Bugünkü yazıma geçtiğimiz üç gün içinde gazetelerde yayımlanmış olan üç haberle başlamak istiyorum.
Bunlar, sadece, geçtiğimiz üç günde beni derinden sarsan olaylardan bazı örnekler. Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere, ateşli silahlar artık çocukların da elinde.
Ocak 2023’te Umut Vakfı’nın “Türkiye Silahlı Şiddet Haritası” 2022 raporu yayımlandı. Vakfın yerel ve ulusal medyayı günü gününe izleyerek hazırladığı rapora göre, 2022 yılında medyaya 3 bin 984 silahlı şiddet olayı yansıdı. Ülke genelinde yaşanan bu silahlı şiddet olaylarında 2 bin 278 kişi öldürüldü, 4 bin 231 kişi de yaralandı. Silahlı şiddet olaylarının 616’sında (% 15.46) kesici aletler kullanılırken, 3 bin 368 (% 84.54) cinayet ateşli silahlarla işlendi. Ateşli silahların türevine bakıldığında; 143’ü beylik silahı olmak üzere (asker ve polislerin kullandığı resmi silahlar) 2 bin 528 olayda tabancaların, 840 olayda ise kalaşnikoflar dahil çeşitli tüfeklerin kullanıldığı görüldü.
Bazen uzlaşma kültürümüzü kaybettiğimizi düşünüyorum. Zira insanlarımız en küçük bir anlaşmazlık sonucunda bile hemen silaha sarılabiliyorlar. Ya da bazen sevindirici bir olayı havaya ateş ederek kutlamak istiyorlar. Örneğin; düğünlerde ve asker uğurlamalarında havaya ateş edilmesi adet olmuş durumda. Bu arada kurşunun sekebileceği (yorgun mermi), kazara bir başkasının yaralanabileceği, hatta ölebileceği hiç akla getirilmiyor. Örneğin; birkaç gün önce Esenler’ de sokakta silahla havaya rastgele ateş açıldığı sırada silahtan çıkan saçmalar odasında kitap okumakta olan sekiz yaşındaki çocuğun odasının camlarına isabet etti. Neyse ki çocuk korkudan, can havliyle, başka bir odaya kaçtığı için ölümden döndü. Şanlıurfa’da 28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı seçimi oylamasının ardından yapılan kutlamalarda, birçok kişi havaya ateş açtı. Bu esnada başından tabanca kurşunu ile yaralanan 14 yaşında bir çocuk, kaldırıldığı hastanedeki yaşam mücadelesini 1 Haziran’da kaybetti.
Geçtiğimiz yıl Amasya’ da maganda kurşunu kalbine isabet eden 19 yaşında üniversiteli genç bir kız hayatını kaybetti. Yine geçen yıl Karaman' da, evinin bahçesindeki salıncakta sallanan 4 yaşında bir çocuk, komşularının kendi bahçesine giren köpeği korkutmak için pompalı tüfekle açtığı ateş sonucunda başından ve bacağından yaralandı. Yılın sonlarında da, Diyarbakır' da düğün sonrası yeni evli çifti evlerine götürmek için yapılan konvoyda açılan ateş sonucunda, gelinin 18 yaşındaki kardeşi kalbinden vurularak yaşamını yitirdi.
Eşine şiddet uygulayan, hatta canını alan erkeklerden söz etmek istemiyorum bu yazıda. Zira öyle çok şey var ki söylemek istediğim bu konuda, bunları bir başka gün paylaşmak istiyorum Sizler’ le.
Umut Vakfı bireysel silahlanmaya ve silahlı şiddetteki artışa dikkat çekmek amacıyla çalışıyor. Hepimiz gibi, bu vakfın da amacı; ülkemizde insanların huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşayabilmeleri, bir maganda kurşunu sonucu yaralanıp ölmemeleri. Nereden geldiği belli olmayan bir kör kurşunla sevdiklerini kaybetmemeleri, bir sinir anında ya da mutlu bir olay sırasında silaha sarılıp masum insanların ölümüne neden olmamaları.
1975 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Dinçer Eğilmez Atölyesi’nden mezun olan Ekin Nayır bir süre grafiker ve resim öğretmeni olarak çalıştıktan sonra Varlık Yayınevi’ nde sanat yönetmenliği yaptı. Hatta o dönemde, benim de aynı yayınevi için tercüme ettiğim “Korksan da Vazgeçme” (Feel the Fear and Do It Anyway) adlı kitabın kapak tasarımını da O’ nün eseriydi.
Nayır, halen, bu dönemde başlattığı ressamlık kariyerini sürdürüyor. O günden bu güne 20’den fazla kişisel sergi açmış; birçok karma sergi ve fuara katılmış bulunuyor. Ve bu yetenekli ressam benim çocukluk arkadaşım…
Ekin’i tanıdığımda, ilkokulu henüz bitirmiş ve ikimiz de Üsküdar Amerikan Kız Lisesi’ ne girmeye hak kazanmıştık. Bu mavi gözlü, ufak tefek, dünyalar güzeli kızı görür görmez çok sevmiştim. Ben, o zamanlar boyum oldukça uzun olduğundan, diğer arkadaşlarıma göre daha büyük görünüyordum. Erken okula başladığı için bizlerden daha küçük olan Ekin’in arkadaşı değil de ablası gibi hissediyordum kendimi. Sanki onu koruyup kollamak benim görevimdi…
Bu abla-kardeş ilişkisi zaman içinde güçlü bir arkadaşlığa dönüştü. Yedi yıl birlikte çalıştık, yorulduk ve zaman zaman da gülüp eğlendik. Acı-tatlı pek çok anı biriktirdik. Üniversitede yollarımız ayrılmış olsa da görüşmeyi hep sürdürdük. Yirmili yaşlarımda bir doğum gününde bana hediye etmiş olduğu ilk tabloda, beyaz perdeli bir pencere önünde duran beyaz bir vazodaki mor çiçekler resmediliyordu. Bu tablo hâlâ benim her gün görebileceğim bir yerde evimi süslemeye devam ediyor…
Kuşlar ve çiçeklerle başlayan rengârenk resimlerinin giderek renklerini yitirmesi; deniz temalı resimlerinin bazen parlak bazen de donuk renklerle bezeli oluşu Nayır’ın ruh halini yansıtıyor. Zira O, resimlerindeki renklerle duyurmak istiyor sesini. Ekin Nayır, şimdilerde olgunluğunu yaşıyor ressamlık kariyerinde. Daha çok “Kızçe” ismini verdiği seri üzerinde çalışıyor.
Geçtiğimiz hafta Sevgili Arkadaşım Ekin’in adeta bir resim galerisini andıran evine misafir oldum. Doya doya sohbet ederken, altmış yıllık beraberliğimiz süresince biriktirdiğimiz anıları yâd ettik. Birlikte büyümenin ve bu süreçte birbirini hep sevmenin ve saymanın güzelliğini yaşayabilmenin eşsiz mutluluğunu paylaştık.
Bugün sizlerle de bazı eserlerinin fotoğraflarını paylaşmış olduğum, halen İstanbul'daki atölyesinde resim çalışmalarına devam eden Nayır; ''Bizi biz yapan hep seçimlerimiz değil mi? Seçtiklerim için kendime teşekkür borçlu olduğumu biliyorum. Korkuyu içimde hissetsem de yeniyi denedim her zaman. Bu yolda yorulmuş olsam da coşkuyla istediğim her şey gerçekleşti.
Kadir Has Vakfı (HASVAK) 1991 yılında Kadir Has ve eşi Rezan Has tarafından kuruldu. Vakfın kuruluşu Kadir Has’ın babası Nuri Has’ın “Bir okul yaptırmak bin kişiyi hapishaneye düşmekten kurtarır.” düşüncesine dayanıyor.
HASVAK, Kadir Has öncülüğünde, 1992 yılında bir üniversite kurmak üzere çalışmalara başladı. Üniversitenin resmi kuruluşu 28 Mayıs 1997 tarih ve 4263 sayılı yasayla gerçekleştirildi. Kadir Has Üniversitesi temelleri varlığını eğitime adamış kurucusu Kadir Has Beyefendi’ nin “Vatan borcu ödüyorum” felsefesi üzerine inşa edildi. Üniversite, bu ifadeden hareketle; ülkemizin eğitimine, gelişimine ve ilerlemesine yenilikçi, demokratik düşünce ve eylemin önünü açan araştırmalarla ve evrensel kalitede akademik çalışmalarla katkıda bulunmayı ana hedef olarak belirledi.
Kadir Has Üniversitesi’nin felsefesinin özü; kendine güvenen, sorgulayan, tüm görüşleri önemseyip hoşgörü ile değerlendirebilen, ulusal ve uluslararası iş birliklerine açık öğrencilerinin her düzeyde başarılı ve mutlu bireyler olarak toplumda öncü olmaları.
Akademik kadrosu ve öğrencileri için eğitim ve araştırma altyapısını en yüksek standartlarda sağlayarak, uluslararası nitelikte yüksek etki sahibi araştırma çıktıları üretmeyi misyon edinmiş bulunan Üniversite, bu misyona hizmet edecek çok sayıda laboratuvarı bünyesinde barındırıyor. Bunlardan biri olan Kadir Has Üniversitesi İklim Değişikliği ve Hukuk Laboratuvarı (CCLLAB- Climate Change and Law Laboratory), WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) iş birliğiyle, bir makale yarışması düzenlemiş bulunuyor. Yarışma için kaleme alınacak makalelerde; Avrupa Yeşil Mutabakatı (Green Deal) ve Avrupa İklim Yasası kapsamında, Avrupa’da yaşanan hukuki gelişmeler de göz önüne alınmak suretiyle mukayeseli incelemeler yapılması ve Türkiye özelinde uygulama sahası bulacak hukuki düzenlemelerin ve çözüm önerilerinin ortaya konulması bekleniyor.
Dünyanın en önemli ekosistemlerinden olan ormanlar yaşamın temel kaynağı olmasının yanı sıra özellikle iklim değişikliği, sürdürülebilirlik ve biyoçeşitliliğin korunması gibi pek çok alanda da özel öneme sahip. Ormansızlaşma canlıların yaşam alanlarının yok olmasına ve biyoçeşitliliğin azalmasına neden oluyor. Bu durum özellikle son çeyrek yüzyılda Kyoto Protokolü, Paris Sözleşmesi, Avrupa Yeşil Mutabakatı ve Avrupa İklim Yasası ile hukuki düzlemde farklı bir boyuta taşınmış bulunuyor. Zira ormanlar karbon tutma kapasitesi oldukça yüksek doğal alanlar. İklim değişikliği gerçeği karşısında ormansızlaşmanın büyük bir tehdit olmasına karşıt olarak orman alanlarının korunması ve artırılması bir fırsat olarak değerlendiriliyor. Ve doğru uygulamalarla ve doğru araçlarla bu fırsatın kullanılmasının zorunlu olduğu görülüyor. Hukuk da bu araçların en güçlülerinden birisi…
Kadir Has Üniversitesi İklim Değişikliği ve Hukuk Laboratuvarı (CCLLAB) ile WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) iş birliğiyle düzenlenen bu makale yarışmasının konusu; temel olarak, hukuk ve iklim değişikliği perspektifinden ormanların korunması ve geliştirilmesi. Bu çerçevede sunulacak makalelerde mukayeseli incelemeler yapılması ve bu doğrultuda, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında ormansızlaşmanın önlenmesi konusunda; orman mevzuatı, ceza hukuku, idare hukuku, eşya hukuku ve borçlar hukuku ile hukukun diğer alanlarıyla ilgili olarak kaleme alınmış makalelerin yarışmaya katılması bekleniyor.
Makale yarışması; avukatların, Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yer alan üniversitelerden lisans derecesiyle mezun olanların, yüksek lisans ya da doktora eğitimi görmekte olan öğrencilerin, bu programlardan mezun olanların ve bu üniversitelerde öğretim üyesi ya da öğretim görevlisi olarak görev yapan akademisyenlerin katılımına açık. Yarışmaya son başvuru tarihi 30 Eylül 2023. Yarışmanın sonuçları 2023 yılının Aralık ayında ilan edilecek. Ödül töreni ise Ocak 2024’te gerçekleşecek.
Yarışmaya Türkçe dilinde yazılmış olan, en fazla 3 yazarlı makaleler kabul edilecek. Makalelerin seçimi, CCLLAB ve WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) iş birliği ile belirlenmiş, bağımsız akademik jüri tarafından gerçekleştirilecek. Yarışmanın birincisi
Değişim Liderleri Derneği (DLD), genç kadınlara daha aktif ve kendine güvenen bireyler olma yolculuklarında liderlik becerileri kazandırabilmek için çalışıyor. Bu amaç doğrultusunda, 2009 yılından bu yana yürütülen Kıvılcımlar Programı ile; İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli, Düzce, Bolu, Bursa, Eskişehir’de çeşitli üniversitelerde okuyan yüzlerce genç kadına ve bu genç kadınların gerçekleştirdiği sosyal değişim projeleri ile de binlerce kişiye ulaşılmış bulunuyor.
DLD, yukarıda sözü geçen illerden seçilen üniversite öğrencisi genç kadınlara sekiz ay süren bir eğitim veriyor. Mülakat ile seçilen ve “Kıvılcım” olarak adlandırılan üniversiteli genç kadınlar; bu süreçte 6-8 kişilik gruplar halinde birer sosyal değişim projesi üretiyor, bu projeyi planlıyor, sürdürüyor ve bir sonuca ulaştırıyorlar.
Kıvılcımlara, bu sekiz aylık süre boyunca, “Kolaylaştırıcı” olarak adlandırılan ve programın bel kemiği sayılan kişiler eşlik ediyor. 25 ile 35 yaş arası, iş hayatında tecrübeli, tercihen üniversitelerin sosyoloji, psikoloji, iletişim veya insan kaynakları bölümlerinden mezun kadınlar arasından seçilen Kolaylaştırıcılar; programın müfredatını uyguladıkları sırada bir lider ya da otorite olmaktan çok, Kıvılcımlar’ a eşlik/rehberlik ediyorlar. Kıvılcımlar Kolaylaştırıcılar’ ı rol model alırken; Kolaylaştırıcılar da Kıvılcımlar’ a program boyunca akıllarındakileri çekinmeden sorabilecekleri, fikirlerini sunabilecekleri, kendilerini rahat ve güvende hissedecekleri ortamı hazırlıyorlar.
Kıvılcımlar Programı’ na son katılanları, destekçileri ve gönüllüleri; 27 Mayıs Cumartesi günü gerçekleştirilen 14. Dönem Değişim Liderleri Zirvesi’ nde buluştular. Yaparak öğrenme modelini benimseyen ve sosyal değişim projeleriyle etki yaratan Kıvılcımlar, bu dönem de birbirinden farklı projeler ortaya koydular. Bu projelerden kısaca söz etmek istiyorum:
BuAkademi Projesi – BuGingers Grubu
Kolaylaştırıcı: Ayça Karaman – Destekçi: Nakiye Boyacıgiller
Proje
FIRST (For Inspiration and Recognition of Science and Technology) Vakfı 1989’’da gençlerin bilime ve teknolojiye yönelik ilgisini canlandırmak amacıyla kuruldu. Vakfın kurucusu ise; Darüşşafaka mezunu olan ve yüksek öğrenimine İstanbul Teknik Üniversitesi’nde başlayıp, sonrasında Massachusetts Institute of Technology (MIT) ve Harvard Üniversitesi’ nde devam eden Fikret Yüksel.
New Hampshire - Manchester’da kurulan FIRST gençleri bilim, mühendislik, teknoloji ve matematik alanlarında bir eğitim ve kariyer hedeflemeye motive eden, aynı zamanda özgüven ve hayat becerilerini geliştiren ulaşılabilir ve inovatif programlar tasarlıyor. Ve gençleri bu programların bir parçası yaparak, teknoloji ve bilim alanında lider olmaları için ilham veriyor.
Türkiye’de ve Amerika’da birçok mühendislik projesinde yer alan Fikret Yüksel, Alaska Boru Hattı’ nın tasarımında önemli görevlerde bulundu. Yaşamının ilerleyen yıllarında kızı Suzan Burchard ile konut renovasyonu ve ticareti işine girdi. Birlikte Seattle’da ve çevresinde konut sahibi olan ve işleten Yüksel Inc.’ı kurdular ve büyüttüler. Fikret Yüksel, 2001’de hayata veda etmeden önce, Darüşşafaka öğrencileri öncelikli olmak üzere Türk öğrencilere destek vermesi amacıyla Fikret Yüksel Vakfı’nı kurdu. Sonra da iş yaşamı boyunca biriktirdiği 9 milyon dolarlık kişisel servetinin tamamının ölümünden sonra kurduğu vakfa devredilmesini vasiyet etti.
Günümüzde, Yüksel Vakfı’ nın başında Suzan Burchard ve eşi Gary Burchard bulunuyor. Aynı zamanda, Susan Burchard ve Gary Burchard çiftinin oğulları Alex Burchard ile Vakfın ilk lehtarlarından Prof. Dr. Ayşe Selçok da Fikret Yüksel Vakfı çalışanları arasında yer alıyor. Vakıf, Yüksel Inc.’in kazançları ile finanse ediliyor.
ABD’de 31 yıldır FIRST Vakfı tarafından düzenlenen First Robotic Competition (FRC) yarışmasında, yarışmacılardan; hem otonom hem de manuel olarak kullanılan robotları tasarlamaları ve bu robotların sınırlı süreler içinde verilen görevleri yerine getirmelerini sağlamaları isteniyor. Bunun yanı sıra, takımların sosyal sorumluluk alanındaki performansları da değerlendiriliyor. En fazla puanı alan takımların başarıları ise ödülle taçlandırılıyor.
Yarışma Türkiye’de 2018 yılından beri Fikret Yüksel Vakfı tarafından düzenleniyor. Bu yıl FRC’ nin Türkiye etabı İstanbul’da 24 Mart ve 2 Nisan tarihleri arasında İstanbul Regional, Bosphorus Regional ve Haliç Regional olmak üzere üç turnuvada gerçekleşti. Sainte Pulcherie Fransız Lisesi öğrencilerinin kurduğu SPARC (Scalable Processor Architecture- Ölçeklenebilir İşlemci Mimarisi) isimli robotik takımı İstanbul’da düzenlenen Haliç Regional’ da ‘Industrial Design Award’ u kazandı. Takım İstanbul’un ardından ABD'nin New York şehrinde 5-8 Nisan tarihlerinde düzenlenen ‘NY - Hudson Valley Region’ isimli turnuvada ise ‘Impact Award’ ödülünü alarak ABD’deki Dünya Şampiyonası’nda yarışma hakkı elde etti.
FRC Dünya Şampiyonası’nda bu yıl 56 ülkeden 650 takım her aldı. Saint Pulcherie Fransız Lisesi öğrencileri, sosyal sorumluluk projeleriyle öne çıkan takımlara verilen ve yarışmanın en prestijli ödülleri arasında yer alan ‘Impact Award Finalist’ i kazanan altı takımdan biri olmayı başardılar. Bu sayede takım gelecek yıl düzenlenecek Dünya Şampiyonası’na yeniden katılmaya hak kazanmış oldu.
Öncelikle, bu gibi vakıflar kurarak gençlerimize farklı konularda alan açan tüm hayırsever iş insanlarımıza yürekten teşekkür ediyor; bugün aramızda olmayanları ise minnet ve rahmetle anıyorum.
Kadir Has Üniversitesi kuruluşundan bu yana tek bir amaca hizmet ediyor: Dünya çapında bir araştırma üniversitesi haline gelerek hem ülkemize hem de tüm insanlığa katkı sağlayacak bireyler yetiştirmek. Üniversite bu amaç doğrultusunda Türkiye’de bir ilk olan KHAS Eğitim Modeli’ ni hayata geçirmiş bulunuyor.
Geleneksel eğitim modellerini aşan bu yeni eğitim sistemi;
bambaşka bir üniversite eğitim modeli.
KHAS Eğitim Modeli ile öğrenciler ezberleyerek değil, deneyimleyerek öğreniyorlar. Öğretilecek tüm akademik konular birer projeye yönelik ve projeye uyarlanmış modüller içerisinde işleniyor. Ders planının ikinci yarı yılından başlayarak, her dönem öğrencinin en az iki proje yapması; bu projelerdeki hedefe varacak şekilde alması gereken formasyonu sorgulaması ve o dönem içerisinde öğreneceği konularla bunu edinmesi sağlanıyor.
Her proje için öğrencinin bir akademik mentoru, bir de sektörün önemli temsilcilerinde çalışan mühendis mentoru bulunuyor. Bu projelerin tanımlanmasında, yürütülmesinde ve değerlendirilerek notlandırılmasında programın endüstriyel paydaşları aktif olarak rol alıyor. Bu eğitim modelinin bir parçası olarak sektörel paydaşları, öğrencilere; kendi çalışma alanları, üretim tesisleri ve araştırma-geliştirme laboratuvarlarında uzun süreli ve projelere katılım içeren staj olanakları sağlıyorlar.
Kadir Has Üniversitesi öğretim üyeleri; akademik alanda ilerlemek isteyen öğrencileri, birinci sınıftan itibaren kendi araştırma projelerinde yer almaları konusunda teşvik ediyorlar ve dört yıllık eğitimleri süresince yaptıkları araştırmaların sonuçlarının prestijli bilimsel dergilerde yayınlanmasını sağlıyorlar. Akademik alandaki bu önemli adımlar, öğrencilere dünyanın önde gelen üniversitelerinde lisansüstü eğitimlerine devam etmeleri için büyük bir avantaj sağlıyor. Öğrenciler, bu eğitim modeli sayesinde; yaparak öğreniyorlar ve öğrendiklerini hemen uygulama fırsatı buldukları için bilgilerini hızlıca pekiştirerek yetkinliklerini sürekli geliştirmiş oluyorlar.
Kadir Has Üniversitesi kurucusu Kadir Has’ın öğrencilerine “Beyaz Güvercinlerim” diye hitap etmesinden yola çıkarak adlandırılan “Beyaz Güvercinler Burs Programı” ülkemizin parlak zihinlerine Kadir Has Üniversitesi’ nde burslu eğitim görme şansı veriyor.
6 Şubat tarihinde Türkiye’ de meydana gelen deprem, hepimizin bildiği gibi, benzeri görülmemiş insan kayıplarına ve maddi hasara yol açtı. Yüz binlerce insan evsiz kaldı, pek çok insan yerinden edildi.
Sanatçıların yardım çağrılarına yanıt vermek amacıyla, elli yılı aşkın bir süredir İstanbul Film, Klasik Müzik, Caz ve Tiyatro Festivalleri ile İstanbul Sanat Bienali gibi Türkiye’ nin en önemli uluslararası etkinliklerini düzenleyen İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) ile Institut Français Türkiye (IFT); depremden etkilenen illerimizdeki üniversitelerin müzik bölümleri ve müzik okulları öğrencileri için ortak bir dayanışma projesine imza attılar. “Umut Notaları” başlıklı proje kapsamında gerçekleştirilecek etkinliklerin geliri, depremde enstrümanı hasar gören veya kaybolan güzel sanat liseleri ve konservatuar öğrencileri ile eğitmenleri için oluşturulan Enstrüman Destek Fonu’ na aktarılacak.
İnstitut Francais’ in başlattığı ve Metz* Grand Est Ulusal Orkestrası ile birlikte Radio France, Festival d’Aix-en- Provence, Philharmonie de Paris gibi Fransa’ nın önde gelen kültür kurumlarının destek verdiği “Umut Notaları” Projesi kapsamında; Fransa’ dan enstrüman bağışının yanı sıra, deprem bölgesindeki müzik öğrencileri ve öğretmenlerinin Fransa’ nın çeşitli müzik kurumlarında pedagojik formasyon ve müzik eğitimi almaları için olanaklar yaratılacak. Ayrıca, bölge orkestralarının yeniden yapılanmalarına destek verilecek ve düzenlenecek ustalık sınıfları ve atölyelerle uzun vadeli bir iş birliği ve destek köprüsü kurulacak.
Institut Francais Türkiye ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı iş birliği ile gerçekleştirilecek olan “Umut Notaları” Projesi; Fransız Kültür Bakanlığı, Institut Français Paris, Fransa' da Cité Musicale-Metz, Cemal Reşit Rey Konser Salonu, Fransız-Türk Ticaret Odası ve birçok Fransız ve Türk şirket tarafından da destekleniyor.
Fransız Metz Grand Est Ulusal Orkestrası, Temmuz’ da, “Umut Notaları” projesi kapsamında bir konser vermek üzere İstanbul’ a geliyor. Bu olağanüstü performans, 6 Temmuz 2023 Perşembe akşamı saat 20.00’ de, İstanbul Büyükşehir Belediyesi iş birliği ile CRR Konser Salonu’ nda gerçekleştirilecek. Türk solist ve şeflerle sahne alacak olan Orkestra’ nın konser gelirinin tümü “Umut Notları” projesine bağışlanacak. Bu konser; Gautier Capuçon, Ibrahim Maalouf ve Ophélie Gaillard gibi ünlü Fransız sanatçıları harekete geçirecek olan ve halen yapım aşamasında bulunan daha büyük bir sanatsal programın ilk aşaması olacak.
1976’da kurulan Metz* Grand Est Ulusal Orkestrası; David Reiland’ ın sanat ve müzik yönetmenliğinde, 72 müzisyeniyle kendi bölgesi olan Grand Est’ in yanı sıra Fransa’ nın genelinde ve dünyanın farklı ülkelerinde her yıl yaklaşık 85 konser veriyor. “Bölgenin Ulusal
Orkestrası” unvanını taşıyan Topluluk, geniş bir izleyici kitlesine hitap ediyor. Kültür-sanat eğitimi, kültürel demokratikleşme ve toplumsal kapsayıcılık ilkelerini öncelikleri arasına alan Orkestra; her yıl, faaliyet gösterdiği Grand Est Bölgesi’nde çocuklar ve müziğe erişimi kısıtlı olan izleyiciler için birçok etkinlik düzenliyor.
Metz Grand Est Ulusal Orkestrası’ nın İstanbul’ da gerçekleştireceği, “Umut Notaları” Projesi kapsamındaki bu ilk konserin programı ise şöyle:
Melek Anqi, farklı teknikler kullanarak yarattığı canlı resimleri ve dijital sanatı ile tanınan Türk-Tayvan asıllı çağdaş bir sanatçı. Kendisi Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan Yale Üniversite’sinden mezun. Aynı zamanda moda tasarımı ve illüstrasyon eğitimi de almış. Kendi sanatını; “sanatım farklı kültürleri bağlayan dil ve coğrafi farklılıkları aşarak ortak deneyim yaratan bir köprü olmayı hedefliyor” şeklinde tanımlıyor. Anqi’ nin eserleri, New York ve İstanbul dahil olmak üzere, çeşitli uluslararası sanat fuarlarında sergilenmiş durumda. Şimdi de Ankara Kavaklıdere’ deki Deppo29 Sanat Galerisi’ nde sergileniyor.
Asya’ dan esinlenerek yarattığı bir bir karakter olan “Hiromita” Melek Anqi’ ye uluslararası tanınırlık kazandırmış durumda. Anqi, Asya esintili bu popüler karakteri karışık medya resimleri, dijital sanat ve NFT gibi farklı eserlerinde kullanıyor. Sanatçı bu karakteri Tayvan’da geçen çocukluğunda okuduğu çizgi romanlardaki mitolojik karakterlerden esinlenerek yaratmış. Asya’ nın “damdaki kedileri” ise “Hiromita” nın hikayesini şekillendirmiş. “Damdaki Kaplan” olarak adlandırılan bu geleneksel heykellerin hayaletleri yutup yok ettiklerine ve ev halkına uğur getirdiklerine inanılıyormuş. Anqi, bu folklorik öğeyi dönüştürerek kaplan ruhlu bir kedi haline getirmiş. Öyle ki, bu kedi modern hayatın dayattığı içsel boşluğu kocaman ağzına alıp sivri dişleriyle parçalıyor ve bizleri yeniden “sevgi” ile buluşturuyor.
Melek Anqi; “Hiromita” karakterini insanlara kendilerini, toplumun değer yargılarına aldırış etmeden, oldukları gibi kabul etme cesaretini vermek amacıyla yarattığını söylüyor. Farklı materyaller ve canlı renkler kullanılarak yaratılan bu karakterin yolculuğu; onu deneyimleyenlere, insanlarla gerçek bağ kurmak için asıl aidiyetin kendi içlerinde olduğunu ve farklılıklarımızın kabul edilmesi gerektiğini anlatıyor.
Sanatım kendini bulma serüveninin ve farklı kültürlerden gelen insanları birleştirme arzusunun bir yansıması olduğunu ifade eden Melek Anqi; Hiromita serisi ile, onu deneyimleyenlere umut cesaret ve kendini kabul etme aşılamak istiyor. “Benim sanatım bizi özel ve güzel yapanın bizim farklılıklarımız olduğunu hatırlatıyor ve ancak bu farklılıkları kabul ederek gerçek benliğimizi bulabileceğimizi gösteriyor.” diyor.
Vahşi ve sevimli kiremit kedisi Hiromita’ nın resimlerinden oluşan sergiyi ziyaret etmek için son gün 24 Mayıs Çarşamba!
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz günler dileğiyle…