WASHINGTON ABD’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Brookings Enstitüsü’ndeki 5. Sakıp Sabancı Konferansı için Washington’dayız.
"Domuz gribi" nedeniyle yolculuk sırasında bazı sıkıntılar doğabileceği kaygısı meğer yersizmiş.
Sadece aktarma yaptığımız Frankfurt Havalimanı’nda gribe karşı uyarı panoları gördüm.
Yolculuk boyunca havalimanlarında yüzleri maskeli yolcular dahi tek tüktü.
Başkan Obama’nın "gözde kuruluşu" olarak bilinen Brookings Enstitüsü’nde 5. Sakıp Sabancı Konferansı’ndan önce uzmanların ağzından "Obama’nın ilk 100 Günü"nü dinleyeceğiz.
5. Sakıp Sabancı Konferansı’nın konuşmacısı Oxford Üniversitesi Rektörü Chris Patten.
Kendisini Hong Kong’un, Çin’e devrinden önceki son valisi ve Avrupa Komisyonu üyesi olarak da tanımıştık.
Vereceği konferansın konusu şöyle:
"Atlantik Bölgesi Ortakları. Çok Taraflı İlişkilerin Türkiye ve Avrupa’ya Getirdikleri."
Yeni Dışişleri Bakanımız Profesör Dr. Ahmet Davutoğlu’nun da beğeneceği bir konu bu sanırım.
OFF-SHORE 700 MİLYAR DOLAR
"Obama’nın ilk 100 Günü"nü dinlemeye hazırlanırken dün sabah The Wall StreetJournal’in başlığındaki haber dikkatimi çekti.
Habere göre, Başkan Obama çokuluslu Amerikan şirketlerin ve Amerikalı zenginlerin "off-shore cennetlerine" kısıtlama getirmeye hazırlanıyormuş.
Son verileri göre, çokuluslu Amerikan şirketlerin ABD dışında, son yıllarda 700 milyar dolar kadar birikmiş parası var.
Vergisi ödenmeyen önemli bir miktar bu.
Obama Yönetimi’nin gözü işte bu parada.
Yönetimin, bu şirketlerin Amerikan vergi sisteminin ve hatta yatırım yaptıkları gelişmiş ülke vergi sistemlerinin dışında kalmalarını sağlayan yasal yapıya müdahale etmeye hazırlandığı söyleniyor.
Ayrıca yüzlerce çokuluslu şirketin "off-shore hesap" açmasına izin veren yasalar gözden geçirilecek.
Büyük bir olasılıkla hesap açılmasını zorlaştıracak.
GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER
Bu arada The Wall Street Journal’in haberine göre, Başkan Obama, yürürlükteki vergi yasalarından cesaret alan çokuluslu şirketlerin daha çok yurtdışı yatırımlara yönelmesinden şikayetçiymiş.
Vergi yasalarını değiştirerek bu şirketlerin kendi ülkelerine yatırımın ve ABD’de yeni iş alanlarının de önünü açmak istiyormuş.
İşte bu noktada kafamda bir soru işareti var.
Bu işin ucu, eninde sonunda yabancı yatırım beklentisinde olan bizim gibi gelişmekte olan ülkeleri etkilemez mi?
Bu arada General Electric, Hewlett-Packard, Cisco, Johnson& Johnson gibi şirketleri de etkileyen bu girişime Amerikan iş dünyasından itiraz sesleri yükselmeye başlamış.
Burası lobilerin güçlü olduğu bir ülke.
Bakarsınız, Başkan Obama’nın bu planı rafa kaldırılıvermiş.
Ben olsam da olmasam da misyonumuz devam edecek
LÜTFİ Kırdar konser salonu ilk kez böylesine kalabalıktı.
Ünlü piyanist Fazıl Say ve arkadaşlarının Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin 20’nci yıldönümü için verdiği konser dinleyici kitlesiyle bir rekordu.
Balkonlar yetmemiş sahneye de sandalyeler konmuştu.
Böyle bir kalabalığın ÇYDD Başkanı Prof. Türkan Saylan tekerlekli sandalyesiyle sahneye getirildiği anda hep birlikte ayağa kalkıp alkışlamaya başladığını düşünün.
Müthiş bir manzara.
Konser için hastaneden izin alan Türkan Saylan’ın konuşması ilk kez kendisini yorgun düşüren hastalığının işaretini veriyordu.
Dokunaklıydı çok konuşma.
"Ben olsam da, olmasam da misyonumuz devam edecek" diyordu Saylan.
Hem konserin başında, hem sonunda yaptığı konuşma insanları ağlattı desem abartı değil.
Ergenekon’un 12’nci dalgasında tutuklanan ve iki hafta cezaevinde kalan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğretim görevlilerinden Profesör Dr. Ayşe Yüksel için de bir alkış istedi Saylan.
O gece alkışlar sadece Saylan ve Yüksel’e değildi elbet.
15 yıl önce ÇYDD için bir konser vermiş olan Fazıl Say ve arkadaşları da ayakta alkışlandı dakikalarca.
Kimlerdi Say’ın arkadaşları?
Keman sanatçıları Patricia Kopatchinskaja ve Cihat Aşkın, viyolonsel Çağ Erçağ, ney sanatçısı Burcu Karadağ, bariton Güvenç Dağüstün ve "bandoneon" ustası Tolga Salman.
Hepsi Fazıl Say’ın piyanosu eşliğinde sanatlarını öylesine bir ahenk içersinde icra ettiler ki, söze dökmek güç.