Vehbi Koç’un kızı Semahat Arsel’in ailenin tarihini yazıya geçiren ‘Kuşaktan Kuşağa’ kitabı, belgesel bir anlayışı yansıtıyor. Hazırlayan, Ayşe N. Sümer.
Ankara’dan başlayarak İstanbul’da devam eden kitabın içeriğinde, Koç ailesinin yanı sıra yakın akrabaları ve dostlarını da öğreniyoruz. Ticaretten sanayiye, Türkiye’nin gelişme sürecinin her aşaması bu kitapta yer alıyor.
Önsözden bir bölüm:
“Aile büyüklerimiz hayattayken, geçmişle ve eskilerle, ailemizin kökleriyle, atalarımızla ilgili aklımıza gelen soruları onlara sorar, bilgi alırdık.
Önce annem, sonra babam ve etrafımızdaki yaşlı akraba ve tanıdıklar teker teker vefat edip aramızdan ayrılınca, geçmişle ilişkilerimizin bazı yerlerde tamamen koptuğunu, bazı yerlerde de unutulduğunu daha fazla hissetmeye başladım. Artık soracak insan pek azaldı. Yok gibi... Sadece bir iki kişi kaldı. Hayretle fark ettim ki ailenin en büyüğü ve geçmişle bağlantısını kuran ben oluvermişim. Akraba ve tanıdıklar, kardeşlerim, yeğenlerim eskiyle ilgili bilgileri bana sormaya başladılar. Kitabımın amacı, dinlediklerimi, yaşadıklarımı ve gördüklerimi anlatırken, zamanla ‘yaşam tarzının’ örf ve âdetlerin nasıl değiştiğini, ülkenin, sosyal, ekonomik ve politik açılardan nelere tanıklık ettiğini bizden sonraki kuşaklara aktarmaktır.”
Kuşaktan Kuşağa
Bener Ailesi’nin bireyleri Türk edebiyatının köşe taşları olma özelliğini kazanmışlardır.
Baba Bener hariç, Bener Ailesi’nin bireylerinin tümünü tanıdım.
Yiğit Bener’le de yıllardır Talât Sait Halman Şiir Çeviri Ödülü jürisinde birlikte çalışıyoruz.
Edebiyat dünyasında çocukların bence edebi bir sorumlulukları vardır.
Yiğit Bener, takdir ettiğim, övgüye lâyık gördüğüm bir işi başardı. Bener Ailesi’nin bütün kitaplarını yayıma hazırladı.
Ekler yaptı, notlar düştü.
Çalışmanın genel başlığı şu:
Çocukluğumda Nuri Demirağ’ın kurduğu bir fabrika vardı. Yanlış anımsamıyorsam bir zamanlar siyasi parti çalışmalarına da girdi.
Mehmet Ali Kurçer
Atatürk Havalimanı çalışmalarının gündemde olduğu bugünlerde bu kitabı okumanızı tavsiye ederim.
Birçok sorunun yanıtını bu kitapta bulacaksınız. Olayların, anıların içindeki önemli kahramanları da tanıyacaksınız.
Kitabın adı:
‘Kanatlarımdaki Cesaret - Havacılık Tarihinden Notlar’
Kitabın sunumunu Küçükçekmece Belediye Başkanı
Müzenin durumunu Gönül Paçacı’dan takip ediyorum.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın acil işler listesine koymasını bekliyorum.
Birçok kütüphane yapılıyor, bunların yanında bir müzik müzesi de açılsa hem dinleme, öğrenme hem de okuma işlevleri bir araya getirilir.
Etem Ruhi Üngör’ün aletler koleksiyonu korunuyor, zaman zaman gösteriliyor ama sürekli sergilenemiyor.
Kitabı da olan Üngör’ü yakından tanıdım, nasıl emek vererek bunları topladığını bilenlerdenim. Çünkü müziğe meraklı, kemençe çalan rahmetli babam Sadullah Hızlan’ın arkadaşıydı. Ayrıca rebap çalan Sabahattin Volkan’ın da evine gittim, aletleri gördüm. Hatta Hürriyet, bir müze kurulduğunda onları satın alacak, müzeye armağan edecekti.
Kalıcı işlere genç kuşağın ihtiyacı var.
TRT Arşivi’nden yapılan CD’ler hâlâ aranıyor, dinleniyor.
Devlet Opera ve Balesi’nin de temsillerinden yapılan kayıtları satışa sunulmalı.
Düşünmeyi sevenler, düşünce tarihinin ana evrilmelerini öğrenmek isteyenler mutlaka felsefe tarihi okumalı. Sadık Usta’nın ‘Şüphenin Tarihi - Felsefeye Giriş’ kitabını tavsiye ederim.
İlk sayfada kitabın yazılış nedenini okuyoruz:
“Bana sürekli ‘Felsefeye giriş kitabı önerir misiniz?’ sorusunu yönelterek bu kitabı yazmama vesile olan felsefe severlere...”
Usta, Sunuş’ta kitabın özelliği üzerine açıklama yapıyor:
“Ülkemizde son yıllarda çok sevindirici bir gelişme yaşanmakta, özellikle gençler arasında felsefeye olan ilgi günden güne artmakta. Felsefe alanında yapılan özgün yayınlarda da gözle görülen bir artış söz konusudur. Bu durum, ülke ve toplum adına çok sevindiricidir.
Bu kitap, felsefe hakkında genel bilgi sahibi olmak ya da felsefeye girmek isteyen veya filozof Althusser’in ifadesiyle kendilerini ‘felsefeciden’ saymayan ama filozofça düşünmek ve özellikle de yaşamında düşünmenin araçlarıyla yöntemlerini etkin bir şekilde kullanmak isteyen her yaşta insana hitaben yazılmıştır.
Bu kitabı yazmaktaki amacım, hayatta karşılaşılan bilimsel, teorik, dinî, siyasi, sanatsal ve ahlâki sorunlara, zihinleri meşgul eden binbir türlü konuya ilişkin argümanlar geliştirmek, çareler düşünmek, felsefi düşünce ve yaşamın bir alışkanlık haline getirilmesine katkıda bulunmaktır.”
Ana bölüm başlıklarından seçmeler:
Yazımın başlığı da Hacı Arif Bey’in bir şarkısı.
Bu yıl baharın bir başka anlamı var. Uzun süre evlere kapananlar, sokağa çıktılar.
Sık sık yinelediğim bir düşüncem vardır. Sanatın, kitabın yurdun her yerine yayılmasının gereğini savunurum.
Kültür Bakanlığı’nın İstanbul’da, Ankara’da hayata geçirdiği kültür yolları projeleri, bu kentlerde yaşayanları sanata, kitaba çağırıyor.
Elbet sanatın soluğu yazlık yerlerde de hissedilmeli. Müzik alanındaki festivaller salonlarda yapıldığı gibi tarihi yerlerde de yapılıyor.
Devletin ve belediyelerin tarihi yerleri değerlendirmesi birkaç açıdan önem taşıyor. Tarihi yer onarılıyor, sürekli bakım altında tutuluyor.
Açılış konuşmasını Murat Gülsoy’un, kapanış konuşmasını Birhan Keskin’in yapacağı sempozyumda, Akif Kurtuluş, Altay Öktem, Asuman Susam, Deniz Durukan, Gökçen Ezber, Kerim Akbaş, Nilay Özer ve Zeliha B. Cenkci, küçük İskender’in şiirinin gezindiği alanları, kurcaladığı meseleleri, çomak soktuğu arı kovanlarını, ayrıksı dili, sesi, sözcükleri ile başına buyruk, özgün yazılı mirasını farklı açılardan ele alıp irdeleyecekler.
küçük İskender
Program:
Açılış Konuşması: Murat Gülsoy
1.Oturum:
Moderatör: Gonca Özmen
Bir Yeraltı Fenomeni ve Yıkım Ustası Olarak küçük İskender /
Bir zamanlar Devlet Opera ve Balesi’nde seyredilen operaların küçük kitaplar halinde librettoları da yayımlanırdı. Türkçe çevirilerini okurduk.
Radyolarda, televizyonlarda klasikleşmiş deyişle izahlı müzik programlarının olmayışı, seyircinin bilgilenme isteğini ihmal ediyor.
Özellikle kültüre ağırlık veren kanallarda konserler ve opera temsilleri için açıklamalar yapılmasını öneriyorum.
Gene de operaya dair satılmakta olan iki kitabı anımsatayım:
- Opera Tarihi Cevat Memduh Altar
Dört ciltlik bir eser olan Opera Tarihi, opera sanatının eski Mısır ve Yunan uygarlıklarıyla Ortaçağ Avrupası’ndaki ilk izlerinden başlayarak Rönesans’la birlikte operaya başlangıç olan müzik hareketlerini inceledikten sonra, 16. yüzyılın ikinci yarısında İtalya’da başlayan gerçek operanın 20. yüzyıl sonlarına kadar geçen 450 yıllık gelişimini aktarmaktadır. Eserin bu cildi, operanın uzak geçmişteki ilkel izlerinden başlayan gelişimini 19. yüzyıldaki Wagner dönemine kadar incelerken, her dönemin dünya çapında ün yapmış bestecilerini ve belli başlı eserlerini de içermektedir.
Cevat Memduh Altar’ı tanıdım, onun kültür/müzik hayatımızdaki yerini öğrenmek isteyenler, oğlu Ahmet Altar’ın ‘Sanatın Işığında 78 Yıl’ kitabını okuyabilirler. Benim de o kitaba bir giriş yazımı koydular.
- 100 Opera