‘Yirmi Yazar, Fotoğraf – Söyleşi’
İlk sayfada Özgünaydın’ın biyografisi var.
İlk üç yazının sıralanması:
Albüm Üzerine / Doğan Hızlan.
Lütfi Özgünaydın’ın Edebiyatçı Portreleri: İzler, Yansılar, Renkler / Feridun Andaç.
Yazarlar Projesi Nasıl Doğdu / Lütfi Özgünaydın.
Söyleşi ve fotoğrafları olan yazarlar:
Kitapseverler tüm yayınevlerini bir arada bulacaklar, indirimli kitap alabilecekler, yazarlarla tanışacaklar.
Fuar, TÜYAP Fuarcılık ile Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliğiyle düzenleniyor.
Tüyap Fuarlar Yapım A.Ş. Genel Müdürü İlhan Ersözlü, “Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nın kapılarını 3 Aralık’ta açmak için çok heyecanlı olduğumuzu belirtmek isterim. 2019’da kaldığımız yerden devam ediyoruz, aynı büyüklükte fuarımızı açmak için tüm gücümüzle hazırlanıyoruz. ‘Kitabın Büyülü Dünyası’ temasıyla gerçekleşecek fuarımızda 1000’e yakın yayınevi, marka, kamu kurumu ve sivil toplum kuruluşu yer alacak, 750 binin üzerinde ziyaretçinin yoğun ilgisini bekliyoruz” diyor.
Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk de fuarın ekonomik zorluklara göğüs geren yayıncılarla dayanışma için fırsat olduğunu belirtiyor: “İki yıl aradan sonra Kitap Fuarı’nın şehre geri dönüyor olması, yaşanan ağır ekonomik koşullara rağmen faaliyetini sürdürme çabasını hiç elden bırakmayan bağımsız yayıncılığımızın tüm bileşenlerini sevindirmekte. İstanbul Kitap Fuarı, yayınlanmış ve mevcudu bulunan yaklaşık 350 binden fazla kitap çeşidimizin en az 200 bine yakın adediyle kültürel çeşitliliğimizin sergilendiği ve okurla kitaplarımızın buluştuğu en önemli alanlarımızdan birisi olma özelliğindedir. Ancak zor zamanlarda büyük bir dayanışma örneği gösteren okurlarımızı, kültürel çeşitliliğimize sahip çıkmak ve yayıncılarla dayanışma için fuara davet ediyoruz.”
ÖDÜLLÜ YAZAR
Nazlı Eray 1945 yılında Ankara’da doğdu. Arnavutköy Kız Koleji’ni bitirdi. Bir süre Hukuk Fakültesi’nde okudu.
Yayın hayatına 16 yaşında yazdığı
Eski kuşaktan olanlar bilir. Bir kişi yeni işe başladığında ya da okulunu bitirdiğinde ailesi, özellikle de babası ona bir dolmakalem armağan ederdi. O da yıllarca saklanırdı.
Bendeki kalem sevgisi rahmetli küçük teyzem Saadet Yazar’ın ortaokul sıralarında armağan ettiği dolmakalemle başladı.
Dün fuarı gezerken gözlemlediğim, ziyaretçilerin ilgisinin hayli yüksek oluşuydu.
Böyle fuarları gezerken, şöyle bir kuralı zihninizden çıkarmayın: “Bu fuarda ben zevkime ve keseme göre ne alabilirim?”
Sık sık kırtasiye dükkânlarını ziyaret etmiyorsanız, size haber veren kırtasiyeci dostlarının yoksa, bu fuarların işlevi önemlidir.
Sadece yazmanın dışında kimi dolmakalemler mücevher statüsüne girer. İşlevini aşan bu abartıları seyrederim ama doğrusu da yazının işlevini abarttığı için sevmem.
Hangi semtte yaşarsanız yaşayın, mutlaka bir meydandan geçmişsinizdir. Birkaç örnek verelim; Beyazıt Meydanı, Taksim Meydanı, Sultanahmet Meydanı... Adnan Özyalçıner’le Ayşe Bengi’nin hazırladığı ‘Öyküleriyle İstanbul Meydanları’ kitabı bizi eğlenceli bir geziye çağırıyor. Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ‘Sunuş’undan sonra, Adnan Özyalçıner’in ‘İstanbul’un Renkli Resimleri’ yazısını okuyoruz: “Meydan sözlüklerde alan diye geçer. Gerçekte açık alan demektir. Osmanlı döneminden günümüze, İstanbul meydanları büyük camilerin çevresinde, çarşı pazarların yanında ya da yakınında, kimileri de içinde yer almıştır. Liman ağzında, iskele alanlarıyla denizin kıyısında olanları da vardır.
Doğan Kuban, ‘Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi’nin meydanlar maddesinde şunu söylüyor: ‘Cami İslam kentinin forumudur. İstanbul bu uygulamanın İslam tarihinde eşsiz bir örneğidir. Kent tarihinin topografya ve eski anılara, geleneklere bağlı süreklileri içinde, büyük camiler, eski forumlar yanında inşa edilmişlerdir. Sultan Ahmed Külliyesi, Hipodrom’un yanında ve İstanbul’un tek merasim meydanı olan At Meydanı’nda kurulmuştur.’
Hiç şüphesiz, meydanlar İstanbul’un renkli resimleridir. Kentin geçmişten günümüze taşınan öyküsüdür. Bir buluşma, toplanma alanı olduğu kadar kentin ulaşım, ticaret ve alışveriş merkezidir de. İstanbul meydanları, geçmişten günümüze tarihin aynasıdır. Gelecek güzel günlerin hayalini yaşatır.”
Neler hayal edersiniz meydanlarda? Özyalçıner’e göre bir kır kahvesinde çayınızı yudumlarsınız, cami avlusundaki uçuşan güvercinleri seyredersiniz, vapur düdükleriyle martı seslerinin karışımından doğan seslere dalarsınız. İşte o zamanlar, tahta bir bankın üstünde tek başına oturuyor da olsanız meydanla çoğalırsınız. Meydanlar açıktır. Gittikçe genişleyen bir gökyüzünün altında!
Gezdiğim, gördüğüm meydanlardan ve bazılarının bana hatırlattıklarından bir seçki yaptım:
RUMELİ YAKASI
◊ Edirnekapı Meydanı
◊
Birçok ressamımız oraya gitmiş, orada çalışmış, orada yaşamıştır. Bazı ressamları Paris’te ya da İstanbul’a ziyarete geldiklerinde tanıdım.
İzmir Arkas Sanat Merkezi’nde açılan bir sergi bu açıdan önem taşıyor.
Serginin adı ‘L’Air de Paris - Paris Havası’. Necmi Sönmez’in küratörlüğünde açılan sergi, 1945-1968 yılları arasında Türkiye’den sanatın başkenti Paris’e yolu düşen Türk sanatçıların deneyimlediği özgürleştirici dinamikleri ele alıyor. Arşiv belgeleri ve fotoğraflarla desteklenen sergi, II. Dünya Savaşı’ndan sonra Paris’e giden Türk sanatçıların, hayatlarında dönüm noktası olan Paris deneyimine ve kendilerini bulma yolculuklarına ışık tutuyor.
Sergiyle ilgili Sönmez, “Türk sanatı ne zaman özgüven kazanarak özgünleşti? Sanatçılarımız ne zaman Avrupalı hocalarının etkilerinden uzaklaşarak kendi ayaklarının üstünde durabildiler? Sergide bir araya getirilen yapıtlarla bu soruların cevaplarının peşine düştük” diyor.
‘Paris Havası’ sergisi vesilesiyle hayli kapsamlı bir katalog-kitap da yayımlandı.
‘L’Air de Paris - Paris Havası/ Ecole de Paris - Paris Okulu: Çağdaş Türk Sanatı 1945-1968’ adını taşıyan kataloğun ilk sayfasında İzmir’deki Fransa Konsolosluğu’na ait binada hizmet veren Arkas Sanat Merkezi hakkında bilgi var.
Lucien Arkas, ‘Önsöz’
Fatih Belediye Başkanı M. Ergün Turan 19 farklı etkinlikle semtin kültürel hafızasını ortaya koymak istediklerini söylüyor.
İki kitap sergisi bekliyor edebiyatseverleri, birincisi M. Ruyan Soydan ve Haluk Oral’ın imzalı kitaplar sergisi.
Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde de ‘Fatih Sultan Mehmet ve Fetih Kitapları Sergisi’ var. Edebiyat Günleri kapsamında 4 farklı güzergâhta edebiyat gezileri düzenlendi.
Rehberler; Beşir Ayvazoğlu, Turgay Anar, İbrahim Öztürkçü ve Aydın Ünlü.
Etkinlik pazar günü aşağıdaki programla açıldı:
Açılış konuşmasını Beşir Ayvazoğlu yaptı.
Arkasından program ‘İstanbul’da Edebiyat Musikisi’ ile sürdü.
Günlerden seçmeler:
Önsöz size bu önemli kitabın yazılış serüveninin ipuçlarını veriyor:
“Birçok farklı enstrüman çalan ve besteler yapan bir müzisyenim. Otuz dört yaşıma kadar ondan fazla çalışmam oldu. Santurumla beş yüzü aşkın konser verdim. Müzik hayatımın bir noktasında -2009’da– bir müzisyen olarak ömrümü sadece enstrüman çalıp beste yaparak geçirmek istemediğime karar verdim.
Müzik hakkında daha çok okumak ve yazmak istiyordum. Müzik kitaplarına ve yazılarına ilgim o dönemde başladı. Sonrasında da hem iyi bir müzik arşivi hem de iyi bir müzik kütüphanesi edinmek için çok çaba sarf ettim. Ömür boyu sürmesini umduğum bu çabamda şu ana kadar başarılı olduğumu düşünüyorum.
Serinin bu ilk kitabında müziğe ilgimin nasıl başladığına, müzik hayatımın nasıl bir yolda ilerlediğine kısaca değindikten sonra, yaptıkları müzikle hayatıma dokunan, feyz aldığım, icralarıyla, besteleriyle, müziğe kattıkları yeniliklerle ve muazzam çalışmalarıyla kendime örnek aldığım müzisyenler ve albümleri hakkında yazdım. Oktay Rifat bir şiirinde şöyle der:
Alışılmadık bir çiçek koklamak isterdim
Gül olmasından korkuyorum.”
İthaflar bir kitabın süsüdür:
Türk şiirinin büyük ustası Fazıl Hüsnü Dağlarca, 1961-1962 arasında ‘Daha’ başlığıyla Vatan gazetesinde köşe yazıları yazdı. Yıllar önce Nâzım Hik-
met de gazetede yazdı. Onun gazete yazılarında günlük sorunlarımız yazıya gelirdi. Fazla üslup kaygısı yoktu. Dağlarca’nın gazetede yazmasının nedeni, arkadaşı Naim Tirali’nin Vatan Gazetesi’nin sahibi olmasıydı.
Erol Gökşen’in hazırladığı ‘Karşıdüşünce - Vatan Gazetesi Yazıları 1961-1962’ adlı kitaptaki kimi yazılarında günün esintisini hissedersiniz, kimi yazılarında da düşünce dünyasından kesitler... Dağlarca çok okuduğum, çok yazdığım, yakından tanıdığım bir şairdir.
Dağlarca, şiiri üzerine konuşma yapmazdı. Rahmetli arkadaşımız Erdal Öz’ün hazırladığı radyo programında onun şiirlerini bir başka şair Baki Süha Edipoğlu okumuştu. Altın Çelenk Şiir Ödülü’nü kazandığında benim Cemal Süreya’nın Papirüs’ünde yazdığım ‘Tek Başına Bir Okul: Fazıl Hüsnü Dağlarca’ yazımı çevirtmişti.
‘Karşıdüşünce Vatan Gazetesi Yazıları 1961-1962’
Fazıl Hüsnü Dağlarca