Aylin Anne

Beni anladığın için teşekkür ederim anne

14 Aralık 2013
Çok yorulduğumuz bir günün akşamıydı. Ata' nın uyku saati gelmiş, dişlerini fırçalıyordu. Bir yandan ertesi günün hazırlıklarını yapıyordum ki o sırada öğretmeninin yazdığı notu gördüm.

Olanlara bakılırsa Ata, hızlı bir şekilde hareket etmek isterken, sınıf arkadaşının elini incitmişti. Çok ciddi bir sağlık sorunu yoktu ama öğretmeni bir konuşma yapmamı rica ediyordu.

O an çok garip oldum. Aynı anda pek çok farklı duyguyu yaşıyordum. Şaşkınlık, inkar, hayret, mahçubiyet ve beni baskılardan duygular...

Karşımda 2 yol vardı:

1- Kendi ebeveynlerim gibi davranmak
2- Kendim gibi davranmak

Kendi ebeveynlerim gibi davranacak olsaydım, odaya girip " Ata bunu neden yaptın, bana açıklar mısın" sorusunu soracak, muhtemelen cevap alamayacaktım. Büyük bir ihtimalle sorgu hakimi gibi davranmış olacak, çocuğumu suçlu hissettirecektim.

Biraz da mantığımı devreye sormalıydım.

Yazının Devamını Oku

Blogger anneler farklıdır çünkü...

7 Aralık 2013
Norveçli yazar Knut Humson Açlık isimli yapıtında kendi yazarlık hikayesini çok etkileyici bir dille anlatır. Yazılarını tamamlamak için ihtiyacı olan kalem, kağıt, mürekkep ve mum için gömleğinin gümüş düğmelerini kiralar. Eline geçen üç-beş kuruşla çok aç olmasına rağmen mum ve kağıt alır.

Artık, yazma arzusu açlığın da önüne geçmiştir.

Insanlar neden yazı yazar sorusuna yanıt aranılırsa, Humson' ın bu öyküsü güzel bir giriş olabilir. Geçtiğimiz yüzyılın yazarlarını inceleyince bohem bir hayat, kulakları delercesine sessizliğin hakim olduğu odalar, yanan mumların aydınlığında kaleme alınmış eserler çıkıyor karşımıza. Bu yüzyılda da durum değişmiş değil gibi... Odasında düşünen ve yazan yalnız erkek figürü.

Işık hızıyla bugüne gelelim.

Dijital ekrana dokunarak yazı yazmayı çok seven bir anne olarak, onca işimin arasında, bu köşede kendime birşeyler karalamanın, hatta zaman zaman edebiyat parçalamanın hazzına bırakıyorum kendimi.

Şimdilerde huzur bulmuş bu haz, bebeğine süt verme gayretiyle kendini parçalayan bir lohusanın blog açmasıyla kendini buldu.

Blogumu oluşturduğumda uykusuz, yorgun, bitkin ve canı çok sıkkın acemi bir anneydim. Kestirmeye kıyamadığım belime kadar uzanan saçlarımla, bakımsızlıktan mütevellit, daha çok mağara kadınlarına benziyordum. Üzerime yapışmış bir eşofmanlarım, bekleyen ev işleri, yapılması gereken yemeklerim yanı sıra, sorumluluğunu aldığım işlerin içindeydim. Bütün bunlar annelik gibi bir deryanın çakıl taşlarıydı. Hormonlarım, iç güdülerim bana hayatta kal ve bebeğinin hayata tutunmasını sağla diyordu sanki.

Ağır olan acemilik ve yalnızlık olmalıydı ki, 2-3 saatlik uykuyla yaşarken yazı yazmaya başladım. Hem de hergün.

Anne olmadan önce de yazardım. Makale tarzında hafiften sıkıcı şeyler... Fakat blogum kendi adamdan denize bıraktığım içi mektuplarla dolu şişeler gibiydi. Anne sütünü arttırma yolları, bebeğimi nasıl uyuturum, ah dişi çıktı, tuvalet eğitimi gibi anne olmayan birini bunalıma sokacak meseleleri yazmaya başladım.

Yazının Devamını Oku

Gönüllü anne-baba olmak isteyenler ne yapmalı?

4 Aralık 2013
Hergün takipçilerimden çocuklarının gelişim süreçleriyle ilgili çok sayıda mail alıyorum; uyku, beslenme, iki yaş, tuvalete alışma süreci vb. gibi… Bunun dışında bir konu var ki sürekli soruluyor ve danışılıyor: “Gönüllü annelik ve babalık”.

Son birkaç gün içerisinde aldığım maillerden birkaçını paylaşmak isterim.
Ayşe: Gönüllü anne olmak istiyorum. İlk olarak neler yapmam gerekiyor bilgi verebilir misiniz ?
Seda: Merhaba ben gönüllü anne olmak istiyorum, nereye başvurmam gerekiyor?
Gökhan: Ben de gönüllü baba olmak ve yalnız çocuklara biraz olsun yalnızlıklarını unutturmak isterim. Bir günümü seve seve onlara ayırabilirim. Tabi hangi yolu izlememiz gerektiği bilgisini öğrenirsem. geleceğimize sahip çıkmamız en iyi yatırımdır.
Harika!
Prosedürler ilgili bilgileri paylaşmadan önce sosyal hizmet uzmanlarının ve çocuk gelişimi uzmanlarının uyardığı önemli noktalar var. Kısaca önce onları hatırlatmak isterim:
- Çocukları düzenli ve uzun süreli olarak ziyaret edilmeli. Haftanın belirli günleri ve geniş zaman dilimine yayılmış ziyaretler şeklinde olmasının önemli olduğu söyleniyor.

Yazının Devamını Oku

Sanal taciz deyip geçme, çok canlar yakıyor!

30 Kasım 2013
Çocukları cinsel obje olarak görenlere karşı mücadele gün geçtikçe büyüyen bir platforma dönüşüyor.

Artık sosyal medyadan yükselen sesler insiyatiflere dönüşüp, yargıdaki dosyaları takip eden oluşumlara doğru ilerliyor. Duyarlı bir kesim kelimenin tam anlamıyla pedofiliye savaş açmış durumda.

Çocuk Bedenime Dokunma İnsiyatifi sözcüsü Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Dr. Tuğba Camcıoğlu’ na göre 1995 yılında kamusallaşan internet çocuklara sanal tacizi beraberinde getirmiş. “Sanal tacizin, her geçen gün daha fazla can yaktığına şahit olmaktayız.” diyor

SANAL TACİZ NEDİR?

İnternet, cep telefonu ve benzer mecralarda e-posta, anında mesajlaşma ve web sitesi aracılığıyla bireyleri ya da grupları kişisel saldırılarla küçük düşürmek, utandırmak ve incitmek üzere yazı ve görsel göndermek ya da paylaşmak suretiyle taciz etmek olarak tanımlayabilir.
İnternette kimlik bilgilerini gizli tutarak faaliyetlerine devam eden tacizcileri tespit etmek oldukça zor. Bu durum sanal tacizcileri cesaretlendirmekte ve sayılarını arttırmakta.
Araştırmalar, çocuk ve ergenlerde internet kullanımının %97’nin üzerinde olduğunu, ergenlerin ortalama %20-%40’nın hayatlarında en az bir kere sanal tacize maruz kaldığını gösteriyor. Bu nedenle "Sanal Taciz" konusunu anne, baba, hekim, öğretmen, psikolog ve aslında toplumu oluşturan tüm bireyler olarak daha iyi tanımamız ve gündemimizde tutmamız gerektiği ortada.
Çocuk ve ergen için utanç verici, küçük düşürücü bir mesaj ya da fotoğrafın okuldaki tüm arkadaşlarına gönderildiğini, ya da bunların milyonlarca insanın ulaşabileceği web sitelerine yüklendiğini düşünürsek sanal tacizin acımasızlığını biraz daha iyi anlayabiliriz.

Yazının Devamını Oku

10 yıl sonra ne olacak

27 Kasım 2013
Düşünün, engelli bir çocuğunuz var ve siz onun önce avukatı, öğretmeni ve doktoru, sonra annesisiniz. Nasıl bir hayattır, ne gibi boyutları vardır? Türkiye’ de özel eğitim gereksinimli çocuklar için neler yapmalı gibi pek çok konuyu Tohum Otizm Vakfı Başkanı Aylin Sezgin ile aldık.

Karşımda “uygulamalı davranış analizi” gibi teknik kavramları çok iyi kullanan bir anne, özel eğitim gönüllüsü ve bir STK liderini görünce konuşacak çok şey olduğunu gördüm. Sohbetimizde birbirimize sorduğumuz sorular ve paylaşımlarımızdan başlıkları paylaşmak isterim.

NEDEN ÖZEL EĞİTİM REFORM GİRİŞİMİ YOK?

Biliyorsunuz, her yıl düzenlenmekte olan Eğitim Reformu Girişimi var. Eğitim sisteminin yenilenmesi ve değişmesi gereken yönlerini tartışıyorlar. Peki bunca soruna, soruya, neredeyse kör düğüm olmuş konulara rağmen neden özel eğitim reform girişimi yok? Bence bunu hep birlikte düşünmeliyiz. Sahi, neden yok? Örneğin özel eğitim bölümü olan bir üniversite bu konuda önderlik etse, STK’ lar ve medya desteklese, nasıl olur?

REHABİLİTASYON MERKEZLERİ DE BİR DERSHANEDİR

Üstelik özel gereksinimli öğrencilerinin bursla gönderildiği dershanelerdir. Bugün gündemimizde dershanelerin kapatılması var. Herkes hararetli bir şekilde bu konuyu tartışıyor ama rehabilitasyon merkezleri devletin sponsoru olduğu alternatif kurumlara dönüşmüş durumda. Ayrıca bu kurumların bir kısmında çalışan eğitimcilerin özel eğitim ile ilgili yeterli eğitim alıp almadıkları tartışılır. Madem dershaneler kapatılıyor, devlet okullarına dönüşüyor. Tam anlamıyla yeterli hale getirilsin ve buralar okul haline getirilsin.

ÖZEL GEREKSİNİMLİ ÇOCUKLARIN AİLELERİ HAKKINDA MASTER DOKTORA TEZİ YAPMAKTAN VAZGEÇİN

Bu yıl otistik çocuklar uygulama merkezinde tanıştığım aile profillerinden söz açıldı. Annelerin çoğu bekar. Aslına bakarsanız terkedilmiş. İlgili baba sayısı öyle az ki… Yoksulluk, hastalıklar, raporlar, bitmek tükenmek bilmeyen mevzuat yüzünden devlet kapılarında, kapı kapı gezen ailelerden bahsediyoruz. Artık çocuğunun çorabını giydirmek bile istemeyen yorulmuş, bitmiş hatta tükenmiş anneler var karşımızda. Hatta çoğunun ailesinde sadece bir otizm hikayesi yok. Farklı bireylerde görülen farklı farklı engel türleri söz konusu ve çoğu çocuklara ödenen maaşlarla geçinmek zorundalar. Aylin Sezgin’ in düşünceleri çarpıcıydı. Engelli çocukların ailelerini nasıl etkiledikleri konusunda boşuna master, doktora tezi yapmasınlar. Çünkü hepsi tozlu raflarda kalıyor, pratiğe dönüşen hiçbir çalışma göremiyoruz.

ÖZEL EĞİTİM HAKKI NEDEN SADECE HAFTADA 2 SAAT

Yazının Devamını Oku

Çok yaşa öğretmenim

23 Kasım 2013
Çocuklara "büyüyünce ne olacaksın" sorusu sorulduğunda ilk üçe giren mesleklerden biri öğretmenlikse, bunun bir tek açıklaması var; bu meslek ancak ve ancak çocuk kalbi gibi aydınlık ve yaşama sevinci dolu bir yürekle icra edilir.

Çok mu abarttım?

Sanmam.

Oğlumun öğretmeni Dilek hanım' ın yüzüne baktığımda gördüğüm aydınlık gülümseme ve oğlum Ata' nın yüzüne zamanla yerleşen okul gülücüğü ilk paragraftaki fikrimi daha da kuvvetlendirdi.

İlkokul öğretmenim Emel Adak ... Bizi her sabah gülücükle karşılar, şakalaşır, başımızı okşardı. Ellerini bu yüzden hiç unutamam.

Bitlis' in Çığır Köyü' ndeki Caner öğretmen ... Elleriyle eğitim-öğretime okulu hazırlar, üşüyün minik elleri ısıtıp, güler yüzüyor karşılar öğrencilerini.

Dershandeki Tuğçe öğretmen... Çalıştığın ilk yıl para vermeyiz, istiyorsan gel çalış, primlerinin parasını sen ödeyeceksin demişler. Tamam olmuş yanıtı. Canla başla görev başında.

Çalıştığım merkezdeki arkadaşlar... Derya, Belkıs, Gürcan, Volkan, Nilay, Sevgi, İbrahim, Sertay, Özlem, Neslihan, Yasemin, Cansu, Önder, Sibel, Özdemir, Bülent ve Ertan öğretmen mesela... Otizmli öğrencileriyle değil kendi çocuklarıyla ilgilenir gibi büyük bir içtenlikle mesleğini icra ediyor.

Daha niceleri gibi...

Yazının Devamını Oku

N'oldu hadım yasası?

21 Kasım 2013
Cüneyt Kurtoğlu... O bir pedofil. Çocuk pornosu ve cinsel tacizden yargılanmış bir pedofil.

Uzun süren yargılama süreci sonunda serbest bırakılmış olması herkes gibi beni de sarstı. Yargılanmasına rağmen hiçbir şekilde tacizden geri durmayan bu pedofil elini kolunu sallayarak geziyor. Belki de yeni kurbanların peşinde. Bir anne olarak öfkelenmemek elimde değil. Bir pedofil neden durmaz, yakalansa hatta yargılansa dahi salıverilir, aklım almıyor.

Konuyu uzmanlarına danıştım. Bir klinik psikolog ve bir hakim nedeneleriyle açıklık getirmeye çalıştı.

BU PEDOFİL İFLAH OLUR MU?

Uzman psikolog Sinel Deniz Toledo' ya göre bu bireyler genel olarak çok sosyal değillerdir. Pedofilide genel olarak eğilim karşı cinsten çocuklara yöneliktir ancak aynı cinsten çocuklarada yönebilir. Genelde önce çocukla iletişim kurup güvenini kazanırlar. Eylemleri porno seyrettirme, cinsel içerikli dokunmalar, çocuğa kendi cinsel organını elletirme ve ya öptürme gibi tacizler daha ileriki aşamada tecavüz şeklinde olabilir. Tabiki bu süreç herbirinde farklılık gösterebilir. Bazıları sadece taciz ederken, bazıları tecavüz edebilmektedir. Çocukluklarında taciz, tecavüz, aile içi şiddet gibi kötü çocukluk hikayelerine sıklıkla rastlanır. Pedofili bir psikiyatrik rahatsızlıktır. Bu kişilerin çocuklardan uzak tutulmaları için gereken tüm önlemlerin alınması çok önemlidir. Pedofili olan kişiler çocuklara olan bu cinsel dürtülerini bastıramazlar ve dürtüleri doğrultusunda hareket ederler. Tedavisi ve rehabilitasyonu da oldukça güçtür.

BU DAVADA NASIL SÜRMELİYDİ?

Avukat Jülide Işıl Bağatur' a göre “Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile” cezalandırılacağı düzenlenmiştir. Ancak toplumda cinsel istismara ve cinsel tacize maruz kalan çocuk sayısının fazla olması, bu suçun işlenmesi halinde mevcut yaptırımın suçu işleyenler bakımından caydırıcı olmadığını açıkça göstermektedir. 20.11.2013 tarihli Cüney Kurtoğlu’nun cinsel istismar suçundan dolayı 3. kez tutuklandığına ilişkin haberi bu orantısız yaptırımın en açık örneğini göstermektedir.

2006 yılından bu yana sanığın, çeşitli şekillerde, çocuklara istismar fiilinin içinde yer alması bu suçu işlemeye devam ettiğinin açıkça kanıtıdır. İşlediği suçtan dolayı gerekli cezaya mahkum edilmemiş birinin yeniden kız çocuklarına cinsel istismarda bulunması halinde bunun sorumlusu kim olmalıdır? Cinsel istismar suçunun yaptırımı caydırıcı olmadığı için mi, yoksa Yargıtay’ın sırf tanık beyanlarında eksiklik olduğu gerekçesiyle bir çocuğun cinsel istismara uğradığı gerçeğini yok saymasından mı?

Tahliye kararı, CMK’nın ruhuna aykırıdır. Çocukların korunması öncelikli olmalıdır. Bu kişilerin haklarındaki yargılama sonuçlanana kadar tutuklu kalmaları kamu düzen ve güvenliği ve toplumun korunması için gereklidir.

Yazının Devamını Oku

Hiçbir çocuk denek değil

20 Kasım 2013
Sisli bir yolda yürüyorum. 9 yaşındayım. Sırtımda en sevdiğim okul çantam, renkleri sarı ve lacivert. Hınca hınç dolu. Omuzdan yana nasibi az olan bendeniz, yükümü daha iyi taşıyabilmek için biraz daha öne eğilerek yürüyorum. Hatta koşuyorum. 7:20 trenine yetişmem lazım, o cumartesi sabahı.

Allah'tan yolu ezbere biliyorum da ayağım takılmadan, düşmeden istasyona ulaşabiliyorum. Yüklü çantamla birlikte alışkın olduğum o kocaman zeytin ağaçları olan okul bahçesi yerine dar merdivenlerden 4. Kata çıkıyorum. Zil sesi ve başlıyoruz test çözmeye...

Sonrası şöyle geliyor; okul bahçeleri genişledikçe, gittiğimiz dershanelerin merdiven, koridor ve sınıfları daralıyor. Hergün bir parça daha öne eğilerek yürüyoruz. Ta ki lisede "eeeh, yetti be" deyip kitabı defteri fırlatmana değin...

Annem emekli sınıf öğretmeni.

Herzaman ondan duyduğum bir söz var "eğitim programları değişmeli". Yıllarca bana soruyla çizilmiş düşünce kalıbına ait çoktan seçeneklerin iliştirilmediği bu cümle beynime kazınıyor. Üniversite sınavında eğitim programları ve öğretim bölümünü yazıyorum.

Bir daha bu ÖSS rezalaletini çekemem, son tercihim de olsa okuyacağım diyorum. Tercihlerimin tamamı eğitim üzerine. Dershanenin rehberlik servisindeki öğretmenler "bu bir intihar, çok daha iyi bölümleri yazabilirsin" diyorlar, kulaklarımı kapatıyorum.

Okul bittiğinde herkes gibi ben de son derece idealistim pek tabi... 2006 yılında henüz 4 yıllık öğretmenken Eğitim Bilimleri Derneği'ni kuruyoruz eğitim uzmanı meslektaşlarımla. Eğitim sisteminde reform şart, her okula bir AR-GE birimi kurulmalı. Bu birimlerde rehberlik servisi kadar ölçme-değerlendirme ve eğitim program geliştirme uzmanları atanmalı diyoruz.

Son ulaştığımız isim o dönemin Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Prof. Dr. İrfan Erdoğan "anlıyorum ama zor" diyor.

Zor kısmını Devlet Planlama Teşkilatı' ndan öğrendiklerim ile açıklayayım izin verirseniz: DPT bir konuda uzun vadeli planlar yaparak o konunun alt yapısını, uygulama sırasında alınacak yolun haritasını çizer. Bunu TBMM'ye gönderir. Her iki devasa binanın arası 150 metredir, ancak uzmanların öngörüleriyle hazırlanmış bilimsel alt yapılı kanun tekliflerinin yerine siyasilerin amel ve istekleri şekil verir, başkalaşır.

Yazının Devamını Oku