Bazı yazarlar var ki sadece edebiyat çerçevesi içinde değerlendirilmez. Romanlarında, denemelerinde ve notlarında başka türlerin de izleri vardır. Kemal Tahir böyle bir yazardır.
Onu okuduğunuzda birçok yargınızı yeniden gözden geçirme gereği duyarsınız. Bildiklerinizin karşıt düşünce karşısında eridiğini fark edebilirsiniz.
Kemal Tahir’i hem okudum hem de yakından tanıdım. Yazısı kadar konuşması da etkileyiciydi.
Muhammed Hüküm’ün ‘Şair-Sosyolog Kemal Tahir’ kitabı, yazarı tanımak, çeşitli yönlerini öğrenmek için okunması gereken bir çalışma. Hüküm’ü de yakından tanıdım, Kemal Tahir’i kendisiyle konuştum.
Kurtuluş Kayalı’nın ‘Sunuş’undan bir bölüm: “Kemal Tahir sosyologları ve tarihçileri sınırlı bir çerçevede, edebiyat içinden değil, tarih ve sosyoloji içinden eleştirir. Türkiye’de sosyolojik ve tarihsel yorumların kısmi değil, bütünsel eleştirisini yapmaktadır.
Aslında kendisini herhangi bir Türk romancısıyla karşılaştırma/kıyaslama gibi bir derdi de yoktur. Çoğu Türk romancısına, çağdaşlarına, kendisinden fazla güncel etki bırakanlara, neredeyse hiç de dolaylı olmayan bir biçimde ‘zabıt kâtibi’ demiştir.
Günde 24 saat siyaset düşünmemiştir. Günde 24 saat siyaset düşünmediğinin en net kanıtı da Türkiye’de değişik siyasetlere yönelik olarak mesafeli duruşudur. Elinizdeki kitapta da isabetle belirtildiği gibi genelde Türkiye’deki siyasal düşüncelere, nereden kaynaklanırsa kaynaklansın, mesafeli ve eleştirel olmuştur.
Meseleye en vurucu yerinden baktığı kısım, ‘Batılılaşma, Anadolu Toplumunun Özgünlüğü ve ATÜT’ başlığını taşımaktadır. Türk toplumunun özgünlüğü üzerinde durması meseleyi temellendirme bakımından önemlidir.
Bir sanat dergisi için 50 yıl küçümsenmeyecek bir rakamdır. Sanat dergilerinin haber verme özelliğinin yanı sıra öğreticiliği de vardır. Nice sanat olayını, sanatçıyı dergilerden öğreniriz.
Milliyet Sanat kültür açısından bizi besledi, gündelik yaşama telaşı içinde iyi bir kitabın varlığını, bir serginin önemini, bir müzik parçasının niteliğini bu dergiden öğrendik.
50’nci sayıya bakarken belleğimde birçok ad ve yazı beliriyor. Kuruluşundan bu yana düzeyini her zaman korudu.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, derginin özelliğini şöyle yazmış:
“Edebiyat, müzik, tiyatro, resim, sinema ağırlıklı haberleri ve köşe yazılarıyla 50 yıldır keyifle okunan Milliyet Sanat dergisi, kültür ve sanat yayıncılığında bir marka haline gelmiştir.”
Demirören Medya Yönetim Kurulu Başkanı Meltem Demirören Oktay’ın yazısının başlığı: ‘Nice sanat dolu 50 yıllara.’
Derginin yerini şöyle belirliyor:
Geçmişte yayımlanan iki yıllık hâlâ başvuru kaynaklarında yer alıyor.
Biri Yaşar Nabi Nayır’ın hazırladığı ‘Varlık Yıllığı’, ikincisi de ‘Aziz Nesin Yıllığı’.
Bir yılın olaylarını, aramızdan ayrılanları, ödülleri bir ciltte bulmanın kolaylığını biliriz.
Zeytinburnu Belediyesi’nin hazırladığı yıllık son dönemde bu eksikliği gideren bir kaynak olmuş:
‘ZKS Kültür Sanat Yıllığı 2022’
Başkan Ömer Arısoy, yıllığın niteliği üzerine bir sunuş yazmış.
Yıllığın düzeni şöyle:
Haziran 2021’de başlayıp Mayıs 2022’de bitiyor.
Kendini müziğe verebilir. Şimdi koltuk arkalarında ya da sahnenin üstünde konuların yer almasının yeterli olduğunu sanmıyorum.
Sadece temsil edilen operanın değil, bestecinin yaşamı üzerine de bilgi edinirsek bu bestenin çalışmaları içindeki önemini de anlarız.
Mozart’ın ‘Saraydan Kız Kaçırma’ operasını ülkemizdeki birçok kişi seyretmiştir.
Benim buradaki temsilinde anımsadığım, Topkapı Sarayı’ndaki icrasıdır. İlk temsilinin çok ilgi gördüğünü, birçok kişinin geldiğini anımsarım.
VakıfBank Kültür Yayınları’nın operalar üzerine yayınlarını bu açıdan çok yararlı görüyorum.
Geçen hafta okuduğum kitaptan sonra eseri yeniden dinleme isteğini yaşadım.
Kapağı şöyle: ‘Saraydan Kız Kaçırma’, W.A. Mozart, Türkçesi: Murat Kaymaz, VakıfBank Kültür Yayınları
İlk yazı
İyi şair, yazar Metin Cengiz’in ‘Bir Zamanlar Kadıköy’ kitabını elbette bir solukta okumayacaksınız, bütün biyografi kitaplarında olduğu gibi... 30’u aşkın edebiyat dünyasından kişilerle tanışmasından dostluklara kadar notları sıralarken elbette edebi nitelikleri üzerine de bilgiler ediniyorsunuz bu yazılardan.
Bazı semtler edebiyat/edebiyatçı açısından zengindir. Yazılarda hoşuma giden, dostluklardan üretilen biyografiler. Onların birçoğunu tanıdım, bazılarını da ürünlerinden...
Şenlikli yıllar
Tanıtımdan birkaç satır: “(...) Bu yıllar kendiliğinden, Kadıköy’de şiir aşkının, şiirin yeşerip çiçeklendiği yıllar oldu. Kadıköy’ün şiir adına bir daha böyle şenlikli yıllar yaşayacağını sanmıyorum. Zira olay birkaç kişinin ısrarlı biçimde her hafta buluşması değildi, yaşlısıyla genciyle şairlerin ve ressamların şiir, edebiyat, resim konuşmak için bir araya geldiği, tartıştığı yıllardı.”
‘Şiir Bir Şenliktir’ yazısında Kadıköy’ün önemini saptıyor: “Kadıköy edebiyatımızın beşiğidir, kozmopolit tarihinden dolayı bu pek de şaşırtıcı olmasa gerek. Bu kitap Kadıköy’ü ve Kadıköy’ü mekân eyleyen şairleri, benim tanıklıklarım merkezinde tanıtmayı amaçlıyor. Elbette anı da olsa deneme tadında.”
Aramızdan ayrılanları özlem ve sevgiyle anıyorum: Aydın Aydemir, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Arif Damar, Can Yücel, Şükran Kurdakul, Cemal Süreya, Ece Ayhan, Ahmet Oktay, Kemal Özer, Fikret Demirağ, Enver Ercan, küçük İskender.
Bazı adları yakından tanıdım, dostluklar kurdum. Bu adların başında Fazıl Hüsnü Dağlarca geliyor; Aksaray’daki kitapçı dükkânına her gün uğrardım. Cemal Süreya ile edebi ve kişisel dostluğumuz güçlüydü. Can Yücel ile Dragos’taki evine gidecek kadar yakındık. Şükran Kurdakul, Babıâli’de ziyaret ettiğimiz yayıncılardandı. Ece Ayhan, Fatih’te ev toplantılarında konuğumuzdu. Ahmet Oktay hem şiirini hem düzyazısını sevdiğim bir dostumdu. Kemal Özer; şiiri, dostluğu benim için unutulmaz biriydi. Enver Ercan, birlikte çalıştığım, şiirini sevdiğim biriydi. Arif Damar görüştüğüm bir şairdi. küçük İskender’i hem tanıdım hem ödül jürisinde bulundum.
Lütfi Özgünaydın, onu fotoğraf ve yazılarla tanıtan bir kitap yaptı.
Kapaktan başlamalıyım tanıtımına: ‘Çukurova / Yaşar Kemal’, Lütfi Özgünaydın
(O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler...)
Kitabın ilk sayfasında Özgünaydın kitabı tanıtıyor.
Sıralama şöyle:
Kırk Yıllık Dostum Yaşar Kemal, Zülfü Livaneli
Gören Gözün Yolculuğundan Yansıyanlar,
Yazının başlığı: ‘Ercüment Behzat Lav Şiiri Üzerine Birkaç Satır’
“Yazınımızın en gelişmiş türü şiirdir. Türkçenin ne kadar gizilgüçlü, güzel bir dil olduğunu şiirinden anlarsınız. İyi şairlerimiz olmuştur, vardır. Yirminci yüzyıl bir Türk şairler geçididir. Ne yazık ki hepsi hak ettiği ölçüde okunuyor, inceleniyor değildir. Ercüment Behzat Lav yeterince ilgilenmediklerimizden biridir.
Lav aynı zamanda tiyatrocudur. Yazdığı iki oyunun metinlerini de Doğan Hızlan’ın hazırladığı kitapta buluyoruz. Ancak Lav’ın tiyatroculuğunu bir kenara koyayım şimdilik, şiirlerine kısaca olsa da bakarak okurluk görevimi yapayım. Tiyatrosuyla şiiri arasındaki ilişki de kısmetse başka bir yazımızın konusu olsun.
Ayrıca Ercüment Behzat’ın kayda değer bir sinema oyunculuğu kariyeri olmuştur. Ne yazık ki bu konuda bir çalışma henüz okuyamadım.
Lav’ın şairlik hayatı 1920’den 1980’lere uzanıyor. Beş şiir kitabı çıkarmış, 1931-40 yıllarında basılmış ilk üç kitabı üzerinde daha çok durulur. Ben de Lav deyince bu ilk üçü düşünürdüm. Şimdi bakıyorum da 1960’larda çıkardığı son iki kitabı da esaslıymış, gereken dikkatle okumamışım.
Gelgelelim yaşasaydı, Afrika’nın bugünkü haline bakarak derin bir düş kırıklığı duyardı Ercüment Behzad. Soykırım, katliamlar, iç ve ülkeler arası savaşlar, yoz buyurganlar, üstüne üstlük Afrika’nın yeni bir efendisi var: Çin. Aydınların güzel fikirlerine göre gelişmiyor dünya. Bugünkü hali dünyanın: ‘Tımarhanede Balo.’
Bir bütün olarak bakarak şunu söyleyebilirim:
O da sanatçının eserlerinden bir seçki yapmamı, albüme bir de yazı yazmamı istedi.
Severek başladım çalışmaya, bütün kayıtlarını dinledim, müziğine, kendine ait düşüncelerimi yazıya geçirdim.
Ortaya ‘Bir Zamanlar Zeki Müren’ başlıklı yazım çıktı, albümün içine koydular.
24 Eylül 1996 yılında kaybettiğimiz Zeki Müren’i anmak istedim bugün.
Önce hakkında söylenenlerden, yazılanlardan bir seçki yaptım:
“Her güftede, her bestede çağlardı sesi
Her nağmede gökkubbeyi dağlardı sesi
Emsalini ilham edecek benzeri yok