Her yaptığımı, her hareketimi eleştiriyor...
Onun istediği gibi bir çocuk olmadığımı söylüyor...
Beni her zaman kardeşim veya arkadaşımla kıyaslıyor...
Başkalarının yanında beni azarlıyor...
Onu utandırdığımı söylüyor...
“Senden hiçbir halt olmaz” diyor...
Beni iyi yetiştiremediğini söylüyor...
Danışan: Bende bir problem olduğunu düşünmüyorum. Çevremdeki insanlar da benim gibi, benim standartlarımda hareket etseydi, dünya daha güzel, daha yaşanacak bir yer olurdu. Kimse işini doğru düzgün yapmıyor, düzgün yapılmasını isteyince de problem bende oluyor. Bu çok komik ve saçma değil mi?
- Dr. Başak: Sizde bir problem olduğunu düşünmüyorsanız, ben size nasıl yardımcı olabilirim?
Danışan: Açıkça söyleyeyim, ben sizden yardım almaya gelmedim. Erkek arkadaşımın zoruyla geldim. Benim takıntılı olduğumu söylüyor. Ona herhangi bir problemimin bulunmadığını, mükemmeliyetçiliğin yanlış olmadığını, kendisinin çok umursamaz olduğunu ve asıl onun yardım alması gerektiğini anlatın lütfen. Başka bir şey istemiyorum.
- Dr. Başak: Erkek arkadaşınızın sizinle ilgili sorunları var öyleyse, doğru mu anladım?
Danışan: Evet. Aslında birbirimizi çok seviyoruz ve evlenmek istiyoruz ama bir yandan da hiç durmadan didişiyoruz. O benim değişmem gerektiğini söylüyor, ben onun değişmesi gerektiğini. Artık dayanamadım ve size gelmeyi kabul ettim, yoksa ayrılmak zorunda kalacağız.
- Dr. Başak: Çevrenizdeki başka insanlarla da sorun yaşadığınız oluyor mu?
Danışan: İşini doğru yapmayan insanlarla sorun yaşıyorum. Kabul ediyorum, biraz mükemmeliyetçiyim. İşimi tam yapmazsam aklım işimde kalır ve başkalarından iş istediğimde de o işin hatasız yapılmasını beklerim, hataya katlanamam. Bu nedenle genellikle kendi başıma çalışmayı tercih ediyorum çünkü kimse benim kadar doğru yapmıyor. Çok uzun saatler çalışıyorum. Erkek arkadaşımla aramızdaki en büyük problemlerden biri de bu. Herkes benim her şeyi tam ve mükemmel yapmama alışık. Bu nedenle de çok saygı görüyorum. O ise bana saygı göstermek yerine beni eleştiriyor.
Üstün yetenekli çocuklar birçok alanda yaşıtlarından ileridedir ve çeşitli alanlarda yetenekleri olabilir. Örneğin matematikte çok ileriyken, müzikte de üstün başarı gösterebilir, çok iyi resim yapabilir veya çok iyi bir sporcu olabilirler.
Anne-babalar veya öğretmenler bu çocuklardaki farklılıkları erken yaşlardan itibaren fark ederler, çünkü bu çocuklar genellikle birçok alanda doğdukları andan itibaren gelişimsel olarak yaşıtlarına göre daha hızlı yol alırlar:
- Oturmaları, emeklemeleri, yürümeleri, koşmaları daha erkendir.
- Erken konuşmaya başlarlar, renkleri, biçimleri 2-3 yaşında tanımlayabilirler.
- Okumayı erken sökerler, genellikle okul öncesi okurlar.
- Kelime hazineleri daha geniştir.
- Hafızaları güçlüdür, hiç kimsenin hatırlamadığı detayları hatırlayabilirler.
- Meraklıdırlar, çok soru sorarlar.
Bayramlar, küslerin barışması için fırsattır. İçinizde günlerce, aylarca tuttuğunuz kızgınlıktan vazgeçmek için bir fırsattır. Bayramlar, “Affedersem gururum yerle bir olur” ya da “O affedilmeyi hak etmiyor” gibi nedenlerle kızgınlığınızı korumaya çalışan negatif iç sesinize etkili bir müdahaledir. Bayramda sorgusuz sualsiz affedilir ve her şey normale döner. Çünkü affetmek insana iyi gelir. Çünkü affettiğinizde geçmişi değil ama geleceği değiştirebilirsiniz.
Diğer yandan bağışlamak zordur. İnsanlar ‘şimdi’de yaşamakta zorlanır. Geçmişte yaşamak veya geleceğe dair hikayeler yazmak en sık yaptığımız hatalardır. Geçmişi değiştiremeyeceğimizi bilmemize rağmen hiç durmadan geçmişte yaşananları düşünür ve “Acaba ne farklı olurdu” diye düşünüp durur, kızgınlığımızı canlı tutmaya gayret gösteririz.
AFFETMEK, KENDİMİZLE İLGİLİ BİR SÜREÇTİR
Yaşananları hatırlamak tekrar tekrar acı duymamıza neden olur. Gerçek hayatta sadece bir kez canınızı acıtan olayı yüzlerce kez zihninizde yaşadığınızda yüzlerce kez acı duyarsınız. Ve canınızı acıtan kişiyi bundan sorumlu tutarsınız. Oysa yüzlerce kez acı duymanıza neden olan kişi artık o değil, kendiniz olduğunu farkında değilsinizdir.
Affetmek, işte bu nedenle aslında kendinizle ilgili bir süreçtir. Geçmişte yaşanan olayla ilgili artık hiçbir şey yapamayacağımızı kabullenip geçmişte yaşamayı durdurmak ve olanları sürekli aklımızda tekrar ettiğimizde daha fazla acı çektiğimizi görmektir.
Bu konuyla ilgili yıllar önce okuduğum bir cümleyi hiç unutmam: “Dargınlık; zehir içmek ama başkasına zarar vermesini ummak gibidir.” Dargın kaldığımız sürece bizi üzen kişiye zarar verdiğimizi düşünürüz. İşte bu nedenle kızgınlığı canlı tutmak için olan biteni aklımızda sürekli yaşarız. O da yetmez bununla ilgili daha fazla kanıt ve taraftar toplamak için sürekli konuşuruz. İşte bu süre içinde acı çeken kendimizden başkası değildir.
Danışan: Neredeyse her gün yaşadığımız terör olayları beni derinden etkiliyor, resmen paralize ediyor. Biliyorum herkes farklı, bazıları hiç etkilenmiyor ama ben sıradan yapılması gereken şeyleri bile yapmakta, günlük hayatımı devam ettirmekte zorlanıyorum, keyif alamıyorum.
Çok üzgün, stresli ve kaygılıyım, çok korkuyorum. Çocuklarım için, ailem için, ülkem için endişeliyim. Acaba depresyona mı girdim diye düşünüyorum. Bir yandan yapmam gereken bin tane iş var ama diğer yandan bu olumsuz düşünceler zihnimden çıkmıyor. Artık nasıl baş edebileceğimi, nasıl hiçbir şey olmamış gibi davranacağımı da bilemiyorum. O nedenle sizden yardım almak istiyorum.
STRESİ AZALTMANIN YOLUNU BULMALIYIZ
- Dr. Başak: Böyle zor zamanlarda hayata hiçbir şey olmamış gibi devam etmeye çalışmak hepimiz için zor, endişelenmemek neredeyse imkansız. Dediğiniz gibi bir yandan da hayat devam etmek zorunda. Devam edebilmenin tek yolu ‘baş etme yöntemlerimizi’ güçlendirmek, bu zor zamanlarla baş edebilmek için yeni yöntemler öğrenmek ve uygulamak.
Danışan: Ne yapsam işe yaramıyor sanki. Ya da doğru yöntemleri bilmiyorum. Kafam çok karışık, ne doğru ne yanlış ona da karar veremiyorum. Arkadaşlarımın çoğu “Biz artık televizyondan veya gazeteden haberleri takip etmiyoruz, ancak bu sayede akıl sağlığımızı koruyabiliyoruz” diyor. Ben bunu doğru bulmuyorum mesela, hatta biraz da takıntı haline geldi, eğer haberleri dinlemezsem, okumazsam, takip etmezsem hem duyarsız, ilgisiz, kötü kalpli bir insan gibi hissederim hem de olacaklardan kendimi koruyamayacağımı düşünürüm.
Danışan: Çok gergin bir ailem var, ne zaman beraber bir şeyler yapmaya çalışsak bir tartışma, bir kavga çıkıyor, ağzımızın tadı kaçıyor. Kimse sakin sakin birbirini dinlemiyor, herkes çok biliyor ve kendi bildiğinin tek doğru olduğuna inanıyor. Sesler birden yükseliyor. Küçücük bir farklı fikir, büyük bir kavgaya dönüşüyor. Önümüzde bir tatil var ama hiç gitmek gelmiyor içimden. Yine birbirimize gireceğiz diye korkuyorum. Bazen arkadaşlarımın ailelerine bakıyorum, ne kadar saygılılar, sakinler birbirlerine karşı. Nasıl bir kriz olursa olsun ortalık karışmıyor bizdeki gibi. Her şeyi sakin sakin halletmelerine, birbirleri ile sevgi dolu, anlayışlı, yapıcı konuşmalarına hayranım. Örneğin geçenlerde hep beraber bir seyahatten dönüyoruz. Arkadaşımın bavulu bir türlü çıkmadı. Ben gerildim şimdi ne olacak diye, onlar işi eğlenceye vurdu, birbirini teselli etti, tatlı tatlı beklediler. Biz bunu beceremeyiz işte. Bizde olsa büyük kavga çıkmıştı. Sesler hemen yükselir, ortalık gerilirdi. Herkes kendini haklı bulur, karşındakini suçlardı.
- Dr. Başak: Sizin de tartışmalara girdiğiniz oluyor mu?
Danışan: Maalesef her ne kadar istemesem de çoğu zaman kendimi tartışmanın içinde buluveriyorum. Sonra kendime çok sinirleniyorum ne gereksiz laflar söyledim diye.
- Dr. Başak: Aile üyelerinden bazılarının daha sinirli olduğunu söyleyebilir misiniz yoksa hepiniz aynı seviyede öfkeli misiniz?
Danışan: Galiba babam aramızda en sinirli olan. Patlamaya hazır bir bomba gibi. Onunla kavgasız iletişim neredeyse mümkün değil. Ama annemin de altta kaldığını hiç görmedim. Dolayısıyla bizim evde sakin bir muhabbete şahit olamazsınız!
ÖFKENİN TEMELİNDE BİYOLOJİK BİR HASTALIK OLABİLİR
Danışan: Çok gerginim. Öyle ki gerilmekten yoruldum. Ben eskiden böyle bir insan değildim, şimdi her şey korkutuyor. Sürekli etrafımı kolluyorum, kendimi tehlikede hissediyorum.
- Dr. Başak: Her şey korkutuyor dediniz, bu korkuların nelerle ilgili olduğunu biraz anlatır mısınız?
Danışan: En çok sokağa çıkmaktan korkuyorum. Çıkmak zorunda kalınca, sürekli etrafımı kolluyorum. Ufacık bir sesten zıplıyorum, kalbim çarpıyor. Başıma kötü bir şey gelecek diye korkuyorum. Evde otururken kapı birden çalınca veya dışarıdan bir ses duyarsam korkuyorum.
- Dr. Başak: Ne zamandan beri böyle hissediyorsunuz?
Danışan: 15 Temmuz’dan beri. O gece çok korktuk ailece. Ne olduğunu anlamadığımız sesler, bomba, silah, jet sesleri yüzünden sabaha kadar uyuyamadık. Zaten televizyon karşısındaydık, olan biteni anlamaya çalışıyorduk. Televizyonda gördüklerim daha da korkuttu. Günlerce gözüme uyku girmedi. Bazı geceler gizli gizli ağladım. Arkadaşlarımla konuşuyorum, onlar da çok korkmuş doğal olarak ama bakıyorum herkes hayatına devam etti, ben edemiyorum. Farkındayım, artık dışarıda tehlike yok ama bana sanki hep varmış gibi geliyor. Etrafımdakiler zorluyor, ikna etmeye çalışıyor ama ben bir türlü eski halime dönemiyorum. Normal mi hâlâ bu kadar korkmam? Hiç dışarı çıkmak istemiyorum, içimden hiçbir şey yapmak gelmiyor. Biraz önce de söylediğim gibi çok gerginim, bu durumdayken beni zorladıklarında ağlamaklı oluyorum.
Çoğu insanın dış görüntüsüyle ilgili kafasına taktığı, beğenmediği bir tarafı olabilir.
Bazıları beğenmediği tarafını düşündüğünde zaman zaman üzülüp, daha güzel görünmek isteyebilir ama bu konunun hayatını olumsuz etkilemesine izin vermez. Sonuç olarak ‘daha güzel’ görünmek insanların doğal bir isteğidir.
Dolayısıyla ‘Güzel olmayı istemek yanlış mı?’ sorusuna ‘hayır’ diye cevap verirken ‘ama’ diyerek devam etmek gerekiyor. Eğer beğenmediğiniz taraflarınız sık sık aklınıza geliyor, başkalarının görüntünüz ile ilgili olumlu sözlerine inanmıyor, dış görüntünüz ile ilgili yoğun bir kaygı yaşıyorsanız ve bu kaygılar artık hayatınızı olumsuz etkilemeye başlıyor ise, ‘Beden Algısı Bozukluğu’ adı verilen psikolojik bir problem yaşıyor olabilirsiniz.
New York’ta bulunan Bio-Behavioral Enstitüsü kurucusu ve direktörü psikolog Dr. Fügen Neziroğlu, 1979’dan bu yana Obsesif-Kompulsif Bozukluk (Takıntı Bozukluğu) konusunda çalışmalar yapıyor.
Biriktirme Bozukluğu, Obsesif-Kompulsif Bozukluk ve Beden Algısı Bozukluğu konusunda Amerika’da birçok araştırması ve kitabı yayınlandı. Psikolog Dr. Fügen Neziroğlu, bu ayın sonunda, alanında yaptığı çalışmalardan dolayı Uluslararası Obsesif Kompulsif Bozukluk Kuruluşu (IOCDF) tarafından ‘Yaşam Boyu Başarı Ödülü’ (Lifetime Achievement Award) ile onurlandırılacak.