Çocuk tenini çekici bulan, tek isteği bir çocuğun bedenine dokunmak olan pedofiller, sizin kökünüzü kazımak lazım.
ÇOCUKLAR NEDEN CİNAYETE KURBAN GİDİYOR?
Bunun birden çok yanıtı var.
- Pedofiller çocuklarla iletişim kurmayı ve onlara güven vermeyi çok iyi biliyor. Hedefteki çocuk, ailesi, akrabaları, yaşadığı yer, arkadaşları ile ilgili bilgi sahibi olup kendilerini bir aile yakını olarak tanıtabiliyorlar. Bu nedenle çocuklar şüphelenmiyor ve onların yanına gidip konuşabiliyorlar.
- Kız veya erkek çocuk olması bir pedofil için fark etmez. Her iki cinsten çocuğa yönelip, arzusunu yerine getirmek için elinden geleni yapıyorlar.
- Etrafınızda çocuk pornosuna düşkün birileri varsa sıkı takip edin. İzlediklerinin etkisinde kalarak harekete geçebilir. Ayrıca TCK' nın 226. Maddesine göre çocuk ve yetişkinlere ait görüntüleri yayınlamak 6 ile 10 yıl arasında değişen hapis cezası ile cezalandırılır.
UZUN SÜREN SESSİZLİK
Haber arşivlerine daldığınızda son 10 yılda pek çok üzücü haberin gündeme geldiğini görebilirsiniz. Yetkililerin bu konuda yaptığı açıklama ise tatmin edici değil. "Gereken yapılacak" veya "cezalar arttırılacaktır" gibi aşırı derece aşina olduğumuz cümlelerin ötesine geçilememiş.
Sahi, müjde bekleyen kaç aile olabilir? Kısa bir araştırma yaptım. Türkiye’ de kayıp çocuk sayısı yirmi yedi binin üzerinde. Rakamla 27.000. Pamir’ in kayboluşu ile birlikte yaşanan gerilimi 27.000 ile çarpınca ortaya korkunç bir gerçek çıkıyor, kayıp çocuklar ve yaşanan trajedi.
Türkiye İstatistik Kurumu’ nın verilerine göre bulunan çocuklar toplam rakamın 5’ te 1’ ini oluşturuyor.
Çocuklar neden kayboluyor?
YAKAD yani Yakınlarını Kaybetmiş Aileler Derneği’ nin verilerine göre özellikle çocuklar:
1. Zeka geriliği ve benzeri durumlar
2. Trafik kazaları
3. Doğal afetler
Otizmin özellikleri nelerdir?
- Erkek çocuklarda kız çocuklardan 3 - 4 kat fazla rastlanır.
- Otizmlilerin IQ' ları genelde orta ve ağır derecede zihinsel engel düzeyindedir.
- Asperger sendromu denilen sendromda otizmli bireyin IQ' su ortalamanın üstünde olabilir ve otizm belirtileri kendini gösterir.
-1980'lerin başında 5000 çocuktan 1'i nde görülen otizm artık öyle yaygın hale geldi ki, bu oran 88 çocuktan 1'e düştü.
Otizmin nedenleri nelerdir?
Bilimin ortaya koyduğu pek çok sebep var. Kimi uzman beslenme ve artan genetiği değiştirilmiş gıdaları ve gıdalara eklenen katkı maddelerinin üzerinde dururken, kimi uzman ağır metallerin beyinde yarattığı hasar üzerinde duruyor. Bazı araştırmalar hava yolu taşımacılığından yoğunluğundan kaynaklanan uçak yakıtı bazlı hava kirliliğine işaret ediyor.
Otizmin nedenlerine ilişkin ilk araştırmalara bakıldığında anne-çocuk bağındaki zedelenme ve kopuş üzerinde duruyorken, günümüzde daha çok nöro-biyolojik sebepler üzerinde duruluyor. Oldukça meşakkatli bir yolculuk olan otizm, daha çok annelerin savaş verdiği zor bir mücadeleyken, annenin sebep olduğuna ilişkin bulgularla hareket edilmesi oldukça can yakıcı bir tanımlama bence. İyi ki bu bakış açısı kendini daha çağdaş yaklaşımlara bıraktı.
Karmaşık olan tıpkı kafamızın içi gibi dolambaçlı yollara sahip olan sosyal hayatımız.
Kısa bir süre öncesine kadar anne sütü, beslenme ve çocuk gelişimiyle ilgili konuların konuşulduğu anne bebek platformlarında artık başka meseleler konuşuluyor: siyaset ve politika.
Gırtlağımıza kadar politize olduk!
Kısa bir süre öncesine kadar etkinlik, eğlence, hobilerimizi konuşuyorken artık bir araya geldiğimizde sadece politika ve siyaset konuşuyoruz. Kimlerle mi? Anne arkadaşlarımla... Hayatımızın merkezinde yine çocuklarımız var. Ancak artık onların geleceği için daha kaygılı ve endişeliyiz.
Kısa bir süre öncesine kadar bebeği ağlatarak uyutma yönteminden yana olanlar ve karşı çıkanlar olarak ikiye ayrılıyorken şimdi dünya görüşümüze göre 2' ye ayrılıyoruz. Hatta bu anne bebek platformlarında kılıçlar çekiliyor, dişler sıkılıyor, insanlar birbirine bilemeye başlıyor.
Onun yetiştirdiği patatesi bile çocuğuma yedirmem!
Toplumda artık birinin karşıt görüşe sahip olması hoşgörülecek bir durum olmaktan çıktı. Bir patates bile karşıt görüştün birinin elinden çıktıysa bile, o patatesin alınıp satılmaması için yeterli. Geldiğimiz noktaya bakar mısınız? Felaket.
Çocuk gelişimi gibi evrensel, insanın umudunu tazeleyen ve yaşama coşkusunu arttıran bir alanda dahi gelinen nokta buysa bu ülkenin topluca rehabilitasyona ihtiyacı var demektir.
Fakat arkadaşımın girişimi benimkinden daha aklı başında oldu. Hedefi tutturdu ve salepi ona bir güzel içirdi. “Eee, iki çocuk annesi” deyip kendimce meşrulaştırmak istedim. Çünkü kendi aczimle baş başa kalıp , biten salep zafer ışıltısını arkadaşımın omuzlarına serpmek istedim. İki çocuk annesi arkadaşım capcanlı, bıcır bıcırdı.
Son günlerde duyularım herşeyi algılar ama bir tek kendimi algılayamaz olmuştu. Etrafımda olup bitenleri gümbür gümbür hissediyordum. Etrafımda olup bitenlerin hiçbirinin benimle ilgisi yoktu. Etrafımda olup bitenlerden miydi acaba, kendime bakacak halim yoktu yorgundum.
Akşam olmuştu ve eve dönüş zamanıydı. Vedalaşırken oğlumun yüzündeki ifade onun ne kadar duyarlı ve hassas bir çocuk olduğunu tam anlamıyla belli etmişti. Göz yaşı yoktu, haykırış yoktu. Sızlanmıyordu. Sadece mavi bakışları vardı. Sessiz, narin, derin ve hassas…
Durumu fark edince onu kucağıma alıp sımsıkı sarıldım. Yürümeye başladım. "Keşke bir odun olsaydın" diyerek mırıldandım." Keşke seni bu kadar hassas yetiştirmeseydim. Canavar gibi bir şey olsaydın mesela… Ben de derinliğinde boğulmasaydım".
Henüz 6 aylık bir bebekken tanışmıştım onun bu bakışlarıyla. Nasıl bir şey olduğunu çocuğunuzun aynı bakışlarıyla karşılaştıysanız bilirsiniz. Size dünyanın tam orta yerinde bir toz taneciğinden daha küçük olduğunuzu ve rüzgarın önündeki kuru bir yaprak gibi savrulduğunuzu hissettirir. İkinci tesiri ise aslan kesilip dünyadaki bütün kötülükleri yok etme arzusu doğurmasıdır ki, nadir ama etkisi güçlüdür…
Aradan günler geçmişti. Evin içinde oyundan oyuna koşan bir çocuk, tıpkı evimi olduğu gibi içimi de neşeyle doldurmuştu. Çalan telefondaydı arkadaşım. Sesi yine cıvıl cıvıldı. Aklı oğlumda kalmış. "Çok hassas, çok derin. Vedalaşırken attığı bakışlardan çok etkilendim" dedi. Aslında sıradan bir vedalaşmaydı. Gün aşırı karşılaşıyorduk. Mesele oğlumun ince gönlüydü…
Anlatmaya başladım: "Keşke onu bir canavar gibi yetiştirseydim. Vur, kır, parçala, kendinden başkasını önemseme, ez gitsin. Öyle bir haklılık duygusu geliştir ki herkesin canına oku deseydim. Ama bu mümkün değil. O doğuştan gelen bir şekilde çok duyarlı. Yaşadıkları ona bunu öğretti. Hani halimi beğenmemiştin ya arkadaşım, onca dert keder benim değildi. Odun değilim ki yaşanan bunca acıya duyarsız kalayım. Aslında boşuna mırıldandım çocuğumun kulağına; keşke bir odun olsaydın diyerek… Dünyanın tam orta yerinde küçücük bir toz tanesi gibi çaresiz, rüzgarın önündeki kuru bir yaprak gibi zayıf görünüyordum belki… Ama o aslan var ya o aslan… Her annenin yüreğindeki o aslan. Pür dikkat izliyor olup biteni. Gerektiğinde gerekeni yapacağından çok emin."
"Anne yaz gelince dondurma yiyeceğiz değil mi?" dedi. Evet, dedim. Yaz gelecek ve biz dondurma yiyeceğiz. Herzamanki gibi yüzünü kocaman bir gülümseme kapladı. Gözleri sevimli iki çizgiye dönüştü mutluluktan. Sonra boynuma sarıldı. Mışıl mışıl uyumaya başladı.
Oysa ben akşam karanlığı gibi üzerime çöken hatta boğazıma dolanan umutsuzluktan kurtulmak için uğraşıyordum. Boynuma sarılınca minik kollarıyla, utanırcasına ben de ona sarıldım. Yavruma...
Uykudan önce ona yolda yürürken duyduğum kuş seslerini anlatmıştım. "Ben de duymak istiyorum, ben de görmek istiyorum" demiş, "tamam" demiştim.
Nedense içinde bulunduğum andan bir an evvel uzaklaşıp, güneşin pırıl pırıl parladığı, sokaklarda kuş cıvıltılarını dinleyerek yürüdüğümüz günlerin hayaline sarılmıştım.
Üşümeden, korkmadan, gelecek endişesi duymadan, komşudan, sokaktaki adamdan, dijital ortamdaki karmaşadan, meydanlardaki gerginlikten, belirsizlikten çok uzak şeylerle zihnimi mutlu etmeye çalışıyordum.
Gördüklerimin bana kalmasını istedim. İşittiklerimin bende kalmasını istedim. Neyin var anne diye sorduğunda endişemin ona geçmemesini istedim. "Biraz yorgunum" cevabını verdim. Herşey bir uyku öncesinde yaşandı. Geleceğe dair nayif umutlarımı be gündemle birlikte gün be gün artan kaygılarımı sokağın başındaki o kocaman ağaçta yaşayan kuşların cıvıltılarının ardına sakladım.
Yaşama sevincimi sokakta birbirini tabancayla kovalayan adamları gördüğümde yaşadığım korkuydu beni bu hale getiren.
Aslında ben başkalarının yerine utanıyor olmaktan çok yorulmuştum. Bir çocuğa başkalarının ayıplarını anlatmak yerine sanki benimmişçesine, herşeyi örtüp utanmayı tercih etmiştim.
Firmalar Kadınlar Gününe özel olarak yemek takımı seti alanlara çatal kaşık seti, tencere seti ve çaydanlık seti hediye ediyorlarmış.
Bir giyim mağazasında 8 Mart' a özel 150 TL' lik alış verişin üzerinde alış veriş yapana 50 TL' lik ndirim varmış.
Eğer 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde bir kadına çiçek göndermek isterseniz bir çiçek firması % 20 indirim yapacakmış.
Ceket ve ayakkabılar ise %70 indirimdeymiş.
Fatih'te Perşembe günü akşam saatlerinde Mehmet Ekinözü isimli saldırgan tarafından, otobüs içerisinde tabancayla vurulan Özge Gündoğan kaldırıldığı hastanede dün akşam saatlerinde hayatını kaybetmiş. Olay yerinden kaçan saldırgan Ekinözü Üsküdar Kirazlıtepe'de kendini ağaca asarak yaşamına son vermiş.
Türkiye' de 2001-2012 yılları arasında 16- 19 yaşları arasındaki 299 kız, 60 yaş ve üzeri erkeklerle dünya evine girmiş.
203 kız 55- 59 yaş arasındaki erkeklerle, 369 kız da 50- 54 yaş arasındaki erkeklerle nikah masasına oturmuş.
İşte bunlardan biri 66 yaşındaki Derya Hülagu Tetik de bunlardan biri. Vicdan azabından çektiği için mi, yoksa etrafa şirin gözükmek için midir, bilinmez, çocuklar her ay düzenli olarak Eyüp Sultan' a götürmüş.
Değil Eyüp Sultan'a umreye götürse ne yazar?! Kendi içindeki azap bir ömür boyu yakasını bırakmayacak ama 7 masum çocuğun psikolojisi ne olacak?
Bunun izahı yok!
Çocuklara cinsele taciz ve tecavüzün önlenebilmesi için devlet artık son derece katı ve acımasız ceza yasaları çıkarmak zorunda. Yaklaşık 1 yıldır konuyla ilgili olarak yasanın meclise gelmesini bekliyorum, henüz çıt yok.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı' nın pedofili vakalarında da seri olması gerekiyor. Oradan da ses yok.
Peki biz, ebeveynler ne yapabiliriz?
Açlık sınırının altında yaşayan çok çocuklu aileiler var. Çoğu çocuğunun eğitim alması için bu olayda olduğu gibi kuzu postuna bürünmüş kurtlara -farkında olmadan- teslim edebiliyor. Neden? Büyük umutlarla, çocukları için iyi bir gelecek sağlanacağını düşünüyor.