Genellikle kendi kendimize onlar hakkında bazı değerlendirmeler yaparız, aile içinde ya da eğitimde bunları gençlerin oyunu almadan uygularız.
Eğitimciler ve aile elbet deneyimlerini gençlere aktaracaklardır. Ama zamanın değişimini göze alarak yarının dünyasına onları hazırlayacaklardır.
Okudukları kitaplardan dinledikleri müziğe kadar onların edebiyat ve müzik zevkini öğrenmek gerekiyor.
Öğrenciler bugünden yarını da düşüneceklerdir doğal olarak.
Bir Fransız felsefeci, yarını bugünden tasarlamak gerektiğini söylemişti öğrencilere. İyi bir şair de düşüncelerimizi, hayallerimizi yarına bırakmamayı yazmıştı şiirinde.
Ne zaman yarınları düşünsem iyi yazar Tarık Buğra’nın, ‘Yarın Diye Bir Şey Yoktur’ öyküsünü hatırlarım.
Üstelik bu tür buluşmalar, gençlerin birbirilerini tanımalarını sağlar.
Bu gerekçelerle Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın yaptığı
Kültür başkenti unvanı almış İstanbul gibi bir kentin düzenlemesi gereken festivaldir.
Ayrıca Adnan Saygun’un ‘Özsoy’ operasını modern cumhuriyetin çok sesli adımının başlangıcı olarak saymalıyız.
Operanın yükselişini zaman zaman Aydın Gün anlatırdı.
Devlet Opera ve Balesi’nin İstanbul’da opera festivali düzenlemesi gerçekten desteklenmesi gereken bir karar. İstanbul gibi bütün büyük şehirlerde yazın mutlaka opera festivalleri yapılır. Ben yurtdışındaki birçok festivali izledim. Şehrin kimyasını değiştiriyor. İnanıyorum ki İstanbul Opera Festivali’ne sadece İstanbullular değil, İstanbul dışından ve belki de yurtdışından konuklar gelecektir. 16-30 Temmuz tarihlerinde gerçekleştirilecek festival nedeniyle Genel Müdür ve Genel Sanat Yönetmeni Murat Karahan’a da bir öneride bulunacağım. Opera festivalleri için bir yarışma açılsa ve ister uluslararası ister ulusal opera bestecilerine çağrıda bulunulsa, bunun festivalin dünyaca da tanınması açısından yararına inanıyorum.
Burada Puccini’nin Tosca operasında Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk opera sanatçısı ve Tosca’nın ilk temsilinde başrolünü üstlenen opera ve tiyatro sanatçımız Semiha Berksoy anısına yapılmasını da bir kadirbilirlik sayıyorum. Kızı Zeliha Berksoy’un prodüksiyonuyla gerçekleştirilmesi de ayrı bir saygı duruşudur. Okan Demiriş’in ‘IV. Murat’ operasının temsili de Türk opera bestecilerinin anılması açısından önemli bir karar.
Operayı geçtiği yerde seyretmek, seyirciye ayrı bir zevk veriyor. Ben, Verdi’nin ‘Aida’ operasını Mısır’da piramitlerde seyrettim. Unutulmaz gecelerimden biriydi.
İtalya’da Bologna Kitap Fuarı’na gittiğimde de Pavarotti’nin rol aldığı ‘L’elisir d’amore’yi seyretmiştim. Hiç unutmadım, taksiye binip opera salonuna gideceğimizi söylediğimizde şoför, şişmanı dinlemeye mi gidiyorsunuz, dedi.
Opera ve bale festivalinde Türk sanatçıların, Türk bestecilerin CD’lerinin satışa sunulmasını da öneririm.
Hürriyet’in Kitap Sanat ekinde de 10 yazarın seçtiklerini okudum.
Tatilde okunacak kitaplar hiç kuşkusuz okurun beğenisine göre çeşitlenir.
Sadece aile büyükleri için değil, çocuklar için de seçme yapılmalıdır.
Gerek büyükler gerek çocuklar için yapılan tavsiyelerde bilgi içeren kitapların da ihmal edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Artık kitap evlerinde çocukların seçeceği zengin bir raf bulunuyor.
Bana kalırsa klasikler ile ödül kazananları listenin başına koymalı.
Belki de polisiye romanları okumanın tam zamanıdır.
Bu yılın ödüllerini anımsatayım:
‘Yok Yolcu’, Kamil Erdem
Bu kitapta da bu alandaki bilimsel tespitleri okuyacaksınız:
‘Müzik Terapisi, Rachel Darnley-Smith, Helen M. Patey, Bağlam Yayınları Araştırma Dizisi’
İçindekiler
Bölüm 1: Başlarken
- Başlangıç
- Müzik Terapisine İki Yaklaşım
- Müzik ve Terapötik Süreç
- Eğitim ve Hayatta Kalma
Şiir okuyanların ne kadarı şiir üzerine yazılanları okuyor? Bir metne, hele şiire çeşitli açılardan, çeşitli disiplinlerden bakmak bir okurun yorumunu zenginleştirir. Gökhan Tunç’un ‘Kavramlar ve Kuramlarla Modern Türk Şiiri Okumaları’ bu gerekçelerle okunmaya değer.
Her kuşağın edebiyat, şiir üzerine bilgileri farklı, bu tür kitaplar bu farkı kapatır, zamansız bir anlayışla nesiller arasında bağ kurar. Belli bir şiiri, belli bir kavramın eşliğinde incelediğinizde ihmal edilen, unutulan birçok yanını da
keşfedersiniz.
Hep tekrarlarım, bir şiiri farklı dönemlerde okuyun; çünkü bilginiz, beğeniniz değişmiştir. Tercih listesini de değiştirebilirsiniz. Kitaptaki 28 adet yazı, size geniş bir liste sunuyor. Listedeki şairleri büyük bir çoğunluk okumuştur, yazarın seçkisi bize bu gerçeği anımsatıyor. Şiirlerle ilgili yorumunuzu yenilemek için de bir fırsat olduğu kanısındayım.
Kitaptan seçme bölümler:
* Metafor ve Yahya Kemal’in ‘Geçmiş Yaz’ adlı şiiri
* İmge ve Orhan Veli’nin ‘İstanbul’u Dinliyorum’ adlı şiiri
* Alegori ve Behçet Necatigil’in ‘Karışık Tarife’ adlı şiiri
Oysa arkeoloji yerüstündeki bütün kültürlerin yeraltında kaynağını ortaya çıkaran bir daldır.
Gördüğümüz birçok şeyin tarihini bize bu çalışmalar gösterir. Çalışma koşullarının da ne olduğunu bilirsek bu alanda çalışanların yaptıkları fedakârlığı daha iyi anlarız.
Yaz sıcağında hepimiz ya deniz kenarında ya soğutmalı evimizde otururken güneş altında çalışan arkeologları hatırlatırım size.
İnsanlık tarihinin bu kazılar sayesinde öğrenildiği konusunda bilgileri bir yöntem ve yayınlarla desteklemek için Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Enstitüsü kuruldu. Uzmanlar daha önce yayınlanmış ama tükenmiş ya da daha önce yayımlanmamış birçok kitabın okura ulaşmasını sağladı. Böylece bir Milli Arkeoloji Enstitüsü kurulmuş oldu.
Gerek bizler gerek gelen yabancılar, kültürümüzü öğrenebilmek için kitaplara ihtiyaç duyuyorlardı.
Yalnız meraklı okurlar değil, genç kuşak ve öğrenciler de.
Danışma kurulu toplantılarına katıldıkça bu alanda kitapların eksikliğinin derecesini, bilgimizin yüzeyselliğini fark ettim.
Şimdiye kadar kazı çalışmaları yapanların bazılarını tanıdım, kitaplarını okudum, bu enstitünün çalışmasıyla konuya bir süreklilik kazandırıldı. Artık geziler kültür turizmiyle gerçekleştiriliyor, bu kitaplar aracılığıyla yeraltı zenginliğini öğreneceğiz.
Her ikisi benim de içinde yer aldığım 1950 Kuşağı’nın edebiyatçıları.
Onat Kutlar ‘İshak’ kitabıyla ödül aldığında hepimiz o ödülün sevincini yaşamıştık.
Okurlarım bilir, bir kentin ruhunu edebiyatçıların yansıttığına inanırım. İkisi de Gaziantep’i bütün özellikleriyle, yaşamıyla yazdılar.
Onat Kutlar, öyküleri dışında sinema yazılarıyla, düzyazılarıyla da edebiyatımıza unutulmaz ürünler bıraktı.
Ülkü Tamer, şiirlerinin yanı sıra çevirileriyle, düzyazılarıyla da edebiyata kalıcı yapıtlar armağan etti.
Kitapta ‘Takdim’i Belediye Başkanı Fatma Şahin yazmış.
Kitaptan bazı satırlar:
Yeteneğin genlerle geçip geçmediğini düşünürüm.
Edebiyatçı babaların edebiyatçı çocukları örnekleri olsa da çok azdır. Türkiye’de aklıma ilk Bener Ailesi gelir. Behçet Necatigil’in kızı Ayşe Sarısayın da tanıdıklarımdan. Ahmet Ağaoğlu’nun oğlu Samet Ağaoğlu ve Samih Rifat’ın oğlu Oktay Rifat ve torun Samih Rifat’ı da saymak gerekir.
‘Beş Romancı Tartışıyor’ kitabını hatırladım. Fakir Baykurt, Kemal Tahir, Mahmut Makal, Orhan Kemal ve Talip Apaydın baba kavramını tartışıyorlardı. Merkezlerine Balzac’ın ‘Goriot Baba’sını almışlardı.
Türk edebiyatında belleğimde canlananlar şöyle:
- Reşat Nuri Güntekin / Yaprak Dökümü.
- Yusuf Atılgan / Aylak Adam.
- Orhan Kemal / Eskici ve Oğulları.
- Oğuz Atay / Tutunamayanlar.