25 Nisan 2002
<B>BİR </B>süre önce homosistein ile ilgili olarak yazdığım yazıyı okurlarım tekrarlamamı istediler. Bu isteğe uyarak yazıyı tekrar yayınlıyorum. Damar sertliği, kalp krizi gibi konulardan bahsedildiğinde, suçlu olarak aklımıza hemen kolesterol gelir. Oysa bu olayda suçlu tek değil, bir suç örgütü, çete olarak hareket ediyorlar. Bunların arasında sigara içmek, kontrolsüz şeker ve yüksek tansiyon hastası olmak gibi faktörler de yer alıyor. Oysa bazı hastalarda bunların hiçbiri olmadığı halde ciddi ölçeklerde damar hasarları görülebiliyor.
Bu kişilerde yapılan çalışmaların sonucunda, kükürt içeren bir aminoasit olan homosistein'in kandaki düzeylerinin yüksek olmasının damar sertliği riskini artırdığı görüldü. Yapılan çalışmalarda kandaki homosistein düzeyinin 10'un altında olduğu hallerde ek bir risk söz konusu değilken 14'ün üzerine çıktığında riskin yüzde 700 daha fazla olduğu görüldü. Homosistein yüksekliğine bir de sigara içimi eklendiğinde riski iki kat daha artığı yani yüzde 700'lük grupta, 1400'e çıktığı, bunlara yüksek tansiyonun eklenmesiyle riskin yüzde 3500 civarına kadar yükseldiği belirlenmiştir.
NASIL ETKİLER? Ağırlığı kalıtım olan çeşitli etkenler, kandaki homosistein düzeyinin yükselmesine neden olur. Yükselmiş homosistein, zararlı kolesterol olarak da bilinen LDL'nin damar çeperlerinde birikmesine yol açar. Daha sonra bağ dokusu ve kalsiyumun oturmasıyla damar sertliği plakları oluşur.
Homosistein bir yandan da damar çeperlerini tahriş ederek tıkayıcı türde bağ dokusu oluşumuna yol açar. Ayrıca oksijen yakımı sonucu oluşan serbest radikaller de damar sertliği plaklarında ilerleyici hasarları başlatıcı rol oynar.
TEDAVİ VE KORUNMA Homosisteinin kandaki normal düzeyi kadınlarda 6-10 mikromol/L erkeklerde ise bu rakam 8-12 arasında olmalıdır.
Damar sertliği riskinin, kandaki homosistein düzeyinin artışına bağlı olarak süratle arttığını yukarıda da belirmiştim. Bu yöndeki genel kanı, kandaki düzeyin 14'ün üzerine çıkması halinde riskin çok arttığı şeklindedir. Yapılan birçok araştırma bunu doğrular şekilde sonuç vermiştir. Damar sertliği oluşumunda homosisteinin bu denli etki etmesinin belirlenmesi, önleyici ve tedavi edici yönde yoğun çalışmaların yapılmasına da neden oldu. Bol miktarda sebze, meyve ve salata yenilmesinin korunmada önemli yararı var. Özellikle marul ve ıspanak gibi yeşil yapraklı bitkilerin bol yenilmesinin koruyucu etkisi büyük. Ancak pişirme sırasında bunların içindeki B6, B12 ve folik asit gibi vitaminler düşebiliyor. Bu nedenle salata şeklinde çiğ olarak yenilmesi daha önemli. Bu vitaminleri ilaç olarak da kullanmak mümkün. Özellikle kandaki homosistein düzeyinin çok yüksek olduğu hallerde bunlar tedavi amaçlı olarak da kullanılabilir.
Görüldüğü gibi sebzeler meyveler salatalar gibi bitkisel ürünlerle beslenmek için bir gerekçe daha doğdu. Bilim adamlarının yıllardır söylediği bu beslenme şekline daha titizlikle uymakta yarar var.
Yazının Devamını Oku 24 Nisan 2002
BEN 70 yaşında bir emekliyim. 6 ay önce by-pass ameliyatı oldum, 3 damarım değişti. Yemem ve yememem gereken gıdalarla dikkat edeceğim hususları öğrenebileceğim sizin ya da başka hekimlerin yazdığı kolay anlaşılır bir kitap ismini bana bildirirseniz çok mutlu olacağım. Benimle aynı durumda olan iki arkadaşım daha var, onlar da bu cevabı bekliyor...
S.ERDEM / ANKARA
Öncelikle ‘‘By-pass ameliyatı oldum, 3 damarım değişti’’ cümlenizle başlamak istiyorum. Bunu öne çekmemin nedeni bu konunun halk arasında genellikle yanlış bilinmesindendir. By-pass ameliyatı denilince sizin ifadenizdeki gibi tıkalı olan damarın çıkartılıp yerine sağlam bir damarın takıldığı düşünülüyor. Kelime İngilizce olduğu için anlamı açık değil, by-pass, ‘‘yanından geçme’’ gibi bir anlama gelmektedir. Yapılan anjiyo incelemesiyle damarların tıkalı olan kısımları belirlenir. Bacaktan alınan toplardamar, uygun uzunlukta kesilerek bir ucu damarın tıkalı olan kısmının ardına, diğer ucu da vücudun ana atardamarı olan aortta açılan bir deliğe dikilir. Böylece damarın tıkalı olan kısmının arkasına, yeni damardan kan getirilmiş olur. Yani tıkalı olan kısım yerinde bırakılarak yanından geçilir, yani by-pass edilir.
Toplardamarla yapılan bu işlemin yanı sıra damarın uygun olduğu kişilerde meme atardamarı ya da kol atardamarının dallarının akış yeri değiştirilerek kalbin koroner damarlarındaki tıkalı olan yerin arkasına dikilir.
Atardamarlar yapıları gereği daha dayanıklı olduklarından, toplardamarla yapılan işlemlere oranla daha uzun süre sorun çıkartmazlar.
Bu genel bilgiden sonra sorunuza gelirsek, çok istek olmasına rağmen yoğun tempom nedeniyle fırsat yaratamadığım için benim bu türde yazılmış bir kitabım yok, başkalarının yazdığı kitaplar olabilir ama ben isimlerini bilmediğim gibi okuma fırsatı bulamadığım için tavsiye etmek de istemem.
Zaten by-pass'lı olanların yemeleri ya da yememeleri gerekenler diye bir genelleme yapılamaz. Kişilerde mevcut olan risk faktörlerine bakarak kişiye özel önerilerle bunların ortadan kaldırılması daha doğru olacaktır. Yani herkesin bünyesi farklı özellikler gösterdiği için tıp, ‘‘konfeksiyon’’ uygulanmasına elverişli değildir. Tabii ki genel kuralları mümkün olduğunca fazla okuyarak bilgilenmek doğrudur ama uygulamalar konusunda hastayı takip eden doktorun önerileri daha önemlidir.
Size ve arkadaşlarınıza önerim aklınıza takılan konuları doktorlarınıza danışmanızdır.
Yazının Devamını Oku 23 Nisan 2002
BENİM oğlumun burnu yıllardan beri çok sık kanıyor. Yaz da kış da olsa sık sık kanama oluyor. Doktora götürdüm, pek bir şey demedi. Sizce bu kanama neden oluyor? Ne yapmam gerekiyor?
A.GÜNEL/ANKARA
Bazı kişiler ve özellikle çocuklar vardır, burunları çok kolay kanar. Bu durum özellikle kuru havalarda çok daha sık görülür. Kışın sert geçtiği yerlerde havadaki nem de donduğu için hava çok kurudur. Ayrıca kalorifer gibi ısıtma sistemleri de havayı çok kurutur. Bunun gibi çok sıcak havalarda da nemin olmadığı havanın çok kuru olduğu günlere rastlanır. Solunan havanın çok kuru olması, burun içinde yer alan damarların kuruyup çatlamasına yol açar. Çatlayan damar da kanamaya başlar. Burun kanaması, birdenbire ağzın burnun kanla dolmasına yol açtığı için panik yaratır. Oysa burun kanatlarının üzerine 5 dakika kadar bastırılmasıyla kolayca durdurulabilir. Kanamayı takip eden gün içinde pıhtının kopup kanamanın tekrar başlamamsı için dikkatli olmak gerekiyor. Daha sonra oluşan kabuk da burunda kaşıntı yaptığı için burunla oynamamaya dikkat etmelidir. Burunda kurumaya karşı, yağlı burun damlaları ve vazelin gibi yağlı pomadlar kullanılabilir. Bütün önlemlere rağmen sık sık kanama oluyorsa bir doktora gözükmekte yarar var, sık kanamalar kansızlık nedeni olabilir.
Yazının Devamını Oku 22 Nisan 2002
LÜTFEN bana yardım edin. Benim şöyle bir problemim var. Koltuk altlarım her zaman terliyor. Ne kullandıysam fayda etmedi. Deodorant, krem, hatta tıraş bile ettim fakat sürekli terliyor. Lütfen, ne yapmam gerekiyor.
Ali CEVİZ/İNGİLTERE
Genel olarak fazla terleme ve özellikle koltuk altlarının fazla terlemesi çoğu zaman rahatsızlık yaratan bir durumdur.
Terleme vücut ısısını dengelemek, aşırı ısınma karşısında ciltten teri buharlaştırarak, ısıyı normal düzeylere çekmek için vücudun normal bir işlevidir. Bu açıdan bakıldığında, aşırı terlemeyi önlemek için vücudun aşırı ısınmasını önlemek ilk şart olmalıdır. Vücut, ciltten görünmeyen bir buharlaşma ile de ısı dengesi sağlamaktadır. Hava ve nemi geçirmeyen giysiler giyildiğinde, buharın yani terin ciltte yoğunlaşması da kaçınılmaz olacaktır.
Ter bezlerinin çalışması da, insan iradesi dışında çalışan birçok vücut işlevi gibi, otonom sinir sistemi tarafından kontrol edilir. Bu sistemin çok kararsız bir denge içinde olduğu hallerde, zaman zaman ve özellikle heyecanlı hallerde aşırı terleme reaksiyonları görülebilmektedir. Kolay heyecanlanan bir yapınız varsa ve terlemeniz özellikle böyle anlarda ortaya çıkıyorsa, bir psikiyatristle görüşerek bu açıdan bir şeyler yapılmasını isteyebilirsiniz.
Deodorant kullanmak, terin koku yapmasını önleyecektir. Bu amaçla, koltuk altındaki kılların uzamasına izin vermemek de yararlı olacaktır. Eğer kullandığınız deodorant, ter önleyici (antiperspirant) özellikteyse bunun da önemli ölçüde yararları olacaktır.
Bunların sonuç vermediği hallerde, cerrahi girişimle ter bezlerine giden sinirlerin kesilmesi ya da ter bezlerinin bir kısmının çıkarılması gibi yöntemler de kulanılabilmektedir.
Yazının Devamını Oku 19 Nisan 2002
Rumuz: TIP
GENÇ bir bayanın kafasında açılmalar yaratacak ve estetik görünüşünü etkileyecek derecede saçlarını yolması ve bundan sıkıntı duymasına rağmen kendisine engel olamaması, bir ruhsal sorun olarak nitelendirilir. Bundan kendi başınıza kurtulmanız pek kolay olmayacaktır. Bir psikiyatri uzmanına başvurmanızı tavsiye ederim.
Sedef hastalığı olabilir
N.DURAY
ÖZELLİKLE deriyi ilgilendiren sorunlarda, farklı hastalıkları ilgilendiren lezyonlardaki görüntüler birbirine o kadar çok benzeyebilir ki, bazen doktorlar da sadece görerek teşhis edemezler. Böyle bir durumda tarife dayanarak teşhis imkánsızlığını siz de takdir edersiniz sanırım. Tarifleriniz, sorununuzun tıpta psoriasis olarak adlandırılan sedef hastalığı olduğunu düşündürüyor. Ancak yine de siz bir deri hastalıkları uzmanına muayeneyi ihmal etmeyin.
Safrakesemi aldırayım mı?
D.EZEN
SAFRAKESENİZDE, yıllar içinde büyüme gösteren polipler bulunduğundan bahsetmişsiniz. Polipler iyi huylu tümörlerdir. Ancak ne kadar süreyle iyi huylu olarak kalmakta devam edecekleri yolunda kimsenin bir şey söyleme olanağı yok. Kaldı ki içinde polipler olan bir kesenin işlevlerini tam olarak sürdürebildiği de söylenemez.
Bu açılardan bakıldığında sürekli olarak kaygılar yaşamak yerine, laparoskopik yöntemle artık çok kolay hale gelmiş olan bir ameliyatla, bundan kurtulmak daha doğru bir yol olacaktır.
Yazının Devamını Oku 18 Nisan 2002
<B>Z.ODABAŞ<br><br>GÖĞSÜNÜZDE </B>ağrı ve yanmanın özellikle yüksek irtifalarda yoğun enerji harcadıktan sonra ortaya çıkması, öncelikle bu irtifadaki oksijen basınç düşüklüğü nedeniyle kalp dokusunun yeterince beslenememesi ve üstelik efor nedeniyle kalbin işinin artması sonucu kalbin oksijen açığının çoğalması şeklinde yorumlanabilir. Ancak bu çok teorik bir görüş. Bunun ne kadar geçerli olduğunu anlamak için en azından maksimal bir efor testiyle kalbinizin durumunun incelenmesi gerekiyor.
Öte yandan çarpıntı ataklarıyla ilgili olarak yapılan tetkikte, bunların supraventriküler olduğu söylenmiş. Bu, kalpteki normal dışı elektriksel faaliyetin, kalbin kulakçık bölgesinden kaynaklandığını belirten bir ifadedir. Ancak nedeni konusunda kesin bir ifade taşımaz. Kalbinizin bir de ekokardiyografik tetkikle yapısının incelenmesi yararlı olacaktır. Her iki tetkik için de kalp konusundaki bir merkeze başvurmanız yararlı olacaktır.
Yazının Devamını Oku 17 Nisan 2002
<B>DÜNKÜ </B>yazımda ortalığın temiz görünmesinin, her zaman sağlıklı olduğu anlamına gelmediğini ve birçok hastalığın kaynağının evlerimiz olduğunu belirtmiştim. Evde enfeksiyonun başlıca kaynağı; insanlar, çiğ gıda ve sudur. Ayrıca lavabo, küvet, tuvalet, ıslak bulaşık ve toz bezleri gibi üzerinde su ve organik artıkları barındıran belli alanların, enfeksiyonlara neden olduğu kanıtlandı.
Yaşadığımız ortamda hastalık etkenlerinin transferi birkaç şekilde olabiliyor:
1- Hastalık etkeni taşıyan (enfekte) insanlarla doğrudan temas. Bunu önlemek için, genel hijyen bilincinin artması ve hastalık etkenlerinin bulaşma yollarının iyi bilinmesi gereklidir.
2- Vücudun kendinden doğan bulaşmalar: Sistit hastalığında, bağırsakta zararsız olabilen bakterilerin idrar yoluna bulaşarak hastalık yaratmasında olduğu gibi. Kişisel hijyen, bulaşma riskini azaltmada önemli rol oynar.
3- Sağlıksız yiyecekler ve içecekler ya da mikroplu ellerin ağza temasıyla hastalık etkenlerinin mide-bağırsak yoluyla vücuda girişi. İshallere neden olan mikroplarla bulaşıcı sarılığın tipleri olan Hepatit A ve Hepatit E'yi oluşturan virüsler bu yolla bulaşır.
4- Hastalık etkenlerinin bir bölümü de dış yüzeylerden dolaylı olarak bulaşmaktadır. Bakteriler suyun olmadığı yerlerde ürememelerine ve kuru yüzeyde bir süre sonra ölmelerine karşın, büyük bir kısmı uzun bir süre hastalık bulaştırıcı özelliklerini korumaktadır. Bu durum oda sıcaklığında bırakılan bulaşık ve temizlik bezleri için önemlidir. Mikroplu yüzeylerden pişmiş yemeğe bulaşan hastalık etkenleri, yemeğin oda sıcaklığında muhafaza edildiği durumlarda, hızla üreme imkánı bulabilmektedir.
EVDE HİJYEN SAĞLAMANIN YOLLARI
Evde hijyen, hastalık etkenlerinin sağlığı tehdit etmeyecek boyutlara azaltılmasıyla sağlanabilir. Dolap kulplarından musluklara, mutfak tezgáhlarından temizlik bezlerine kadar birçok alana temasla mikrop bulaşması, her zaman hastalıkla sonuçlanmayabilir. Bunda, mikropların zarar verme potansiyeli kadar bünyenin etkilenme kapasitesi de önemlidir. Bebekler, yaşlılar, hamileler ve lohusalar enfeksiyon hastalıklarına daha açıktır.
Evimizde hijyen sağlamak için, temas ettiğimiz yüzeyler, yemek pişirmede ve yemekte kullandığımız araçlar ve gıda maddelerini su ve temizleme ürünleriyle silerek, ovalayarak, durulayarak temizlemek önemlidir. Böylece hastalık etkenleri uzaklaştırılmış olacaktır. Isı da dezenfekte etmekte önemli bir yoldur. Bezler, temizlik gereçleri ve çatal bıçak gibi mutfak gereçlerini kaynatarak temizlemek mümkünse de özellikle yüzeyler için mümkün olamamaktadır. Böyle alanlar için de, hijyenik temizleyiciler ve kimyasal dezenfektanlar en etkili metottur.
Evdeki hijyen uygulamalarının etkili olması sadece doğru bir ürünün kullanılmasına değil, bunun doğru zamanda ve doğru şekilde kullanılmasına da bağlıdır. Bunun da yolu hijyen konusundaki bilinçten geçer.
Yazının Devamını Oku 16 Nisan 2002
<B>GÜNÜMÜZDE </B>yaşam koşullarının değişmesi ve aile fertlerinin zamanlarının çoğunu ev dışında geçirmeleri, yeme alışkanlıkları ve gıda teknolojisindeki değişiklikler, seyahat kolaylığı gibi faktörler, mikropların kolayca transfer olmasına ve enfeksiyonların artmasına neden oluyor. Tüm dünyayı önemli ölçüde etkileyen gıda zehirlenmelerinin % 87'sinin kaynağı olarak evlerimizi gösteren araştırmalar, enfeksiyonların çoğunun doğru ürünle, doğru temizlik yapmanın kurallarını bilmemekten kaynaklandığını ve ev hijyeninin mikroplara karşı en etkili gücümüz olduğunu ortaya koyuyor.
GÖZLE GÖRÜLEN TEMİZLİK HİJYEN DEMEK DEĞİLDİR
Türkiye'yi de kapsayan araştırmalarda ev kadınlarına, hijyenden ne anladıkları sorulduğunda ‘dezenfekte’, ‘mikropsuz’, ‘sağlıklı’ gibi doğru yanıtların yanı sıra ‘saf’, ‘hiçbir deterjan kalıntısı kalmamış’, ‘lekenin kalmadığı temizlik’ gibi, hijyeni değil temizlik anlayışını anlatan ifadeler kullanılmıştır.
Oysa mikroplar, temizlik yapıldığını sandığımız ortamlarda uzun süre yaşayabilir, dokunduğumuz her alandan elimize geçip, el temasıyla da başka yerlere yerleşip büyük bir hızla çoğalabilirler. Hayatta kalmak için nem ve sıcaklığa ihtiyacı olan bakteriler, vücut sıcaklığında, sadece 20 dakikada yeni bir nesil mikrop yaratabilir.
Çiğ gıda, kirli yüzeyler, tuvaletler, kirli çocuk bezleri gibi alanlardan ellere mikrop bulaşması çok hızla gerçekleşerek enfeksiyon ve gıda zehirlenmelerine neden olabilir. Nitekim, hijyen eksikliğinden dolayı son 10 yılda gıda zehirlenmesi vakalarının dört kat arttığı ve enfeksiyonların büyük bir kısmının çıkış kaynağının evler olduğu, araştırmalarla ortaya konuldu. Hollanda'da yapılan bir araştırma, Salmonella ve Campylobacter enfeksiyonlarının % 80'inin evlerden kaynaklandığını, İtalya'da yapılan çalışma ise Salmonella salgınlarının % 74'ünün ev kökenli olduğunu gösterdi.
Gıdayla ilgili enfeksiyonların kaynağı olan mutfaklarımızda, buzdolabı kapısının kulbu, evyenin su gideri, muslukların kolları ve su çıkış ağzı, rafların altı, mikropların en çok gizlendikleri beş alan olarak gösterildi. Amerika'da Arizona Üniversitesi'nde mikrobiyolog olarak çalışan Charles Gerba, bulaşık bezlerinin % 70'inin hafif bağırsak bozukluğuna neden olan bakterileri, % 20'sinin ise ciddi gıda zehirlenmelerine neden olan Salmonella grubu mikropları içerdiğini belirledi.
Temizlik yaparken farklı bölgelerde aynı bezi kullanmak, kirli yüzeylere temasla mikropların diğer yüzeylere aktarılması gibi yanlış temizlik anlayışlarımız ise evde hijyen sağlamada en önemli engelleri oluşturuyor.
Enfeksiyon hastalıklarına karşı verilen savaşta, yeni geliştirilen güçlü antibiyotiklerle sağlanan avantajlara rağmen, mikropların açtığı risk, gün geçtikçe büyüyor. Yeni patojenlerin (hastalık etkeni) de ortaya çıkmasıyla, ev hijyeni ve evde bir arada yaşayan insanların üzerindeki etkileri ciddi sonuçlar doğuruyor.
DEVAM EDECEK
Yazının Devamını Oku