Semtler genel değişimin en iyi yansıdığı, gözlemlendiği birimler. Eski semtleri yenilerle karşılaştırmak ilginç sonuçlar ortaya koyuyor.
Ben Harbiye’den Kocamustafapaşa’ya, Ayaspaşa’dan Fatih’e, Ataköy’e çeşitli semtlerde ya oturdum ya da kütüphanelerimi kurdum. Hiç kuşkusuz Babıâli, Cağaloğlu, Sirkeci gibi çalıştığım mekânların da bulunduğu yerlerin benim için önemi büyüktü.
İstanbul, tarihte birçok olayın ve yaratıcılarının tanığı. Eski zamanlarda sadece Pera ve Suriçi’nden ibaret bu şehir hem siyasal tarihimiz hem yaşama biçimimiz açısından çok önemli bilgiler içeriyor. Ama bir de köyleri var. Büyük ve doğal bir liman olma özelliğiyle ticaret ve sanayi şehri kabul edilmesinin yanında bir tarım kenti aynı zamanda.
İBB Yayınları’ndan çıkan ‘Köyleriyle İstanbul’ bu konuda bugüne kadar hazırlanmış en kapsamlı eser olma iddiasında. Kitap şehrin, gerçek köy statüsünde olan yerleşim yerlerini hikâyesiyle ele alırken bir zamanlar sadece ‘köy’ olarak geçen şimdilerin büyük ilçelerini anlatıyor.
‘Köyleriyle İstanbul’un sunuş yazısı Ekrem İmamoğlu’na ait. Kitabı hazırlayan Adil Bali de ‘Önsöz’de şunları paylaşıyor:
“Dünyanın en büyük şehirlerinden biri olan İstanbul’un yanı başında sıralanan bu köylerin tarihi ve hikâyeleri kent yaşamını daha iyi anlamak için bize ışık tutacak. Bir dönem şehrin sebze, meyve, balık ve hatta kömür gibi ihtiyaçlarını karşılayan köyler, kentin giderek büyümesiyle coğrafi olarak şehrin içinde kaldı.
Türkiye genelindeki birçok köy gibi İstanbul’un aldığı göçlerden dolayı kentsel alanların kırsal alanlara doğru taşıp köyleri yutmasıyla kır yerleşmeleri
Kudüs dini, siyasi ve tarihi anlamda çok önemli bir simge. Güncelliği de her dem taze.
HECE dergisi Kudüs için özel bir sayı hazırlamış.
Bu özel sayının ‘İslam Şehri Kudüs’ başlıklı sunuş yazısı İbrahim Demirci’nin:
“Kudüs şehrini çeşitli yönleriyle farklı bakış açılarından tanımak ve tanıtmak, din, tarih, siyaset, sanat ve hayat cephelerinden yansımalarını sergilemek gayesiyle hazırladığımız bu özel sayıya çalışmalarıyla katkıda bulunan bütün yazarlara, Arapça ve İngilizceden yapılan tercümelerin mütercim ve musahhihlerine teşekkür ediyoruz.”
Özel sayının konu başlıkları içerik zenginliğini gösterecektir:
1.Bölüm:
Din
Beytülmakdis’in İslam’daki Yeri ve Önemi
Yalnız büyük kentler değil, semtler de edebiyatçılarla anılıyor. Benim için Ankara, ‘Türk Dil Kurumu’ kurultaylarına gittiğimde tanıdığım dostlarımdan ibaretti. Başta Cahit Külebi, Mustafa Şerif Onaran.
İzmir denilince elbette Halikarnas Balıkçısı. İstanbul’da yaşadığım için bu kentte dost sayısı çoktur.
Florya, Şenlikköy, daha sonra Soğuksu yazlık yerlerdi. Geçenlerde Ateş Yalazan’ın köşesinde o dönemin yazlıklarını okudum. İstanbul dışında yazlıkların ortaya çıkmasını anımsadım.
Gülsüm Cengiz’in Önsöz’ünden satırlar:
“Küçükçekmece geçmişten günümüze, ilçede yaşasın yaşamasın edebiyatçıların ilgisini çekmiştir. Küçükçekmece’de, mahallelerinde ya da Bakırköy ilçesine bağlı olmakla birlikte Küçükçekmece’nin Menekşe’ye sınır komşusu olan Basınköy’de de ülkemiz edebiyatının önde gelen şair ve yazarları belli bir süre de olsa yaşadılar ya da kiminin yolu buradan geçti.
Yolu Küçükçekmece’den geçen edebiyatçılar arkalarında iz bıraktılar. Kimi doğrudan buradaki kendi yaşamından kaynaklanan romanlar, şiirler yazdı; kendisiyle birlikte semt insanının yaşadıklarına, döneme ve çevreye tanıklık etti. Kiminin yapıtlarına dolaylı olarak yansıdı, kimi de yapıtlarında adından söz etti. Bu kitaptaki ilgili bölümlerde, araştırmalarımız sonucunda ulaşabildiğimiz bilgi, tanıklık, anı vb. anlatımların yanı sıra şiir, öykü, roman alıntılarına ve fotoğraflara da yer verilmiştir.”
Anmanın bu yılki sloganı: ‘Bir Kere Doğmuşum/Ölmek Yasak’
Tarih: 15 Haziran Çarşamba. Saat 18.00 Şişli Belediyesi Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Evi
Program:
1.Oturum
19.00-20.00
Konu: Attila İlhan ve Sanat
Moderatör:
Erdinç Şenyaylar, Hakan Dedeler ve Engin Gürkey’in kurduğu 3 Hisar grubu, geleneksel Türk müziği motiflerini klasik Batı müziği formlarıyla birleştirerek özgün bir sound yaratıyor.
Parça Listesi
Albümdeki ‘Gün Olur’ ve ‘Birdenbire’ eserleri, Orhan Veli Kanık’ın sözlerinin bestelenmesiyle ortaya çıktı. ‘Aşk’ parçası ise Yunus Emre’nin bir şiiri.
KLASİK TÜRK MÜZİĞİNDE MUSEVİ BESTEKÂRLAR
Albümün adı: ‘Türk Müziğinde Museviler’ (Gözlem)
“15. asrın son yılları ile 16. asırda İspanya ve Portekiz’den Osmanlı İmparatorluğu’na yerleşen Museviler, birinci derecede ticaretle uğraşmışlardır. Ancak Endülüs’te kazandıkları ilim, sanat ve hünerleri de beraber getirmişlerdir. Yahudiler kısa zamanda tıp alanında da parlamışlardır, padişah hekimbaşılığına kadar yükselen birçok Musevi hekimi vardır.
Museviler Türk müziğine de faal şekilde iştirak etmişlerdir. Osmanlı topraklarına yerleştikten sonra sinagoglardaki dualar Türk makamlarında bestelenip okunmaya başlanmıştır. Günümüzde Sefarad (İspanya kökenli) sinagoglarında bu gelenek halen sürdürülmektedir.
Bu nedenle özellikle sinagog mugannileri (hazanlar) görevlerini başarıyla sürdürebilmek için Türk müziği makamlarını öğrenmişler ve bu konuya özel ilgi duyanlar arasından çok sayıda müzisyen ve bestekâr yetişmiştir.
Özellikle pandemi günlerinde aksatmadan çalışmamızı sağlayan sahaflara teşekkür borçluyuz. Masamın üzerindeki kitaplara bir yenisi daha katıldı: ‘Sahaflar Kitabı-Son İstanbullu Sahaflarla Konuşmalar’ Hazırlayanlar: Fulya İbanoğlu, Filiz Dığıroğlu, İsmail Kara.
İbanoğlu ve Dığıroğlu’nun Sunuş’undan bir bölümü okuyalım:
“Bu eserin vücut bulmasında sahaflar ve deneme-hatırat yazarları kadar -belki onlardan önce- Hocamız İsmail Kara’nın rehberlik ve emeğinin tesiri büyüktür. Zira bizde bu fikirleri ilk gençliğimizden itibaren mayalayan, çalışmanın kisve-i tab’a bürünmesi sürecinde her seferinde kendisiyle istişare ettiğimiz, kitabın muhteva ve tertibinde bize yeni ufuklar açan hep o olmuştur. Onunla çalışmak büyük zevk, ucu bucağı görünmez bir ders mesabesindedir. Öyleyse artık bazen bir yelkenli, bazen bir ada, bazen bir tekke,
bazen de henüz keşfedilmemiş bir evrene dönüşen sahafın dünyasını okumaya başlayabiliriz.
O dünyanın tamamı mütevazi bir kitabın sayfalarına sığdırılamaz elbette. Ama kitaba da sığmazsa, sığınmazsa sahaf nereye sığar?”
İsmail Kara’nın yazısının başlığı şu: ‘Sahaflar Arasında-Bir İki Hatıra, Birkaç Söz.’
“Ne ararsan bulunur derde devadan gayrı.”
İsmail Kara’nın yazısı sahaf mesleğinin niteliğini, araştırmacının hayatındaki yerini, sahafları ve sahaf dükkânlarındaki atmosferi ustaca bize aktarıyor.
Kitabın adı:
‘Kadîm ile Cedît Arasında’
III. Selim Döneminde Bir Mevlevi Şeyhi: Abdülbâki Nasır Dede’nin Musıki Yazmaları
Cem Behar
İçindekiler:
Birinci Bölüm: Abdülbâkî Nâsır Dede
Giriş:
Müzik düşüncesi ve müzik icrası
Caddede yürürken bir han aralığından sesler gelirdi, ayakta duran bir satıcı çocuk özellikle Türk müziğinden parçalar çalardı, ben dahil birçok kimse oraya uğrar, alışveriş yapardı.
O ses sizi Tünel’e kadar takip ederdi, orada da Hakan Atala’nın ‘Lâle Plak’çısına uğrar, yeni LP’leri, CD’leri alırdık.
Daha aşağılara indiğinizde Faruk Erengül’ün mağazasına gelirdiniz.
Kentin bazı özellikleri kaybolunca kişiliksiz bir ortam çıkıyor ortaya.
Müziğin yanı sıra Kitap Sarayı, Necdet Sander Kitabevi de ses dünyasını edebiyatla bütünleştirirdi.
Sirkeci’ye de insek Sahibinin Sesi’nin, Columbia’nın, Odeon’un klasik müzik ürünlerini bulurduk. Unutmayalım ki onları satanlar da sattıklarının ne olduğu, niteliği konusunda bilgi verecek kadar kitap ve müzik bilgisine sahiptiler; bir tıkla bütün bilgilere ulaştığını sananların devri daha başlamamıştı.
Nişantaşı’na geldiğimde Karum adlı kırtasiyecinin de kapandığına tanık oldum.
Teknolojinin egemenliğini elbette biliyoruz ama her alanı da yok etmesi, tarihi yok etmek anlamına geliyor benim için.