilmiyor
YİNE Osmanlı Müzesi’ndeki sempozyumdan aklımda ilginç bir şey kaldı.
Dinleyiciler arasında olan bir akademisyen
İstanbul’daki kimi mezecilerin "lakerda"yı bilmediklerini söyledi.
Bir tanesi pişirilip pişirilmeyeceğini sormuş.
Boğaz sularında palamut ve toriklerin cirit attığı
Bizans dönemine kadar uzanan, şehrimiz mezelerinin en hası "lakerda"yı
İstanbullu bir mezeci nasıl bilmez?
Aynı şekilde kimi zaman, eli kalem tutanların da
İstanbul’u bilmediklerini görüyorum.
Önceki gün uçakta elime geçen THY’nin
Skylife Dergisi’ne göz atıyordum.
Prens Adaları’yla ilgili bir yazı dikkatimi çekti.
Yazıyı yazan ilk durağı
Kınalıada’da fayton olduğunu sanıyor.
"Denizi mi seyretsek, yoksa bir fayton turu mu yapsak kararsızız" demiş.
Kınalıada faytonu olmayan tek ada.
Tarihinde olmamış.
Az sonra aynı adayla ilgili ikinci hata.
"Süslü evleriyle Prens Adaları içinde en zengin görünen Kınalıada".
Kınalıada, adalar arasında en mütevazı olanıdır.
Yazıyı yazan hemen iskelenin karşısında gördüğü ahşap ikiz evlere kanıp
"en zengin" sıfatını yapıştırmış.
Tabii Skylife’daki yazısının gerisini okumadım.
Ama diyeceğim şu:
Lakerdanın nasıl yeneceğini bilmeyen mezeciyi geçin.
Hiç olmazsa yazı yazma gibi bir mesleği benimsemiş olanlar, yaşadıkları şehri tanıma zahmetine girip doğru bilgileri aktarsalar.