Paylaş
Siz hiç evinizi dört ayaklı, kuyruklu bir dostla paylaştınız mı? Paylaşmış olanlarınız bunun ne kadar güzel ve özel bir deneyim olduğunu iyi bilirler. Bilirler ki, can dostların koşulsuz sevgisinin yarattığı duygu hiçbir şeyle karşılaştırılamaz.
Evinizi bir kez bu minik dostlara açtığınızda, artık onlar sizlerden biridir. Kardeşinizdir, çocuğunuzdur… Onun sayesinde sokaktaki dört ayaklıları da sever ve düşünür olursunuz.
O kendini insan zanneder, siz de onu insan yerine koyarsınız. Bu duyguyu yaşamamış olanlar ise, bir türlü anlayamazlar sizi.
Dört ayaklı bir dostu kaybetmenin çok sevdiğimiz bir arkadaşımızı ya da akrabamızı kaybetmekten bir farkı yoktur. Her iki durumda da üzüntünüz birbirinden farklı değildir. Ama dediğim gibi, ne yazık ki, bunu herkese anlatabilmek mümkün olmuyor.
1 Ağustos tarihli Hürriyet’te İzmir’de bir köpeğin tekmelenerek öldürüldüğünü bildiren bir haber okudum. İzmir’de ‘Haki’ isimli sahipli bir köpek, sokağa çıkarıldığı bir sırada küçük bir köpek ona doğru koşuyor. Küçük köpeğin sahibi Haki’ye tekme atıyor. Bu arada ayağı kayıp düşen kişi, tekrar ayağa kalkarak bu defa Haki’nin karnına tekme atıyor. Aldığı darbeyle yere yıkılan Haki isimli köpek de ölüyor. O anlar ise, caddedeki bir fırının güvenlik kamerasına yansıyor.
Ölen köpeğin sahibinin şikayeti üzerine polis tarafından gözaltına alınan kişi, ifadesi sonrası serbest bırakılıyor. Ancak hakkında bir ‘ev hayvanını’ veya evcil hayvanı kasten öldürmek’ suçundan’ iddianame hazırlanıyor. Söz konusu kişinin, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu uyarınca, altı aydan dört yıla kadar hapis cezası ve bazı haklarından yoksun bırakılması talep ediliyor. Ve iddianame, Karşıyaka 7. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından kabul ediliyor. Bu, benim hayvana şiddetle ilgili olarak hapis cezası istendiğini duyduğum ilk vaka. Umarım kendisi de bir köpek sahiplenmiş olmasına rağmen, diğer köpeklere karşı sevgi duymayan bu kişi hak ettiği şekilde cezalandırılır.
Son haftalarda, yine Hürriyet gazetesi haberlerinden derlediğim hayvanlara şiddet konulu bazı haberleri burada sizlerle tekrar paylaşmak istiyorum:
1 Ağustos’ta Elazığ’da, yaralı bir atın bir aracın arkasına bağlanarak koşturulduğu anlar kameraya yansıyor. Görüntüde yorgunluktan bitap düştüğü, yalın ayaklarından sekerek ilerlediği göze çarpan hayvanın bağlı olduğu aracı kullanan sürücü ise fütursuzca yoluna devam ediyor. Duyarsız sürücünün hem hayvanın canını hem de trafik kurallarını hiçe saydığı görüntüler, izleyenlerin tepkisini çekiyor.
Temmuz ayı sonlarında Aksaray’da bir köpek av tüfeği ile öldürülüyor. Köpeği öldüren kişi polis ekiplerince yakalanıyor. İfadesinde köpeğin tavuklarına saldırdığını ve çocuklarını korkuttuğunu öne sürüyor. Soruşturma nasıl sonuçlandı, haberim yok.
Yine Temmuz ayında bir sabah, beş altı aylık olduğu tahmin edilen yavru köpek arka ayakları kesilip yakıldıktan sonra yol kenarına atılıyor. Ben haberi okuduğumda henüz faili yakalanmamıştı.
Temmuz ayında kedilere bir saldırı da İstanbul’da, Eyüpsultan Merkez mahallesinde gerçekleşiyor. Yapılan açıklamada, kedilerin üzerlerine asit dökülerek yakıldığı; mezarlık içerisinde ölmüş ya da çeşitli yerlerinden yaralanmış çok sayıda kediye rastlandığı bildiriliyor.
Mayıs ayında, Vezneciler metro durağının sembolü haline gelen Patates isimli kediye Pitbull cinsi köpeği saldırtarak ölmesine neden olan, çocuğun altı ay yirmi gün hapisle cezalandırılmasına karar verilerek, hükmün açıklanması geri bırakılıyor. Diğer yandan kararda; suça sürüklenen çocuğun altı ay süreyle her ay denetimli serbestliğin verdiği hayvan hakları, hayvanların korunması ve sevilmesi konulu bir kitabı okumakla yükümlü kılınması hükmediliyor.
Haziran ayında İstanbul Kartal’da otomobili ile sitenin otoparkından çıkan sürücü, yerde yatan köpeği ezerek öldürüyor. O anlar güvenlik kamerasına yansıyor. Görüntülerde sürücünün yerde yatan köpeğin üstünden geçtiği, köpeğin çırpınmalarına aldırmadan otomobili ile geri geldiği ve tekrar köpeğin üzerinden geçtiği görülüyor. Söz konusu kişi, çevredekilerin ihbarı ile harekete geçen polis ekipleri tarafından gözaltına alınıyor; ancak tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılıyor. Bina sakinlerinden biri köpeğin apartman sakinleri tarafından bakıldığını, bu olayın kendileri açısından bir cinayet olduğunu ve bu tür olayların sayısının her geçen gün arttığını dile getiriyor.
Mayıs sonunda, Isparta’nın Eğirdir ilçesinde yeni doğum yapıp, üç yavru dünyaya getiren Minnoş adlı kedi, dört patisi kesilmiş halde bulunuyor. Mahalle sakinleri “insanlar kötü, bunu kediye yapan insan değildir. Kim yaptıysa bulunsun istiyoruz” diyerek dile getiriyorlar duygularını...
Mayıs sonunda, Burdur’un Bucak ilçesinde, altı yavru köpek ölü bulunuyor. Yavruların vurularak öldürüldükleri belirleniyor. Bucak Kaymakamlığı “hayvanlara yapılan her türlü saldırı hiçbir şekilde kabul edilemez” şeklinde açıklama yapıyor.
Mayıs sonunda, İstanbul Başakşehir’de bir sitede yirmi kedi ölü olarak bulunuyor. Kedilerden birinin kafasının gövdesinden ayrılmış olduğu görülüyor.
Haziran ayında, Ankara’nın Yenimahalle ilçesinde 17 köpek ağaca asılmış halde bulunuyor. Köpeklerden 14 ü canlı olarak kurtarılırken, üçünün ise yaşamını yitirmiş olduğu görülüyor.
Ve son olarak, 2 Ağustos tarihli bir haber: Trabzon’da, bir kişinin sokakta çöp konteynerinin yanına götürdüğü 2 yavru kediyi, ayağıyla ezerek öldürdüğü anlar, cep telefonuyla kaydediliyor. Veterinerce yapılan nekropsi raporunda, yavru kedilerin ezilme sonucu kafatası, kemik ve iç organlarının parçalandığı ve hayvanların vahşice öldürüldüğü belirtiliyor. Polisin araştırmasında ise, şüphelinin daha önce de birçok mahalleden, 'sahiplenme' bahanesiyle yavru kedileri topladığı ortaya çıkıyor.
Bunlar, yalnızca, son günlerde benim rastladığım haberler. Ancak eminim ki, hayvanlara uygulanan şiddet bu olaylarla sınırlı değil.
Ben kendi evini dört ayaklı bir can dostla paylaşanlardan biriyim. İlk sahiplendiğim Chianti adlı dişi Ankara kedisi, 16 yıl boyunca yaşamımı güzelleştirdi. Bu güzeller güzeli kızımız, benden ziyade eşime düşkündü. O’ nu kaybettiğimizde, Chianti çok üzüldü ve uzunca bir süre adeta yas tuttu. Sonra yavaş yavaş bana bağlandı. Ancak Eşim’ in ardından beş yıl daha yaşayan can dostumu,,16 yaşında, çoklu organ yetmezliğinden kaybettim. Kucağımda geçirdiği son altı saatte; önce ons ağlayarak, ‘lütfen beni bırakıp gitme’ diye yalvardım. Sonra O’ nün güzel gözlerinde acı çektiğini ve artık gitmek istediğini gördüm. Ve güzel kızımı, göz yaşları içinde, okşayıp severek çok sevdiği babasının yanına uğurladım.
Chianti’ nin ardından, kızımın tüm ısrarlarına karşın, uzunca bir süre başka bir kedi sahiplenmeyi reddettim. Ta ki bugün hayatımı paylaşmakta olduğum “Oğluş” umla karşılaşıncaya kadar… Geldiğinde veterinerin altı aylık olduğunu belirlediği bu sevimli dostun şiddet görmüş olduğu her halinden belliydi; ama aynı zamanda çok uslu ve terbiyeliydi.
Şimdilerde beş yaşında olan Oğluş, evimizin vazgeçilmez bir ferdi. İnanılmayacak kadar akıllı ve anlayışlı. Biraz araştırdım ve onun,. Ragamuffin” cinai ya da kırması bir kedi olduğunu fark ettim. Muhtemelen sahibini kaybetmiş ya da yaşadığı evden, şiddet gördüğü için kaçmış bir kediydi ve bence sokakta yaşaması olanaksızdı. Şimdi, ikimiz de çok mutluyuz ve ben her gün beni Oğluş’ la buluşturan Allahım’ a şükrediyorum.
Konuşabilseydi eğer, Oğluş, hayvanlara eziyet edenlere; “Lütfen bizlerin de bu dünyanın bir parçası olduğumuzu unutmayın. Bizlerin hiçbir zararı yok Sizler’ e. Tek isteğimiz bizi hayatta tutabilecek kadar su ve mama ile biraz sevgi ve şefkat. O vakit, birlikte ne güzellikler yaşayabileceğimizi fark edebilirdiniz.
Bizleri evlerinizde istemiyor olabilirsiniz; ama hiç olmazsa sokaklarda, bizi sevenlerin himayesinde yaşamamıza izin verin…”
Ve bugünkü yazımda, böylece, Oğluş’ un sözleriyle son bulmuş oluyor. Bir sonraki buluşmamıza kadar, “hoşça kalın, sevgiyle kalın…”
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz günler dileğiyle…
Paylaş