Stres, hüzün, acı, kaygı, çaresizlik ve umutsuzluk, hepimizin zaman zaman yaşadığı duygular. Böyle duygular içindeyken insan ne yapar? Çoğu kişi bildiği yöntemlerle bu duygularla baş etmeye, şiddetini, etkisini azaltmaya çalışır.
Olumsuz duygular ile baş edebilmek için gereğinden fazla yemek, içmek, gereksiz alışveriş yapmak, insanlardan kaçmak, saatlerce TV seyrederek zaman öldürmek, çok uyumak veya hiç uyumamak sağlıksız baş etme yöntemleri arasında yer alır.
Bunlar olumsuz duyguları geçici olarak azaltıyor gibi gözükse de, baş etmeye yönelik yanlış yollara başvurulduğu için yeni problemlere, yeni sıkıntılara neden olur.
Olumsuz duygular ile sağlıklı baş etme yöntemleri arasında ise; düzenli egzersiz yapmak, aile ve arkadaşlarla daha fazla vakit geçirerek onlardan destek almak, uyku, beslenme düzenine dikkat etmek, hobilere zaman ayırmak gelebilir.
Diğer yandan, bu yöntemler bazı durumlarda işe yaramayabilir ya da bu duygular o kadar yoğun ve şiddetlidir ki insanın “sağlıklı” yöntemleri uygulamak için enerjisi, motivasyonu olmaz.
İçinden kıpırdamak bile gelmez. Böyle bir durum içindeyken profesyonel destek alınmalıdır, yoksa problemlerin, olumsuz duyguların etkisi gittikçe artar, hayatı daha kötü etkileyip kişinin işlevselliğinde bozulmalara yol açar.
Kişi yaşadığı olumsuz duygularla baş edemediğini fark ettiğinde ne kadar çabuk yardım alırsa, problemlerin üstesinden gelmek o kadar kolay ve hızlı olur. Buna rağmen, günümüzde psikoloğa gitmek hâlâ çok yaygın değil.
Doğduğun gün şaşkın ve aciz hissetmiştim kendimi. Etrafında annen, anneannen, babaannen, teyzen, halan, dedelerin vardı. Sanki sıra bir türlü bana gelmiyordu. Ne kadar dışlanmış ve yalnız hissetmiştim o günler. Seni uzaktan izledim uzun bir süre, sonra sıra bana geldi ve baş başa kaldık.
Heyecanımı, gururumu, mutluluğumu bugün bile hatırlıyorum.
Seninle bir ömür neler yapmak istediğimi o gün planlamıştım kafamda. Bazılarını yaptım, bazılarını yapamadım. Senin ömür boyu mutlu ve sağlıklı olman için elimden geleni yapmaya söz verdim.
Annen izin verdiği kadar altını değiştirebildim, uyutabildim, yedirebildim. Bunu okurken güleceksin ama benim beceremeyeceğimden çok korkar, hemen elimden alıverirdi seni.
Sonra da ona yardım etmiyorum diye kızardı. Buna alışmış, ben de seninle aramızda başka bir rutin oluşturmuştum.
Geceleri sana kitap okumak görevi benimdi. İşim çok yoğun olduğu için bunu çok yapamadım ve uzun çalıştığım geceler sen beni özlerken aslında ben seni daha çok özlüyordum.
Danışan: Önümüzdeki hafta düğünümüz var ve ben stresten ne uyuyabiliyorum ne de yemek yiyebiliyorum. Daha da kötüsü sürekli herkesle kavga ediyorum. Çok gerginim.
En sonunda annem “Belki de evlenmek istemiyorsun” deyince size gelmeye karar verdim, çünkü aklımdan hiç böyle bir şey geçmemişti. Acaba dışarıya böyle bir imaj mı veriyorum? Annemin bu sözü beni çok üzdü.
* Dr. Başak: Ne zamandır bu yoğunlukta stres yaşıyorsunuz?
Danışan: Son bir aydır. Düğün tarihi yaklaştıkça stresim arttı.
* Dr. Başak: Öncesinde nasıldınız? Başkalarıyla ilişkilerinizde, işyerinde bu yoğunlukta stres yaşar mıydınız?
Danışan: Genellikle biraz kaygılı ve aceleci bir insanımdır. Bir şeyi yanlış yapmaktan, uyarılmaktan, gecikmekten çok korkarım. Her şey tam zamanında ve doğru olsun isterim.
Danışan: Aklımdan atamadığım bazı düşüncelerim var ve bunlar beni çok rahatsız ediyor. Rahatsız etmenin de ötesinde korkutuyor. Düşünmemeye çalışıyorum ama beceremiyorum.
◊ Dr. Başak: Neden korkuyorsunuz?
Danışan: Doğru olmalarından korkuyorum. Aslında bir yandan da çok saçma geliyor ama nedense aklıma geldiğinde o kadar korkuyorum ki anlatamam. Bu kadar korkunca da “Ya bu aklıma gelenler gerçekse” diye şüphelenmeye başlıyorum. Zaten bu şüpheler beni yiyip bitiriyor. Artık çok yoruldum.
◊ Dr. Başak: Ne kadar zamandır var bu sıkıntınız?
Danışan: Çocukluğumda da bazen böyle takıldığım düşüncelerim olurdu ama sanki daha kolay geçerdi. Örneğin hep yanımda taşıdığım bir uğurum vardı, onu yanıma almazsam o günümün çok kötü geçeceğine inanırdım. Son iki yıldır aklıma takılan bazı düşünceler var ki onlar hayatımı yaşanmaz hale getirdi. O kadar çok zamanımı ve enerjimi alıyor ki anlatamam. Çoğu zaman bulunduğum ortamdan keyif almama, eğlenmeme, iyi vakit geçirmeme de engel oluyor. Dışarıdan bakan insanlar doğal olarak farkında değil beynimin içinde olup bitenleri. Sadece mutsuz ve gergin olduğumu görüyorlar ve buna da anlam veremiyorlar, çünkü hayatımda her şey normal gözüküyor.
Çocuğu döven bir yetişkine bu soruyu sorduğunuzda değişik cevaplar alabilirsiniz.
Bazıları vurmanın yanlış olduğunu bildiği halde öfkesini kontrol edemeyip vurduğunu ve ardından pişman olduğunu söyler.
Bu kişi dayağın yanlış olduğunu, vurmaması gerektiğini biliyordur ama maalesef bilmesi yetmemiştir. Patronuna kızdığında kendisini tutabilen bu yetişkin, karşısındaki küçük insana kızdığında kendini ‘tutamamıştır.’
Bazıları ise kendini tutmak bir tarafa dayağın gerekli olduğuna inanır. Onların çocuğu dövmek için katı bir şekilde inandıkları gerekçeleri vardır.
Doğru davranışı öğretmek için, yanlışları engellemek için, terbiye etmek için, saygılı olmalarını sağlamak için...
Oysa dayak üzerine yapılan yüzlerce bilimsel araştırma, dayağın çocuklara nasıl davranmaları gerektiği konusunda hiçbir şey öğretmediğini, tersine çocuklara vurmayı, kötü davranmayı öğrettiğini göstermektedir.
Ev hanımısınız, komşunuzun, çocuğunu dövdüğünü duyuyor veya görüyorsunuz...
Öğretmensiniz, 14 yaşındaki bir genç cinsel tacize uğradığını sizinle paylaşıyor...
Doktorsunuz, çocuk çağdaki hastanızın bedeninde dayak izleri gördünüz...
Psikologsunuz, genç danışanınız tecavüze uğradığını sizinle paylaştı...
Kim olursanız olun, eğer bir çocuğun fiziksel, cinsel ya da duygusal olarak istismara uğradığını, çocuğa karşı bir suç işlendiğini öğrendiyseniz, çocuğu korumak için hemen yetkili kişileri aramalısınız.
Bunun nedenini kanunlar şöyle açıklıyor: “Suçluları cezalandırma görevinin devlete bırakılmış olması, bir suç olayıyla karşılaşan fertleri sorumluluktan kurtarmamaktadır. Suçluların cezalandırılmasını devletten istemek kişi açısından bir hak olduğu gibi, herhangi bir suç olgusunun gerçekleştiğini öğrenen kişinin durumu suçu takibe yetkili makamlara bildirmesi aynı zamanda bir yükümlülük olarak kabul edilmektedir. Bu itibarla herhangi bir suç olgusunun gerçekleştiğini öğrenmesine rağmen, durumu suçu takibe yetkili makamlara bildirmeyen kişi genel olarak haksız bir davranış içinde bulunmaktadır. Çünkü işlendiği öğrenilen bir suçun yetkili makamlara haber verilmemesi, tüm fertlerin amacı olan suçsuz bir toplum düzenine kavuşmayı engelleyici bir davranıştır.”
“Eşimle öyle bir noktaya geldik ki ne anlaşabiliyoruz ne de ayrılabiliyoruz. Bu konuda artık bir şey yapmamız gerek, ya aramızı düzeltmenin bir yolunu bulmalıyız ya da yollarımızı ayırmalıyız. Hayat böyle çekilmez”
“Evin içinde iki yabancı gibiyiz, birbirimizle konuşmuyoruz bile. Evin içindeki bu yalnızlık beni hasta edecek.”
“İlk başlarda çok mutluyduk, artık birbirimizi mutsuz ediyoruz ama onsuz da yaşayabilir miyim bilmiyorum.”
“Hem ona kızgınım hem de kendime, aramızın düzelmesi için hiçbir çaba göstermiyor.”
“Eşim bana göre çok mutsuz ama neden bilmiyorum. Acaba bu beraberlikten o da bıktı mı?”
“Benimle ilişkimizi konuşmak istemiyor, birkaç kez konuşmaya çalıştım ama ‘hayat şartları, daha ne bekliyorsun’ gibi şeyler söyledi. Ben de vazgeçtim, kendi haline bıraktım. O da her gün işten gelince geçiyor televizyonun karşısına, orada uyuklayana kadar kalıyor. Sonra ben genellikle zorla uyandırıp yatağa götürmeye çalışıyorum. Bazen de hiç uğraşmıyorum, orada bırakıp yatıyorum. Bu bana artık çok sıkıcı gelmeye başladı.”
“Aslında ben de mutsuzum ve bunu evliliğime yansıtıyorum. Eşimin ne hissettiğini de bilebilmek isterdim ama o hiç duygularını benimle paylaşmıyor. Ona dokunmasam o öyle bin yıl yaşayacak gibi.”
Terör atakları sadece cana ve mala zarar vermiyor, daha da yaygın ve etkili bir şekilde insanların psikolojisine zarar veriyor.
Bir grup insana yapılan atak, sadece o gruptaki insanların yakınlarının değil, olayları medyada takip eden milyonlarca kişinin psikolojisini ciddi boyutlarda olumsuz etkiliyor.
Zaten terörün en bilinen amacı da bu; toplumların huzurunu kaçırmak, korku yerleştirmek, hayatlarını değiştirmek, kısıtlamak, gidişatı bozmak...
Terörün neden olduğu psikolojik etkiler birçok faktöre bağlı olarak değişiklik gösteriyor.
Terör saldırılarının sıklığı, şiddeti, sonuçları gibi faktörlerin yanında, teröre maruz kalan kişinin olaylara yakınlığı, önceki psikolojik durumu, halihazırdaki yaşam koşulları ve stres seviyesi de terörün bireyin psikolojisine etkileri üzerinde rol oynuyor.
TRAVMATİK OLAYLARA HERKESİN TEPKİSİ FARKLIDIR