
Svalbard: Dünyanın ucuna yolculuk…
Bir gün evde nereye gitsek diye düşünüyorduk. İlginç rotalara bakarken, Yiğit “Svalbard’a ne dersin? Norveç’in kuzeyindeki bir ada” dedi. Çok ilgimi çekmemişti, Avrupa’dan başka yerler görmek istiyorduk. Ardından kararımızı hemen değiştirmemizi sağlayacak iki sihirli cümle geldi: “Dünyanın en kuzeyindeki yerleşim yeri, kutup ayısı sayısı insan sayısından daha fazla diye yazıyor.”
Svalbard’a Norveç üzerinden gidiliyor. “Kuzey ışıklarını da görür müyüz acaba” diyerek organize etmiş olduğumuz Norveç seyahatimize Svalbard’ı da ekledik. Svalbard, Norveç’in bir hayli kuzeyinde, 78 derece enlemindeki bir takımada. Uçuşumuz Oslo’dan Tromsö aktarmalı. Oslo’dan direkt uçuşlar da var, biz uygun fiyatlı olduğu için aktarmalı uçuşu tercih ettik. Svalbard her ne kadar Norveç’e bağlı olsa da Tromsö’de pasaportumuza tekrar çıkış damgası vuruluyor. Ardından dünyanın en kuzeyine yolculuğumuz başlıyor.
İniş saatimiz öğlen 12.00, karanlık bizi karşılıyor, böylelikle biz de hayatımızdaki ilk güneş doğmayan günümüze başlamış oluyoruz. Günde birkaç uçuş olduğu için her uçuşa bir havalimanı servisi mevcut. Yine aynı şekilde otel sayısı da çok az olduğu için bu servis bütün otellerde duruyor. Eşyamızı bıraktıktan sonra yürüyüşe koyuluyoruz.
Başkent Longyearbyen’deyiz. Başkent dediğimize bakmayın, aslında kışın yerleşimin olduğu tek kent. Masalsı bir kar şehrindeyiz adeta. Her yer karlar altında olduğu için anacadde harici neresi yol, neresi kaldırım belirsiz. Her yer bizimmiş gibi yürüyoruz. Yürürken üstümüzde bir köprü olduğunu görüyoruz; muhtemelen donmuş ve üzeri kar tutmuş bir nehirden anacaddeye geçiyoruz. Bizim kaldığımız yer, yan sokak gibi olsa da toplam birkaç kilometrelik iki anacaddeden oluşuyor yerleşim. Bir restorana gidip hamburger yerken, kalacağımız üç günde yapacaklarımıza karar veriyoruz.
Emekli kızak köpekleri
İlk durağımız Husky Kafe. 2022’de açılmış, köpekli kızak turları bölgedeki en önemli turist aktivitelerinden biri. Bu kafede de sağlık ya da yaş sebebiyle artık orada çalışamayacak olan husky’lerle birlikte tatlı bir ortam oluşturulmuş. Akşamüzeri şehir turu yapmaya karar veriyoruz. Bu turlar hem sabah hem akşamüzeri var ve kaldığınız otelin lobisindeki görevliler organize ediyor. Güneş zaten doğmadığı için akşam turunu yapsak da olur, en azından diğer günler bize kalır diye düşünüyoruz. Şehir turunda yerel bir rehber merkezi arabayla gezdirip bize Svalbard tarihi, eğitim, doğal yaşam ve önemli yerler hakkında bilgiler veriyor.
17’nci yüzyılda balina avcıları tarafından keşfedilen, 20’nci yüzyılın başlarında kömür yataklarının bulunmasıyla madencilerin yerleştiği adadaki yerleşimi de madenciler kurmuş. Önce çalışan erkekler eşlerini getirmiş, çocuklar oldukça okul açılmış derken Norveç hükümeti 1976’da satın almış ve diğer kamu hizmetleri de getirilmiş.
Şu an 3 bin kişinin yaşadığı adada üniversite ve araştırma enstitüleri bile var. Bu bilgiler eşliğinde gezerken yoğun tipi başladı. Tura dahil olan maden bölgesi için “Şansımızı deneyelim” dediler. Keşke demeselerdi, maden yolunda kara saplandık ve 1 saate yakın başka bir aracın gelip bizi kurtarmasını bekledik.
Bir diğer ilginç olay da bölgede ölmek ve doğmakla ilgili. Norveç hükümeti gömülenlerin buz tutup çürümediği gerekçesiyle 1950’de Svalbard’da gömülmeyi yasaklamış. Şehirde doğuma da izin verilmiyor. Hastane olmasına rağmen, olası bir komplikasyonda doğum yapan kişinin hayatını kaybedebileceği riskine karşılık adada doğum yasak.
Bu eşsiz yeri ziyaret etmemizin sebeplerinden biri olan kutup ayılarıyla ilgili iddia edilen, sayılarının insanlardan fazla olduğu bilgisi maalesef küresel ısınma karşısında gerçekliğini kaybetmiş. Ancak hâlâ hatırı sayılır sayıda olmaları ve vahşi oldukları konusunda da uyarılıyoruz. Geçen senelerde bir Fransız turistin kutup ayısı saldırısında öldüğü bilgisini de paylaşıyorlar. Svalbard’da herkes tüfekle geziyor, yerleşim yeri dışına da tüfeksiz çıkılması yasak.
Tipiden kurtulup yemek için otele dönüyoruz. Otelde yerel yemekler yapan bir restoran var. Yerel lezzetleri de fok ve geyik eti. Fok eti simsiyah ve ağızda ciğer tadı bırakıyor. Geyik daha alıştığımız lezzette.
Buraya özgü geyikler...
Ertesi gün köpek kızağı turu için bizi alıyorlar. Hayvanlara eziyet ediliyor düşüncesiyle pek hevesli değiliz. Öncelikle yaklaşık 1 saat boyunca bilgi veriyorlar. Zaten köpeklerin mutluluklarını görünce, koşmanın onlar için doğal bir ihtiyaç olduğu bilgisine ikna oluyorsunuz. Aktivitenin en güzel yanı köpeklerle vakit geçirmekti. Kızak gezisiyse idare eder; her yer o kadar karlı ki nereye gittiğinizi anlamıyorsunuz, sonsuz beyazlık içinde ilerliyorsunuz.
Geriye son bir turumuz kalıyor: Kar arabası (snowmobile) turu. Yine kar yağıyor. Soğuk iyice giyindikten sonra o kadar da fena değil. Ama rüzgâr hem görüşünüzü çok düşürüyor hem de üşütüyor. Neyse ki yine ekstra kıyafetler veriyorlar. Ufak bir tur bilgilendirmesi yaptıktan sonra yola koyuluyoruz. Svalbard’a özgü geyikler çıkıyor karşımıza.
Yanlarına yaklaşmıyoruz çünkü kışın çok zor yiyecek buldukları için yazdan besin depolayıp kışın da olabildiğince az hareket ederek onları sindiriyorlarmış. Eğer biz yaklaştığımızda korkup kaçmaya çalışırlarsa, depolarını tüketip kışı çıkaramayabilirlermiş. Dönüş yolunda deniz kenarına yürüdük. 10-15 yıl öncesi buzun üzerinde yürüyerek karşı kıyıya gidebiliyorlarmış. Şimdi erimiş. Bu da küresel ısınmanın boyutunu gösterdi bize. Bu arada yola çıkarken görmeyi umduğumuz kuzey ışıklarını göremedik. Svalbard’ın çok kuzeyde olması sebebiyle fazla görülmüyormuş.
Turumuzu tamamladıktan sonra havalimanına gittik. Ama boşuna... O gün tüm uçuşlar tipi sebebiyle iptal. Dünyanın en kuzeyinde mahsur kaldık. Herkesi otele yerleştirip “Can güvenliğiniz için otelden çıkmayın” uyarısıyla ertesi günkü uçağa bilet verdiler. Ertesi gün tekrar havalimanına gittik ama tipi devam ediyor. Gerilimli bir bekleyişin ardından uçağımız geldi ve binebildik.
Kıyamet ambarı burada
Svalbard’ın en dikkat çekici yapılarından biri de Svalbard Küresel Tohum Deposu. Bu depo ‘Kıyamet Ambarı’ olarak da biliniyor, dünya genelindeki bitki çeşitliliğini koruma amacı taşıyor ve olası bir küresel tarım felaketi durumunda kullanılmak üzere milyonlarca tohum saklıyor. Donmuş bir dağın içine inşa edilen depo, jeopolitik ve doğal felaketlere karşı dayanıklı olacak
şekilde tasarlanmış.