Tiyatrolar kenti Viyana’da bir akşam
Avusturya’nın başkenti sadece ülkenin değil aynı zamanda tüm Avrupa’nın da sanat başkenti. Yılın her günü ayrı bir sanat etkinliği düzenleniyor kentte. Almanya’da yaşayan yazar Ahmet Arpad, Hürriyet Seyahat okurları için Viyana’daki sanat dolu bir akşamını yazdı.
Johann Strauss’un ‘Yarasa’ opereti ile Volksoper’de coşuyor insanlar. Sahneden sıçrayan kıvılcım onları çoktan tutuşturmuş. Seyircilerle sanatçılar bütünleşmiş. Melodiler, şarkılar salondan dışarı taşıyor. Az sonra perde alkışlarla iniyor. 1898’den bu yana Viyanalıların operetler ile coştuğu Volksoper salonu 1400 koltuklu. Perde hemen hemen her akşam açılıyor. Yılda tam 300 kez. Tramvaylara, taksilere koşanlar hızla salondan çıkıyor. Vestiyerdeki yaşlı kadınla adam lodenleri, kürkleri uzatıyor. Benim acelem yok. Sabırla bekliyorum palto kuyruğunda. Tiyatro boşalıyor. Salonun, koridorların ışıkları sönüyor. Az sonra kendimi soğuk bir Viyana akşamında buluyorum. Tuna’dan gelen buz gibi rüzgâr kenti sarmış. Kaşkolumla yüzümü örtüp tramvay durağına yürüyorum. Viyana’ya her gelişimde uğramadan edemediğim Volksoper’de yine çok hoş bir akşam geçirmiştim.
SAHNEDEN ’SUÇSUZLAR’
Viyana’da akşamlar operaların, operetlerin ve tiyatroların... Kent bir tiyatrolar kenti. Her akşam 30’un üzerinde salonda perdeler açılıyor. Az sonra tramvayın camlarından Burg Tiyatrosu’nun ışıkları görünüyor. Alman dili konuşulan ülkelerin en başarılı tiyatrolarından. Stuttgart Devlet Tiyatrosu’ndan Viyana’ya gelip uzun yıllar Burg’u (1986 – 1999) yöneten ünlü rejisör Claus Peymann şu sıralar Berlin’de de başarıdan başarıya koşuyor. Thomas Bernhard âşığı Peymann, çılgın ve inatçı biri. Her türlü entrikaya karşın Burg Tiyatrosu’ndan ayrılmamıştı. Çünkü Viyana seyircisi onu istiyordu. Şu günlerde ‘misafir rejisör’ olarak yine Viyana’da. Burg Tiyatrosu’nda, savaş sonrasının önemli yazarlarından, Salzburglu Peter Handke’nin yeni oyunu ‘Suçsuzlar’ı sahneye koydu.
HER YER İNSAN DOLU
Opera durağında inip Kaertner Caddesi’ne doğru yürüyorum. Saat 11’i geçiyor. Sokak aralarındaki lokanta ve şaraphaneler müşteri dolu. Tiyatrodan, operadan çıkan şarabını yudumlamadan, dostlarıyla sohbet etmeden evine gitmiyor. Akşamın bu geç saatinde neşeli ve mutlu insanlar Kaertner Caddesi’nde geziniyor, ışıl ışıl vitrinlerin önünde duruyor. Ara sokaklar ise dar ve ıssız. Lambaların güçsüz ışığında kaldırımlar boş. Dükkân kepenkleri çoktan inmiş. Kapı içleri ürkütücü. Bir baston sesiyle irkiliyorum. Başımı çevirip arkama bakıyorum. Yaşlı bir adam. Bir elinde köpeğinin tasması, öteki elinde bastonu. Kendisi gibi zor yürüyen şişman köpeği peşinde akşamın bu saatinde gezintiye çıkmış olmalı, diye düşünüyorum. Katedrale açılan dar sokaklarda her şey nedense ürpertici. Ellerimi cebime sokup hızla yoluma devam ediyorum. En iyisi Graben’deki pansiyona dönmeden önce Havelka’ya girip sıcak bir kahve içmeli. Stephan Alanı insanlarla dolu.
ANIT-MEZARLAR SADECE SANATÇILAR İÇİN
Burası günün her saatinde kalabalık. Katedralin kocaman kapısına sığınmış gençler müzik yapıyor, şarkılar söylüyor. Günümüz Viyanalısı güler yüzlü, şakacı ve sevecen. Sokaklarda, parklarda, kahvelerde kadınlar ve erkekler keyifli. Herkes çok özenli ve şık giyinmiş. Beğeni ürünü giysileri çarpıcı renkli. Genç kızların gülüşlerinde müzik... ‘’Savaş sonrası 1948’de ilk kez geldiğim ‘Üçüncü Adam’ Viyana’sı üzgün ve asık suratlı insanlar kentiydi’’ diye anlatırdı babam. Her yıl haftalar geçirdiği bu Tuna kentine âşıktı. Nadir Nadi Bey de ‘Dostu Mozart’ın kenti Viyana’ya âşık olanlardandı. Anımsadığım kadarıyla eşiyle operanın karşısındaki Bristol Oteli’ne inerdi. Viyana insanının sanatçılara ve düşünürlere verdiği değer sonsuzdur. Toplumun gerçek temsilcilerinin onlar olduğunu bilir. Viyana’da anıt-mezarlar sanatçı ve düşünürlerden başkasına yapılmaz.