Erdal Sağlam

İndirim beklentisi yarım puan

23 Haziran 2014
PİYASALAR yarın toplanacak Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısından faiz indirimi çıkacağına kesin gözüyle bakıyor.

Daha önce 1.5 puana kadar çıkan indirim beklentisinin ise yarım puan civarına indiği görülüyor. Toplantı öncesi konuştuğum bankacılar, en azından yarım puanlık indirim beklentilerini dile getirdiler. Bunun yanında 0.75 hatta 1 puanlık indirim bekleyenler de var ama bunların azınlıkta olduğunu söyleyebilirim.
Başbakanın “yüksek oranlı indirim talepleri”nden sonra, enflasyon oranlarının çift hanenin altında gerçekleşmesi, yurtdışındaki hazine kağıdı değerlerini de göz önünde tutan bankacılar bir ara yarınki toplantıdan 1.5puanlık indirim çıkabileceğini söylemeye başlamışlardı.
Ancak daha sonra Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın kademeli olarak indirim yapacağını söylemesinin ardından beklentiler düştü. Bu konuşmadan sonra bazı bankacılar Başçı’nın sırasıyla 0.25 ardından yarım ve daha sonra 0.75 puanlık indirim yapıp, toplam 1.5 puanı bulacağını konuşmaya başladılar. Ancak daha sonra ABD Merkez Bankası FED açıklamalarının ardından yeniden bir olumlu hava esti. Hafta sonu itibariyle, yarınki toplantıdan çıkacak indirimin 0.5 puan olmasının büyük ihtimal olduğunu söylemeye başladılar.
Ancak bu tahmine karşılık, Başbakan Erdoğan’ın tavrı nedeniyle, Merkez Bankası’nın yarınki indirimi biraz daha yüksek tutabileceğini tahmin eden bankacılar da var. Başbakan’ın cumhurbaşkanlığı adayı olması halinde, seçime kadar daha hızlı faiz indirimi isteyeceğinin açık olduğunu, bu nedenle iki ay içinde toplam 1.5 puanlık indirimin gelebileceği yorumunu yaptı.
Bilindiği gibi Başbakan küçük oranlı faiz indirimlerine karşı çıkıyor ve Merkez Bankası’nın böyle yaparak kendileriyle dalga geçtiğini söylüyor. Ancak buna karşılık bazı tavizler verseler de, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ile Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın istikrar için faiz indirimlerinin aşamalı olması gerektiğini dikkat çektiklerine şahit oluyoruz. Başbakan ile ekonomi yönetimi arasındaki faiz tartışmasının devam edeceği açık ama hangisinin bu çatışmadan galip geleceği henüz belli değil.

BANKACILAR İYİMSER

Yazının Devamını Oku

Torba yasa mali disiplin için tehdit

19 Haziran 2014
TBMM’de görüşülmeye devam eden “torba yasa” denilen, çeşitli yasalarda değişiklik yapan paket mali disiplin açısından ciddi tehdit oluşturuyor.

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na gelen, üzerinde teknik çalışma yapılsın diye Alt Komisyona havale eden paketin boyutları genişlemeye devam ediyor.
60 madde civarında alt komisyona gelen paketin hacmi iki katından fazla artarak 130 maddeye kadar çıktı. Bu hafta Plan ve Bütçe Komisyonu’nda ele alınmaya başlayan pakete burada da yeni eklemeler yapılacak. Yani daha sonra eleme yapılmazsa, “torba yasa” denilen paketin genişliği 150 maddeye kadar çıkabilir.
Torba yasa sadece madde sayısı olarak büyümüyor, içeriği de genişliyor ve özellikle kamunun harcama yükünü artıran maddeler ekleniyor. Şu anda, biraz da tamamlanmadığı için, torba yasanın kamu maliyesine yükü tam olarak hesaplanmış değil ama ileriye dönük yükleri bir hayli artırdığı kesin. Çünkü af paketi de adlandırılabilecek bu paketin affettiği kamu borçları ve primleri giderek daha geniş kesimlere yayılıyor.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve ekibinin bu torba yasayı sahiplenmediği çok açıkça gözleniyor. Babacan’ın açıkça söylemese de, özellikle torba yasanın genişlemesinden çok rahatsız olduğu kulislerde konuşuluyor.
Sadece Babacan değil Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de rahatsız. Paket çıkmadan, “Gecikmeye kalan borçlarda ödeme süresini uzattık. Çünkü ön almaya çalışıyorum, affa ve yeniden yapılandırmalara karşıyım” diyerek tepkisini ortaya koyan Mehmet Şimşek’in, paketin kapsamı genişledikçe, yakınlarına, kesinlikle tasvip etmediği bir hale dönüştüğünü söylediği de bürokrasi çevrelerinde konuşuluyor.
En büyük yük Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) na geliyor. SGK prim ve ceza aflarının kapsamı genişlerken, Bağ-kur’dan kaynaklı yükler çok arttı. Ekonomi bürokratları Alt komisyonda eklenen maddeleri gördükçe “Sosyal güvenlik reformu diye bir şey kalmadı, reform lafta kaldı” diyerek artan yükü özetlemeye çalıştılar. SGK’ya verdiği desteği her yıl artırmak zorunda kalan bütçeye ilişkin vergi faiz ve gecikme cezalarının affının kapsamı da Alt komisyonda verilen önergelerle iyice genişletildi.

Yazının Devamını Oku

Faiz kararı öncesi Babacan’dan ‘güven’ uyarısı

17 Haziran 2014
Irak’ta Türk diplomatların rehin alınması olayı henüz sonuçlanmamışken çatışmanın giderek büyümesi, muhalefetin Cumhurbaşkanlığı için ortak aday açıklaması gibi çok ağır bir gündemin içindeyiz.

Böylesine ağır bir gündem içinde dün Japonlarla gıda alanında ciddi bir ortaklık gerçekleşti. Japonya’nın en büyük makarna üreticisi Nisshin Seifun Group, 5. Büyük holdingi Marubeni ve Nuhun Ankara Makarnası, Ankara’da üretim yapacak “Nisshin Seifun Turkey” ticari ünvanlı bir gıda şirketi oluşturdular.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın katıldığı törende, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu da hazır bulundu. Hisarcıklıoğlu’nin 13 yıldır devam eden TOBB Başkanlığı döneminde, ilk kez kendi işiyle ilgili bir toplantıya katıldığını gördüm. Hisarcıklıoğlu, “yüzde 100 yerli, yüzde 100 ihracat” sloganıyla, yatırıma verdiği önemin nedenini açıkladı. .
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan törende yaptığı konuşmada Türkiye’nin büyük potansiyeli üzerinde durarak, ihracatın ekonomi için nemine değinip, bu nedenle yatırımın ekonomik modelin güzel bir örneğini oluşturacağını söyledi.
Babacan‘ın doğrudan ilgili bir toplantı olmamasına rağmen, Merkez Bankası bağımsızlığı üzerinde özellikle durması da dikkat çekiciydi. Türkiye’nin güçlü bir ekonomiye sahip olduğunu, bunun temelinde mali disiplin ve Merkez Bankası bağımsızlığının bulunduğunu kaydeden Babacan, bu ilkeler uygulandığı sürece Türkiye’nin yolunun açık olduğunu söyledi. Babacan, “Güven yavaş yavaş oluşur, zaman alır. Kaygı ise çok hızlı oluşur. Türkiye’nin kazandığı güven ortamının değerini çok çok iyi bilmeliyiz” şeklinde konuştu.
Babacan’ın bu konuşmasının ardından Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın Konya’da yaptığı konuşmayı da okuyunca, “Sanki Başbakanın yüklü faiz indirim talebine karşı ekonomi yönetiminde bir direnç oluştuğunu”görür gibi oldum. Bence Babacan ve Başçı, “Önümüzdeki haftaki faiz toplantısında ancak küçük indirimler yapılabilir”in alt yapısını, şimdiden oluşturur gibiler.
Bu konuşmalar faiz tartışmasının süreceğini gösteriyor. Umarız Başbakan “istikrarı ve güveni koruma” çabasına artık itiraz etmez. Aksi takdirde, dünkü kalıcı sermaye ortaklığı örneklerinin yenisi yaşanamaz.

Yazının Devamını Oku

Son yaşananlar enerjide fırsatımız olabilir ama...

16 Haziran 2014
BÜTÜN gözler aşırıcı İslamcı İŞİD’in Irak’ta yayılması, konsolosluk mensupları ve şoförleri rehin alınması olayına çevrildi.

Umarız Dışişleri Bakanlığı yaptığı büyük hatayı düzeltir ve rehineler sağ salim ülkeye dönebilirler. Rehineler üzerinden tartışılan Irak’taki olayların, sakin ve sağduyu ile izlenip analiz edilmesinde büyük yarar var. Rehinelere kötü bir şey olursa, olayların büyümesi ve Türkiye’nin seçim öncesi hamasetle hareket etmesi kaçınılmaz. Bölgedeki enerji oyununu yakından izlemeye çalışan bir gazeteci olarak, rehine olayı çözülür çözülmez, Türkiye’nin orta ve uzun vadeli çıkarları açısından bölgenin ve son olayların masaya ciddi olarak yatırılmasını önemli görüyorum. Her şeyden önce şunu söylemeliyim ki; hükümet K. Irak enerji kaynakları konusunda doğru inisiyatif kullandı. Bu kararın içerideki çözüm sürecinin ilerlemesine de büyük katkı verdiği açık. İşte hem çözüm sürecinin ilerlemesi hem de Türkiye’nin enerji kaynaklarına erişimi ve maliyetlerini azaltması için, bu oyunda kalması, ısrar etmesi ama doğru adımlar atması şart. Son olaylar, bu oyunu kazanmak için bence Türkiye’nin önüne önemli fırsatlar çıkarmış olabilir.
Siyasi yorumcular bu aşamadan sonra ya Irak’ın üçe ayrılabileceğini ya da Maliki’nin ayrıştırıcı politikası yerine daha rasyonel yönetimle, tüm kesimlerin memnun edilerek birliğin korunacağını söylüyorlar. Bence kargaşa birkaç yıl sürebilir ama sonunda üçe bölünse bile İŞİD’in tasfiye edileceği, sunni kesimin daha ılımlı bir yönetime geçmek zorunda kalacağını düşünüyorum. Irak tek bir devlet olmaya devam ederse zaten sorun olmaz. Yeni Irak düzeninde; K. Irak’ın yanısıra sünni hatta şii kesimindeki enerji kaynaklarının üretim ve pazara ulaşımında Türkiye’nin payını artırabileceği gözüküyor. Her iki ihtimalde de Türkiye’nin K. Irak’la yaptığı anlaşmaları geliştirerek hayata geçirmesi mümkün
Bir başka deyişle; Türkiye son olaylar nedeniyle kesinlikle K. Irak enerji kaynaklarından vazgeçmemeli. Tersine; tüm kesimlerle ilişki içerisinde, etkinliğini artırabilecek fırsat eline geçmiş olabilir, bunu kaçırmamalı.
Hükümet bu oyuna iyi başladı ama şimdiye kadar rasyonel oynayamadı. Hem kişisel ve partisel çıkarlar işin içine girdi, hem de strateji üretecek vizyon sahibi kadrolar olmadığı için çok hata yapıldı. Bundan sonra hataya yer olmamalı.

İSLAMCILARLA YÜRÜRSEK

Hükümetin en büyük hatası, Batı ile birlikte davranıyor görünüp kendi oyununu oynaması, islamcılık ve imparatorluk üzerinden hayal kurması. Son birkaç ayda

Yazının Devamını Oku

Faiz indirilirse büyüme daha da körüklenir

12 Haziran 2014
Yılın ilk çeyreğindeki büyüme rakamı piyasaların beklentisi doğrultusunda gerçekleşti ama aynı piyasalar, bundan 1 ay önce bile, bu kadar yüksek rakamlar beklemiyorlardı.

Beklememekte haklıydılar; çünkü ekonomi yönetimi tüketimi kısıp iç talebi dengeleyerek büyüme oranlarının düşürülmesini öngörüyordu. Yani bu küresel süreçte büyümenin daraltılmasını amaçlıyorlardı.
Ancak siyasetin baskısıyla ekonomi yönetimi, hesapladığı kadar tüketimi daraltamadı. Faiz oranlarıyla oynasa bile, piyasaları sıkıştırmayı göze alamadı.
İşte bu nedenle 2014 yılının ilk çeyreğinde büyüme yüzde 4,3 çıktı. Kabaca baktığınızda iç talep ile dış talebin dengelendiğini görüyorsunuz ama detaya girdiğinizde durum farklı gözüküyor. Ekonomi yönetiminin yılın başında büyük ölçüde sıfır veya negatif olmasını öngördüğü özel tüketim harcamalarının yüzde 2.9 oranında arttığı görüldü. Kamu tüketim harcamalarında da yüzde 8.6 oranında yüksek artış gözlenirken kamunun mal ve hizmet alımlarındaki artışın yüzde 13 gibi çok yüksek oranda olması dikkat çekti.
Dolayısıyla ihracatın artması ve büyümeye katkı yapmaya başlaması olumlu ama seçim nedeniyle kamu harcamalarının artışı, özel tüketimin ciddi boyutta büyümesi, ekonomi yönetiminin aslında iyi hesap yapamadığını gösteriyor.
Yanısıra büyümenin kalitesi açısından yatırımlardaki düşüş de dikkat çekici.
Tüketim harcamalarındaki artış çok açıdan önemli. Her şeyden önce tüketimdeki bu artışın sürmesinin ithalattaki büyümenin devamı, dolayısıyla cari açığın azalmayacağı anlamına geldiği ortada.
Tüketimin artması aynı zamanda çift haneye dayanan enflasyon oranlarını da bir ölçüde açıklıyor. Üretici fiyat artışlarının yüksekliği, tüketici fiyatlara henüz yansımadığı, stoklardan erime olduğu detay rakamlarla doğrulanıyor.

Yazının Devamını Oku

Ekonomi yönetiminde ihtiyatlı tavır terk ediliyor

10 Haziran 2014
Avrupa Merkez Bankası ECB’nin aldığı faizleri indirme kararı, piyasaların “pembe hava yaratılsın kar yazalım” arzusunu hayata geçirmek için bir bahane oldu.

ECB’nin faiz indirimi ve bankalara yapacağı desteğin işleyip işlemeyeceği, ne sonuç vereceği henüz bilinmiyor ama piyasalar coştu…
Dün Çin verilerinin de açıklanmasıyla birlikte, bizim gibi ülkelerin piyasaları da coştu. Yani piyasaların tavrı bize özel bir durum gibi gözükmüyor.
Ancak, başka ülkelerdeki tutumu bilmiyorum ama, bizde ekonomideki ihtiyatlı tavrın yavaş yavaş terkedildiğini gözlemliyorum. Piyasalar fırsat buldu mu kar yazmak için her şeyi yapar, pembe havayı pompalar ama ekonomiyi yönetenlerin ayaklarının yere basması gerekir. Piyasaların aşırı kar hırsını dengeleyecek olan, daha doğrusu ileride daha büyük sorunlar çıkmasını engelleyecek olan ekonomi yönetimidir.
O nedenle ekonomi yönetimi ve ihtiyatlı davranma gereği hep beraber düşünülür. Hele hele Merkez Bankalarının ihtiyatlı davranması esastır, çünkü politikacılar yapıları gereği popülisttir ve ülke ekonomisini riske atacak eğilimlere meyillidirler ve frenlenmeleri gerekir. Yani piyasaların coşkusundan değil ekonomi yönetimindeki tavır değişikliğinden korkmak gerekiyor.
Başbakanın sürekli gaza basalım anlayışında olduğunu zaten biliyoruz. Bazı bakanlar ise her şartta Başbakanın söylediklerini tekrarlarlar. Burada kilit konumda olanlar; sırasıyla Başbakan yardımcısı Ali Babacan, Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı ile Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’tir. Bunların ihtiyatlı tavırda ısrar etmesi, Başbakanı riskler konusunda uyarıp ayakların yerden kesilmesini engellemesi, ekonomide sağlanan istikrarda büyük pay sahibi oldu. .
Son faiz tartışmaları ile birlikte ekonomi yönetiminde de ciddi tavır değişikliği gözlemliyorum. Ne kadar faiz gibi temel konularda durumu açıklığıyla ortaya koymaya çalışsalar da, sanki eskisi kadar Başbakana karşı direnemiyorlar, daha büyük bir baskı hissediyorlar. Cumhurbaşkanlığı seçimi hatta genel seçimlere kadar sanki gaza basılacağı ve ekonomi yönetiminden bu konuda ciddi itiraz gelmeyeceği gibi tehlikeli bir havanın yayılmaya başladığını hissediyoruz.

Yazının Devamını Oku

Türkiye’deki rekabet Londra’da ders oldu

9 Haziran 2014
TÜRKİYE’de GSM sektöründe son yıllarda yaşanan rekabet ‘London Business School’da doktora dersi oldu.

Derste Vodafone Türkiye’nin “U Dönüşü” olarak isimlendirdiği 2009 yılında başlayan yükselişi konu edilirken, bununla birlikte Türkiye GSM sektörünün özellikleri ve yaşananlar da masaya yatırılıyor.
Ders nedeniyle Vodafone Türkiye CEO’su Gökhan Öğüt ile birlikte 1 günlüğüne Londra’daydık. Öğüt, pazarlama ağırlıklı başarı öyküsü olarak ortaya çıkan bu yükselişi, birinci ağızdan doktora öğrencilerine anlattı ve onların sorularını yanıtladı. Aslında bu öykünün ders olarak okutulmasına, London Business School’da doktora yapan yine Vodafone çalışanı olan Gökhan Ay kanalıyla başlanmış, 2009-2012 yılları arasında Vodafone Türkiye Kurumsal Pazarlama Kıdemli Müdürü olarak görev yapan Gökhan Ay, 2013 yılında Vodafone Grubu Afrika, Orta Dogu ve Asya Pasifik Bölgesi Performans ve Operasyon Direktörü olarak atanmış, Londra’ya yerleşmiş. Masterını yaptığı okulda bu kez doktoraya başlamış ve okutulan örnek hikayelerin yanında kendi yaşadıklarının çok daha iyi ders olacağını görüp, bu girişimi başlatmış. Prof. Michael G. Jacobides’in danışmanlığında hazırladığı ve Vodafone Türkiye’nin hızlı büyüme öyküsünün 3 farklı aşamasını konu olan 3 vaka çalışması, bundan sonra Avrupa’nın en iyi iş okulu olarak bilinen London Business School’da işletme, finans, strateji ve genel yönetim alanlarında vaka incelemesi olarak okutulacak.
Ders sırasında hem Gökhan Ay, hem de CEO Gökhan Öğüt çok heyecanlıydılar. Hem dersin içeriğinde okutulanlar, hem de Gökhün Öğüt’le yaptığımız sohbetler sektördeki rekabetin ne kadar büyük olduğunu ve nasıl heyecanlı yaşandığını açıkça gösteriyordu.
2009 yılında Serpil Timuray’ın Vodafone Türkiye’nin başına getirilmesiyle başlayan süreç U dönüşünün başladığı süreç. Daha doğrusu Timuray’ın ana şirketi yatırımlar için ikna etmesiyle başlamış ve Öğüt o dönemde yaşadıklarını şimdi biraz gülümsemeyle hatırlıyor. Telsim’den aldıkları kötü miras, baskın piyasa lideri Turkcell’in dominantlığını aşmak tabi ki kolay olmamış. Öğüt temel olarak tüketiciyi odağa koymaları, tüketicinin ihtiyacını bilmek, marka imajını değiştirilmek için yapılanları ve yapılan yatırımların katkısını uzun uzun anlatıyor. Gördüğüm kadarıyla, gençleştirilen çalışanların ortak bir hedefe yönlendirilmesi ve motivasyonun yüksek tutulması, Vodafone Türkiye’yi öne çıkaran diğer unsurlar olmuş. Aksi halde payları bu kadar yükselemezdi.


SAĞLIKLI REKABET HALKIN YARARINA


Yazının Devamını Oku

Kurala uymayan ödüllendiriliyor

5 Haziran 2014
HÜKÜMETİN getirdiği son af paketiyle birlikte kamuoyunda, sosyal medyada, “Ben vergimi zamanında ödüyorum, enayi miyim?” tepkilerini duymaya başladık.

Bence bu tepkilerin dile getirilmesi çok doğal, hatta çok daha fazla olması, seslerin yükselmesi, vatandaşların bu aflara karşı çıkması gerekir.
Çünkü gerçekten de vergisini zamanında veren vatandaş cezalandırılıyor.
Tersinden okuyacak olursak; sık sık gelen vergi afları vergi ödememenin, kurallara uymamanın ödüllendirilmesi demek. Vatandaşın tanımı içinde, devletin ortak yaşamı düzenlemek için belirlediği ortak kurallara uymak, adaletsizliğe uğradığı zaman ise bunun hesabını sormak da var.
Devlet olmanın en önemli göstergelerinden biri vergileri toplamak, ödemeyenlere ceza kesip uygulamak, vergiyle birlikte devlete olan diğer yükümlülüklerin yerine getirilmesini sağlamaktır. Bunu sağlamadıktan sonra devlet yönetimi kuralları yerleştiremez, toplumda adalet duygusu sağlayamaz.
İnsanlar vergilerini gerçekten ödeyemiyorsa o zaman vergileri düşürürsünüz, uygulanmayan kuralı kaldırırsınız. Aksi takdirde toplumun bir bölümü vergisini ödeyip kurallara uyarken, diğerlerinin uymasını müeyyidelerle sağlayamazsanız, bunun adı devlet olmaz ki.. Demokrasi ise hiç olmaz.
Sizin de çevrenizde vardır; birileri yemeyip içmeyip vergisini zamanında yatırırken birileri bilerek vergisini ödemez, geciktirir. Toplumun ortak harcamaları bu vergilerle yapıldığı için; yapılan borçlanmanın, dolayısıyla ödenen faizlerde en önemli sorumluluk zamanında vergisini ödemeyenlerdedir. Vergisini zamanında ödemeyenler yüzünden kamunun borcu ve borçlanması daha fazla olmasına rağmen, bu nedenle artan faiz de ortak ödendiği için zamanında vergisini ödeyen vatandaş cezalandırılmış demektir. Yani vergisini ödemeyen, vergisini zamanında ödeyenin cebinden almış demektir.
Bu nedenle, adaletin sağlanması için, başkası yerine haksız biçimde ödeme yapmak istemeyen tüm vatandaşların, herkesin vergisini zamanında ödemesini takip etmesi gerekir. Bunu takip için de ancak bunları zamanında almayan, vermeyeni sürekli affeden devlet yönetiminden hesap sorulur. Vergisini ödeyen bir kişi, bizzat gidip ödemeyeninin yakasına yapışırsa, işte o zaman anarşi olur.

Yazının Devamını Oku