Aylin Anne

Anne değilsin, anlamazsın

26 Şubat 2014
Akşama bitmesi gereken onlarca şey vardı ve neredeyse akşam olmak üzereydi. İşleri yetiştirme telaşına kapılmış, kafamı kaldırmadan bilgisayarda çalışıyordum. Herşey tıkır tıkır saat gibi işlemeli ve saatinde bitmeliydi, çünkü oğlumu okuldan alacaktım.

İşlerden birini teslim ederken, karşımdaki arkadaşıma hızlıca detayları anlattım. Oh be! Sonuna gelmiştim ve cümlemi "şimdi oğluma koşacağım" diyerek bitirdim. İş arkadaşımın çocuğu yok. Biten cümlemin ardından bir süre sessiz kaldı ve ekledi "sen anne değilsin, bu duyguyu anlayamazsın demeyecek misin?"

Nasıl yani?
Çocuğu olmayan bir kadına duygu yoğunluğu son derece yüksek olan bir cümle mi kuracaktım?
Çocuğu olmayan bir kadının ne yaşadığını bilmeden sen anlamazsın mı diyecektim?
Ben kimdim peki?

Sadece ve sadece anne olmayı istemiş ve şansı yaver gitmiş bir kadındım.
Sadece ve sadece anne olduğu için sürekli şükreden sıradan biriydim.

Bir dakika, çocuğu olan kadınlar, çocuğu olmayan kadınların canını bu cümleyle yakabiliyor mu? Canların yandığını düşünüyorum, evet.

Yazının Devamını Oku

Doğuran mı, büyüten mi anne? Hangisi?

15 Şubat 2014
Sıcak bir Ağustos günüydü. Görev yapmaya başlayacağım yeni okuluma gitmek için hazırlandım. En renkli elbisemi giydim.

Saçlarıma şekil verdim. Hatta aynada neredeyse ramazan davulu gibi olmuş karnıma bakıp gülümsedim. Kendi kendime pozlar verdim.
Sorunsuz geçmiş bir hamilelikti ve ayaklarım yere basmıyor gibiydi. Ev ve okul arası yürüme mesafesi. Gölgeden gölgeden giderken, bir yanda aklımda bebeğim için yapmak istediğim şeyleri düşünüyordum. Bebek şekerleri, kapı süsleri vesaire… Kurdelesi ne renk olsun, üzerinde ne yazsın… O gün bütün derdim buydu.
Derken okula ulaştım, tanışma faslı ve sohbetten sonra gerekli işlemleri hallettim. İşler hallolunca bana okul bahçesine kadar eşlik ettiler. Okulun yanındaki geniş bahçeli içinde oyun parkı olan binayı sorunca “kimsesiz çocuklar yurdu” yanıtını aldığımda birden dağıldım.
Evet, dağıldım. Kurdeleler, şekerler, tüller, süsler, zıbınlar, sabunlar, biberonlar… Herşey çok büyük bir çekimle göğe doğru yükseldi sanki ve kafamın içinde beşiğinde yatan minik bebekler fotoğraflarından başka hiçbir şey kalmadı. Etkilendiğimi, hatta sarsıldığımı o an belli etmek istemedim ancak vedalaşıp arkamı döndükten sonra neye uğradığını şaşırmış şaşkın bir hamile olarak resmen sallanıyordum.
Bir süre sadece bu şaşkınlıkla yaşadım. Sonra araya doğum heyecanı girdi, bebeğimi kucağıma aldım. Büyüttüm ve uzun bir süre sonra yeni öğrencilerimle bir araya geldim.
Çoğu özel gereksinimli ve ailesi olmayan çocuklardı. Bu karşılaşmaya günden öncesinden hazırlanmıştım ama ilk defa göz göze geldiğimizde benimkiler oldukça nemliydi. Gülümsemeye çalışıyordum ama dudaklarım titriyordu.
Bu anı hayatları boyunca defalarca yaşamış olan çocuklar, halime oldukça alışkın görünüyorlardı ve bir ara şaka yaparak rahatlatmak bile istediler. Oysa benim kafamda şu vardı: bebeğimi elimden geldiğince iyi bir şekilde büyütmek için kendimi yerken, önemli veya önemsiz bir çok konuda kafamı patlatırcasına düşünürken, bazen kaygı duyup ağlarken, annesinin gölgesi üzerine düşmemiş çocuklara bakıyordum.

Yazının Devamını Oku

Erkek çocuklarının ilgi alanları

13 Şubat 2014
Oğlum 4.5 yaşını doldurmak üzere. Yaklaşık 1 yaşından bu güne değin çeşitli ilgi alanları oldu. Bazen bu ilgi alanları neredeyse tutku boyutunda bir takıntıya dönüştü. Bu sayede ben de bir kadın olarak, ilgimin sıfırın altında olan pek çok konuda bilgi sahibi olmuş oldum.

Herşey önce gezegenlerle başladı. Ata’ cık uzayla ilgili herşeyi büyük bir heyecanla takip edince bu ilgilisini desteklemek istedik. Youtube’ tan videolar izliyor, devasa yıldızlara, güneş sistemine ait görüntüler izledikçe coşuyordu. Güneş sistemi ve Samanyolu galaksisi ile ilgili bilgilerim vardı ama çeşitli takım yıldızlarının isimlerini ve devasa yıldızların isimlerinin çoğunu bilmiyordum mesela Canis Majoris. Şimdiye değin evrende rastlanan çapı en geniş yıldızmış.
Bunu öğrenince hayatımda ne değişti? Pratikte hiçbir şey değişmedi. Fakat bir gün Antares yıldızı ile ilgili bir yazıya denk geldiğimde dikkatimi çekti ve okumaya başladım, vesaire…
Derken birgün evin yanında bir inşaat başladı. Ata’ nın ilgisi kozmozun derinliklerinden birden yeryüzüne indi ve iş makinaları sevdası başladı. O güne değin biri bana bu hangi iş makinası sorusunu sorsa, itiraf ediyorum, çoğuna “kepçe” der geçerdim. Fakat yine aynı şey oldu, ilgisini desteklemek isteyince makine mühendisliğe giriş dersini tamamlamış kadar oldum.
Benim “kepçe” dediğim şeyin meğer onlarca çeşidi varmış. Hem o kepçe değil “ekskavatör” müş. Forklift, bachoe gibi daha önce adını hiç duymadığım şeylerin çalışma yapılarını, paletlerini, motorlarını, yüksekliklerini ve diğer fonksiyonel özelliklerini kaptım.
Ne işime yaradı? Hiç. Ama günün birinde bir bilgi yarışmasına katılırsam ve bana hangi iş makinası taş kırmaya yarar sorusunu sorarlarsa, yanıtım şimdiden hazır: impact hammer.
4 tarafımız iş makinalarıyla çevrili bir şekilde günlerimiz geçiyorken birden dinozorlar çağına geçeceğimizden habersizmişiz meğer.
Hayatımın son 2 yılı daha önce adını hiç duymadığım Tria, Jura ve Kretase dönemlerinde yaşayan vahşi ve ot obur Dinolarla ilgili kitap okumak, belgesel izlemek ve Ata’ nın istediği dinozoru oyuncak raflarından bulmakla geçiyor.

Yazının Devamını Oku

Çocuğumun bilinçaltında kimler dolaşıyor

8 Şubat 2014
Bu çağda ebeveyn olmak oldukça kolay ve bir o kadar zor. Kolay çünkü tek başına çocuk büyütmek isteyenlerin (veya mecbur kalanların) işini kolaylaştıracak onlarca ürün var. Say say bitmez. Bunlardan bir tanesi ise akıllı telefonlar, tabletler ve de televizyon.

Elbetteki çocuk bakıcısı olarak kullanılmasından öte, evde çocukla tek başına olan bir annenin çamaşır asacak, mutfağı toparlayacak veya yemek yapacak zamanı bulabilmesi için harika bir fırsat.

Çocuğunuzu 2 yaşından önce televizyon ile tanıştırmayın.

Uzmanlar üzerine basa basa söylüyor. 2 yaşından önce televizyon izletmeyin… Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Özgür Yorbik çocukların ekran karşısında geçireceği sürenin 2 saati geçmemesi gerektiğini söylüyor. Açıklamalarına ilişkin notlar şöyle:

1 yaşındaki çocukların ekran karşısından tamamen uzak kalması gerekir.
2 ile 3 yaş arasındaki çocukların ise tamamen teknolojiden koparmanın doğru değil. Bu yaştaki çocuklar bilgisayarla ve televizyonla 15 dakika gibi bir süre vakit geçirebilirler.
Cep telefonları yüksek miktarda elektro manyetik dalga yaydıkları için beyni olumsuz etkiliyor. O yüzden cep telefonlarını çocuklardan uzak tutmak gerekir.
Yine 3D filmlerin de 3 yaş öncesi göz gelişimine zararlı olduğunun altını çizmekte yarar var.

Yazının Devamını Oku

Bebeğimi nasıl uyutmalıyım?

5 Şubat 2014
Bebek dünyaya geldikten sonra anneye genelde 2 soru sorulur? 1. Emiyor mu? 2. Gece uyuyor mu? İlk aylarda anne emzirme odaklıyken özellikle 6. aydan sonra uyku odaklı olur.

Nasıl olmasın? Bir araştırmaya göre 1 insan en fazla 11 gün uykusuz kalabiliyormuş. Araştırmaya anneleri dahil etmedikleri besbelli. 20 ay, 2.5 yıl hatta 4 yıl uyu(ya)mayan anneler var.
Her anne aşağıdaki sorularla mutlaka karşılaşır.
-Kendi kendine uyuyor mu?
-Daha uyumadı mı?
-Yine mi uyumadı?
-Gece uyuyor mu?
-Sallayalım mı?

Yazının Devamını Oku

Sev ama övme

3 Şubat 2014
Fan Yang… Vietnamlı bir ailenin en küçük çocuğu. Sürekli hayal kurup, keyifli kaçamaklar yaptığı için abisi ve babasından azar işiten bir afacan. Her defasında iş yapmak, çalışmak yerine köpüklerle oynarken yakalanan bir yaramaz. Aslında farklı yapan da bu; sürekli hayal kurması ve hayallerine sahip çıkıp peşinden koşması.

Şimdi ise dünyanın çeşitli yerinde kızı ile birlikte Bubble Show’ u gerçekleştiriyor. Bir kere bile aferin kelimesini duymamış ama şimdi hayallerindeki işi yaparak çok mutlu bir hayatın içinde. Yani o aslında hiç çalışmıyor, hayallerini gerçekleştiriyor.
Show sırasında sahneye davet ettiği minikleri görünce Ata “anne ben niye sahneye çıkmıyorum” dedi. Öyle kalabalık ve karmaşa vardı ki, Fan Yang’ ın bizi fark etmesi imkansız gibiydi. Show ilerlerken aynı soruyu defalarca sormaya başlayınca durumu basitçe anlattım.
Ama hayır. Anlamıyordu. O sahneye çıkmak istiyordu. Onlarca hatta yüzlerce insan arasından sıyrılmak ve fark edilmekti istediği. Benliğinin bu sihirli isteğine yanıt bulamadığı için huzuru kaçıyor ve daha çok geriliyordu.
İstediğinin olamayacağını anlayınca ağlamaya başladı. Show bitmiş, herkes evinin yolunu tutmuştu. Yolda ilerlerken ağlamaklı bir şekilde bana şunu dedi:
-Artık ben hiç sahneye çıkamayacağım.
-Başka bir etkinlikte belki sen de çıkarsın, lütfen üzülme Atacığım.
-Hayır anne. Beni sahneye çıkarmadılar. Bir daha hiç çıkamayacağım.

Yazının Devamını Oku

Çağdaş ebeveyn öğreten adam moduna karşı

29 Ocak 2014
Biz her akşam 19:30 – 20:15 civarı televizyon izliyoruz. Minika Çocuk TV’de yayınlanan Kaptan Mack’ i Ata çok seviyor.

4 yaşında olduğu için süper kahramanlarla kendini özdeşleştirip, onlar gibi hareket etmeye bayıldığından dolayı, Kaptan Mack’ i izlemek onun için coşku verici bir eylem. Bu nedenle 2-3 çizgi film öncesinde televizyonu açarak izliyor, daha sonra da uykuya geçiyor.
Kaptan Mack iyi kalpli, süper güçlerini iyilik, doğruluk ve adalet için kullanıyor. Hatta kötü niyetlileri deyim yerindeyse enseleyip onları deşifre ediyor. İşte bu korkusuzluğu Ata için çok cazip. Büyüyünce ne olacaksın sorusunu soranlara Kaptan Mack olacağım diyor.
Masum suçları ve suçluları yakalayan bu adamın tarzı çok sevimli ve sakin. Spiderman veya Batman gibi kafa karıştırıcı değil anladığım kadarıyla. Fakat kostümleri ve oyuncaklarını edinmek için can atıyor. Eğer imkanlar kıt ise, kendi gök roketlerini, pelerinini ve uzay araçlarını kendisi hazırlıyor.

Durum böyleyken bizim evde akşam olunca kostüm partisini aratmayan zamanlar yaşanıyor. İşin komik yanı beni de süper kahraman kılığına sokmak için canla başla çabalıyor. Kafamda miğferler, korsan şapkaları, maskeler veya tuhaf gözlüklerle geziyorum.

Hmm, bir de onun direktiflerine uymam gerekmese ben de amatörce eğleneceğim ama biçtiği role uymam Ata için bir gereklilikmiş. “Yapmalısın” diyor. Bakıldığında tavsiye gibi görünse de aslında o nokta atışı bir direktif.
Gün boyu ona ne yapması gerektiğine dair bir şeyler söyleyen büyükleri var. Evde ben, okulda öğretmeni… Sıra birlikte oyun oynama gelince, o bana ne yapmam gerektiğini söylemeye başlıyor. Konumlarımız ve duygularımız yer değiştiriyor. Bir denge yakalıyoruz belki de...

Her ne kadar sıkı korsan taklidi yapamasam da onun bana verdiği rolleri oynamaya çalışıyorum. Bazen çok iyi bir performans sergilediğimde beğenmeyip fırçaladığı oluyor. Bozuluyorum. “Acaba ben de böyle odunluklar yapıyorum, Ata bunu mu yansıtıyor” sorusunu soruyorum.

Anneliğin doğasında sınır çizmek, koruyup kollamak ve gerekirse fırçayı basmak yok mu?

Yazının Devamını Oku

Ebeveynlik krizi nasıl aşılır

23 Ocak 2014
Son zamanlarda “aman çocuğumun psikolojisi bozulmasın” derken, çeşitli krizlerden bir türlü kurtulamayan garip bir ebeveyn kuşağı olduğumuzu düşünüyorum.

Emzirme, ek gıdaya geçiş, tuvalete alışma döneminden uyku eğitimine, kardeş kıskançlığından okul seçimine kadar, çocuğumuzun psikolojik gelişimi herşeyin önünde yer alıyor. Sonunda bir bakmışız ki metodlar arasında kaybolmuş, haliyle çocuğumuza sınır koyma ve rehberlik etmede kriz üstüne kriz yaşar olmuşuz.

Sanırım çoğumuz çocuk erkil aileleriz ama sizce de bu kadar kriz yorucu değil mi? Aklımdan geçenleri New York Üniversitesi’ nden Gelişim Psikolojisi bölümünde Doç. Dr. Selçuk Şirin’ e sordum.
Dijital çağda yaşıyoruz ve bizim nesil ebeveynleri gözlemlerken neler düşünüyorsunuz?

Bu çağda yeni çocuk bekleyenler, çocuğu olanlar çok iyi bilir. Ana babalık bilmediğiniz bir memlekette yol bulmaktır. En küçük bir rahatsızlık belirtisinde kendimizi acil serviste bulmak, her gelişme aşamasında internetten telefona koşarak olup biteni anlamaya çalışmak ebeveynliğin kaçınılmaz yanları artık. Modern dünyada anne babalık artık ciddi bir öğrenme işi. Anne babalar çocuklarını nasıl yetiştireceğini anlama çabası belki hep vardı ama bu ihtiyacın bizim kuşakla birlikte krize dönmüş durumda.

Bizim kuşağın bir önceki nesilden farkı nedir?

Önce ‘bizim kuşağı’ tarif edeyim. Bizim kuşağın önemli bir kısmı köylerde yani kırsal kesimde dünyaya gözlerini açtı. Ülkenin % 75’inin köylerde yaşadığı bir ülkenin çocuklarıyız biz. Sonra hızlı bir göç ve kentleşme ile birlikte ülke nüfusunun % 75 kentlerde yaşar oldu. Bizlerin ebeveynlik dahil hayata dair öğrendiklerimizin ‘bağlamı’ yani kültürel iklimi “bizim oralarda” yani geçmişte olup bitmiş, şimdi olmayan bir yerde kaldı. Böyle olunca da özellikle çocuk yetiştirme gibi tamamen kültürel kodlarca belirlenen bir ‘beceri’ bizim kuşağın elinden alınmış oldu. Yaşadığımız kültürel savruluş sonucu herşey hızla değişirken ortada kafamız karıştığında başvuracağımız bir ‘kurallar kulliyesi’ de pek kalmadı. Kalanlar da zamanın yok edici çarpanıyla işlevsiz oldu. İşte bu nedenlerle ebeveynlik, yani ana-babaların çocuklarını nasıl yetiştireceklerini belirleyen davranışlar silsilesi, kültürel bir olgu.

Aynı coğrafyada aynı kültürü paylaşan dedemle nenem evlendikten sonra ömürlerinin tamamını doğdukları yerde tamamladılar. Değişimin değil durağanlığın kural olduğu zamanda yaşayıp dedelerinden nenelerinden gördükleri gibi yetiştirdiler çocuklarını. Kuşaklar boyu sınanmış bir kurallar silsilesi ile çocuklarını topluma kazandırmanın huzurunu yaşadılar. Kendi ana-babalarından ne gördülerse onu uygulamak sorunlarının büyük bir kısmını çözüyordu. Ebeveynlik onların şahsi kararlarına bırakılmayacak kadar kamusal bir görev olduğu için, onlar kadar onların ebeveyni de süreçte rol oynadılar. Geniş bir ailede yaşamanın böyle faydaları vardı. Elbette bir noktaya kadar onların yaşamında da değişim vardı ama bu kural geleneğin geçerliliğiydi. Gelenek değişime direnebiliyordu. Özetle dedemle nenemin zamanında yani nüfusunun % 75’i köylerde kalanda yüzyıllardır şehirlerde yaşadığı için o zamanın ebeveynleri kendi koyduğu kurallardan ziyade kuşaktan kuşağa aktarılan kurallara uymanın rahatlığıyla ebeveynlik yaptılar.

Bizim kuşağın ebeveynliğe gelince iş biraz sarpa saldı. Köyden kente gelmiş tarihin en hızlı bilgi dönüşümlerinden birine şahit olmuş kuşak bilmedikleri bir dünyada yaşayacak çocuklar yetiştiriyor. Artık kendi köyünden ya da mahallesinden eş bulanların sayısı giderek azalıyor. Geniş aile de geçmişte kaldı. Hal böyle olunca da geçmişten gelen çocuk yetiştirme kurallar ciddi anlamda yoruma muhtaç.

Yazının Devamını Oku