Erdal Sağlam

Ekonomi yönetiminde köklü değişiklik senaryosu

8 Temmuz 2014
CUMHURBAŞKANLIĞI seçimlerine bağlı olarak yeni ekonomi yönetimi senaryoları konuşuluyor.

Senaryolar Eylül’de oluşacak yeni Kabinede Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın yer almayabileceği, buna bağlı olarak Merkez Bankası, Hazine ve BDDK yönetiminde köklü değişiklikler olabileceğine kadar gidebiliyor.
Erdoğan’ın kazanması halinde Başbakanlık için görev vereceği kişi ve AKP’nin yeni Genel Başkanın kimliği yeni dönemin ipuçlarını da verecek. Erdoğan, genel başkanın Başbakan olacak kişi olacağını söylemesi, bu kişinin önemini artırdı.
Tabi ki senaryolar Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasına bağlı kurgulanıyor. Seçimi kazanamaması halinde Partinin başında kalacağı ve eski sistemin aynen devam edeceği açık. Bu noktada Erdoğan’ın 1.mi yoksa 2. turda mı seçileceği de senaryoları değiştiriyor. 1. turda seçilmesi halinde Erdoğan’ın istediği gibi davranacağı açık. 2. turda kazanması halinde ise o zaman uzlaşma arayacağı için
hem siyasette hem ekonomi yönetiminde atacağı adımlar daha temkinli olabilir.
AKP’ye yakın kaynaklar Erdoğan’ın 1. turda kazanacağına çok güveniyorlar.
Erdoğan’ın 1. turda kazanması halinde, Başbakana yakın çevrelerin her şeyde olduğu gibi ekonomi yönetiminde de istediği köklü değişikliklerin gerçekleşme ihtimali çok artacak. İmdiden bu planların yapıldığı kulislerde konuşuluyor. Başbakana yakın kaynaklar son dönemde açıkça Abdullah Gül’ün Başbakan olamayacağını, Erdoğan’la uyumlu çalışacak, Başkanlık için anayasa değişimini gerçekleştirecek ismin Başbakan olarak seçilip, Kurultayda Genel Başkan olarak seçileceğini konuşuyorlar. Böylece parti içinde uzlaşmalara gerek kalmayacağı bu kapsamda son dönemde Başbakanla çatışan Ali Babacan ve ekibinin görev alınmasının gündeme geleceğini de söylüyorlar.
Aslına bakılacak olursa; Gül Kurultay’da genel başkan seçilip Başbakan olmazsa, Babacan ve ekonomi üst yönetiminin ayrılmak istemeleri gündemde.

Yazının Devamını Oku

BDDK yönetimi üzerinde siyasi baskı artıyor

7 Temmuz 2014
BANKACILIK Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) yönetimi üzerindeki siyasi baskı yoğunlaşıyor.

Paralel devlet tartışmaları kapsamında bazı üst düzey yöneticilerini görevden almak zorunda kalan BDDK yönetimi, şimdi de aynı kapsamda bir katılım bankasının biran önce tasfiyesi ya da el değiştirmesi yönündeki siyasi baskılardan iyice bunalmış durumda. Başbakan Erdoğan’a yakın isimlerden oluşan BDDK yöneticileri, haklı olarak, “kanunsuz işlem yaptıkları için başlarına bela gelmesinden” korkuyorlar. Yasa ve yönetmeliklere uygun olarak işin yürütülmesine çaba gösteren bürokratların üzerinde, “ne olursa olsun biran önce bu işi halledeceksiniz” baskısı kurulduğu, son günlerde bu baskının iyice arttığı belirtiliyor.
Paralel devlet operasyonu kapsamında cemaate yakın kişilerin büyük ortakları bulunduğu Katılım Bankası’na el konulması istendi ama bankanın rasyoları buna imkan vermediği için, ayrıca sektörde yayılma etkisi bulunduğu korkusuyla bu operasyon yapılamadı.
Bunun ardından katılım bankasındaki kamu mevduatları hızla çekilerek mali yapısı bozulup el konmaya müsait bir duruma gelmesi beklendi. Bu da sonuç vermedi, bu kez banka mecburen küçülmeye başladı, bir yandan da Katarlı taliplerle satış görüşmeleri başlatıp bunu BDDK’ye bildirdi. Katarlılara eldeki hisselerin yarısının satışına izin verilmezken, Katarlıların cemaate yakın kişilerin elindeki hisselerin tümünü satın alma opsiyonu gündeme geldi ama Hükümet “yönetimi değişmeyeceği için” böyle bir satışa da karşı çıktı, BDDK bu satışa onay veremedi.
Bunun üzerine katılım bankası kuracak Ziraat Bankası’nın, bu bankayı satın alması istendi. Ziraat Bankası Katarlıların verdiği fiyat üzerinde hisse alımı yapmak isteyince bu katılım bankası “düşünelim” diyerek Ziraat Bankası yönetimini geçiştirdi. Katılım bankası yönetimi bir yandan Katarlılarla görüşürken öte yandan uluslararası bir aracı kurum olan Goldman Sachs’a satış görüşmeleri için yetki verildiğini açıkladı. İki taliple birden satış işlemlerini yürütemeyeceği kendisine bildirilince, katılım bankası yönetimi geçen hafta Katarlılarla ilişkisini bitirdiğini sadece Goldman Sachs’la işlemleri yürüttüğünü BDDK yönetimine bildirdi.


GOLDMAN SACHS TALİPLERİ ARIYOR

Yazının Devamını Oku

Piyasaların merakı: Eylül sonrası ne olacak?

3 Temmuz 2014
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı piyasalar için de sürpriz olmadı.

Piyasaların asıl merak ettiği konu Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası, yani Eylül ayından itibaren siyasette yaşanacaklara ilişkin. Daha çok da kimin Başbakan olup, ileriye dönük nasıl bir ekip kurulacağı merak ediliyor.
İş alemi ve piyasalar için en uygun çözüm Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra Başbakanlığa da Abdullah Gül’ün gelmesi. Bunu kendisine de ilettiler. Gül yerine Başbakan Ali Babacan olursa da sorun olmaz.
İş alemi ve piyasalarda Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanacağı yolunda genel bir beklenti hakim. Bazısı ilk turda, bazıları ikinci turda kazanacağını öngörüyor. Başka adaylara şans veren sayısı çok az. Erdoğan’a karşı Selahattin Demirtaş’ın adaylığı daha çok çözüm sürecinde bir pazarlık olarak görülüyor. Erdoğan ve Ekmelettin İhsanoğlu arasında ikinci tura kalacak bir seçimde, kürtlerin istediklerini aldıktan sonra boykot yöntemiyle Erdoğan’a destek vereceği söyleniyor. Yani ikinci tura da kalsa Erdoğan’a şans veriliyor.
Bu beklenti takvimi sadece ilk turda İhsanoğlu’nun seçilmesiyle öne alınabilir. Bu takdirde Erdoğan’ın ne yapacağı ve AKP’nin geleceği tartışma konusu olur.
Ancak dediğimiz gibi; çoğu kişi Erdoğan’ın kime görev vereceğini merak ediyor. Görevlendirmede Kabinenin nasıl oluşacağı, parti içinde küskünlüğün boyutları, Gül’ün vereceği tepki, AKP’nin yılsonuna doğru Kurultayda kimi genel başkan seçeceği gibi gelişmeler çok yakından takip edilecek.
Başbakan Erdoğan Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar yeni kabine ve AKP yönetiminin tartışılmasını istemiyor ama ister istemez söylentiler başladı.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun son rehin olayıyla Başbakanlık ihtimali çok azaldığı deniyordu ama son günlerde yine konuşulmaya başladı. Davutoğlu’nun Başbakan, Yalçın Akdoğan’ın Erdoğan’la ilişki için Başbakan Yardımcısı olarak atanacağına ilişkin senaryoların konuşulduğuna şahit oluyoruz.

Yazının Devamını Oku

Faiz bizde politik, dışarıda teknik açıdan gündemde

1 Temmuz 2014
SİZCE de içerideki faiz tartışması kayıkçı kavgasına dönmedi mi?

Söylenenler hep aynı; Başbakan ve bazı bakanları tribünlere oynamak için “yüklü faiz indirin” demeye, Merkez Bankası’nın itibarını yemeye devam ediyorlar.
Başbakan önceki gün, evvelden beri milli görüşe sahip işadamlarının kuruluşu olarak bilinen, MÜSİAD toplantısında konuşurken yine Merkez Bankası’na yüklenmiş, ABD’deki, Japonya’daki faiz oranlarını örnek gösterip yüklü faiz indirimleri istemiş. “Merkez Bankası bağımsız o nedenle karışamayız” diyerek, vermiş veriştirmiş. Artık herkesin sıkıldığı tartışmaya ancak “Merkez Bankası bağımsız ama isterseniz karışırsınız, istifa isterseniz olur biter” denilebilir.
Özetle; Başbakan ve yakınları Merkez’i politik olarak kullanıyor, yazık ediyor.
Başbakanın sözlerinin ardından bazı bakanlar ve yakınları köşe yazanların söylediklerine bakıyorsunuz, teknik bir gerekçe yok. Sadece AKP iktidarının sürmesi, büyüme gibi hamasi savlarla daha fazla faiz indirimi istiyorlar.
Bunlara teknik yanıt vermenin de artık anlamı yok, çünkü tartışmanın bazı çok farklı. Bir başka deyişle “bizden misin, değil misin” tartışması…
Bizde faiz konusu politik bir malzeme haline gelirken, küresel piyasalardaki gelişmelere göre, dışarıda çok ciddi, teknik faiz tartışmaları yapılıyor.
Son olarak geçen hafta sonunda dünyanın en büyük merkez bankalarının üye olduğu BIS’in yıllık raporu yayımlandı. “Hareketli finansal piyasaların aslında kırılgan küresel ekonomik ve jeopolitik görünümü yansıtmadığı” uyarısında bulunulan Raporda, piyasalarda süren genel iyimserlik havası ile temel küresel ekonomik gelişmelerin farklı olduğu, bu durumun kafa karıştırdığı belirtiliyor. Piyasalardaki iyimserliğin en önemli nedeni için FED ve ECB’nin genişlemeci politikaları sürdürme beklentisi gösteriliyor. BIS Genel Müdürü Jaime Caruana, yükselen borç oranlarının zaten borçlanmış kişilerin geri ödeme yapma konusunda faiz artışı ve gelirlerde düşüşe daha hassas yaptığı uyarısında bulunarak “O yüzden yüksek borç daha büyük mali kırılganlık ve daha yok edici mali döngülere yol açabilir” diyor.

Yazının Devamını Oku

Büyük projelerdeki revizyonlar kuşkulandırıyor

30 Haziran 2014
Devletin ihaleye çıktığı büyük projelerde, sonradan yapılan köklü değişiklikler, ihalelerdeki haksız rekabet kuşkularını öne çıkarmaya başladı.

Bu da ihaleye konu projelerde yapılacak değişikliklerden bazı firmaların önceden haberdar olup, ona göre teklif vererek ihaleleri kazandığı yönündeki kuşkuları artırıyor.
Son 10 gün içinde Hürriyet’de okuduğunuz iki haber bunun en iyi örneği. Merve Erdil bu sayfalarda elektrik piyasası kanun tasarısına giren kayıp-kaçak maddeleri ve buna sektör yetkilileri tarafından verilen “değiştirilecek oranlar ihale öncesi yayınlansaydı firmaların teklifleri daha yüksek olabilirdi” şeklindeki tepkileri yine bu sayfalarda Hacer Boyacıoğlu’nun 3. Havaalanı projesinde tadilat hazırlığı yapıldığı ve kot indirimi geleceği haberini okudunuz. Kanal İstanbul’un gecikmesi gerekçe gösterilerek kot indirimi hazırlığı yapıldığını yazıyordu.
İnanın; her iki konuda da, ihalelerden sonra “mutlaka şartname değişikliği yapılacaktır, yoksa bu fiyatlara teklif verilemezdi” denildiğini duymuştuk.
Bu tür söylemlere, özellikle rakip firmalardan geldiği için şüpheyle yaklaşırız. Kendileri projeyi alamadı diye, rakiplerini karalama alışkanlığı da zaten var olduğu için, tepki verdiklerini görürüz. Bu her dönemde olan söylentilerdir.
Ancak büyük projelerde ardarda bu tür ciddi değişiklikler yapılınca, ihale döneminde çıkan söylentilerin gerçek olabileceğini düşünmeye başladım. Elektrik dağıtım ihaleleri sonrası, kayıp-kaçak oranlarının değiştirileceği, kazanan firmalara bunun tüyolarının verildiği söylentileri çıkmıştı, mesela…
3. havaalanı ihalesi sonrası da rakip firmalar bu işin bu fiyata yapılamayacağını ama kot inerse ciddi karlı hale geleceğini belirtip, kazanan konsorsiyuma belki de önceden böyle bir söz verildiğini, kulislerde fısıldamışlardı.
Aslında hala fısıldıyorlar; adlarını vererek, revizyonları açıktan eleştiremiyorlar.

Yazının Devamını Oku

Yine seçim, yine ‘akaryakıta tavan fiyat’ sopası

26 Haziran 2014
Hükümet artan petrol fiyatlarına rağmen, akaryakıt fiyatlarının artmasını istemiyor. Ekonominin gereği zamları ise “tavan fiyat” uygulaması ile önlüyor.

30 Mart yerel seçimleri öncesi 22 Mart’ta iki aylığına tavan fiyat uygulaması yapılırken, bu kez de Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde yine tavan fiyat uygulaması gündeme geldi. Bugün Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) toplanacak ve istenen indirim yapılmazsa, yine tavan fiyat uygulanacak. EPDK Başkanı Mustafa Yılmaz önceki gün sektör yetkilileriyle bir toplantı yapıp, yaptıkları indirimin yeterli olmadığını daha fazla indirim yapmadıkları takdirde yeniden tavan fiyata geçeceklerini kendilerine bildirdi. Bu toplantı ve söylenenler, sektör yetkilileri tarafından “yine sopa gösterildi” biçiminde yorumlandı.
Irak’taki çatışmalar nedeniyle küresel petrol fiyatları ciddi biçimde artmış, bu da ister istemez içerideki akaryakıt fiyatlarını etkilemiş, benzine 10, motorine 12 kuruş zam gelmiş, benzin fiyatları litrede 5.12 TL’yi bulmuştu. Bunun üzerine EPDK devreye girip indirim isteyince şirketler birkaç kuruşluk indirimler yaptılar. İşte EPDK bu indirimi yeterli bulmayıp, 5 kuruş civarında yeni indirimler yapılmasını istedi, yoksa Perşembe günü karar alacağını söyledi.
30 Mart yerel seçimleri öncesi yine aynı konu gündeme gelmiş, EPDK bu yıl 22 Mart’tan geçerli 2 aylık tavan fiyat uygulaması yapmıştı. Bu süre içinde benzin 13, motorin 30 kuruş indirimli satılmış, 22 Mayıs’ta biten tavan fiyatla birlikte yeniden zamlar yapılmıştı.Aslında 2009 Mart yerel seçimleri öncesinde de EPDK yine şirketlere fiyat baskısı yapıp, fiyatların geri çekilmesini sağlamıştı. Ancak bununla da yetinmemişi; aynı yıl 25 Haziran’da karar alıp, 28 Haziran’da ilk tavan fiyatı uygulamasını başlatmıştı. 10 gün sonra da 20 kuruş motorine, 15 kuruş benzine ÖTV zammı getirilince, tavan fiyat uygulamasının nedeni ortaya çıkmıştı.
EPDK’nın hafta başındaki toplantısı sonrası akaryakıt dağıtım şirketleri son 2 günde yeniden indirimler yaptılar. İlk petrol Ofisi, ardından Shell, dün akşam da Opet’in yaptığı indirimlerle gelinen noktada, bayi ve dağıtım karı toplamının benzinde 38 kuruşa, motorinde 39.5 kuruşa kadar gerilediği belirtildi. EPDK ise bundan öncekinde olduğu gibi yine bayi ve dağıtım karı toplamının 37 kuruşa kadar inmesini istiyordu. Yani bu rakama çok yaklaşılmış oldu.
Şimdi gözler bugün yapılacak EPDK toplantısında. Bilgi veren sektör yetkilileri, EPDK’nın bugün tavan fiyat uygulaması kararı almayacağını tahmin ediyorlar. Bu kadar düşen fiyatlara rağmen EPDK’nın yine de tavan fiyat karar almasının “sektörün ölüm fermanı” anlamına geleceğini kaydeden bir sektör yetkilisi, o takdirde sektörün en büyükleri olan yabancıların çekileceklerini, EPDK’nın da bu tabloyu açıkca gördüğünü söyledi.
Seçimler öncesi EPDK’nın bu tavrının artık rutin hale geldiğini belirten sektör yetkilileri, “Önce Ağustos seçimi, sonra diğer seçimler derken EPDK bizi önümüzdeki dönem daha çok çağırıp sopa gösterecek gibi gözüküyor” dediler.
Bir yetkili, “tavan fiyat uygulayacaksa önceki gün niye bizi çağırdı sopa gösterdi” diyerek, tavan fiyat sopasıyla EPDK’nın istediğini aldığını söyledi. Akaryakıt fiyatlarının artık siyasi bir fiyat haline geldiğini kaydeden bir sektör yetkilisi, yüzde 7-8 gibi iskontolu sattıkları akaryakıtın, toplam satışın yüzde 50’sini geçtiğini, kredi kartına yüzde 1.3 komisyon ödediklerini belirterek, dünyada böyle bir pazar olmadığını, kıyaslamanın yanlış yapıldığını, bu nedenle Türkiye’nin kaçak akaryakıt cenneti haline geldiğini söyledi. Akaryakıt fiyatları serbest, EPDK ise bağımsız kurum diye geçiyor, değil mi?

Yazının Devamını Oku

Merkez, faizde Cumhurbaşkanlığı indirimi yaptı

25 Haziran 2014
MERKEZ Bankası yönetiminde Hükümetin faiz konusundaki taleplerinin etkili olduğu görüldü.

Merkez Bankası dünkü Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında, faizi 0.75 puan indirdi. Normal şartlarda Merkez’in 0.5 puanlık indirim yapması beklenirken, yapılan bu yüksek oranlı indirim, “Merkez Bankası Hükümetten bağımsız karar almadığını gösterdi” biçiminde yorumlandı.
Hükümetin hızlı faiz indirimi talebine tam olmasa da uyan dünkü faiz kararı ile Merkez Bankası’nın ekonomideki mevcut riskleri gözardı ettiği, önümüzdeki döneme ilişkin riskleri artırdığı konusunda genel bir kanı hakim.
Merkez Bankası’nın yine arayı bulduğunu kaydeden piyasa uzmanları, Merkez’in faiz indirimlerine yüksek oranla devam ettiğini hatırlatarak, önümüzdeki ay da, çok büyük bir sürpriz olmazsa, indirimin devam edeceği beklentisini de piyasalara verdiğini söylediler.
Özetle; Başbakan Tayyip Erdoğan, 10 Ağustos’ta il turu yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi faizlerin hızla inmesini istiyordu, Merkez Bankası bu isteğe uygun davrandı diyebiliriz. Bence seçim nedeniyle Merkez bankası Temmuz toplantısında da yine 0.75 puanlık indirimle, Hükümetin istediği oranlara yaklaşmayı planlıyor.
Bu kararın riskli olduğu kesin. Merkez Bankası bu kez de ‘küresel likidite’ konusundaki olumlu havayı gerekçe gösterdi. Enflasyonun bu ay sonunda hızla ineceğini ve içtalebin dengeli seyrettiğini kaydetti. Yani enflasyon daha düşmeden, enflasyonun düşeceği varsayımıyla yüksek oranlı faiz indirimi yaptı. Küresel likidite konusunda, Avrupa bankalarının testi sonuçlanmadı ve yeniden sermayelendirme henüz net değil. Ramazanın da etkisiyle özellikle gıda fiyatlarında ciddi artışlar görülüyor. İç talepte Merkez’in iyimser bir yorum yaptığı da ortada. Yine Irak olayları nedeniyle dünya petrol fiyatları ve içerideki enerji fiyatları yükselmeye devam ediyor. Ayrıca rehine olayı dahil, ciddi politik risklerle karşı karşıyayız. ..
Böyle bir ortamda Merkez Bankası’nın aldığı 0.75 puanlık indirim kararı, ihtiyatı elden bıraktığı ve Hükümetin siyasi hesaplarına uyduğunu gösteriyor. Umarız bu riskler realize olmaz da, Merkez Bankası’nın bu hızlı ve yüksek faiz indirimleri nedeniyle, ekonominin başına bir iş gelmez….

Yazının Devamını Oku

‘Merkez’e milli görüşle bakınca

24 Haziran 2014
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Merkez Bankası’nı, ‘asker gibi mücadele edilmesi gereken bir vesayet kurumu’ olarak ilan etti.

Bunun bir süredir dile getirdiğimiz ‘milli görüş ideolojisi’ olduğu açık. Refahyol Hükümeti zamanında da ‘Merkez Bankası’ndan, Hükümetin istediği kadar para basması’ istenirdi. Milli görüş, açıkca söylemese de, devletçi ekonomi öngören bir ideoloji. Faizin haram kabul edildiği ama sistem içinde kalınması için bankaların kapatılmadığı, buna karşılık ‘faizin mümkün olduğunca düşük tutulması gerektiğine inanılan’ bir görüş. Refah partisinin koalisyon ortağı döneminden hatırladığım; kurum ve kamu bankalarının tümüyle kamu menfaati için, piyasa şartlarına uyulmasına gerek olmadan yürütülmesi istenirdi. Böylece hükümetler istediği kadar yatırım ve harcama yapabilirlerdi. Hem hükümetin her harcamayı yaptığı hem de bunun maliyeti olan faizin düşük tutulması gerektiğine inanılırdı. Yani Merkez bağımsız olamazdı. Ak Parti Hükümeti döneminde Refah dönemindeki gibi piyasa ve kurumlarına ideolojik yaklaşım olmamıştı. Ancak son tartışmalar ile bu ideolojik yaklaşımın yeniden hortladığını görmek mümkün.
Sadece Kurtulmuş değil, Başbakan’a yakın kalemler de Merkez Bankası’na yüklenip, ‘şimdi gaza basma zamanı, o nedenle faiz indirimleri büyük olmalı’ mesajı veriyorlar. Piyasalar bu mesajları ‘olmaz ama’ deyip, korkarak izliyor.
Kurtulmuş’un Hürriyet’te Turan Yılmaz’a yaptığı açıklamalar içinde hedef alınan kurumlar arasında sadece Merkez Bankası’nın olmadığı üst kurul ve yargı vesayetinden de söz edildiği görülüyor. Kurtulmuş bunlar için yasal düzenlemeler yapılabileceğini söylüyor. Hükümet zaten bağımsız kurumları fiili olarak Hükümete bağlamıştı ama belli ki bu bile yetmiyor.
Kurtulmuş’un ‘Merkez Bankası bağımsız olsun, peki TC devletinin bağımsızlığı ne olacak?’ demesinin ardında, bağımsız Merkez Bankası’ndan duyulan rahatsızlık ve devletçi ideolojinin yattığı açık. Kurtulmuş, ‘araç bağımsızlığı tamam’ diyor ama Merkez’in Hükümetin ortak belirlediği enflasyon hedefine ulaşmak için araçları kullandığını unutuyor. Yani asıl sorumlu Hükümet..
Kurtulmuş, Erdoğan sonrası AKP genel başkanlığına soyunmak için bu demeci vermiş olabilir ama çok korkutucu olduğu açık…

Yazının Devamını Oku