Beş günde devri İsrail
Uluslararası Gazeteciler Kayak Klubü’nün (SCIJ) İsrailli üyelerinin daveti üzerine bu ülkeye 5 günlük hızlı bir tur yaptık, Avrupa ülkeleri, ABD ve Rusya’dan 50 gazeteci meslektaşımızla. İlk kez ayak bastığım İsrail, bir ucundan diğerine 8 saatlik otobüs yolculuğuyla ulaşılabilen küçüklükte olsa da dünyanın en çok ilgi çeken ülkelerinden biri.
Tel Aviv Ben Gurion Havaalanına iner inmez iki saatlik bir tren ve taksi yolculuğu ardından soluğu Akdeniz kıyısındaki turistik Hedera kentinde aldık, güneşin harika batışını seyrettik.
CESAREA
SCIJ İsrail ekibi, akşam için Cesarea antik kentine götürdü bizi. Hala görünür olana tarihi marinası, surları, anfi tiyatrosu, arenası, ibadet mekanları ile küçük ama tam gezmelik bir kent. Kısa turun ardından sahildeki cafelerde ‘bol top’ dondurma tadarak akşamı noktaladık. Dondurmadan söz etmişken, hemen belirtmeli ki, İsrail’e gitmeyi planlayanlar için en uygun zaman, sıcaklığın 20-25 derece düzeylerinde olduğu Ekim-Haziran arası. Diğer aylar oldukça sıcak, hele de Güney’e doğru gidildikçe.
HAYFA
İkinci günün bu durağında tarihi binaları, limanı, Bahailerin muhteşem ibadet merkezi, tepelerden denize inen güzel sokakları v.s ile yine göz zevkimizi okşadık. Dönemin malzemeleri ve aletleri kullanılarak tıpkısı yapılmış dümensiz, motorsuz 2.400 yıllık ahşap tekneye konuk olmak da ayrı bir sürprizdi.
AKRA YER ALTI KENTİ
Cezzar Ahmet Paşa’nın Napolyon’un dünya imparatorluğu hayalini Akdeniz’e gömdüğü yer Akra. Paşa sadece Napolyon’u yenerek iz bırakmamış Akra’da, eserleri ile de her yanında adını yaşatıyor. Tarihi yeraltı kenti bunlardan biri. İlginç mimarisi, yapısı, öyküleri, geçitleri, surları, duvarları, odalarıyla bekliyor herkesi.
GOLAN TEPELERİ
Yakşalık 25 yıl önce Suriye’nin Kunetra kentinden baktığım Golan tepelerine çıktık üçüncü gün. Aşağıdan da zirveden de baksak, “Yahu, bir ülke bu tepeleri nasıl kaybeder. Taş yuvarlasan yine kimse çıkamaz” diyeceğimiz tepeler buralar. 1967’deki ‘6 Gün Savaşlarına’ artçı olarak katılmış olan rehberimizin anlatımındaki gurur da bundan kaynaklı olabilir. Tepeler alındıktan sonra bir gecede 1.500 Suriye tankı yok edilmiş, artık 60 km ötedeki Şam’da Esad’ın evden çıkışı dahi gözlenebilir, telefon konuşmaları rahatlıkla dinlenir olabilmiş...
NAZARET
Golan Tepeleri’nin eteklerinde dünyanın her yanına satılan şaraplardan üreten tesisleri de gezip, “La Haym” (Hayata) diyerek kadeh kaldırıp tadım yaptıktan sonra Arap kenti Nazaret’e geçtik. Belediye Başkanı Ali Salman karşıladı bizi; sohbet etti, sorularımızı yanıtladı. “İnşallah İsrail’e komşu bir Filistin devleti de olur. Savaştan yorulduk ölmek için değil yaşamak için doğmak istiyoruz” temennisiyle yolculadı bizi. Nazaret Hıristiyanlar için ‘Kutsal kentlerden’ biri. Çünkü Cebrail’in, Hz. Meryem’e, “Hz. İsa’ya hamile olduğunu” bu kentte bildirmiş ve Hz. İsa burada kutsanmış. Bildirimin yapıldığı noktaya ‘Anounsmant Churc” (Anons Kilisesi) inşa edilmiş. Ama kilise Katolik ve Ortadokslar arasında ikiye ayrılmış. Katoliklere göre Cebrail’in, müjdeyi verdiği oda kendi taraflarında. Ortadokslara göre ise tam tersi. Üstelik Ortadoks bölümdeki odanın penceresi de var, Cebrail işte o pencereden girmiş... Katoliklerin odasında ise pencere yokmuş. İki odayı da gezdiğimiz için pencere iddiasına tanıklık ettik...
BOTANİK KİBBUTZ
Dördüncü günümüz Ürdün Vadisi’nde, Ölü Deniz kıyısında geçti. Önce İsrailliler’in bir övünç eserini daha daha gezdik. Ein Gedi Kibbutz’u. Kibbutzlar, İsrail devleti kurulurken, devletin bedava verdiği insan ayağı değmemiş çöl veya susuz bölgelerde vatandaşların kurduğu yerleşim bölgeleri.
ÖLÜ DENİZ
Ein Gedi Kibbutz’unda konaklayıp sabah plaj kıyafetleri ile indik tepeden baktığımız Ölü Deniz kıyısına. Tuz kayaları üzerinden yürüyerek girdik suya; ama öyle kulaç atayım demeyin, hem yüzünüze tuz değmesin hem de anında ters yüz olabilirsiniz. Ya sırt üstü yatın ya da ayakta durmaya çalışarak vücudu minarellerle doldurun. Kalabildiğiniz kadarıyla kalıp sonra denizden çıkarılmış çamurla şöyle bir güzel sıvayın her yanınızı. Biraz da böyle bekleyin sonra sıkı bir duş, işte Ölü Deniz budur ama fazlasıyla değer.
KUDÜS
Son günde dünya harikası, Osmanlı izlerinin hala ayakta durduğu inanç merkezi Kudüs’teyiz. Kanuni’nin yaptırdığı surların bir kapısından süzüldük kente. Kapalı Çarşıya benzer kalabalık sokaklardan, 500 yıllık kaldırımlar üzerinden yürüdük; şehir merkezinin her metrekaresini keyifle dolaştık.
AL AKSA VE KUBBET-US SAHARA
Kutsal mekanlar gezilirken biz önceliğimizi Müslümanlığın kutsal mekanlarına verdik, diğer gazeteciler buralara giremediği için. Müslüman bir ülkeden geldiğimizi ve inancımızı Arap polisine kanıtladıktan sonra adım atma şansı edindiğimiz avluya girince, önce Hz. Muhammed’in göğe yükseldiği Kutsal Kaya’nın üstüne yapılmış Kubbet-us Sahara’yı, sonra da Al Aksa Camiini gezdik; içeride kimi gezinen, kimi namaz kılan, kimi uzanarak dinlenen çok az sayıda insan vardı. Al Aksa girişinde inancımızı kanıtlamak zorundaydık... Estetik ve mimari olarak harika, çok etkileyici bu iki kutsal mekanı keşke dini mezhebi sorgulanmadan herkes ziyaret edebilse temennisiyle yürüdük Hıristiyanların kutsal mekanına doğru.
KUTSAL KİLİSE
Al Aksa’dan yüzlerce metre uzaktaki Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği, hayatını kaybettiği ve gömüldüğü Kutsal Kilise’ye geldiğimizde ne kimlik ne de inancımız soruldu. İçerisi adım atacak yer yok misali kalabalık. Önce Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği mekanı, sonra 5 metre mesafede, ama bugün alt katta kalmış olan naaşının üzerine yatırıldığı ve beyaz kefenin giydirildiği taşı ziyaret ettik. Son olarak az ileride defnedildiği şapelin etrafını keşfettik.
Museviliğin kutsal merkezine de gittik tabi. Yine pasaport veya din şartı yoktu, duvara yaklaşmak isteyen erkeklere şapka ya da kappa takma koşulu dışında. Musevilerin duvar önündeki yakarışlarına tanıklık ettik ve oradan da ayrıldık. Bu arada güzargah boyunca, Hz. İsa’nın carmıhla dolaştırılırken 7 kez düştüğü noktaların üçünde de soluklandık. Her durağın öyküsünü dinledik, buralara inşa edilmiş şapelleri gördük, Hz. İsa’nın izlerini taşıyan objelerle tanıştık. Bu arada 7 durak arasında sırtında çarmıhla yürüyen birilerini görürseniz sakın şaşırmayın. Onlar Hz. İsa ile empati yaptığına inanan koyu Hiristiyanlardan başkası değil.
DUVARLARIN KUDÜSÜ
Kudüs sadece bu güzel yanları ile anılamaz tabi. Aşırı güvenlik önlemlerini zaten düşünebiliyorduk; ama Kanuni’nin o şahane surlarının dünya kenti yaptığı Kudüs’ün gri bir beton duvarla ayrılmasını kabullenmek mümkün değil. Onlarca km uzunluğunda, beton duvar Arap nüfusu diğerlerinden ayırıyor. İnsanlık adına ne büyük bir utanç değil mi? Umalım ki bu güzel dünya kenti, en kısa sürede bu utançtan kurtulur, o topraklar da barışın merkezi olur