Dr. Gündüz Tezmen

Erkekler de osteoporoz olabilir

12 Nisan 2002
MEDYADAKİ haberlere baktığınız zaman osteoporoz denilince hep kadınların ve özellikle menopozdaki kadınların söz konusu edildiğini görürsünüz. Bu haberlere göre sanki erkeklerde hiç osteoporoz olmadığını düşünürsünüz. Oysa gerçek böyle değil. Osteoporoz erkeklerde de görülebilen, hatta sıklıkla görülebilen bir sağlık sorunudur.

Yapılan araştırmalar, 75 yaşına varmış erkeklerin üçte birinin osteoporozunun bulunduğunu gösteriyor. Bu oran kadınlardakilerle aynı düzeyde.

BELİRTİLERİ Osteoporoz çoğu zaman önceden belirti vermiyor. Kırık bir kemik, çoğu zaman osteoporozun ilk belirtisi olabiliyor. Aşırı olmayan bir zorlanmayla kalçanın veya kolun kırılması, bu yönde düşünülmesini gerektiren bir tablodur. Boy kısalması ve zaman zaman batıcı sırt ağrıları hissetmek de osteoporozun belirtisi olabilir. Zayıflayan sırt omurlarının çökme kırıkları, bu tabloya yol açmaktadır. Bu kırıklar sırtın öne eğik bir hal almasına yol açabilir.

NEDENLERİ İnsanların doğdukları andan itibaren, kemikleri giderek yoğunlaşmaya başlar. D vitamininin yardımıyla kemiklerde kalsiyum birikmeye başlar. 30'lu yaşların başına kadar süren bu birikme sonucunda, bu yaşlarda kemik yoğunluğu zirve değerlere ulaşır.

Kemikler de tüm vücut dokuları gibi bir yandan yıkıma uğrarken bir yandan da yeni hücreler yapar. 30'lu yaşlardan sonra kemiklerin kaybı, kazancından daha fazladır. Yaşlanma ile kemik kütlesi kaybı belirli bir düzeye ulaştığında, kemik zayıflamış ve süngersi bir yapı kazanmış olur ki, buna da tıp dilinde osteoporoz adı verilir.

Kemik yoğunluğunun zirve değerinin belirlenmesinde genetik, önemli rol oynamaktadır. Zaten çevrenize baktığınızda bazı kişilerin daha kalın, bazılarının ise ince kemik yapılı olduğunu görürsünüz.

Zirve kemik yoğunluğu yüksek olan kişiler, bankalardaki tasarrufu fazla olan kişilerin hayat boyu bu tasarrufu kullanmaları gibi, kemik sermayelerini hayat boyu kullanırlar ve osteoporoz sınırına varmazlar.

Kemikleri kullanmak da çok önemlidir. Hareketsiz bir yaşamı olan kişilerin kemikleri, kendilerine fazla görev düşmediği için, daha hızla zayıflar. Buna karşılık aktif yaşamı olan, düzenli egzersiz yapan kişilerin kemik kayıp hızları çok düşük olmaktadır.

Aşırı alkol kullananlar, sigara içenler, beslenmesi bozuk olanlar, gıdalarında yeterli oranda kalsiyum almayanlar, kronik hastalığı olanlar osteoporoz açısından ek riskler altındadır.

Tabii ki bütün bunların dışında, vücudun kalsiyum ve kemik metabolizmasını düzenleyen paratiroid hormonları ve tüm hormonların denge içinde salgılanmalarını sağlayan hipofiz bezinin hastalıkları da kendini osteoporozla gösterebilir.

TEŞHİS Osteoporoz teşhisinde kemik mineral yoğunluğu ölçümü önemlidir. Bu ölçümde kemiklerin yoğunlukları hastanın kendi yaş sınırındakilerle karşılaştırılır, belirli bir düzeyin altında olanlara osteoporoz teşhisi konulur.

Henüz osteoporoz düzeyine varmamış olan kişilerle, osteoporoz tedavisi gören kişilerde yapılan NTX adlı bir tahlil de kemik yapım ve yıkımı arasındaki dengeyi göstermesi açısından önemlidir. Kemik yıkımı fazla olan kişiler henüz risk sınırına varmamış olsalar bile bazı önlemler almalı ya da tedavi görmelidir.
Yazının Devamını Oku

Nasırdan kurtulamıyorum

11 Nisan 2002
BEN 23 yaşında bir bayanım. Uzun zamandan beri ayağımın altında nasır vardı. Bir süre önce bu nasırı aldırdım. Doktor rahat ayakkabı giymemi önerdi, ben de ortopedik terlik giymeye başladım. İşin ilginç yanı, bir süre sonra aynı yerde tekrar nasır oluşmaya başladı. Nasırın yeri ayağımın altında, orta kısımda, parmakların 1 cm. kadar altında. Bu nasır benim yürümemi engelliyor. Neden tekrarlamış olabilir, ne yapmamı önerirsiniz?

Ö.KAYNAK/İSTANBUL

NASIR,
cildin üst tarafında bulunan koruyucu keratin tabakasının artarak sert bir doku oluşturması sonucu meydana gelir. Genellikle ayağın normalde bu denli sürtünme ve baskı altında kalmaya uygun yapıda yaratılmamış kısımlarının, çeşitli nedenlerle baskı altında kalmasına bağlı olarak gelişir.

Bu genel bilgileri sizin durumunuza uyarlarsak, sizde nasır çıkan yerin normalde yere güçlü basmaması gerekir. Yürürken bir çeşit amortisör görevi yapabilmesi için ayakta başlıca iki kavis bulunur. Bunlardan biri taban kavsi denilen topuk ile ayağın uç kısımları arasında kavis, diğeri de ayağın iç ve dış kısımları arasında yer alan parmakların biraz arkasındaki kavistir. Metatars kavsi denilen bu kavis nedeniyle ayak, başparmağın tarak kemiklerine bağlandığı kısım ile küçük parmakların bağlandığı kısımla yere basar. Normalde bu kavsin orta kısmı yere pek güçlü basmaz. Eğer metatars kavsi düşüklüğü olarak adlandırılan bir durum varsa, bu kavsin orta kısmı yani orta parmakların tarak kemiklerine bağlandığı kısım sürekli olarak baskı altında kalır. Buranın direncini artırmak için oluşan doku sertleşmesi aşırı boyutta olduğu zaman da nasır olarak kendini gösterir.

Siz bir ortopedi uzmanıyla bu konuyu konuşun. Muhtemelen sizi bir ortopedi atölyesine sevk ederek ayağınızın daha dengeli basması için bazı destekler önerecektir.
Yazının Devamını Oku

AIDS erken belirti verir mi?

10 Nisan 2002
BEN 30 yaşında bekár bir erkeğim. Cinsel yaşamımda bazı şüpheli olabilecek ilişkiler oluyor. Acaba bu ilişkilerde AIDS kapmış olabilir miyim? AIDS'e yakalanmışsam erken dönemde ne gibi belirtiler olur?

E.M./İSTANBUL

AIDS
dünya üzerinde çok ciddi bir salgın olma özelliğini koruyor. Aralarında kuzey komşularımız da olan bazı ülkelerde, AIDS virüsü (HIV) kapan yeni vaka sayısı geçen yıl yüzde 100 gibi korkunç bir artış da gösteriyor. Bu ülkelerden gelenler arasında kaçak fuhuş da çok yaygın olduğu için, AIDS hastalığının ülkemizde de patlama yapmasından korkuluyor.

Hastalığın yayılmasındaki en önemli etken, virüs taşıyıcı olanların uzun yıllar boyuca hiçbir belirti vermeden kalabilmesi. Dışarıdan görülen bir belirti olmadığı için çoğu zaman virüs taşıyıcıları bile kendini sağlıklı sanabiliyor, oysa hastalık etkeni virüsü başkasına bulaştırma ihtimali çok yüksek.

HIV vücuda girdikten bir ila üç hafta kadar sonra soğuk algınlığı ya da grip hastalığındakine benzer belirtiler gösterebiliyor. Bunlar arasında yüksek ateş, boğaz ağrısı, baş ağrısı, kas ve eklem ağrıları, halsizlik, iştahsızlık, lenf düğümlerinde şişme, kilo kaybı, bulantı, kusma, ishal, ağızda ya da vücutta yaralar gibi belirtiler bulunabiliyor. Virüs alan kişilerin yüzde 50-70'inde bu belirtilerin bir kısmı ortaya çıkabiliyor. Ne var ki bu belirtiler aralarında soğuk algınlığının da bulunduğu birçok hastalıkta görülebildiği için, sadece belirtilere bakarak teşhis koymak kolay değil. Kesin teşhis için test yapılması gerekiyor. En yaygın olarak kullanılan testler, Elisa ve Western Blot testleridir.

Virüs vücuda girdikten sonra, yukarıda açıklanan belirtileri gösterse de göstermese de, uzun süre sessiz olarak kalabiliyor. Bu aşamada kişiler sağlıklı olarak görünüyorlar ancak test yapıldığı zaman vücutlarında hastalık etkeni virüsü taşıdıkları belirleniyor. ‘‘HIV pozitif’’ olarak belirtilen bu kişiler hastalığın yayılmasında en büyük etken. Bu kişiler kendileri henüz hasta olmasalar bile hastalığı başkalarına bulaştırabiliyor. Hasta kişilerin kanlarının sağlıklı kişilere nakledilmesi, bu kişilerde manikür yapma, döğme, küpe vb. şeyleri takmak için delme işleminde kullanılan aletlerin steril olmaması, bu kişilerle korunmasız cinsel ilişkide bulunulması gibi olaylarla hastalık giderek yayılıyor.

En küçük şüphede bile test yaptırmak en doğru hareket. Hastalığın kesin tedavisi henüz olmasa bile, virüs taşıyıcısı olanlara uygulanacak bazı tedavilerle virüsün yayılma hızını azaltıp hastalığın ortaya çıkışını, yani kişinin ‘‘HIV pozitif’’ durumdan, ‘‘AIDS hastası’’ durumuna geçiş süresini uzatmak, kişiyi uzun yıllar boyunca korumak mümkün olabiliyor. Böylece, tıp dünyasının üzerinde yoğun olarak çalıştığı ve her geçen gün bazı gelişmeler kat ettiği AIDS hastalığının kesin tedavisi bulununcaya kadar sağlıklı kalmak mümkün olabilir.

En küçük bir şüphede bile test yaptırın ve olabildiği kadar fazla önlem alın.
Yazının Devamını Oku

Sağlık haberciliği dikkat gerektirir

9 Nisan 2002
<B>GEÇTİĞİMİZ </B>günlerde gazetemizde bir haber yayımlandı. Bu haberde Multiple Skleroz (MS) hastası bir bayanın yaşadığı depresyon nedeniyle tedavisini sürdürememesi ve bu nedenle ölmek istediği konusu işleniyordu.
Haberi okuduğum ilk anda başımdan aşağı kaynar sular döküldüğünü sandım. Böyle bir haberin MS hastaları arasında çok yanlış düşüncelere yol açacağını düşündüm. Ertesi günlerde, bu hastalığın tedavisiyle uğraşan meslektaşlarımla konuşarak, hastalarından ne gibi tepkiler geldiğini öğrenmek istedim.

Düşündüğüm gibi hastaların tepkisi çok olmuş. Meslektaşlarımın tepkilerini aktarmayı hiç istemiyorum.

MS, birçok hastalık gibi zor tedavi edilen, bazı kısıtlamalara yol açan ve tedavisinde kullanılan ilaçların bazı yan etkilerinin bulunduğu bir hastalık. Ancak tıp, özellikle son yıllarda, tedavi alanında çok başarılı sonuçlar sağlayabiliyor.

Uzun yıllar boyunca bir hastalığı yaşamak kolay değil. Sadece bu durum bile hastalarda depresyona yol açabiliyor. Kaldı ki ilaçların yan etkileri de tabloya eklenince depresyon önemli bir sorun haline dönüşebiliyor.

Haberde sözü edilen hasta da önemli bir depresyonun içindeymiş. Bu nedenle intihar girişimlerinde bulunmuş ve halen bir psikiyatri kliniğinin tedavisi altında tutuluyor. Şimdi bu denli önemli depresyon yaşayan bir hastanın sözlerine bakarak, hastalıkla ilgili değerlendirmeler yaparsanız yanlışa düşmemeniz mümkün olmaz. Böyle bir haberin sağladığı tek şey, MS hastaları arasındaki depresyon oranını artırmak olacaktır.

Aslında, haberin içeriğine bakıldığında doğrular çok. Hastalığın belirtileri, tedavi olanakları konusunda birçok bilgi var. Ancak yola çıkıştaki ilk mesaj, çok aşırı bir durumdan kaynaklanınca, haberi serinkanlılıkla okuyup yararlanma olanağı kalmıyor.

Belki çoğunuz bilmiyorsunuz; medyada sağlıkla ilgili haberlerin bir kısmı yurtdışında yayınlanan haberlerin tercümesi şeklinde, bazıları da iç kaynaklı. Ne dış kaynaklı, ne de iç kaynaklı haberleri düzenleyenlerin sağlıkla ilgili bir eğitimleri var. Birçok kuruluş, bazı muhabirlerini sağlık muhabiri olarak belirlemiş. Sağlık muhabirleri gerek kendi çabalarıyla ve gerekse oluşturdukları meslek örgütü sayesinde kendilerini yetiştirmeye çalışıyorlar. Ancak ‘‘her habere sadece sağlık muhabiri gider’’ diye bir kural yok. Üstelik, benim bildiğim kadarıyla hiçbir medya kuruluşunda, haberi değerlendirip kontrol edecek, doğru başlıkla doğru mesajla yayınlanmasını düzenleyecek bir sağlık editörü de yok. Böyle olunca da sık sık yanlışa düşülüyor

Bir insan hakkında aslı olmayan bir haber yazarsanız hemen mahkemeye verilirsiniz. Elinizde geçerli kanıt yoksa, piyasada satılan bir ürün aleyhine haber yazmak hiç de kolay değil ama, binlerce, on binlerce hastanın yaşamını, sağlığını allak bullak edecek haber yazmak serbest.

İnsan sağlığı, hayatı bu kadar ucuz olmamalı.
Yazının Devamını Oku

Osteoporoz için ilaç henüz piyasada yok

8 Nisan 2002
SAYIN Tezmen, Birkaç gün önce köşenizde osteoporoz tedavisinde kullanılan bir iğneden söz etmiştiniz.Söz ettiğiniz bu iğne tedavi etmeye mi yöneliktir ve ileri derecedeki osteoporozun tedavisinde de faydalı mıdır? Bu iğneyi nasıl temin edebiliriz, Emekli Sandığı veriyor mu?

H.B./ANKARA

Söz konusu ettiğiniz yazımdan sonra çok sayıda okurumun başvurusu oldu. İlacı nereden tedarik edebileceklerini ve fiyatını soranlar da oldu.

Sanırım yazımı dikkatle okuma fırsatı olmadı. Ben ilaç araştırmalarındaki bir gelişmeden bahsettim. Çalışmaların olumlu sonuç verdiğini ve yakın bir süre içinde piyasaya verilmesinin beklendiğini belirtmiştim. Yani ilaç henüz hiçbir yerde piyasaya verilmiş durumda değil. Piyasaya verilir, Sağlık Bakanlığımız da Türkiye'de satılması için ruhsat verirse, fiyatı belirlenir, eczanelere ulaşır, sosyal güvenlik kuruluşları da ilaçla ilgili ödemeleri yapar.

Ben, söz konusu yazımda, bu ilacın, osteoporoz (kemik erimesi) tedavisinde kullanılan diğer ilaçlardan daha güçlü olduğunu ve daha başarılı sonuç alındığını da söylemedim. Bu konu, ilaç piyasaya çıktıktan sonra yapılacak mukayeseli çalışmalarla ortaya çıkacaktır. Şu aşamada bilinen, ilacın ayda bir kez uygulanmayla sonuç verdiği ve bu yönde kolaylık yarattığıdır.

Sizlere tavsiyem, her yeni çıkan ilaçta heyecanlanarak, yolunda giden tedavileri kendi başınıza değiştirmeye kalkışmamanız. Her tedavi herkes için uygun olmayabilir. Uygun olan tedaviyi hekimlerin belirlemesi gerekir.

Halen mevcut ilaçlarla çok başarılı osteoporoz tedavisi yapılabilmektedir. Osteoporoz yaygın, önemli ama korkunç olmayan bir hastalıktır ve başarıyla da tedavi edilmektedir.
Yazının Devamını Oku

Tek suçlu menopoz değil

5 Nisan 2002
<B>M.SÖNMEZ<br><br>MEKTUBUNUZDA </B>37 yaşında olduğunuzu ve menopoza erken girdiğinizi, yapılan kemik yoğunluğu ölçümünde bu nedenle erime oluştuğunu ve ilaç kullanmaya başladığınızı belirtmişsiniz. Kaç yıldır menopozda olduğunuz yolunda bir kayıt yok. Ancak kaç yıldır menopozda olursanız olun, 37 yaşındaki bir insanın osteoporozunu sadece menopoza bağlamak pek mümkün değil. Çünkü bu yaşlar, bir insanın kemik yoğunluğunun zirvede olması gereken dönemlerdir. Sanıyorum, yetersiz kalsiyum alımı gibi nedenlerle kemikleriniz zaten zayıftı, bunun üzerine erken yaşta menopoza girince kemikleriniz daha da zayıflamaya başladı.

Sizin durumunuzu örnek göstererek tüm annelere seslenmek istiyorum. Çocuğunuzun yaşlılıktaki kemik yapısını siz şimdiden belirleyebilirsiniz. Çocuğunuzu bol kalsiyumla besleyerek, spor yaptırarak kemik yoğunluğu zirvesini olabildiğince yukarı çekin. 30 yaş civarına kadar kazanılan kemik kütlesi bu yaşlardan itibaren yavaş yavaş kaybedilmeye başlar. Menopoz ile kemik kütlesi kaybı hızlanır. Bir insanın kemik kütlesi ne kadar zenginse, yaşlılıkta kırılma riski sınırına varması o kadar zor olur.

Sizin durumunuza gelince, uyguladığınız tedavi iyi ama yeterli değil. Öncelikle, aldığınız kalsiyum az. İlaç olarak aldığınız kalsiyuma ek olarak süt, yoğurt ve peynir gibi gıdalarla da kalsiyum almanızda yarar var. Ayrıca sporu ihmal etmemelisiniz. Kemik ne kadar kullanılırsa o kadar güçlü olur.

Olayın bir diğer yönü de bu yaşlarda menopoza girmenizdir. Mektubunuzda bu konuda bilgi yok. Neden olduğu ve bu konuda herhangi bir tedavi uygulanıp uygulanmadığı da önemli. Bilmeniz gereken şey, menopozun sadece osteoporoz nedeni olmayacağı. Öncelikle kalp-damar sistemi olmak üzere birçok sistemi etkileyebileceğini unutmayın. Bu nedenle, eğer kullanmanızı engelleyen başka bir neden yoksa, östrojen hormonu da kullanmanızda yarar var. Bunun için de kadın hastalıkları uzmanı bir doktora başvurmalısınız.

Gerek hormon tedavisi ve gerekse osteoporoz tedavisinin çok uzun süreli ve hatta bazen ömür boyu sürmesi gerektiğini de unutmayın.
Yazının Devamını Oku

İlaçta güvenlik önemlidir

4 Nisan 2002
<B>GEÇTİĞİMİZ </B>günlerde medyaya yansıyan bir haber oldu. Zayıflama amaçlı olarak kullanılan ilaçlardan birini kullananlar arasında ölümler görüldüğü için, bu konuda incelemeler başlatıldığı ve ilacın İtalya'da satışının durdurulduğu anlatılıyordu. Bu haberde söz konusu edilen ilaç Sibutramine adlı etken maddeyi içeriyor. İlaç birçok ülkede ve Türkiye'de de Reductil adıyla satılmakta. Satışın durdurulduğu İtalya'da Ectiva ve Reduxade isimleriyle de satılıyor. Amerika'daki ismi ise Meridia.

İtalya Sağlık Bakanlığı'nın satışı durdurma gerekçesi, aralarında 2 ölümün de yer aldığı 50 civarında ciddi yan etkinin görülmesi. İlacın piyasaya verildiği 1997 yılından bu yana yapılan değerlendirmelerde, dünya ölçeğinde 32 ölüm vakasının görüldüğü açıklanıyor.

İlacın üreticisi Abbott firması, ilacın güvenlik çalışmaları sırasında 12 binden fazla kişide denendiğini açıklamakla beraber, ilacın piyasadan çekilip risk ve yarar dengesinin tekrar gözden geçirilmesi konusundaki çalışmaları da destekliyor.

Ancak Abbott Türkiye yetkilileri, ilacın Türkiye'deki satışını durudurmayı düşünmediklerini açıkladı.

Şişmanlık, dünya üzerindeki çok önemli sorunlardan biri. Kalp hastalıkları da dahil olmak üzere birçok sağlık sorununun temelinde bu gerçek yatıyor. Uzmanlar, özellikle obezite denilen ölçekte aşırı şişmanlık halinin ortaya çıkması durumunda ölüm riskinin % 60-70 oranında arttığını belirtiyorlar. Abbott firması yetkilileri, şişmanlığın neden olduğu ölüm oranlarıyla mukayese edildiğinde, ilaç kullanırken ölenlerin sayısının çok düşük olduğunu da belirtiyorlar. İlaç piyasaya verildiğinden bu yana 8.5 milyon kişi tarafından kullanılmış. Bu nedenle yararının, zararından daha fazla olduğu belirtiliyor.

Ancak, zayıflama amaçlı olarak bir başka ilacı üreten Roche firması yetkilileri de, Orlistat adlı etken maddeyi içeren ilaçlarının 1998 yılından bu yana, dünya üzerinde 10 milyon kişi tarafından kullanıldığını ve hakkında hiçbir ölüme neden olma suçlaması bulunmadığını da belirtiyorlar.

İşte bu durumda tıbbın en önemli konuları başlıyor. Hastaya uygulanacak tedavinin getireceği yarar ile, ilacın yan etkileri nedeniyle göze alınan risk değerlendirilmek zorunda. Eğer risk çoğalıyorsa ve bu amaçla kullanılabilecek başka tedavi yöntemleri varsa, bunları tercih etmek çok doğal.

Belki hatırlarsınız, Bayer firması bir süre önce, ürettikleri kolesterol ilacında önemli yan etkiler görülmesi üzerine ilacı piyasadan çekme kararı almıştı.

Halkımızın arasında çevredekilerin tavsiyesiyle ya da medyada okuduklarının yönlendirmesiyle ilaç kullanmak çok yaygın. Ancak bu örnekte de görüldüğü gibi bazen bilmeden ölümcül olabilecek derecede çok ciddi yan etkileri göze almış olmak da mümkün. Bu nedenle her türlü sağlık sorununun tedavisinde konunun uzmanı bir hekime danışmayı ihmal etmemek gerekiyor.
Yazının Devamını Oku

Sağlık hafife alınamaz

3 Nisan 2002
ÖNCELİKLE, bizim gibi doktora gitmeyi sevmeyen bir toplumu yazılarınızla aydınlatarak bir kamu görevi yüklendiğinizi söylemek isterim.Ben de maalesef aynı durumdayım. Benim sorunum kabızlık. Son 3 yıldır sürekli ilaç kullanıyorum. Arada bir de zayıflama çayı. Aslında bunları zayıflama amaçlı kullanıyorum. Metabolizmam çok yavaş. Son zamanlarda bunların dozunu sürekli olarak artırmak zorunda kalıyorum. Ayrıca yüzümdeki sivilce delikleri ve ince kırışıklıklar için peeling yaptırmamın ileride bir zararı olur mu? Vücudumdaki fazla yağlar için liposuction yaptırmamın zararı var mı?

M.AYLİN/İSTANBUL

DOKTORA
gitmeyi sevmeyen bir toplum olduğumuz doğru. Otomobilimizin bakımını ihmal etmeyen, televizyonumuzu arıza halinde yetkili servisin dışında kimseye elletmeyen bir toplumuz ama sağlık söz konusu olunca konu komşu tavsiyeleriyle yetiniyoruz.

Toplumu sağlık alanında aydınlattığım yolundaki iltifatlarınıza teşekkür ederim ama ben, hastalananların doktora gitmelerine alternatif bir hizmet yapmıyorum. Amacım, okurlarıma sağlıklarını koruma yolunda tavsiyelerde bulunmak, eğer bu başarılamazsa doğru zamanda doğru doktora başvurmasını sağlamak. Size de bu ölçüler içinde yardımcı olmaya çalışacağım.

Zayıflamak amaçlı olarak müshil ilacı kullanmak son derece sakıncalı. Sürekli müshil ilacı kullanmak, bağırsakların iyice tembelleşmesine ve giderek artan dozda müshil ilacına ihtiyaç göstermesine yol açar. Öte yandan bu ilaçların çoğu, bağırsağı tahriş ederek etki ederler. Sürekli bağırsak tahrişinin de ileride sorunlar yaratması kaçınılmaz.

Mektubunuzda metabolizmanızın yavaş olduğundan bahsetmişsiniz. Eğer bu gerçekse ve kabızlık sürekli müshil kullanmaya bağlı değilse, tiroid hormonlarının az olduğu düşünülebilir. Bu duruma tıpta hipotiroidi adı verilir. Eğer yapılan tahlillerde tiroidinizin az çalıştığı ortaya çıkarsa, bunun tedavisi ile metabolizmanız hızlanacağı için kilo vereceksiniz. Ayrıca bağırsak tembelliği de düzelecek. Bu konu ile iç hastalıkları uzmanları ilgilenmektedir.

Öte yandan kozmetik, benim ilgi alanımda olmamakla beraber, peeling denilen şekilde cildin üst tabakalarının soyulmasıyla yenilenme hızı artacağı için cildin daha sağlıklı bir hal alacağının açıklandığını biliyorum. Liposuction veya benzeri yağ emilmesi metotlarını bir zayıflama yöntemi olarak kabul etmemenizi tavsiye ederim. Diyet ve egzersizle istediğiniz kiloya indikten sonra vücunuzun bazı yerlerinde istemediğiniz çıkıntılar kalıyorsa bu yöntemleri, bundan sonra kullanabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku