Eğer o kadar “izole” yaşamasaydık bu kadar güvensiz, kendimizden farklı olana, “öteki” ye bu kadar tahammülsüz olur muyduk?
En son Türk Musevi Cemaati’nin yaptırmış olduğu “Farklı Kimliklere ve Yahudiliğe Bakış Araştırması”nın sonuçları aynı kapsamdaki diğer araştırmaların sonuçlarıyla örtüşüyor.
Türk toplumunda “İnsanlara dikkatli yaklaşmak gerekir” diyenlerin oranı yüzde 72.
Farklı kimlikler (Yahudi, Rum, Ermeni, Ateist vs.) hakkında bilgi sahibi olmayanların oranı yüzde 70’lerde.
Bilgi sahibi olmadığı halde farklı kimlikleri “komşu olarak” istemeyenlerin oranı yüzde 40’lara ve hatta yüzde 57’lere tırmanıyor.
Hoşgörüsüzlük, ayrımcılık almış başını gidiyor.
Böyle bir tabloyla, Türkiye’nin dünya siyasetinde önemli bir oyuncu olma iddiası nasıl bağdaşabilir?
SOLANA’NIN ENERJİ DANIŞMANI
Düşünce Kuruluşu Ekonomi ve Dış Politikalar Araştırma Merkezi (EDAM) tarafından düzenlenen toplantılara önümüzdeki günlerde İstanbul’da göreceğimiz isimler de katılıyor.
Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı Kemal Derviş, 2001 krizinde IMF Başkan Yardımcısı olan İsrail Merkez Bankası Başkanı Stanley Fischer ya da IMF Orta Doğu ve Orta Asya Direktörü Mesut Ahmed gibi.
Birkaç yıldan beri ekonomistlerin, siyasilerin, akademisyenlerin ve gazetecilerin katıldığı bu toplantıları düzenleyen EDAM’ın kuralı tartışmaların “off the record” olması.
Katılımcılarla söyleşiler ise serbest.
Bu nedenle öğle yemeği molası sırasında Kemal Derviş’e bir kaç soru yöneltiyorum.
İkimizin de henüz Bilgi Üniversitesi’nde, IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn’a fırlatılan ayakkabıdan haberi yok.
“IMF’nin yeni rolünün ne olacağı” sorusu tabii ki fırlatılan ayakkabıdan sonra daha da anlamlı oluyor.
İSTANBUL’DA ALINACAK KARAR
Tatil dönüşü ayağımın tozuyla İtalyan Edison enerji şirketinin Türkiye temsilcisi Akın Özkan ile sohbet hem bu projenin ne olduğunu, hem çevremizdeki enerji hamlelerinde bazı taşları yerine oturtmama yardımcı oldu.
Unutmayın... Enerji politikaları kesinlikle satranç oyunculuğunun ustalığını gerektiriyor.
Enerjideki hamlelere geçmeden Edison Şirketi’yle ilgili bazı bilgileri yinelemekte yarar var.
1883 yılında faaliyete geçen Edison, Avrupa’nın en eski enerji şirketi.
Adını o sırada elektrik ampulünün mücidi olarak dünyada fırtınalar estiren Thomas Edison’ dan almış.
Yüzyılı aşkın bir geçmişi olan şirket bugün İtalya’da 12 bin megavatlık elektrik gücü üretiyor.
Özkan’a, Türkiye’ye 2008 yılında gelen Edison’un buradaki faaliyetlerini soruyorum.
“Hidroelektrik, kömür ve linyit santralleriyle ilgileniyoruz ama esas ağırlık ITGI”de”
Teknosa, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi’nden 100 bine yakın eseri internet ortamına geçirmek gibi dev bir proje başlatmış.
Nane, bu projeden söz edince aklıma Google’ın çeşitli üniversitelerin kütüphaneleriyle yaptığı anlaşma geldi.
Ancak Teknosa’nın bu projesi Nane’nin dikkat çektiği gibi daha çok paha biçilmez eserleri korumaya ve geleceğe taşımaya yönelik.
İnternet ortamında olduktan sonra herkesin bundan yararlanacağından kuşku yok.
Peki Nadir Eserler Kütüphanesi’nin hangi eserleri internet ortamına geçiyor?
Liste bir hayli uzun.
Atatürk’ün İstanbul’da alıp okuduğu kitaplar, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Piri Reis’in haritaları, eski İstanbul albümleri, 2. Abdühamid’in fotograf koleksiyonu.
Nane’
“10 yıl içerisinde acilen önlem alınmadığı takdirde küresel ısınmanın dünya ekonomisine maliyeti 5.5 trilyon Euro olacak.”
Küresel ısınma faktörüne, altyapı yetersizliği ve İstanbul Belediyesi’nin büyük sorumsuzluğu eklenince sel felaketini yaşadık.
Selin ekonomimize maliyeti, 300 milyon dolar ile 500 milyon dolar arasında hesaplanmış.
İklim değişikliği Türkiye’yi fena vurmaya devam edecek.
Zira, Dünya Bankası’nın 5 Haziran Çevre Günü’nde yayınladığı rapora göre, ısınma Türkiye’de daha hızlı.
Kuşkunuz olmasın seller yine yaşanacak.
İklim felaketlerinin maliyetlerini kaldırmaya gücümüz ne kadar yetebilir?
Değişmek zorundayız.
Bienalin 2016 yılına kadar sponsorluğunu üstlenmiş olan Koç Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç ve Bilgi Grubu Başkanı Ali Koç ile dün öğle yemeğindeyiz.
2006 yılından beri “Meslek Lisesi, Memleket Meselesi” gibi sosyal sorumluluk projeleri başlatan Koç Holding, 2007 yılında kapsamlı bir şekilde sanat ve kültüre destek kararı almış.
İKSV ile masaya oturulmuş.
“Farklı ne olsun” sorusuna cevap aranırken İstanbul Bienali’ nin hiç sponsoru olmadığı fark edilmiş.
Gerçekten, İKSV’nin müzik, caz festivallerinin sponsorları varken şimdiye kadar uluslararası bianelin sponsorunun olmaması hayli ilginç.
Mustafa Koç “çünkü bienal riskli bir alan” diyor.
Neden riskli?
Hem içerik açısından, hem sermayenin çağdaş ve güncel sanatı desteklemesinin getireceği eleştiriler açısından.
Mezar gibi minibüslerde hayatlarını kaybeden gencecik işçi kızlar, “boşaltın” denilen evlerini terk edemeyenler, eşyaları yağmalananlar.
Birkaç yıl önce Dubai’de kafes gibi kamyonlarda taşınan Pakistanlı, Hintli inşaat işçilerini görmüştüm.
“Modern çağın köleleri” diye düşünmüştüm.
Meğer bizde de onlardan varmış, hem burnumuzun dibinde Halkalı’da mezar gibi minibüslerde taşınan.
Halkalı’da, İkitelli’de İstanbul’un bir yarısının gözyaşları sel olmuş.
Diğer yanda insanların sel olup aktığı ışıltılı bir İstanbul var.
11. Uluslararası İstanbul Bienali’nin yüreğinin attığı Nişantaşı, Beyoğlu, Tophane.
Bienal kapılarını resmen açmadan önce bu altın üçgene üşüşen insan kalabalığı arasındaydım önceki gece.
Üstelik son dönemlerde, şimdiye kadar Türkiye yanlısı tutum sergilemiş Fransız politikacıların da aleyhimize tavır almalarını sağlamakta pek mahir.
İşte Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner, işte Avrupa İşlerinden sorumlu Devlet Bakanı Pierre Lellouche.
Fransa’da Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyen aydınların sesini dahi bastırmış gibi görünüyor Sarkozy.
Medya, aydınlar, Fransız kamuoyunu derken Sarkozy işi acaba AB görüşmelerini bloke etmeye kadar vardırır mı?
Bağımsız Türkiye Komisyonu’nun ikinci raporunu ülkenin önde gelen düşünce kuruluşu İFRİ’de (Fransız Uluslarası İlişkiler Enstitüsü) sunarken aklıma düşen soru bu.
İFRİ’nin kıdemli danışmanlarından yazar-düşünür Dominique Moisi, Fransa’nın Türkiye’ye karşı yeni pozisyonunu şöyle özetliyor: “Eskiden Avrupa Birliği’ne “dahil” bir Türkiye’den söz edilirdi. Oysa şimdi Lellouche’un vurguladığı gibi AB ile birlikte hareket edecek bir Türkiye’den söz ediliyor.”
“Dahil” ve “Birlikte” arasında sembolik bir ayırım var.
AVRUPA-TÜRKİYE DENKLEMİ