Ayşegül Domaniç Yelçe

Bugün 21 Eylül, Dünya Alzheimer Günü

21 Eylül 2023
Merhabalar sevgili okurlar.

Elimde olmayan sebeplerle yazılarıma ara vermek zorunda kaldığım iki aylık bir sürenin ardından, nihayet yeniden birlikteyiz... Bu iki ayı, ne yazık ki  yatarak geçirdim. Önce üst solunum yolları, ardından da alt solunum yolları enfeksiyonu sağlığımı fazlasıyla etkiledi. Zaten mevcut bulunan solunum sorunlarım arttı, hatta beni konuşamaz duruma getirdi. Şimdi, tam olarak iyileşmiş sayılmasam da, Sizler’ le bir an önce buluşmak istedim.

Koç Üniversitesi Hastanesi'nde tedavimi başlatan Dr. Erhan Karataş’a ve tedavi sürecini evimde devam ettiren Dr. Tuncel Ziylan’a geçirdiğim zor günlerdeki yardımları için yürekten teşekkür ediyorum.

Bugün 21 Eylül, Dünya Alzheimer Günü. Ülkemizde ve dünyada yaşlı nüfus büyük bir hızla artmaya devam ediyor. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre; 2023 yılında ülkemizin 65 yaş üstü yaşlı nüfus oranının % 10’un üzerine çıkacağı ve demans hastalıklarının sıklığının büyük bir hızla artmaya devam edeceği tahmin ediliyor. Ankara. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, dünya genelinde 55 milyondan fazla Alzheimer hastası bulunuyor ve bu sayının 2030'da 78 milyona, 2050'de ise 139 milyona çıkması bekleniyor.

Demans; halk arasında bilinen ismiyle bunama, unutkanlığı ortaya çıkaran hastalıkların genel adı. Bu, birden fazla zihinsel alanda kalıcı ve ilerleyici gerilemenin günlük aktiviteleri bozmasıyla sonuçlanan bir klinik sendrom. Alzheimer ise, bunama hastalıklarının en önde geleni. Bu konuda farkındalık yaratmak amacıyla, dünya genelinde, her yıl 21 Eylül “Dünya Alzheimer Günü” olarak anılıyor.

Alzheimer hastalığı 65 yaşın üzerindeki kişilerde % 3-11, 85 yaşın üzerindekilerde ise

% 20-47 oranında görülme sıklığına sahip. Dünyanın değişik bölgelerinde yapılan çalışmaların ortaya koyduğu sonuçlara göre, 65 ile 85 yaşları arasında hastalığın görülme sıklığı her beş yılda bir iki katına çıkıyor. Yaşın ilerlemesi, Alzheimer riskini arttıran en önemli etken. Genetik faktörler de yaşlanan bireyin Alzheimer hastalığına yakalanma ihtimalini arttıran nedenlerin önde gelenlerinden. 

Ben, bu dünyada beni koşulsuz sevdiğine inandığım ve tabii ki çok sevdiğim birini Alzheimer nedeniyle, daha ölmeden kaybettim. 

Güneş Hanım’ı, henüz yirmili yaşlarımdayken, iş arkadaşlarımdan birinin eşi olarak tanıdım. Benden 15 yaş kadar büyüktü. Tanıştığımız ilk gün ikimiz de birbirimizi çok sevdik.

Yazının Devamını Oku

Eğitimde Fırsat Eşitliği için çalışan bir Sivil Toplum Kuruluşu

10 Ağustos 2023
Merhabalar sevgili okurlar.

Türk Eğitim Vakfı (TEV) 4 Mayıs 1967 tarihinde merhum Vehbi Koç’un önderliğinde eğitime gönül vermiş iki yüz beş Türk aydını tarafından kuruldu. Çalışmalarını başarılı ve maddi olanakları sınırlı olan öğrencilere burs desteği vererek, Türkiye’ye ve insanlığa katkı sağlayacak öncü gençleri desteklemek amacıyla yürüten TEV, kuruluşundan günümüze yaklaşık 270 bin yurtiçi ve 2 bin yurtdışı burs sağlamış bulunuyor. 

Eğitime katkılarını 31 adet eğitim tesisi yaptırarak destekleyen Türk Eğitim Vakfı, ayrıca, Türkiye’de üstün başarılı ve çok yüksek potansiyelli öğrencilere ihtiyaç duydukları eğitimi lise düzeyinde sağlamak amacıyla kurulan İnanç Lisesi’ni 2001 yılında devraldı. Okul, Türk Eğitim Vakfı İnanç Türkeş Özel Lisesi (TEVİTÖL) adıyla, eğitim faaliyetlerini sürdürmeye devam ediyor. 

Türkiye’nin köklü sivil toplum kuruluşlarından olan Vakıf, 2023-2024 Akademik Yılı’nda başarılı ve maddi desteğe ihtiyacı olan meslek lisesi, üniversite, yüksek lisans ve doktora öğrencilerine vereceği burslarla ilgili kararlarını açıkladı. 56 yıldır eğitimde fırsat eşitliği için çalışan TEV, bir önceki yıla göre burs tutarlarını yüzde yüze yakın bir oranda artırdı; bursiyer sayısını ise 15.000’e yükseltti. 

6 Şubat depremleri sonrasında, dört aylık bir periyotta destek verilen afetzede öğrencilerin burslarının 2023-2024 Akademik Yılında da sürdürüleceğini açıklayan TEV, ayrıca önceki akademik yılın sonunda bursu kesilme durumunda olan tüm bursiyerlerinin burslarının yeni dönemde de devam ettirilmesine karar verildiğini bildirdi.

2023-2024 Akademik Yılı için burs başvurularını Eylül ayı başında almaya başlayacak olan Türk Eğitim Vakfı, yeni dönemde vereceği aylık burs desteklerini meslek lisesi için 1100 TL, eğitim-yükseköğretim için 2500 TL olarak belirledi. Ayrıca, 2023-2024 Akademik Yılı’nda TEV’in yüksek lisans bursu 3750 TL, üstün başarı bursu 5000 TL, doktora bursu da yine 5000 TL oldu. Önceki yılın iki katına çıkarılan ek burs ödemeleri ise; yemek ek bursu için 700 TL, erişim ve ulaşım ek bursu için 300 TL, kitap-kırtasiye ek bursu için 200 TL olarak açıklandı. Yeni dönemde Türk Eğitim Vakfı İnanç Türkeş Özel Lisesi bursiyerleri de dahil olmak üzere, TEV’in toplam bursiyer sayısı 12.220’den 15.500’e yükseldi. 

Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinin hemen ardından afetten en üst düzeyde etkilenen öğrenciler için bir başvuru çağrısı yapan TEV, 94 bin başvurunun arasından seçilen, ebeveyn veya kardeş kaybı yaşamış, kendisi yaralanmış ya da evi yıkılmış 1360 yükseköğretim öğrencisine Mart-Haziran 2023’te burs desteği sağlamıştı. 4 aylık periyotta destek alan afetzede öğrenciler arasında eğitime devam edecek olanların, 2023-2024

Akademik Yılı’ndan itibaren, TEV Eğitim-Yükseköğretim bursiyeri olarak devam etmelerine karar verildi.

· Bursa başvuru tarihi: 12 Eylül - 2 Ekim

Yazının Devamını Oku

Dört ayaklı dostlarımız

6 Ağustos 2023
Merhabalar sevgili okurlar.

Siz hiç evinizi dört ayaklı, kuyruklu bir dostla paylaştınız mı? Paylaşmış olanlarınız bunun ne kadar güzel ve özel bir deneyim olduğunu iyi bilirler. Bilirler ki, can dostların koşulsuz sevgisinin yarattığı duygu hiçbir şeyle karşılaştırılamaz. 

Evinizi bir kez bu minik dostlara açtığınızda, artık onlar sizlerden biridir. Kardeşinizdir, çocuğunuzdur… Onun sayesinde sokaktaki dört ayaklıları da sever ve düşünür olursunuz.

O kendini insan zanneder, siz de onu insan yerine koyarsınız. Bu duyguyu yaşamamış olanlar ise, bir türlü anlayamazlar sizi.

Dört ayaklı bir dostu kaybetmenin çok sevdiğimiz bir arkadaşımızı ya da akrabamızı kaybetmekten bir farkı yoktur. Her iki durumda da üzüntünüz birbirinden farklı değildir. Ama dediğim gibi, ne yazık ki, bunu herkese anlatabilmek mümkün olmuyor.

1 Ağustos tarihli Hürriyet’te İzmir’de bir köpeğin tekmelenerek öldürüldüğünü bildiren bir haber okudum. İzmir’de ‘Haki’ isimli sahipli bir köpek, sokağa çıkarıldığı bir sırada küçük bir köpek ona doğru koşuyor. Küçük köpeğin sahibi Haki’ye tekme atıyor. Bu arada ayağı kayıp düşen kişi, tekrar ayağa kalkarak bu defa Haki’nin karnına tekme atıyor. Aldığı darbeyle yere yıkılan Haki isimli köpek de ölüyor. O anlar ise, caddedeki bir fırının güvenlik kamerasına yansıyor. 

Ölen köpeğin sahibinin şikayeti üzerine polis tarafından gözaltına alınan kişi, ifadesi sonrası serbest bırakılıyor. Ancak hakkında bir ‘ev hayvanını’ veya evcil hayvanı kasten öldürmek’ suçundan’ iddianame hazırlanıyor. Söz konusu kişinin, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu uyarınca, altı aydan dört yıla kadar hapis cezası ve bazı haklarından yoksun bırakılması talep ediliyor. Ve iddianame, Karşıyaka 7. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından kabul ediliyor. Bu, benim hayvana şiddetle ilgili olarak hapis cezası istendiğini duyduğum ilk vaka. Umarım kendisi de bir köpek sahiplenmiş olmasına rağmen, diğer köpeklere karşı sevgi duymayan bu kişi hak ettiği şekilde cezalandırılır. 

Son haftalarda, yine Hürriyet gazetesi haberlerinden derlediğim hayvanlara şiddet konulu bazı haberleri burada sizlerle tekrar paylaşmak istiyorum: 

1 Ağustos’ta

Yazının Devamını Oku

Disleksi

1 Ağustos 2023
Merhabalar sevgili okurlar.

Aynı zamanda öğrenme güçlüğü olarak bilinen disleksi; bir bireyin normal zeka düzeyinde olmasına rağmen, dil, okuma ve yazma becerilerinde sorunlar yaşamasına neden olan bir öğrenme bozukluğu. Disleksisi olan bir birey, konuşma seslerini tanısa bile bunların harfler ya da kelimeler ile ilişkilerini öğrenmede zorluk çekiyor. Genellikle, okuma bozukluğu şeklinde gözlemlenen disleksi, aynı zamanda dikkat ve hafızayı da etkileyebiliyor. 

Özgül öğrenme bozukluklarının bir alt tipi olarak sınıflandırılan disleksi, en yaygın görülen öğrenme güçlüğü. Öğrenme güçlüğü bir rahatsızlık değil, okuma ile ilgili zihinsel süreçlere ait bir değişiklik

Disleksi tanımını ilk yapan İngiliz Doktor W.P Morgen’ a göre, Disleksi; “doğuştan kelime körlüğü”.  Avrupa Disleksi Derneği’ ne (European Dyslexia Association – EDA) göre ise, “okuma, heceleme ve yazma becerilerini edinmede nörolojik kökenli bir farklılık”.

Disleksi, bireyin zekâ seviyesi ile ilgili bir sorun değil. Albert Einstein, Edison, Leonardo Da Vinci, Pablo Picasso, Wolfgang Amadeus Mozart, Walt Disney, Bill Gates, Stephen Hawking, Winston Churchill, Henry Ford, Alexander Graham Bell gibi tarihe mal olmuş birçok kişi de çocukluklarında bu sorunu yaşamış bulunuyor. 

Disleksi semptomları yaşa ve kişiye bağlı olarak değişiklik gösterebiliyor. Küçük yaşlarda geç konuşma, yeni kelimeler öğrenmede zorluk çekme ve oyun oynarken sorunlarla karşılaşma gibi durumlar yaşanabiliyor. Disleksi semptomları genellikle çocukların okula başlamasıyla birlikte daha da belirgin hale geliyor. 

Disleksinin altı farklı tipi bulunuyor. Bunlar; 

Disleksinin en erken belirtileri çocukluk çağında gelişiyor. Özellikle çocukların ses çıkarmayı öğrendikleri 1-2 yaşlarında ortaya çıkıyor. Bununla birlikte konuşma gecikmesi olan her insana “disleksik” denilmiyor.

Geçmişinde okuma güçlüğü öyküsü veya disleksisi olan ailelerin çocuklarının da izlenmesi gerekiyor. Zira

Yazının Devamını Oku

Koç Üniversitesi Hastanesi Kas Hastalıkları Merkezi

23 Temmuz 2023
Merhabalar sevgili okurlar.

Zamanla kaslarda zaafa yol açan ve kasları güçsüz düşüren atrofiyle (erime) karakterize bir grup nadir hastalık, genel olarak, “kas hastalıkları” olarak anılıyor. Ancak tıp literatüründe bu hastalıklara Nöromüsküler (sinir ve kas) hastalıklar deniliyor. 

Kas hastaları, genellikle; yokuş ve merdiven çıkma, oturduğu yerden kalkma, yürüme, kollarını kaldırıp yükseğe uzanma, başını yıkamada güçlük gibi kök kaslarında güçsüzlük nedeniyle ortaya çıkan yakınmalarla hekime başvuruyorlar. Bazen bunlara göz kapaklarını açma veya kapama, değişik yönlere bakma, yüzün mimik hareketlerini yapma, çiğneme, yutma, başını yastıktan kaldırma gibi hareketleri sağlayan kasların güçsüzlüğü de eşlik ediyor. Birçok kas hastalığının ilerlemiş dönemlerinde, tabloya ayak ve el kasları gibi distal kasların güçsüzlüğü de ekleniyor. Birçoğu kalıtımsal olan kas hastalıklarında, güçsüzlük yıllar hatta on yıllar içinde gelişiyor. 

Her hastanede kas hastalıkları ile ilgili özel bir bölüm ya da merkez bulunmuyor. Koç Üniversitesi Hastanesi’nde 2019 yılında kurulan Kas Hastalıkları Merkezi, ilgili tüm disiplinleri içeren poliklinik ve konsey tartışmaları ile nöromüsküler hastalıkların tanı ve tedavisinde hastaların hayatını kolaylaştırıyor. Merkez; toplumda nadir görülen ancak ortaya çıktığında önemli derecede engelliliğe neden olan kas ve diğer tüm nöromüsküler hastalıkların çocukluktan yaşlılığa kadar tüm yaş gruplarında tanı, izlem ve tedavisi konusunda gerek ülkemizde gerekse yurtdışında referans klinikler arasında yer alıyor. Nöromüsküler hastalıkların büyük bölümü genetik kökenli olduğundan genetik kas hastalıkları grubunda yer alıyor. Ancak bu grupta yer alan hastalıkların çok azı için kesin tedavi olanağından söz etmek şimdilik mümkün değil. Günümüzde çoğunun bilinen ilaç tedavisi mevcut olmayan bu hastalıklar için tedaviye yönelik araştırmalar ve klinik çalışmalar tüm dünyada sürdürülüyor. Edinsel olan bazı nöromüsküler hastalıklar ise tedavi edilebiliyor. Koç Üniversitesi Hastanesi Kas Hastalıkları Merkezi için; tedavi edilebilen edinsel kas hastalıklarını tanımak ve gelişen teknolojinin de yardımıyla her geçen gün tedavi seçenekleri artmaya devam eden genetik hastalıkları izlemek, etkin tedavi belirlendiğinde hastaların bu tedavi olanaklarına kavuşturmak büyük önem taşıyor. 

Multidisipliner çalışmayı temel alan Kas Hastaları Merkezi Prof. Dr. Piraye Oflazer’ in yönetiminde sürdürüyor araştırma ve tedavi faaliyetlerini.
Tedavi süreci genetik, immünoloji, kas patolojisi, kardiyoloji, göğüs hastalıkları, fizik tedavi, ortopedi, endokrinoloji ve beslenme, romatoloji ve gereksinim duyulan diğer uzmanlık disiplinlerinin emeği, iletişimi ve ortak çalışması ile yürütülüyor. 

Benim de hastalığım olan FSHD (Fasiyoskapulohumeral Distrofi) Koç Üniversitesi Hastanesi Kas Hastalıkları Merkezi’ nin özel ilgi alanlarından biri. Bu hastalığın genetik laboratuvar tanı çalışması, en yeni teknolojik yöntemler kullanılarak, ülkemizde sadece KUH-GHDM Merkezinde yapılabiliyor. Bu yeni teknolojik yönetim henüz uluslararası yaygın kullanımda değil. Bu nedenle, söz konusu Merkez bu konuda çevre ülkeler açısından da çekim alanı oluşturuyor. Tanı teknolojilerindeki ilerlemeler aynı zamanda bu tür genetik kas hastalıklarının tedavisi ile ilgili çalışmalara ışık tutuyor, yeni tedavilerin tanımlanmasına katkıda bulunuyor. Merkez’ in FSHD konusundaki genetik araştırmaları hem Koç Üniversitesi bünyesinde hem de Avrupa ülkeleriyle ortak projelerle sürdürülüyor. 

Bazılarınız hatırlayacaktır: Bir FSHD hastası olarak ben de Koç Üniversitesi Hastanesi’ nde geçirdiğim omurga ameliyatı ile yeniden dik oturabilmeyi başardım. Geçirmiş olduğum operasyon, dünyada benim yaşımda bir kas hastasına ilk kez uygulanmış olması nedeniyle, Avrupa’nın saygın tıp dergilerinden birinde yayınlandı. 

Koç Üniversitesi Hastanesi Kas Hastalıkları Merkezi’ nde görevli bir grup doktor 15-18 Haziran tarihlerinde gerçekleştirilen FSHD World Alliance (Dünya FSHD Birliği) Toplantısı’ na katıldı. Öğrendiğim kadarıyla, toplantının odak noktasını FSHD tedavisi konusunda yürütülmekte olan gözlemsel ve girişimsel çalışmalar teşkil ediyordu. Toplantıdan çıkan sonuca göre, söz konusu çalışmalardan netice alınması en iyi ihtimalle iki yılı bulacak. 

Yazının Devamını Oku

“Dönence”

17 Temmuz 2023
Merhabalar sevgili okurlar.

Otizm Spektrum Bozukluğu -kısaca otizm deniliyor- doğuştan gelen ya da yaşamın ilk yıllarında ortaya çıkan karmaşık bir nörogelişimsel bir farklılık. Bu farklılığın beynin yapısını ya da işleyişini etkileyen bazı sinir sistemi sorunlarından kaynaklandığı düşünülüyor. 

Otizm Spektrum Bozukluğu’ na neyin neden olduğu henüz bilinmemekle birlikte, genetik temelli olduğuna ilişkin bulgular mevcut. Ancak hangi gen ya da genlerin bu durumdan sorumlu olduğu konusunda bilgi bulunmuyor. Çevresel faktörlerin de otizme yol açabileceğine ilişkin görüşler de var. Bu yüzden hem genetik temellerin hem de çevresel faktörlerin etkileri üzerine çok sayıda araştırma yapılıyor.

Dünya Sağlık Örgütü raporları, son yıllarda Otizm Spektrum Bozukluğu görülme sıklığında önemli bir artış yaşandığını ortaya koyuyor. Otizmle ilgili verilere bakıldığında; 1980’lerde binde 2-3 görülme oranı var iken, bu oranın yavaş yavaş artmış olduğu görülüyor. Sağlık Bakanımız Dr. Fahrettin Koca, son 20 yılda otizmin dünyada görülme sıklığının 240 kat artmış olduğuna dikkat çekiyor. Bu artış, yapılması gereken hizmetlerin önemini de ortaya koymuş bulunuyor.

Tohum Otizm Vakfı’ndan alınan bilgilere göre; günümüzde, her yirmi dakikada bir çocuk otizm tanısı alıyor. Bu artışın son yıllarda otizm farkındalığının artmasıyla birlikte ailelerin doktorlara daha çok başvurmasına bağlı olduğu düşünülüyor. Otizmi erken dönemde fark etmek çocukların eğitim alarak gelişimlerini sağlıklı bir şekilde tamamlayabilmeleri açısından büyük önem taşıyor. Erken tanı ve doğru bir eğitim yöntemi ile yoğun olarak eğitim alan çocukların yaklaşık yüzde ellisinde otizmin belirtileri kontrol altına alınabiliyor, gelişim sağlanabiliniyor, büyük ilerleme kaydedilebiliyor ve hatta bazı otizmli çocukların ergenlik yaşına geldiklerinde diğer arkadaşlarından farkı kalmayabiliyor..

Otizmin belirtileri:

· Sosyal etkileşim zorlukları

· İletişim zorlukları

· Tekrarlayıcı ve kısıtlı davranışlar

Yazının Devamını Oku

“Geleceğini Kuran Genç Kadınlar Projesi”

22 Haziran 2023
Merhum Hacı Ömer Sabancı'nın sağlığında bir yaşam felsefesi olarak kabul ettiği "Bu Topraklardan Kazandıklarımızı Bu Toprakların İnsanlarıyla Paylaşmak..." ilkesini benimseyen Sabancı kardeşler, bu düşünceden yollarına devam ederek, hayır işlerini düzenli bir şekilde yürütebilmek amacıyla 1974 yılında Hacı Ömer Sabancı Vakfı (Sabancı Vakfı)'nı kurdulardır.

Sabancı Vakfı, o gün bugündür, Türkiye’de eğitime, kültürel ve toplumsal gelişmeye katkıda bulunmak ve bireylerin hayatında fark yaratmak amacıyla çalışıyor.

Temel değerleri “İnsan Sevgisi”, “Paylaşma”, “Öncülük” ve “Samimiyet” olan Vakfın Faaliyet Alanlar ise; “Eğitim”, “Kültür-Sanat” ve “Sosyal Değişim”. Sabancı Vakfı’ nın “Sosyal Değişim” alanındaki faaliyetleri;

· Sabancı Vakfı Hibe Programları

· Fark Yaratanlar Programı

· Sabancı Vakfı Seminerleri

· Uluslararası İlişkiler ve

· Toplumsal Katkılar’ ı içeriyor.

Sabancı Vakfı tarafından, “Hibe Programları” kapsamında, desteklenen “Geleceğini Kuran Genç Kadınlar Projesi”, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı iş birliğinde Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve Sabancı Vakfı tarafından yürütülüyor. Aralık 2021’de başlayan, açılış toplantısı 23 Şubat 2022 tarihinde İstanbul’da gerçekleşen Proje’ nin Aralık 2024 tarihinde tamamlanması planlanıyor.

Yazının Devamını Oku

Merhabalar sevgili okurlar.

18 Haziran 2023
21. yy’ da tıp alanında yaşanan gelişmelerin başında gelen Robotik cerrahi, uzun zamandır merak ettiğim konular arasındaydı. Koç Üniversitesi Hastanesi bölümleri arasında “İleri Düzey Robotik ve Endoskopik Cerrahi Merkezi (ARIES- Advanced Robotic, Invasive Endoscopic Surgery Center) de olduğunu bildiğim için, bölüm doktorlarından Profesör Emre Balık’ tan bir randevu alarak, kendisinden bilgi almaya gittim. Ve işte öğrendiklerim:

Robotik cerrahinin öncesi var. 1980’lerde kapalı yöntemlerle ameliyatlar gündeme gelmeye başladı. Bu kapalı yöntemlerle ilk önceleri apandisit ve safra kesesi ameliyatları yapıldı. 1980’ lerde özellikle -tıpta kolesistektomi olarak adlandırılan- safra kesesi ameliyatlarının laparoskopik yöntemle yapılıyor oluşu, dünyada büyük yankı uyandırdı. Bu devrimin kendi içinde biraz ilerlemesi oldu. 90’lara gelindiğinde, kalın bağırsak ameliyatları, mide ameliyatları, jinekolojik ameliyatlar gibi karın içinde zor erişilebilen bölgelerdeki -hep açık olarak yapılması gereken ameliyatlar- kapalı yöntemle yapılmaya başlandı. Özellikle de kanser alanında çok büyük bir gelişme oldu. Bu gelişme insanoğlunun uzaya açılmasıyla beraber uzayda bir yaşamın nasıl olacağının bilinmezliği ve oradaki astrologların ve bilim insanlarının nasıl yaşayacakları, orada bir sorun olursa nasıl tedavi edileceklerine dair bir soru gündeme geldiğinde, NASA bununla ilgili çalışmalar yapmaya başladı. Bu çalışmaların başında ilk önce su altında bir hayat nasıl olacak? Uzaktan ameliyat yapabilme olasılığı var mı? gibi sorulara cevap bulabilmek amacıyla, bazı konsorsiyumlar oluşturuldu. NASA’nın önderliğinde uzaktan ameliyatların yapılabilmesi için bir robot geliştirilmesi ve uzaktan kumandalı ameliyatların yapılması planlandı.

Bununla ilgili olarak da 1990’ ların sonuna doğru ilk amatör robotlar çıkmaya başladı. 1997 yılında da Vinci robotik sistem prototipi hayata geçirildi. Kamera tutucular, yardımcı elemanlar derken 2000’ li yıllarda Amerika’ dan ilk robot platformu piyasaya verildi. Bununla ilk önce safra kesesi ameliyatı yapıldı, basitten komplekse doğru. Sonrasında da sindirim sistemi cerrahisinde uygulanmaya başlandı. Da Vinci’den esinlenerek geliştirilen Da Vinci robot modeli sürekli yenilenerek; Da Vinci F, FI, XI derken, günümüzde SP denilen tek delikten ameliyat yapabilecek robotlara kadar ulaşmış durumda.

Robotik cerrahi; ameliyathanedeki hastanın yanında bulunan cerrahi konsol başındaki cerrahın komutlarının kusursuz bir şekilde yerine getirilerek operasyonun gerçekleştirilmesi disiplinine dayanıyor. Robotik cerrahi sistemi; cerrah konsolu, robotik kollar ve kolları taşıyan ünite ile birlikte 3 d görüntüleme ve 540 derece dönüş potansiyeline sahip cerrahi enstrümanlardan oluşuyor. V tabii ki hekimlerin robotik cerrahi için ayrıca eğitim almaları da gerekiyor.

Ülkemizde 2000’li yılların başından beri robotik cerrahi yapılıyor. Robotik cerrahi; genel cerrahlar, jinekologlar, ürologlar ve kalp damar cerrahlarının da dahil olduğu geniş bir alanda kullanabiliyor. Genel cerrahide karın içinde özellikle karaciğer cerrahisi, pankreas cerrahisi, dalak cerrahisi, böbrek üstü bezi cerrahisi; sindirim sisteminde yemek borusu, mide, kalın bağırsak cerrahisi gibi alanlarda bilhassa onkoloji (kanser) cerrahisinde uygulanılabiliyor.

Robotun avantajlarına gelecek olursak: Robot bir platform, yani tek başına bir şey değil. Bir cerraha, bir asistana ve hemşireye de hâlâ ihtiyaç var. Ama yakın bir gelecekte robotun kendi hemşiresi olacak, yani aleti takıp çıkaran bir kol da var olacak. Bu da insan gücünü biraz daha azaltacak.

Profesör Emre Balık, sindirim sistemi cerrahisi yapan bir doktor olarak; mide kanseri cerrahilerinin tamamını, yemek borusu kanserlerinin tamamını, kalın bağırsak ve rektum kanserlerinin tamamı robotik yöntemlerle yapabiliyor. Robotik cerrahi, elin ulaşamadığı yerlere aletlerle açılı olarak girme olanağı veriyor. 540 derece açı yaparak ilerleyebiliyor ve ardından 8 milimetrelik dört kol, birisi kamera, üçü alet olarak kesme, dikme işlemleri yapılabiliyor. Bu yöntem, rektum kanseri cerrahisinde daha da ön plana çıkıyor. Özellikle erkeklerde ve şişmanlarda, aşağıda pelvisle leğen kemiğinin içinde çalışmak zor. Çünkü oradan bir sürü sinir ve damar geçiyor. Rektum kanserinde rektumun makata giden 15 santimlik bölümünün tamamını bir blok halinde, parçalamadan çıkarmak gerekiyor. Ama bunu çıkarırken önde erkekte prostata ve ter bezlerine; kadında ise vajene zarar vermemek gerekiyor. Ayrıca oradan bir sürü üriner ve seksüel sinir geçiyor ki, onlara da zarar verilmemesi şart. Çünkü hastayı kanserden iyileştirilebilir, ama bu sinirlere zarar verilirse işeme ve cinsel fonksiyonlarda harabiyet oluşur. Bunlar da tabii ki yaşam kalitesini düşürür. Robotik cerrahi bunların hepsinin önüne geçmeyi sağlayan, kapalı yöntemlerin tüm avantajlarını tek bir kalemde toplayan bir yöntem.

Sayın Profesör’ den kendisine enteresan gelen bir vakayı anlatmasını rica ettim. Beni kırmadı ve anlattı:

“Geçen hafta ABD’ye video bildirisi olarak da gönderdiğim bir vakayı anlatayım: Leğen kemiğinin içinde siyatik sinir kılıfından kaynaklanan, damarların arasına girmiş bir tümörü, o bölgeden robot yardımıyla zarar vermeden çıkardık. Bu operasyon Amerika’da enteresan bir vaka olarak kabul edildi ve videosu gösterime sunuldu. Yani dar bir alanda leğen kemiğinin yan tarafında bacağa giden damarlar, rahime giden damarlar, mesaneye giden damarlar, sinir kökleri, sinir kılıflarının arasından yaklaşık on üç santimlik bir kitleyi hiçbir yere zarar vermeden çıkarttık.

Yazının Devamını Oku