Aylin Anne

Bizim kabile

10 Kasım 2013
Yeğenim Defne telefonda anneme “ben Ata’ yı çok özledim, buraya gelsin” demiş. Her ikisi ayrı şehirlerde yaşıyorlar.

Defne çok haklı. Neredeyse bir yılı dolu dolu geçirdiler.


Hergün birlikte kahvaltı edip, birlikte bahçede oyun oynadılar. Birlikte çizgi film izlediler. Yaprak topladılar. Solucan, salyangoz, karınca, arı, kedi, köpeklerle arkadaş olmaya çalıştılar. Karşılıklı süt içtiler. Neredeyse hergün oyuncaklar kavgası yaşayıp sonunda birlikte kardeşlik nutuğu dinlediler bizden. Ata tatlı kuzenini korumayı öğrendi. Onun için iyi şeyler düşünmeyi… Gel kardeşim diyerek elinden tutup merdivenlerden indirdi. Bazen kıskandı, itti. Defne birazcık hasta olsa üzüldü.


Yaşadıklarıyla kardeşliği tattılar.


Bizim kabilede 7 göbek öteye kadar herkes kardeştir. Kuzen=kardeş formülü işler. Kızlı erkekli denize girilir, yemek yenir, oyun oynanır, okula, kursa ve gezmeye gidilir. Büyümeye başlayınca özellikle kız kuzenler çevredeki kızlarla tanışmak için iyi bir sosyal araç konumuna dönüşür. Aynı durum kızlar için de geçerlidir pek tabi.


Yazının Devamını Oku

Çocuklar arası cinsel taciz

9 Kasım 2013
Bundan 3 gün önce İzmir’ de 13 yaşıdna bir çocuğun 7 yaşında bir çocuğa cinsel tacizde bulunmasının ardından aileler ayaklanmış, şikayet için yetkililere başvurmuştu.

Henüz 13 yaşında bir çocuk nasıl olur da 7 yaşında bir çocuğa bunu yapmaya yeltenebilir? Sebepleri ne olabilir? Uzman psikolog Serap Duygulu’ nun görüşleri şu şekilde:

- Genellikle çocuklara yönelik cinsel taciz vakalarını duyarız ve hepimiz çocuklarımızı korumaya çalışırız. Ancak son yıllarda çocuğa yönelik taciz olayları hepimizi sarsan bir şekilde yön değiştirmeye başladı. Çocuğa yönelik taciz, çocuğun çocuğa yönelik tacizi olarak gündeme geldi.

- Geçmişte yani bundan 15-20 yıl kadar önce çocukluk çağları dediğimizde 16-17 yaşlara kadar olan süreci anlardık. Sonrasında ergenlik ve genç erişkinlik diye bilirdik. Ancak son yıllarda çevresel etkenler ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak ergenlik 9-10 yaşlara kadar düştü. Hatta 7 yaşında erken ergenlik nedeniyle tedavi gören çocuklar var.

- Baktığınızda bu çocuklar yine çocuk ama hormonal ve duygusal açıdan ergenlikteler. Bu da, cinsel hormonların da faaliyete geçtiği anlamına geliyor. Bu süreçte çevresel faktörleri de dikkate almak gerekiyor elbette.

- Eskiden çocukların masumiyetini korumak ve onları yetişkinlerin sapkın cinsel dürtülerinden sakınmak gibi bir sorunla baş etmeye çalışırken, şimdi çocuğu çocuktan korumak zorunda kalıyoruz. Bu iki kat artan tehlike demek aslında.

- Çocuklar okulda, sokakta, evde, arkadaş ortamında beraberler. Akran çocuklar arası veya yaşı biraz daha büyük çocuk ve ergenlerin daha küçük yaştaki çocuklara yönelik cinsel eylemleri oldukça tehlikeli bir hale geldi. Çocuklar arası cinsel merak ve ilgi değişen ve gelişen hormonal yapıları nedeniyle doğal karşılanmalı.

Yazının Devamını Oku

Fasülyeden sebepler

5 Kasım 2013
Yazılarımı yakından takip edenler bilirler, oğlum Ata’ nın yemek seçme huyu vardır ve bu bana genellikle kök söktürür.

Daha önce tat alıştırma programları hazırlamış, düzenli olarak farklı tatları, lezzetleri denemesini sağlamaya başlamıştım. Haneye 2 tane artı puan olarak peynir ve çeşitleri, çorbanın envai çeşit türevleri eklendi. Yetmez ama evet, fena değil.


BU ÇOCUK NEDEN SEBZE VE BALIK YEMİYOR?


Bu soruyu okuyan diyetisyenler, pediatristler, çocuk psikologları, deneyimli anneler bana bilimsel onlarca yanıt verebilirler, eminim. Hatta kendim de dersine iyi çalışmış bir öğrenci gibi, nedenlerini şakır şakır kendime anlatabilirim. Zaten mesele kendimin söyleyip kendimin dinlemesinde. Biri çocuğuma anlatmalı.


SORUN YÖNTEMDE Mİ?

Verdiğim seminerlerde sık sık vurguladığım bir şey var; anlatım yöntemi uzun süreli hafızaya bilgi aktarmaz, anlatım yöntemiyle paylaşılan bilgilerin %90’ı 24 saat içinde uçar gider. Anlatım yöntemini kullanmayın. Zaten yemek yemek gibi tamamen içsel, fiziksel ve de ruhsal hatta karakteristik bir konuda konuşmak kadar saçma bir şey olamaz.

Yazının Devamını Oku

Anaokuluna uyum sürecimiz

2 Kasım 2013
Kreş, mekan ve yüzler yeni olunca ilk hafta epey direndi: “hayır, okula gitmeyeceğim”. Özellikle ilk gün epey zor geçti diyebilirim.

İlk yarım saat sadece bahçede durdu. İçeri girmemek için türlü numaralar denedi. Baktı ki numaraları amacına uymuyor, strateji değiştirdi, pazarlığa oturdu. “sen de bu okulda öğretmenlik yaparsan gelirim”. Acı gerçekleri ne yazık ki hatırlatmak zorunda kaldım ve bu okulda çalışmadığımı ve birazdan gitmek zorunda olduğumu söyledim. Ama onu sınıfına bırakıp, öpüp kokladıktan sonra. Bu arada yeni arkadaşlarıyla tanışmış, oyuncakları paylaşma denemelerindeydi. “Akşama görüşürüz, seni çok seviyorum Ata” demiştim tam o sırada öğretmeni geldi ve dinozorlarla ilgili sohbet etmeye başladılar.


Çok dinamik ve çocukları çok sevdiği her halinden belli olan bir öğretmeni var. Öğretmeninin iletişim kurmadaki ustalığı sayesinde ertesi gün kapıda vedalaşma süremiz kısaldı ve ilk hafta biraz sancılı da olsa bitti.


Her akşam, “yarın okul var mı anne? ” Var tatlım yanıtını alınca “offff ama yaaa, ben okula gitmek istemiyorum” gibi, isyanın zirvesinde yanıtlar aldım. Hatta bir gece uyumadan önce şunu söyledi: “Anne bacağımı sivrisinek ısırmış, benden özür dilemesi lazım.” Duyunca mest oldum ister istemez. Ne kadar duyarlı, kibar vesaire vesaire bir söz bu. Aman Allahım, ah benim canım, diyerek evin içinde dolandım durdum. Meğer o hain sinek ertesi gün okula gitmemek için bahane olacakmış. Uyandığında “anne dün bacağımı sinek ısırmıştı, bacağım çok ağrıyor, ben okula gitmeyeyim.”


Sinek deyip geçmemeli!


Yazının Devamını Oku

Yurdumun yaratıcı anneleri

30 Ekim 2013
Yabancı anneler yaratıcı ve sanatsal çalışmalar yapar da yurdum annesi yaratıcı eserler yapmaz mı? İşte yemekten fotoğrafa, farklı alanlarda birbirinden ilginç fikirlerle son derece yaratıcı 5 anne

Azra Rakıcıoğlu: Çocuk annesi Azra çocukları için piyasada eşi benzeri olmadan ayakkabı tasarlamaya karar veriyor. Deyda Azra Shoes olarak paylaşımlarına devam ediyor ve yakın çevresinin gösterdiği ilgiden sonra tasarımları dünyaca ünlü bloggerların yakın takibine girmiş. www.deydaazra.com

Yazının Devamını Oku

Çocuk istismarına hukukçular ne diyor?

25 Ekim 2013
Gölcük’te, iki aylık bebeğini evde bırakarak 9 günlük bayram tatiline giden ve açlıktan ölümüne neden olan öğretmen anne S.M.D.’nin haberini okumuşsunuzdur.Bütün cesaretimi toplayıp ancak okuyabildiğim bu habere ait uzman yorumlarından birinde Doç. Dr. Burhanettin Kaya “çocuk istismarının en acı boyutudur.”demiş.

Çocuk ihmal ve istismarı psikolojik, tıbbi ve toplumsal bir alan. Bu alanda bebeğini ölüme terk eden anne gibi çocuğuna tecavüz eden adamlardan mahkeme salonunda canını zor kurtaran anneler de var. Cinsel istismar konusunun hukuki boyutlarını sordum, hukukçu konuğum anlattı. Kendisi cinsel istismar ile ilgili bir davanın avukatı olan Hande Aksoy, konunun hukuki boyutunu avukat gözüyle anlattı.

Çocuk ihmal ve istismarında özellikle cinsel istismar konusunda hukuki boyutta ne gibi değişikliklere ihtiyaç var?

Elbette ki daha caydırıcı cezalar koyarak istismarın önüne geçilebilir. Bizdeki cezalar maalesef son derece az, çocuğun cinsel istismarında ceza 3 - 8 yıl arası değişiyor. Cinsel istismar zorla cinsel ilişki şeklinde gerçekleştiriliyorsa en az 15 yıllık bir hapis cezası, bu istismar sonucunda çocuğun bitkisel hayata girer veya hayatını kaybederse ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmedileceği şeklinde bir hüküm var Ceza Kanunumuzun 103. maddesinde.

Görüldüğü üzere tabii ki ağırlaştırıcı durumlar var ama açıkçası gündemde olan hiçbir davada 15 yıl veya üzeri bir ceza ile karşılaşmadık. Taciz ve tecavüz davalarında üst sınırdan ceza verilmesini bırakın mümkün olduğunca hafifletici nedenler dahi bulunarak sanığın en az cezayı alması ve hatta çoğu durumda beraat etmesi dahi söz konusu olabiliyor. Bunun önüne geçilmesi için özellikle kadın vekillerin ön ayak olarak yeni bir kanun tasarısı yapılması lazım, zaten bu konuda mecliste görüşmeler vardı ancak henüz sonuca bağlanıp yasalaşmadı.

Gerçi o tasarıda bahsedilen de cezanın 2 yıldan 6 yıla çıkarılması gibi bir arttırımdı, ben bunun dahi yeterli olmadığını düşünüyorum. Tecavüz davalarında gene bir nebze yaptırım tatmini sağlanabiliyor ancak çocuk istismarı daha çok taciz aşamasında kaldığından ve bu durumun sessiz kalınması halinde uzun süreler devam etmesinden dolayı özellikle tecavüz aşamasına gelmemiş ancak taciz niteliğindeki suçlar bakımından çok daha ağır yaptırımlar söz konusu olmalıdır.

Oysa Amerika ve özellikle Avrupa ülkelerinde bu suçlar için çok ağır cezalar öngörülmektedir. ABD' de alt sınır 10 yıldan başlayıp müebbete kadar gidiyor, keza birçok Avrupa ülkesinde 20 yıla varan hapis cezalarına hükmedilmektedir. Bu nedenle tasarıda düzenlenen 6 yıllık cezanın dahi diğer ülkelerle kıyaslandığında çok hafif olduğu ortadadır.

Kanunlar çocukların üstün yararı gözetilerek ne şekilde değişmeli?


Yazının Devamını Oku

Çiçeği burnunda babalara 5 öneri

22 Ekim 2013
Kuzenim doğum yaptıktan sonra eve geldiği ilk gün ziyaret ettim. Sadece 4 yıl geçmesine rağmen bebeğin poposunu silme konusunda gösterdiğim beceriksizlik beni hayrete düşürdü. Sadece 4 yıl, ki bunun neredeyse 3 yılı bu işle geçmesine rağmen neydi o acemilik öyle?

Çok kısa sürede beynimin attığı bu format neyin nesi?
Ben bebeğimi yalnız büyüttüm. Yani ilk aylarında tamamen tek başımaydım. O dönem annemle farklı şehirlerde yaşadığımız için anne desteği almadan, olabildiğince acemi ve amatör bir şekilde bebeğimin bakımını gerçekleştiriyordum.
Benim için en kolayı emzirme olmuştu. Doğumdan sonra ilk emzirme gerçekleşirken Azra hemşire “bebeğinizi çok güzel kavrayıp memeyi uzattınız, bravo” demişti. Sanırım o gazla bana 20 ay yetti.


Bir Allahın kulu “poposunu ne güzel sildin veya bebeğini ne güzel yıkadın” deseydi, ne olurdu sanki? Annemin bir sözünü hatırlıyorum “anneliğine 10 puan, çok güzel ilgileniyorsun” demişti ama çok yuvarlak bir cümleydi, beni kesmedi. Acemi anneye spesifik motivasyon lazım bence.

Yazının Devamını Oku

Çocuklar gibi şendik

18 Ekim 2013
Tombul, buklu bukle saçlı, kocaman siyah gözlü2 yaşında bir kız çocuğu düşünün.Bayram için alınan kırmızı pabuçlarını giymek için sabırsızlanarak “bayram geldi mi” sorusunu soran büyük heyecanlar dolu bir çocuğu…

Bir defasında dayanamayıp “anne çağırın şu bayramı gelsin, kırmızı ayakkabılarımı giymek istiyorum” demişim. Baba evinde gelenektir, her bayram anlatılır. Bir de, düştüğüm zaman çorabım delindiği için hüngür hüngür ağladığım bir hikaye var ki, her minik kızın yanında bahsi geçer. Tabi ki anlatan ben değilim, ebeveynlerim


Bir kızım olsaydı, belki ben de ona kırmızı pabuçlarımdan, düştüğüm zaman kanayan dizim için değil, delinen çorabım için ağladığımı anlatırdım. Oğluma bir iki kez anlatmayı denedim, baktım ilgisini çekmiyor, bıraktım. Minicikken mahalledeki büyük çocukların peşine takılır, komşuları kapı kapı gezerdik. Mendil, şeker, yumurta, lokum ve bozuk para verirlerdi, pullu boncuklu çantalarımıza doldururduk. Eve gelince ganimetlerimi gösterirdim anneme, babama.


Arefe akşamı, kurban bayramının ne demek olduğunu sormuştu Ata. Kendimce anlatmaya çalıştım. Neyi ne kadar anlatabildim bilmiyorum. Yine aklıma kendi çocukluğum geldi. Kurban bayramlarını protesto ederdim genelde.


Yazının Devamını Oku