Nepal: Dünyanın çatısı mı yoksa Budizm'in ana vatanı mı?
Nepal, Batı coğrafyasından ve Doğu coğrafyasından gelen insanlar için birbirinden farklı anlamlar ifade eden çok değişik bir ülke esasında… Batılı bir turiste Nepal hakkında izlenimlerini sorduğunuzda kişinin ilk aklına gelecek olan şey Nepal’in “Dünyanın çatısı” olarak anılması ve 8850 metre yükseklikteki Himalaya Sıra Dağları üzerinde bulunan Everest tepesini de sınırları içerisinde bulundurması olacaktır büyük bir ihtimalle. İşte Nepal gezi rehberi...
Himalayalar, 2500 km boyunca Pakistan, Hindistan, Tibet Özerk Bölgesi (Çin Halk Cumhuriyeti), Nepal, Sıkkım Özerk Bölgesi (Hindistan) ve Butan toprakları boyunca uzanır ve bu görkemli sıra dağların en can alıcı noktası Nepal’dedir. Sanskritçe’de “kar yatağı” anlamına gelen Himalayalar’ın eşsiz manzarasını görmek isteyen Batılı turistlerden kimileri başkent Katmandu’ya vardıktan sonra 32 km mesafedeki Nagargot köyüne uğrayıp; seyir tepesinden Everest’e uzaktan bir bakış atmakla yetinir.
Kimileri Katmandu’ya 150 km mesafedeki eşsiz göl ve dağ manzarasıyla ünlü Pokhara’ya gidip Himalayalar’a nazır trekking yapar; dağcılık sporunu uzun yıllardan bu yana hobi ya da profesyonel uğraş edinmiş Batılılar ise genelde Everest Ana Kampı’nda tırmanışlarını gerçekleştirmeyi tercih ederler. Nepal’e yolu düşmüş her Batılı turistin olmazsa olmaz uğrak yeri, nam-ı diğer Nepal’ın Batılı yüzü olan Pokhara, Pewa Gölü’nün eşsiz manzarası eşliğinde biraz rahatlamak; Sarangot tepesi üzerinden süzülerek Himalayalar’a nazır yamaç paraşütü yapmak ve farklı irtifalara tırmanışlar gerçekleştirmek için cezbedici fırsatlar sunar.
Ancak Nepal’in turistlere sundukları bunlarla sınırlı değil… Nepal; özellikle Doğu coğrafyasından gelen Budistler için önemli bir hac alanı… Zira Budizm felsefesinin kurucusu Siddhartha Gautama (Buddha) M.Ö 623 tarihinde şu anda Nepal ülke sınırları içerisinde yer alan Lumbini’de doğmuş.
5 hafta boyunca manastırda Budist adetlerini tanımaya başlamış ve daha da fazlasını tanımaya can atan ben, bir de üzerine görkemli Losar etkinliklerine şahit olunca kati seyahat rotama karar vermiştim… Önce Batılı turist şapkamı takıp Pokhara’ya gidecek; ardından da rotamı Lumbini’ye çevirecektim… Ancak öncelikli olarak beni bu rotayı çizmeye sevk eden görkemli Losar etkinliklerinden bahsetmeden olmaz.
Manastırda Losar etkinlikleri sabahın erken saatlerinde kızlar manastırından gelen “Ani”lerin (rahibeler) karşılanmasıyla başladı. Anilerin karşılanmasının ardından manastırda yeni yıla özel puja törenine geçildi. Bu görkemli törende erkek keşişler ve aniler aynı oda içerisinde ancak farklı alanlarda oturmak zorunda. Ön tarafta erkekler; onların hemen arkasında ise aniler oturdular. Manastır eşrafından olmayan biz yabancılar ise töreni en arkadan bize ayrılan bölümden izledik. Tören alanına ayakkabılarımızı çıkartarak giriş yaptık; zira manastırda ritüellerin gerçekleştirildiği ve puja okunduğu kutsal bölümlere ayakkabılarla girilmesi kesinlikle yasak…
Töreni izlerken, çocukların tamamıyla cinsiyetlerinden arındıklarını hissediyorsunuz. Kız olsun erkek olsun aynı kıyafeti giyen ve saçları tamamen kazıtılmış bu çocukları birbirilerinden ayırt etmeniz neredeyse imkansız. Saçların kazıtılmış olması dünyevilikten vazgeçmiş olmayı sembolize ediyor. Budist öğretilerin yer aldığı bir nevi kutsal kitap mahiyetindeki pujadan önemli bölümlerin okunduğu törenin ardından manastırda daha önce görülmemiş bir ziyafete tanık oluyorum.
Her zamanki gibi menümüzün baş tacı pilav; ancak bu sefer içerisinde taze Hindistan cevizi, badem, fıstık gibi bilumum yemişler mevcut… Yemişler öyle bir oranla harmanlanmış ki adeta altın oran hedeflenmiş gibi… Garip bir şekilde bu pilavın hayatımda tattığım en lezzetli pilav olduğunu hissediyorum. Şekilsiz, eğri büğrü pişilerimizin yerini ise şekli düzgün ve tadı da gayet yerinde olan pişilerimiz almış. İçeceğimiz de süt ancak bu sefer tuzlu değil şekerli…
Yemeğin hemen ardından saksı içerisinde filizlenmiş yulaf puja odası içerisinde dolaştırıldı. Kökeninde bir tarım bayramı olan Losar’da yulafın elden ele dolaştırılması yeni yılda bolluk, bereket gibi iyi dilekleri sembolize ediyor. Törende son olarak çocuklara 100 rupi (yaklaşık 1 dolar) değerinde harçlık dağıtıldı. 100 rupi bu çocuklar için büyük bir para; ancak manastır çatısı altında yaşayan, dışarısıyla sınırlı ilişkisi bulunan bu çocukların o parayı nerede ve ne şekilde harcayacakları sorusunun yanıtını ben bulamadım…
Losar’dan birkaç gün sonra farklı bir Budist ritüeli daha deneyimleme sansı buldum. Üzerinde Budist öğretilerin yazılı olduğu; hemen hemen her Budist tapınak, stupa ve manastırlarda göreceğiniz Budist bayraklar bir devir daim töreniyle her sene yenileniyormuş. Bu tören için hepimiz manastırın avlusuna çağırıldık. Avlunun ortasındaki masanın üzerine meyveler, ekmek ve tahıllar yerleştirildi; tütsüler yakıldı; dualar okundu. Sonrasında ise eski bayraklar teker teker indirildi; yenileri yerleştirildi. Seremoninin ardından hepimiz bir çember oluşturduk ve ellerimize birer avuç un tutuşturuldu. İşaret verilmesinin ardından bütün manastır ahalisi olarak kıyasıya bir un savaşına giriştik. Oyuncakların daha doğrusu çocukluğa ve çocuk olmaya dair her şeyin yasak olduğu manastır sınırları içerisinde ilk defa ve ne yazık ki belki de bu yıl için son defa çocukların eğlendiğine şahit oluyordum.
Manastırda gönüllü görevimi tamamladıktan sonra önce Pokhara’ya; oradan da Lumbini’ye yolculuk yaptım. Pokhara ve Katmandu arası mesafe 150 km; engebeli yollardan geçtiğim, bizim standartlarımıza göre son derece ilkel yapıdaki otobüs içerisinde 9 saat süren yolculuğun uzun ve sancılı yolculuklarımın sadece bir başlangıcı olduğunu; o an için yalnızca bir ısınma turu attığımı daha sonradan anlayacaktım.
Pokhara’dan Lumbini’ye ulaşmak için bir 9 saat daha yolculuk yaptım ve 190 km daha ülkenin güneyine, Hindistan sınırına doğru ilerledim. Lumbini’de beni hayalet bir şehir karşıladı. Herhangi bir merkezi olmayan; meydan mantığının sirayet etmediği; dağınık ufacık bir şehir Lumbini… Ülkenin zaten genelinde sınırlı olan elektrik buraya adeta uğramayı unutmuş.
Lumbini’nin hayalet şehir görüntüsü Buddha’nın hayata gözlerini açtığına inanılan kutsal bölgeyi de içerisinde bulunduran Lumbini Bahçeleri’ne giriş yaptığınız andan itibaren tamamen değişiyor. 2,56 km2lik geniş bir alan içerisinde konuşlanmış olan heybetli bahçede arkeolojik kalıntılar, tapınaklar ve 25i aşkın manastır ve meditasyon merkezleri mevcut. 1997 tarihinden itibaren UNESCO koruması altına ve Dünya Mirasları Listesi içerisine girmiş olan bu devasa bahçe adeta İskandinav topraklarından getirilip Nepal’e monte edilmiş gibi…
Adım başı karşılaşacağınız uyarı işaretleri ve çöp tenekeleri Nepal’den çok size Helsinki’deymişsiniz izlenimi veriyor. Ta ki uçsuz bucaksız bahçede ayaklarınız sizi Buddha’nın doğumunun anlatıldığı taş rölyefin de bulunduğu Maya Devi Tapınağı ve onun büyülü avlusuna getirene dek… Buranın büyülü atmosferi kafanızdaki düşünceleri bir anda değiştiriyor… Bir anda kendinizi beyazlar içerisindeki Sri Lankalı hacı kafilesinin peşine takılmış buluyorsunuz. Ayrılık vakti geldiğinde de Katmandu’ya yaptığınız yaklaşık 250 km’lik ve 13 saat süren yolculuk göz açıp kapayıncaya kadar geçip gidiyor….