Paylaş
Beklememekte haklıydılar; çünkü ekonomi yönetimi tüketimi kısıp iç talebi dengeleyerek büyüme oranlarının düşürülmesini öngörüyordu. Yani bu küresel süreçte büyümenin daraltılmasını amaçlıyorlardı.
Ancak siyasetin baskısıyla ekonomi yönetimi, hesapladığı kadar tüketimi daraltamadı. Faiz oranlarıyla oynasa bile, piyasaları sıkıştırmayı göze alamadı.
İşte bu nedenle 2014 yılının ilk çeyreğinde büyüme yüzde 4,3 çıktı. Kabaca baktığınızda iç talep ile dış talebin dengelendiğini görüyorsunuz ama detaya girdiğinizde durum farklı gözüküyor. Ekonomi yönetiminin yılın başında büyük ölçüde sıfır veya negatif olmasını öngördüğü özel tüketim harcamalarının yüzde 2.9 oranında arttığı görüldü. Kamu tüketim harcamalarında da yüzde 8.6 oranında yüksek artış gözlenirken kamunun mal ve hizmet alımlarındaki artışın yüzde 13 gibi çok yüksek oranda olması dikkat çekti.
Dolayısıyla ihracatın artması ve büyümeye katkı yapmaya başlaması olumlu ama seçim nedeniyle kamu harcamalarının artışı, özel tüketimin ciddi boyutta büyümesi, ekonomi yönetiminin aslında iyi hesap yapamadığını gösteriyor.
Yanısıra büyümenin kalitesi açısından yatırımlardaki düşüş de dikkat çekici.
Tüketim harcamalarındaki artış çok açıdan önemli. Her şeyden önce tüketimdeki bu artışın sürmesinin ithalattaki büyümenin devamı, dolayısıyla cari açığın azalmayacağı anlamına geldiği ortada.
Tüketimin artması aynı zamanda çift haneye dayanan enflasyon oranlarını da bir ölçüde açıklıyor. Üretici fiyat artışlarının yüksekliği, tüketici fiyatlara henüz yansımadığı, stoklardan erime olduğu detay rakamlarla doğrulanıyor.
Tüketim artışı, bundan sonraki gelişmeler açısından da kritik öneme sahip.
Siyasi baskının faiz politikası üzerinde iyice ağırlaştığını, Merkez Bankası’nın faiz indirimlerine zorlandığını biliyoruz. Bu nedenle piyasalarda 24 Haziran‘da toplanacak Para Politikası Kurulu’nda (PPK) 1,5-2 puanlık faiz indirim kararı çıkacağı yönündeki beklenti iyice arttı.
HESAPLAR BÖYLE DEĞİLDİ
Merkez Bankası bu rakamlara bakıp nasıl bir gerekçe oluşturacak bilmiyorum ama bu rakamlara bakıp faizleri ciddi oranda indirmek tüketimin iyice kamçılanması anlamına gelir. Zaten son ayda kredilerin yeniden artmaya başladığı gözlenirken, faiz indirimi piyasaları iyice coşturabilir,.
Başbakanın istediği gibi; faiz oranları ciddi biçimde indirilirse bunun büyüme oranlarını iyice körükleyeceği açık.
Halbuki ekonomi yönetimi bile bu yılki yüzde 4’lük büyüme hedefine rağmen, yüzde 3 büyüme gerçekleşmesi halinde başarı olacağını düşünüyordu. Aslında kredileri daraltmak için aylar öncesinde alınan önlemlerin altında da, açıkça söylenmese de, “yüzde 3 büyürsek iyi olur, makro dengeler bozulmaz” anlayışı yatıyordu.
Yani mevcut ilk çeyrek büyüme rakamlarına bakıp aslında iç tüketimin daha fazla canlanmaması için, Merkez Bankası’nın faizleri indirmemesi gerekir. Ancak belli ki Merkez Bankası dengeler yerine Başbakanın “daha fazla büyüme” talebini öne çıkararak, ciddi faiz indirimi yapacak.
Yüksek cari açık, yüksek enflasyon sorun olmaya devam edecek gibi gözüküyor.
Musul’daki olaylar Türkiye’yi içine çeken biçimde genişlerken, dış gelişmeler ve Cumhurbaşkanlığı seçimiyle birlikte siyasetin iyice kızışacağı kesin. Riskler artarken verilecek faiz kararının önemi daha da artacak gibi gözüküyor.
Paylaş