Erdal Sağlam

ABD ile işbirliğinin yeni adı: Enerji

10 Ocak 2008
CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül’ün, ABD’de yaptığı temasların en önemli konusu enerji işbirliği. Aslında enerji işbirliği konusu bu ziyarette gündeme gelmiş değil, bir süredir pişirilen yemek olarak görebiliriz. ABD tarafı Cumhurbaşkanı’nın gezisini de fırsat bilerek, bu alandaki işbirliğini su yüzüne çıkarma kararı almış görünüyor.1 Bu işbirliği o kadar kapsamlı ve stratejik ki; Türkiye bu oyunu iyi oynarsa gelecek kuşakları da etkileyecek çok önemli avantajlara ve gelire sahip olabilir. Ama iyi oynayamaz, stratejik davranamazsa, işler tam tersine, kötüye gidebilir.

PKK ile mücadelenin bile bu işbirliği kapsamında, tablonun bütünü içinde sadece bir parça olduğunu söyleyebiliriz. PKK ile mücadelede ABD’nin tavrındaki değişikliği hatırlayacak olursak enerji işbirliğinin ne zaman pişmeye başladığını de hesap edebiliriz.

Bu işbirliğinde elbette iki tarafın da çıkarları masaya yatırılacak, tarafların önceliklerine göre alacakları ve vereceklerine göre belirlenecek. Ülke olarak tablonun tümüne bakmamız lazım.

ABD’nin çıkarları bir an önce Irak’tan askeri olarak çıkmaktan, buradaki enerji kaynaklarına hakim olmaktan, İran’la da uzlaşmaya varmaktan geçiyor. Çünkü, ABD bu enerji kaynağına da girmek istiyor.

İşte Türkiye, ABD’nin enerji kaynaklarını kontrol gibi makro amacı çerçevesinde, şu anda çok önemli avantajlara sahip. Yani, Irak’ın tüm bölgelerine girip anlaşma yapabilecek, İran’la da ABD’nin arasını bulabilecek bir ülke. Ayrıca Afrika’daki enerji ülkeleri ve Suriye gibi bölge ülkeleriyle güvene dayalı ilişki kurabilecek tek ülke yine Türkiye olarak görülüyor.

Ayrıca AB ne kadar aymaz görünse de, ABD Avrupa’nın da enerji arz güvenliğini, yani tümüyle Rusya’nın eline geçmesini istemiyor, en azından gözetiminde yürümesini arzuluyor.

Tabloyu böyle okuyunca ABD’nin menfaatleri ve Türkiye ile işbirliğinin ne kadar hayati öneme sahip olduğu açıkça ortaya çıkıyor. Türkiye’nin bu oyunu iyi oynaması, elindeki kozları, yapacağı hatalarla harcamaması gerek. Yani sadece "boruların geçtiği bir ülke" olmakla yetinmeyip, musluklardan birine sahip olup bunu diplomasi alanında koz şeklinde kullanabilecek role sahip olabilmeli.

ANKARA DOĞALGAZ’A ŞİMDİDEN 21 TALİP

Türkiye’nin bu oyunu iyi oynaması halinde ileriye dönük önemli avantajlara sahip olacağı kesin. Çünkü ABD ile yapılacak işbirliğinde tüm enerji bölgelerinde aramadan, dağıtıma, pazarlamaya kadar her alanda Türkiye yer alacak.

Bu oyunun küresel likiditenin azalacağı 2008 yılına da katkısı olabilir. Türkiye kendi enerji piyasasında harekete geçiyor ve üretiminden dağıtıma kadar her alanda özelleştirme yapacak. Bunun ilk örneğini de Ankara Doğalgaz olduğunu daha önce yazmıştık.

Şubat sonundaki ihaleye kadar CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı iptal başvurusunun mutlaka sonuçlanması gerekiyor. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’a konuyu sorduğumda, Türkiye’nin çıkarları açısından da duruma bakacağını, raporu hazırlanmış ise gündeme alabileceğini söyledi. Başkanın bu duyarlılığı ekonomi için büyük şans.

Ankara Büyükşehir Belediyesi yetkilileri ile konuştuğumda da, ihalenin en fazla geliri sağlayacak biçimde sonuçlandırılmasına çalışacaklarını söylediler. Defter değerinin ötesinde, ihalenin büyük öneme sahip olduğunu, alacak şirketin ileriye dönük çok büyük avantaj elde edeceğini, fiyatın çok yukarıda olmasına çalıştıklarını söylediler.

Yaklaşık 1 ay süre kalmasına rağmen, 21 firma ihale için şartname satın almış. Bu da ihalenin önemini gösteriyor.

Şartname alanlar; Bosphorus, Zorlu, Energaz, Türkerler, Oyak, Fortisbank, Ref ref Gas, Eksen Holding, Çalık Enerji, Ongaz, Suez-Tractebel, Nurol, Limak, Koç Statoil, Güriş, Merrill Lynch, Akfen, Promet, Gaz De France, Palgaz, Elektromet şirketleri...
Yazının Devamını Oku

Piyasaların gözü artık yabancı TV kanallarında

8 Ocak 2008
BANKACI arkadaşlarımız bir süredir, piyasa işlemlerinin yapıldığı dealing room’larda çalışanların gün içinde seyrettikleri TV kanallarının değiştiğini söylüyorlardı. Yani bundan birkaç yıl önce bankacıların yoğun olarak yerli haber kanallarını izlediklerini, bir yandan işlem yaparken öte yandan gözlerinin, sesi kapalı olsa da yerli haber kanallarında olduğunu biliyoruz. Geçen yıla kadar, azalsa bile, bu alışkanlığın devam ettiğini söyleyebiliriz.

2006 yılı ortalarından itibaren ise, dealing room’lardaki açık TV’lerin çoğunluğunun yabancı haber kanallarına ayarlanmaya başladığını gözlüyoruz.

Artık şunu söylemek abartı olmaz; bir dealing room’da 3 tane TV varsa, bunun ikisi yabancı TV, ancak biri yerli haber kanallarından birine ayarlı...

Yani piyasaların gözü içeriden çok dışarıdan gelecek haberlerde. Bu değişime, iyi yönünden bakarsanız; "Demek ki artık iç gelişmeler, özellikle de siyasi konular kriz konusu olmuyor da, bu nedenle dışarısı gözleniyor" diye yorumlayabilirsiniz.

Bu bakışta doğruluk payı olduğu kesin. Ancak ters yönden bakıp aynı gelişmeyi, "İçeride ekonomiyi ilgilendiren bir şey yapılmıyor artık" diye de değerlendirebilirsiniz.

Hangi yönden bakarsanız bakın, ortadaki gerçek şu ki; dışarısı çok karışık ve ekonomideki trendlerde radikal değişiklik sinyalleri güçlendi. Şu sıralarda özellikle ABD’den gelecek her veri küresel likiditeyi etkileyecek, dolayısıyla da bizim gibi gelişmekte olan, özellikle de yabancı kaynakla gelişmekte olan ülkeleri çok yakından etkileyecek.

İşte bu nedenle Türkiye’deki piyasa oyuncularının gözü de daha çok yabancı TV kanallarında, ABD’den, Avrupa’dan, Çin’den, Japonya’dan gelecek haberlerde.

Yaklaşık 1.5 yıldır bu trend zaten gözleniyordu ama son günlerde artık bu eğilim had safhaya ulaştı. Piyasalar, her zamankinden daha fazla dışarıdan gelecek haberlere endekslendi.

ABD ekonomisinin resesyona gireceği yolunda bir süredir var olan olumsuz beklentiler, geçtiğimiz cuma günü açıklanan zayıf tarım-dışı istihdam verisiyle, iyice kötüleşti. Kurlarda belirgin bir hareket olmazken, dünya genelinde borsalarda sert düşüşler görülüyor. ABD’deki durgunluk endişelerinin artmış olması, riskten kaçınma eğilimlerini de bariz biçimde etkiliyor.

İÇERİDE BAKILAN FAİZ KARARI

Özetle; son iki haftada ağırlıklı olarak Avrupa kaynaklı, toplam 336 milyar dolarlık parasal genişleme de, gelişmiş ülkelerin finans piyasalarında son dönemde yaşanmaya başlayan satış dalgası da, riskten kaçınma eğiliminin artması da, bir ara güçlenen doların son iki haftada Euro’ya karşı yüzde 3, Yen’e karşı yüzde 5’e ulaşan değer kayıpları da, daha iki hafta önce yüzde 4.28’e kadar yükselmiş 10 yıllık tahvil faizlerinin 3.86’ya düşmesi de, içerideki piyasa oyuncularını yakından ilgilendiriyor.

Bütün bu gelişmeleri izlemek için TV’lerini yabancı haber ve finans kanallarına fiksleyen piyasa oyuncuları, açık kalan tek yerli haber kanalından ise içeriden gelen haberleri izliyorlar. İzledikleri haber ne derseniz, mesela; yabancı kanallarda o kadar detaylı yer bulmayacak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ABD’de yaptığı temaslar, içeride Bakanlar Kurulu’ndan çıkabilecek açıklamalar ile Merkez Bankası’nın yaptığı açıklamaları sayabiliriz...

Şimdi gözler, her gün ABD’den, Avrupa’dan, Japonya’dan gelecek veri takvimi ve anket sonuçlarına çevrili. İçeriden beklenen en önemli haber ise Merkez Bankası’nın 11 Ocak’ta yapacağı Para Politikası Kurulu toplantısından çıkacak sonuç.

Piyasalar ABD’deki durgunluğa karşı FED’in yine faiz indirmesini, Merkez Bankası’nın ise zaten çeyrek puanlık indirim düşünürken, dışarıdaki durgunluk nedeniyle indirimi yarım puana çıkarabileceğini tahmin ediyorlar. Yani günü kurtarma kararı bekleniyor. Gerisi...
Yazının Devamını Oku

İlk enerji özelleştirmesi fiyaskoyla sonuçlanmasın

7 Ocak 2008
2008 yılının, enerji sektöründe özelleştirme için bir başlangıç yılı olması bekleniyor. Uzun zamandır aksatılan enerji sektöründe piyasa ekonomisine geçişin de, bu yolla başlaması umuluyor. Hükümetin enerji özelleştirmelerine başlamak istemesinin bir nedeni de, küresel ekonomideki belirsizlik ve yabancı sermaye girişinde tıkanma tehlikesi nedeniyle, en cazip sektör olan enerjideki özelleştirmeler ile ülkeye yabancı sermaye akışını sağlamak...

Bu kritik yılda enerji sektöründeki ilk özelleştirme Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne ait Başkent Doğalgaz A.Ş.’nin satışı olacak. Bu satış için özel bir yasa çıkarıldı ve Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi 28 Şubat 2008 tarihinde ihalenin yapılması kararını verdi.

Aynı kapsamda İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı İgdaş’ın da satışı yapılacak. İgdaş satış için Başkent doğalgaz dağıtım şirketinin satılmasını bekliyor. Ankara Belediyesi yasa gereği Belediyede kalacak yüzde 20’lik hissenin dışında, satılabilecek yüzde 80’lik hissenin tümünü blok olarak satma kararı aldı. Duyumlarımıza göre İgdaş ise önce halka arz yapıp, daha sonra çoğunluk hisseyi blok olarak satmayı planlıyormuş ama bu henüz açıklanmadı.

"Enerji yılı"nın bu ilk özelleştirmesi bizce hayati öneme sahip. Bu özelleştirmede bir fiyasko yaşanırsa, bu daha sonraki özelleştirmeleri de etkileyecek.

İşte bu özelleştirme için, piyasada şimdiden birçok şaibe, spekülasyon konuşulmaya başladı. Çok cazip bir satış ve Belediye Başkanı Melih Gökçek’in deyişiyle "3 milyar doların üzerinde bir satış" olması bekleniyor. Yani sağlanacak gelir de çok büyük. Sadece Belediye açısından değil, Maliye açısından da, Botaş açısından da, yani KİT dengesi ve mali disiplin açısından da çok sembolik bir satış olacak. Çünkü bu işleri yapan, Başkent Gaz’ı içinde barındıran EGO, yani Ankara Büyükşehir Belediyesi en borçlu belediye. Satıp da parasını aldığı doğalgazın bedelini Botaş’a ödemediği için, bu kurum piyasadan yüksek faizle 1.7 milyar YTL kredi kullanıyor. Hem de yasa ile belediyenin Botaş’a ve Hazine’ye olan gecikme faizleri silinmişken... Belediyenin Hazine’ye borcu da 2 milyar YTL düzeyinde... Yani bu satış yapılarak, borçlar ödenecek ve KİT dengesi düzeltilmeye çalışılacak.

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI ÇIKMADI

İşte bu kadar önemli bir ihalede amaç, mümkün olduğunca rekabet yaratıp, en yüksek katılım ve yarış sonunda en yüksek geliri sağlamak olmalı. Ama her şeyden önce hukuki olarak şaibeliler var. Çünkü bu yasanın iptali için CHP, Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu ve Mahkeme henüz bir karar almadı. Yani ihale yapıldıktan sonra iptal olabilir endişesi var.

Bu ihalede talip olacak çok sayıda yerli ve yabancı şirketten söz ediliyor. Ancak bu şirketlerin kafasında bir çok soru işareti var ve bu durum sağlıklı bir ihale yapılmasını engelleyebilir.

Yani kamuoyuna açıklanmayan bazı detay bilgileri içeriden alabilenler rakipsiz kalabilir...

Talip olacak firmalar her şeyden önce Anayasa Mahkemesi kararının netleşmesini istiyor. Ardından bilanço rakamlarının şeffaflığı konusundaki endişeleri geliyor. Bağımsız denetim raporu düzenlenip açıklanması, odit raporlarının data room’larda taliplere sunulması gerekiyor. Talip olacak firmaların Başkent Gaz’dan, örneğin ulaştırma projelerine ne kadar kaynak aktarıldığını, aktarılan kaynakların bilançoda nasıl göründüğünü, şirketin başka yükümlülükleri bulunup bulunmadığını, varlıklarını tüm detayıyla bilmek istiyorlar.

Anayasa Mahkemesi’nin ihaleden önce nihai kararını vermesi, rekabet açısından, sağlanacak gelir açısından hayati öneme sahip. Bu netliğin mutlaka sağlanması gerekiyor.

Ayrıca bu konuda deneyimi olmayan Büyükşehir Belediyesinin, Özelleştirme İdaresi’nin yapması daha doğru olacakken, neden bu büyük ihaleyi kendi üstüne aldığı çok soruluyor.

Bu gerekçe gösterilen Ulaştırma Bakanlığı’nın yaptığı Telekom ihalesine benzemiyor çünkü...

Özet olarak Ankara Gaz’ın özelleştirilmesi ihalesi, sıradan, basit bir satış ihalesi değil, çok büyük anlamları olan bir ihale. Bu ihaleye gelecek şaibeler sadece enerji özelleştirmelerini baştan engellemekle kalmaz, kamu dengesini de etkiler. Çok şeffaf bir süreç yaşanması şart.
Yazının Devamını Oku

Enflasyon yükseliyor ama Merkez faiz indirecek

5 Ocak 2008
2007 yılı enflasyonu belirlenen hedefin iki katını aştı, giderek oranı yükselen elektrik ve doğalgaz zamları enflasyon oranlarını büyütüyor ama belli ki; Merkez Bankası yönetimi bu gelişmelere rağmen, 17 Ocak’ta yapacağı toplantıda, yine faiz indirim kararı alacak. Merkez Bankası Aralık ayı enflasyonu değerlendirirken, geçmiş aylardakine kıyasla pek değişik bir şey söylemedi. İşlenmiş gıda fiyatlarında yılın ikinci yarısından itibaren gözlenen yüksek artış eğiliminin, kısmen yavaşlamakla birlikte Aralık ayında da sürdüğünü belirten Merkez Bankası "İşlenmiş gıda fiyatlarında kuraklığın gecikmeli etkisiyle devam eden yüksek artışlar, özel kapsamlı TÜFE göstergelerini olumsuz etkilemeye devam etmektedir" dedi.

Kira ve ulaştırma hizmetlerindeki olumlu seyir ile birlikte hizmet grubu enflasyonunun Aralık ayında tekrar gerileme eğilimi gösterdiği kaydedilen Merkez Bankası değerlendirmesinde, "Bazı mal ve hizmet kalemlerinin KDV oranlarında Ocak ayında yapılan indirimin etkileri yakından izlenecektir" denilerek, ileriye dönük bir umut kapısı bırakıldı.

Merkez Bankası yükselen enflasyonu değerlendirirken, "Elektrik ve doğalgaz fiyatlarındaki artışlar enflasyonu olumsuz etkileyecek olsa da orta vadede enflasyondaki düşüşün devam edeceği tahmin edilmektedir" diyerek, faiz indirim kararı için de açık kapı bırakmış oldu.

Piyasalarda, önceki günkü enflasyon açıklamasından sonra önemli bir telaş gözükmüyor, sadece çekirdek enflasyondaki artışın sürmesi biraz tedirginlik kaynağı oluyordu.

Dünkü Merkez Bankası açıklamasından sonra, piyasalar artık bu ay da Merkez Bankası’nın faiz indireceğine, iyice ikna oldular.

Artık 17 Ocak’a kadar tartışacağımız konu; "Merkez Bankası çeyrek mi yoksa yarım puanlık indirim kararı mı almalı, hangisini tercih edecektir" olacak.

Tabi ki çok daha fazla indirim kararı alması gerektiğini ya da hiç indirim yapmaması gerektiğini söyleyenler var ama bunlar azınlıkta...

ABD’DEN GELEN KÖTÜ HABERLER

Bu arada 2008’de Türkiye ekonomisinin de kaderini belirleyecek yurtdışındaki gidişat hakkında, yeni yılla birlikte kötü haberler gelmeye başladı. ABD’de güven endeksi kritik eşiğin, belirgin olarak altına indi ve hem dışarıdaki hem içerideki piyasa oyuncuları bunun artık ekonominin daralması hatta durgunluk ihtimalini iyice artırdığını kabul ediyorlar.

Piyasalar, bu daralmanın hızla tüm ülkelerin para politikalarını etkileyeceğini kabul ederken, Avrupa ve Japonya’dan böyle bir işaret gelmemesine seviniyorlar. İçerideki oyuncular özellikle yüksek ihracat yaptığımız Avrupa’dan bu işaretlerin gelmemesine sevinirlerken, ABD’deki göstergelerin ise içerdeki para politikalarına etkisini kaçınılmaz görüyorlar.

Bazı bankacılar, ABD’deki durgunluk ihtimalinin artmasının, Merkez Bankası’nın faiz indirimi konusunda itici bir güç olması gerektiği düşüncesinde. Yani bu gelişmelerin içerideki enflasyon görünümünde bariz bir bozulma olmadığı takdirde, indirim beklentisini artırdığı gözleniyor. Bu bankacılar, içerdeki enflasyon görümünde de, Merkez Bankası gibi düşünüyor ve fazla kaygı duymuyorlar. Ya da indirim istedikleri için, kaygılarını dile getirmiyorlar...

Bankacıların en büyük dayanağı; Merkez Bankası’nın orta vadeli enflasyon görünümüne ilişkin olumlu sözleri ve onlar da çıkıp Merkez Bankası’na "Madem öyle görüyorsun, dışarıdaki bozulmadan fazla etkilenmeden yarım puan indirim yap" diye talep ediyorlar.

Özetle temkinli olanlar çeyrek, daha hızlı hareket isteyenler yarım puan indirimden yana.

Bence risk alınıyor... 2006 ortasında sert tepki gösterilip faizler fazla artırıldı, belki bu kadarı yanlıştı ama bu yükseklik şimdiye kadar yastık vazifesi gördü, herkes faiz çıkarırken biz faiz indirebildik. Unutmayalım ki; burası Türkiye ve ekonomide, politikada her an her şey olma ihtimali yüksek. Kısacası; dışarısı da kötüleşirken, temkinli olmakta büyük fayda var...
Yazının Devamını Oku

İhracat başarı ya ithalat

3 Ocak 2008
TÜRKİYE ihracatta, ilk kez 2007 yılında 100 milyar doları aştı. Dün açıklanan gayri resmi verilere göre ihracat 106 milyar dolara yükseldi.

Aralık ayı ihracat rakamlarını açıklayan Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, 2008 yılı hedefini 125 milyar dolar olarak koymuş, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Oğuz Satıcı da, ihracattaki rekor rakamları fırsat bilip, yine Merkez Bankası’na yüklenmiş...

Kesinlikle ihracatta bir başarı söz konusu ve hakkını vermek lazım.

Ancak sadece ihracata bakmayıp, ithalatla birlikte değerlendirdiğinizde ise dış ticaret açığının giderek büyüdüğü de açık. "İhracat rakamlarıyla herkes övünüyor da, ithalatı kimse üstlenmiyor" diyorlar ya, bence çok haklılar...

Şimdi 11 aylık resmi dış ticaret verilerine, yani yılın hepsine birden bakalım. Yılbaşından önce Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) bu rakamları açıkladı: Kasım ayında ihracat piyasa beklentilerine paralel, 11.2 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti. İthalat ise yine piyasa beklentilerinin üzerine çıkarak, 16.6 milyar dolar oldu. Bir önceki yılın aynı ayına kıyasla ihracattaki artış yüzde 30.4, ithalattaki artış ise yüzde 28.8 olarak saptandı.

Yazının Devamını Oku

Umutların korunduğu bir yıl olsun

1 Ocak 2008
2008 yılı ekonomi açısından çok zor bir yıl olacak, hem yurt dışında hem yurt içinde yoğun belirsizliklerle yeni yıla giriyoruz, gelen son veriler iyi değil, 2008 yılında son 5 yıldaki büyüme rakamlarına ulaşmamız çok zor, enflasyonla mücadelede gevşeme olabilir, 2007 yılındaki kar rakamlarına ulaşılamayabilir... Bütün bunlar birer gerçek ve bu gerçekler göz önüne alınarak hareket edilmesi, temkinli olunması gerekiyor...

Ancak tüm zorluklara rağmen, her şeyden önce umutların korunması gerekiyor.

Hem kişisel, hem toplumsal anlamda, insanların umutlarını korumaları lazım ki; hayata asılabilsinler, asılmaya devam etsinler, yaşam ve mücadele motivasyonu kazanabilsinler.

İnanın; kendimiz, ailemiz, yakınlarımız, ülkemiz için ne kadar karamsarlık içinde bulunursak bulunalım, bunları aşmanın yolu da umutlarımızı korumaktan geçiyor.

Yakın veya uzak çevrenizde önemli sağlık sorunları çekenler, yaşam mücadelesi verenler, kaybettiğiniz yakınlarınız, hatta çok genç yaşta kaybettikleriniz olabilir. Bunlar sizi yaşama ilişkin sorgulamalar içine sokmuş, "neden iyi insanlar gidiyor da kötüler kalıyor" dedirtmiş, kendinizi çaresiz hissettirmiş de olabilir.

Benzer çaresizliği, yoksulluk ve savaş içindeki insanlık, sokak çocukları, etrafınızda size göre kötü yola girdiğini gördüğünüz yakınlarınız için de hissediyor olabilirsiniz.

Ülkeniz için, vatandaşlarınız için, barış için yoğun kaygılar duyuyor olabilirsiniz.

Çok sevdiğiniz ülkenizin daha da aydınlanmak yerine, giderek karanlığa gömüldüğünü düşünüyor olabilirsiniz. Ya da "ne olursa olsun geriye değil ileriye gidilecektir" diye düşünüyor ama yaşananlar her gün kafanızdaki karanlığa gidiş endişelerini, soru işaretlerini artırıyor, çocuklarınızın yaşayacağı ortam için büyük kaygılara itiyor olabilir.

Kendiniz hakkında, çevrenizin, yakınlarınızın, arkadaşlarınızın gelecekleri hakkında, yanınızda çalışanlar için kaygılı olabilirsiniz.

İstediklerinizi yapmak, yakınlarınızın geleceğini hazırlamak için gereken maddi imkanlara sahip olamadığınızı düşünüyor, bu da karamsarlığınızı artırıyor olabilir.

Etrafınızda sizin sıkı sıkıya bağlı olduğunuz toplumsal kurallara, yasalara bağlı kalmayarak zengin olmuş, yolsuzluk usulsüzlük yaparak haksız bir refaha sahip olan insanları görüyor, istismar ve ayrıcalıkları görüp, böylesine bir düzene küfrediyor da olabilirsiniz.

BUGÜN FARKLI BİR GÜN DEĞİL AMA...

Bu duygularla "2008’in ne farkı var, yine bütün bu olumsuzlukların devam edeceği bir yıl olacak, hiçbir şey değişmeyecek" diye düşünebilirsiniz.

Bizce bu ruh halinden kurtulmanın yolu, umutların korunmasından geçiyor.

Hayal etmeye devam etmek, hayalimizin gerçek olacağı umudunu korumak ama bunu yaparken akla, gerçeklere dayanmak zorundayız.

Bunun için çok çalışmamız, mücadele etmemiz gerekiyor.

Etrafımızda gördüğümüz "kayırmacılığın, yalakalığın, yolsuzluğun prim yaptığı düzen"e kanmadan, "kafamızı yastığımıza koyduğumuzda rahat uyuyacağımız ilkelerimiz"den taviz vermeden, yılgınlığa da kapılmadan, mücadele ederek yaşamak zorundayız.

"Kendimizi değil işimizi önemsemeliyiz" sözüne uygun, yaptığımız işi en iyi şekliyle yapmak, işimizi iyi yapmamızı engelleyecek baskıları aşmaya çalışmamız gerekiyor. Layıkıyla yapacağımız işin eninde sonunda takdir göreceğini, bu yolla ülkeye ve topluma vazifemizi de yerine getirmiş olacağımızı düşünerek, en iyisini yapabilmek, başarabilmek için çalışmamız gerekiyor.

Böylesine çalışmak, mücadele etmek için gereken enerjiyi ise ancak umutlarımızı korumakla sağlayabiliriz. Kendimiz, yakın çevremiz ve toplumumuz için umutlarımızı koruyarak...

Bugün yeni bir yıla başlıyoruz, aslında dünden farklı bir gün değil diye düşünseniz de...

2008’in sağlıklı, mutlu ve umutlarınızın gerçek olacağı bir yıl olması dileğiyle...
Yazının Devamını Oku

2008 önemli risklerle geliyor

31 Aralık 2007
HER yeni yıl başlarken, o yıla ilişkin ekonomik tahminler yapılır, bu arada muhtemel risk alanları sıralanır. Yani yazının başlığını okuduğunuzda size yabancı gelmeyecektir. 2008 yılı için ise diğer yıllardan, özellikle son 5 yıldan çok daha uzun bir risk listesi sayılıyor ve herkesin üzerinde mutabık kaldığı konu; bu yılın daha fazla risk ve belirsizlik taşıdığı...

Çok sayıda banka genel müdürü ile yaptığım görüşmelerden yola çıkarak, ben de 2008 yılına ilişkin temel riskleri saymak istiyorum. Her şeyden önce 2008 yılında, finans kesiminde kaynak sıkıntısı görülecek. En önemli nedeni küresel ekonomideki belirsizlik ve gelişmiş ve fon fazlası bulunan ülkelerden bizim gibi gelişmekte olan ülkelere akan fonun önümüzdeki yıl azalacak olması. Bu nedenle bankalar gözlerini, hiç olmadığı kadar, iç tasarruflara dikiyor.

Zaten kıt olan iç tasarrufları çekebilmek için, ister istemez mevduat yarışı içinde olacaklar. Ancak çekecekleri iç tasarrufların uzun vadeli fonlar olmayacağı kesin. Uzun vadeli fonları temin ettikleri yurt dışındaki sermaye piyasalarından 2008’de borçlanmalarının artık çok zor olacağını tüm banka genel müdürleri söylüyor. İşte bu nedenle de kaynak maliyetleri artacak. Kaynak maliyetlerinin artması demek, bankaların topladıkları kaynakları kullandırdıkları kredilerin maliyetlerinin de artması anlamına geliyor.

Daha önceden de yaşadığımız gibi, kredi maliyetlerinin artması, reel sektörün finansmana erişiminde daha büyük sıkıntılar yaşaması, bununla birlikte geri ödeme sorunları demektir.

İşte dış kaynaktaki azalmanın getireceği zincirleme etkiler ve riskleri kabaca böyle sayabiliriz.

KÁRLAR DÜŞEBİLİR KONUTA DİKKAT

Yanı sıra bu gelişmelere bağlı olarak, eski kar rakamlarına ulaşmak da çok zor olacak.

Gerçi savsaklandı ama, Türkiye’nin enflasyonla mücadeleye devam etmesi bir zorunluluk. Zaten bunu yapmazsa dış kaynak tümüyle durabilir ve Hükümet buna cesaret edemez.

Ancak 2008 yılında ne kadar "devam ediyoruz" görüntüsü verilse de, Hükümetin enflasyon mücadeleyi, "büyüme" adına gevşetmesi de kaçınılmaz görülüyor. İşte en azından görüntüyü koruyabilmek için, iç talebin fazlaca artmasına izin verilemeyecek. Bu da zaten rekabet gücünün iyice zayıflaması nedeniyle sıkıntı yaşayan dış satımın yansıra, iç satışların da fazla kıpırdamaması demek. Finansman sıkıntılarına bir de üretim eklenince, içerdeki reel sektör firmalarının yani şirketler kesiminin eski kar rakamlarına ulaşması pek mümkün olamayacak.

Bu yılki kar rakamları, şimdi açıkca söylenmese de, 2008 için kabul edilir bir rakam olacak.

Bankalarda da, kaynak ve plasmanlardaki rekabetin çok kızışması nedeniyle kar marjlarının daralması, kredilerdeki geri dönüşün de etkisiyle karların bu yılki seviyesi başarı olur.

Bu genel tablonun içinde, sıralanacak daha bir sürü risk bulunuyor.

Ancak bunların içinde bence en önemlilerden biri konut sektöründe yaşanacak. ABD’deki mortgage krizine, yasamızın geç çıkması nedeniyle yakalanmamamız, bizim için şans oldu. Şimdi bazı kesimler 2008’de bu sektörün patlayacağını, büyük fonlar akacağını söylüyor, bence biraz fazla gaz veriyorlar. Çizdiğimiz genel ekonomik tablo içinde, uzun vadeli konut finansmanına kaynak bulunması, görüldüğü gibi, çok zor.

O nedenle zamanında yapılamayan konutlar olursa, bazı konut şirketleri kapatılırsa, buralara bel bağlamış vatandaşlar zor durumda kalırsa, kimse için sürpriz olmasın. Bu nedenle artık aşırı gazı kesmek gerekiyor. Konuştuğum tüm bankacılar bu sektöre fon akışının artık zorlaştığını söylüyor.

GENELKURMAY BAŞKANLIĞI

2008 yılına ilişkin riskleri yazmaya devam edeceğiz ama siyasi risklerin önemlilerine de değinmek gerek. Son Kuzay Irak operasyonlarıyla devlet içindeki çatışmalar önlendi gibi gözükse de, içten içe devam ettiği kesin.

YÖK dahil atamalarda, Ermeni meselesinde, AB ile ilişkilerde önemli sorunlar yaşanabilir. Ancak bizce siyasi risklerin içinde en önemlisi Genelkurmay Başkanlığı seçimleri olabilir. Umarız AKP Hükümeti "rövanş" psikolojisini, "dediğim dedik" tavrını sürdürmez de, böyle büyük bir çatışmaya zemin hazırlamaz.

Bu takdirde, ekonomide saydığımız riskler, küçük detaylar olarak kalabilir...
Yazının Devamını Oku

Şimşek, Merkez Bankası adaylarıyla konuşmuş, beğenmemiş

29 Aralık 2007
DEVLET Bakanı Mehmet Şimşek’in geçtiğimiz salı günü İstanbul’da, banka ve aracı kurum iktisatçılarıyla, sürpriz bir toplantı yaptığını öğrendik. Şunu baştan söyleyelim ki; "İktisatçı Mehmet Şimşek" ile "Bakan Mehmet Şimşek" arasındaki fark giderek açılmaya, büyümeye devam başladı.

Haklı çıkışlarıyla övdüğümüz Mehmet Şimşek’in büyük bir hızla "klasik politikacı" olma yolunda ilerlediğini görmek, açıkcası beni çok üzüyor. Banka iktisatçılarının da, toplantıdan sonra benzer düşüncelere sahip olmaya başladığını söylemeliyiz. İktisatçılar en çok Merkez Bankası bağımsızlığı konusunda Bakan’ın söylediklerinden hayal kırıklığına uğramışlar.

Şimşek, kendisine boş olan Merkez Bankası Başkan Yardımcılığı için isim önerilmediğini söylemişti. Bunun üzerine Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz ise iki isim önerdiklerini, "atamanın bu kadar gecikmesinin de şık olmadığını" ifade etmişti.

İşte salı günü banka iktisatçılarıyla yapılan toplantıda Şimşek, iki isim önerildiğini kabul etmiş ama kendisini "Geçen bakandan bana kalan isimlerdi" diye savunmuş. Merkez Bankası’nın o bakana başka aday, bu bakana başka aday önermesi düşünülebilir mi? Tabi ki aynı isimlerde ısrar edecek ve atanmadığı için, o isimleri yeni bakana da önerecek...

Bakan Şimşek, meğerse, önerilen adaylardan birini "ekonomi açısından zayıf bulduğu" için konuşmaya bile değer bulmamış. Diğer adayla ise mülakat yaptığını ama Başkan Yardımcılığı için kendisini yeterli bulmadığını, sohbet ettiği iktisatçılara söylemiş.

Şimşek’ten beklenmeyecek bir hareket bu. Çünkü eğer Merkez Bankası Başkanı kendisiyle çalışmak istediği isimleri size öneriyorsa, demek ki teorik olarak da pratik olarak da yardımcılığı hak ettiğini düşünüyor. Bir kurumun başındaki insan, yardımcısını seçemiyorsa, hele ki bu kurum bağımsızsa, buna çağdaş ekonomik sistem, iyi yöneticilik denilemez. Bu sözler, her şeyden önce o isimleri öneren Başkan’a hakaret demektir.

Şimşek’in tam bu sözlerle olmasa da, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı konusunda "Merkez Bankası bile olsa Hükümetten bağımsız olamaz" türü sözler etmesi ise en büyük hayal kırıklığı... Bir iktisatçı, çağdaş bir analist bunu diyebilir mi, böyle bakabilir mi?

BAKAN DAVETLERİNİN ADABI

Peki, bakanın bu daveti nereden çıkmış?

Bakan eskiden tanıdığı aşikar bir aracı kurum iktisatçısına, "arkadaşları topla gel konuşalım" demiş belli ki... O iktisatçı da, banka ve aracı kurumlardaki tanıdığı iktisatçıları aramış, "Bakanla yarın toplantı yapacağız gelir misin?" demiş. Tabi ki hepsi, aynı zamanda birbirlerinin rakipleri olan, bu iktisatçılar da bakanın davetine uyup, gitmişler.

Geçtiğimiz salı günü Ataköy’de, Crown Plaza Oteli’nin altında, 1 saati aşkın bir süre, yaklaşık 10 iktisatçı Bakan’la birada oturup, çay kahve içip, sohbet etmişler.

Bakana birilerinin, kendisi bilmiyorsa bile, "Bakan davetlerinin bir usulü, adabı vardır" demesi gerekmez mi? Sade bir vatandaş olarak istediğiniz kişiyle oturup söyleşirsiniz ama Bakan olunca size, niye o kişiler seçildi, neden o aracı kurum ve bankalar seçildi diye sorulmaz mı? Geriye kalanlar itiraz ederse ne diyeceksiniz? Kriter nedir? "Arkadaşının tanıdıkları, yakınları" diye bir Bakan kriteri olabilir mi?

Devlette her şeyin bir adabı, usulü vardır, bu usuller devlete ve devlet gücünü kullanan görevlilere, bakanlara saygınlık kazandırır. Her şeyden önce de kurumlara...

Hazine’nin işlerine, örneğin ihalelere şimdi çok daha titiz bakmak gerekmeyecek mi?

İktisatçıların edindiği genel izlenim; Bakan’ın her istediğini istediği zamanda yapamadığı, geciken önlemler için hak verdiği ama "politik ikna süreci zaman alıyor" demesi...

Piyasalar iktisatçı bir bakana sahip olduklarına seviniyorlardı. Şimdi ne olacak?
Yazının Devamını Oku